6 Ocak 2021 tarihinde ABD’de gerçekleşen olay tek başına dünyanın güncel siyasetine dair çok şey anlatmaktadır. ABD’nin mevcut başkanı Trump’ın çağrısı üzerine toplanan kitle ABD sistemin en temel yapı taşlarından kongreyi 4 saat işgal etti. Ve bu işgal ordunun müdahalesi sonucunda 4 göstericinin öldürülmesi ve çok sayıda eylemcinin ise tutuklanması ile ancak sona erdirilebildi. Kasım’da gerçekleşen ve Biden’in galibiyeti ile sonuçlanan seçimi hileli olarak niteleyip tanımadığını ilan eden Trump, kendi kitlesini de seçimden bu yana sürekli kışkırtıyordu. Ve nihayetinde seçimin tasdik edileceği gün kongrenin işgal edilmesi ile sonuçlanan bu tutumu kuşkusuz Trump’un 4 yıl boyunca sürekli izlediği siyasetten bağımsız düşünemeyiz.
Trump’ın yürüttüğü politikalar ve dayandığı toplumsal kesimleri anlayabilmek için ABD’nin son yıllarına bakmak gerekir. 21. Yüzyıla hegemonyasını sürdürebilmek için Ortadoğu’da sıcak savaşa girerek başlayan ABD bir türlü dillendirdiği istikrarı sağlayamadı. Ciddi bir tehdit olarak dünyaya sunduğu ve aslında kendi yaratımı olan köktenci terör örgütlerine karşı da koparılan bin bir türlü yaygaraya rağmen bir başarı elde etmedi, edemedi. ABD aynı zamanda dış açıklarının özellikle Çin’in lehine sürekli artmasında görüldüğü gibi ekonomik anlamda da geriledi. Bu dış tablo ABD’nin ülke içi yapısını da oldukça zorladı. Özellikle 2008 krizi ABD’nin Obama yönetimi ile girdiği imaj yenileme projesinin parıltılı bir başlangıç ve sessiz sedasız bir başarısızlıkla sonuçlanmasına neden oldu. İşsizlik ve sürekli yinelenen ekonomik krizler toplumsal yapının olukça zedelendiğinin önemli göstergeleri oldu.
Herkesi şaşırtarak 2016’daki seçimleri kazanan Trump’ın garipliklerle dolu kişilik yapısından öteye ABD bu gelişmelerin izini taşıyordu. Lümpen alt sınıfların yanında ekonomik olarak kendini güvende hissetmeyen beyaz orta sınıf Trump politikalarının temel destekçisi durumundaydı. Klasik olarak bu kesimlerin faşizmin ana sütunları olduğu gözden kaçmamalıdır. Trump’ın eklektik, birbirini tutmaz söylemleri açıklıkla faşist bir damar barındırıyordu. Ayrıca ABD Başkanlık seçim sonucunu, dünyanın her yerinde faşist hareketlerin sevinçle karşılaması tesadüf değildi. ABD tarihinde derin kökleri olan ve hala sistemin her yanında görünen beyaz ırkçılığı üstünde yükselen kadın düşmanlığı ve İslam karşıtlığıyla bezenmiş bu faşist düşünce yapısı Trump’un yaptıklarına damgasını vurdu.
ABD’nin kapitalist sistem içerisindeki konumu nedeniyle orada yaşananlar sadece Amerika’nın iç siyaseti olarak kalmadı. Hegemonik güç olan ABD de yaşanan olumlu olumsuz gelişmeler doğrudan başta Ortadoğu olmak üzere neredeyse tüm dünyayı etkiliyordu, etkiliyor. Nitekim sadece Trump’un başkanlık sürecinde yaptıklarına bakarsak bunu durumu açıklıkla görebiliriz. Trump yarattığı sahte gerginlikler ve yapay krizlerle(Kuzey Kore örneğinde gördüğümüz gibi) AKP-MHP faşizmi ve ona benzer rejimlere verdiği açık destekle dünyanın her yerinde büyük tahribatlar yarattı. Efrin ve Serêkaniyê işgallerine onay vermesinden öteye DAİŞ faşizmine karşı ortaya çıkmış Rojava devrimcileri ve koalisyon güçlerinden oluşan cepheyi işlemez hale getirdi. Bu sadece Kürt soykırımına zımni destek vermek anlamına gelmiyordu aynı zamanda DAİŞ’in ana kaynağı olan AKP faşizminin Ortadoğu’da ciddi bir tehdit olarak birçok bölgede saldırgan hale gelmesine yol açıyordu. Sadece Ortadoğu politikası bile Trump’un dünyaya ne kadar zarar verdiğinin göstergesidir.
Donald Trump ABD içerisinde de 4 yıl boyunca toplumsallığa saldırı anlama gelecek birçok uygulamaya imza attı. Siyahilerin yaşam koşullarını düzeltmek için verilen desteği azaltmaktan, göçmen karşıtı yasalar çıkarmaya, kadına yönelik saldırılarının önünü söylemleri ile açmasından küresel ısınma önlemlerini iptal ederek ekolojiye saldırıyı artırmasına kadar birçok uygulama Trump’a yönelik yoğun bir tepkinin gelişmesini de doğurdu. Geçen yaz polis cinayetine karşı ABD’yi baştan aşağı saran protestolardan bireysel çıkışlara kadar her kesim bu durumu kabul etmediğini gösterdi. Bu uygulamalarının yanında Trump ABD’nin mevcut liberal demokrasi sistemini de hedef aldı. Bu sistem içindeki görece demokratik unsurları zararlı gördü. Zaten taraftarlarının Kongreyi basması bu bakış açısının ürünüydü.
Seçimleri sadece kendisi kazandığında tanıma tavrını AKP-MHP faşizminden tanıyoruz. Bu faşist ittifak zaten 7 Haziran seçimlerini yok sayma sonrası kurulmuştu. 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde İstanbul’u kazanmayınca Erdoğan bu seçimin de sonucunu kabul etmediğini ilan etmiş ve hukuk dışı bir yöntemle seçimleri tekrar ettirebilmişti. Trump’un elinde işi hukuki kılıfa uydurabilecek araçlar olmayınca daha doğrusu ABD’nin liberal hukuk sistemi buna izin vermeyince elindeki faşist kitleleri oyuna sürdü. Faşist Erdoğan gibi başarılı olmaması toplumun ve kazanımlarının ABD’de bu denli açık bir darbeye yol vermemesindendi.
7 Ocak günü yaşananlar Trump’un kendisi de olaylardan birkaç gün sonra utangