Türk Devleti 17 Nisan tarihinden itibaren topyekûn bir savaş kararıyla, başta Kürdistan Özgürlük Hareketi ve Gerillası olmak üzere, Kürdistan halkına karşı yeni bir imha ve işgal saldırısı başlattı. Bu savaş; askeri alanın yanı sıra siyasi, ekonomik, diplomatik, kültürel ve ideolojik yönü ağır basan yeni bir özel ve psikolojik savaştır. Faşist T.C. Devleti bütün yönleriyle yıllardır Kürt halkına karşı her türlü insanlık dışı olan kuralsız özel psikolojik savaşı yürüttü. Gayri Nizamı Harp’dan tutalım istikrar yöntemleriyle Kürt halkının kazanımlarını psikolojik savaş politikalarıyla yok etmeye çalıştı. Bugün Kürdistan’ın tüm parçalarında Türk devletiyle birlikte ulusal ve uluslararası kimi yöntemler ile yeni bir saldırı politikası devam ediyor. Soykırımcı T.C. Devleti özellikle 17 Nisan tarihinden itibaren bir önceki yıllara oranla daha farklı bir özel savaş politikasını devreye koymuştur.
Türk faşist devleti planlanmış, psikolojik operasyonlarla; toplumun öncülerini ya da toplumun temel hak ve özgürlüğünden sorumlu olan Kürdistan Özgürlük Hareketi başta olmak üzere; devrimcilere, sosyalist siyasi partilere, STÖ’lere, sendikal hareketlere, kadınlara, gençlere yönelik olarak yapılan ve onların hislerini, güçlerini, toplumsal mücadelelerini değişik yöntemlerle parçalayıp sonuca gitmek istiyor. Bundan dolayı AKP ve MHP artık NATO’ya bağlı bir savaş rejimidir. Rejimlerin özel savaşa göre şekillenmesi ve bu boyuta dönüşmesi aslında özel savaşın almış olduğu en korkunç biçimi olmaktadır. Kullandığı devlet araçlarını kendi iktidarlarını sürdürmek için bir amaç haline getirmiştir. Amaç haline gelmiş araçlar ise her şeyi; ekonomiyi, kültürü, siyaseti kendi hizmetinde kullanır. Yürüttüğü özel savaş onun asıl varlık gerekçesi haline gelmiş durumdadır. Bununla birlikte; yürüttüğü özel savaş politikalarıyla toplumu mankurtlaştırmaya çalışırken aynı zamanda kullanmaya hazır kesimleri de oluşturmaktadır. Kürdistan’a dönük saldırılarda görüldüğü gibi KDP ve onun türevleri Türk savaş rejiminin hizmetinde kendi halkını katletmeye dönük bir işbirliği içerisindedir. İşbirlikçi KDP bugün T.C.nin yürüttüğü bu özel savaş politikası içinde yer alarak kendi halkına ihanet etmektedir.
Türk faşist devleti yukarıda da belirtiğimiz gibi; bütün ideolojik psikolojik savaş aygıtlarını kullanarak harekete geçmiş durumdadır. Bundan dolayı;
1-Yürüttüğü savaşta Kürdistan özgürlük gerillası karşısında tarihi bir yenilgi alan Türk faşist devleti; savaştan beslenen faşist-şoven kesimin moralini yükseltme yollarını aramaktadır. Asker ölülerini saklayıp onun yerine başarısız olduğu halde sporda milli maçları ve Türk takımların Avrupa maceraları, yarışmalarda birincilik, ekonomide enflasyon eğilimi, kendilerini övücü beyanatlar vb. bunların hepsi özel savaş malzemesidir. Kendi morallerini yükseltmek için yapar.
2- Karalama ve iftira gibi yöntemlerle yerelden genele kadar toplumun tüm önemli şahsiyetlerinin etkinliklerini yok etmeye, onların yerine toplumda yoz kişilikleri ön plana çıkarmaya çalışmaktadır.
3-Türk devleti kara propaganda ile her türlü basın- yayın organlarına sızarak ince bir taktikle insanları birbirine düşürür. Yalan- yanlış haberlerle toplumun bilincini muğlaklaştırır. Bundan dolayı propaganda genel olarak özel savaşın önemli bir yönüdür. Bunun sebebi propagandanın algıları değerlendirmede kilit bir rol oynamasıdır. Kitleleri örgütlemede, kendi kamuoylarında sahte zaferler oluşturup desteklerini alma ve tarafsız olan güçleri kendine çekmede oynadığı rolü propaganda ile sağlamaktadır. Propaganda sıcak savaş kadar tehlikelidir. Çünkü savaşta insan bedensel zarara uğrayabilir fakat propagandanın yaptığı psikolojik saldırıda ise alabileceği ruhsal darbelerin uzun süre etkisi kalabilmektedir. Yaptığı haber ve yayınlarda algıları şekillendirmede, kavrayışları yönlendirmede yürütülen sistemli bir savaş girişimidir. Buradaki temel amaç; kendi çete ordularının manevi gücünü yüksek tutmak, karşı tarafın moralini bozmak, kararsızları kendi tarafına çekmek. Özellikle 2015-2016 yıllarındaki öz yönetim direnişlerinde faşist T.C. Devleti Ekin Van yoldaşın çıplak bedenini meydanlar da nasıl teşhir edildiğine tanık olduk. Şırnak’ta Hacı Birlik, Silopya’da Taybet Ananın naaşlarının nasıl sokaklarda sergilenerek işkence edildiği, Cizre bodrumlarında yüzlerce yurtsever devrimci halkı nasıl diri diri yakıldığı, şehitliklere nasıl saldırdığını yaşadığımız ve unutmayacağımız bir durumdur.
4-Uluslararası alanda savaşta muaf tutulması gereken kesimler vardır. STÖ, gazeteciler, sağlıkçılar, insan hakları kuruluşları, kadınlar, çocuklar ve din görevlileri diyebileceğimiz kesimler savaştan muaf tutulanlardır. Fakat Türk Devleti yürüttüğü özel savaşta uluslararası alanda kabul edilmiş hiçbir kural-kaide tanımamakta ve muaf tutulan kişilerin varlığı ya da yokluğu kendisi için önemli değildir. Hepsini çok rahat bir şekilde imha edebilmektedir. Yine ele geçirdiği insanların kafasını kesebilmekte, cesetleriyle oynayabilmektedir. Ve bunları kendisi için bir zafer nişanı ya da övünç payesi haline getirmektedir. Özel savaşı, özel harekât olarak ele alıp, onun amaçla, toplum yaşamıyla ve geleceğiyle ile ilgili olan boyutunu hesaplayamadığı koşullarda sürekli ortaya çıkan olgulardır. İşte Türk faşist devleti Kürdistan’da bunu özel savaş yöntemiyle uygulamıştır ve uygulamaktadır.
Sonuç bağlamında özel savaş politikalarıyla Kürdistan Özgürlük Hareketine karşı yürütülen saldırıları, özellikle AKP-MHP-KDP gerçekliğini bilerek özel savaş kapsamında ele almak durumundayız. Eğer ona göre ele alırsak örgütleme mücadelemizde buna göre şekillenecektir. En büyük örgütlenme ve eylem, AKP- MHP-KDP faşizmine karşı kendi alternatif sistemimizi oluşturmaktır. Demokratik Konfederalizm’in komünal yaşamı toplumda temel yaşam biçimi olarak örgütlenmesini sağlamaktır. Bu bakımdan da özgür birey gerçeği ile demokratik komün gerçeği ya da demokratik topluluklar gerçeği üzerinde çok durmalıyız. Demokratik komün olmayı, topluluk olmayı, bu temelde örgütlenme, çalışma ve yaşamayı esas almak, toplumu bu çerçevede yeniden örgütlemek, inşa etmek, geliştirmek esastır. Tabanda, yerelde toplumun örgütlenmesi, toplumun tüm yaşamını kendi örgütlülüğü içinde kendi iradesi ile sürdürmesi esastır. Bu örgütlülük olmadan Türk faşist devletinin özel savaş politikasına karşı mücadele olmaz. Kendi mücadelemiz sonucunda yeni yaşam modelimizi pratikleştirme diye bir sorunumuz var. Bu olgular bizi özel savaşın günümüzde almış olduğu biçimin doğru kavranmasına götürecektir. Bu doğru kavrandığı ölçüde Türk Devleti’nin Kürdistan’daki özel savaş politikasına karşı daha güçlü mücadeleler yürütmeye götürecektir. Bu da özel savaşın yeni almış olduğu biçimi, onun süreklileşen sistemsel karakterini doğru çözümlemekle mümkündür.
Baran AVRÊL DENGIZA
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi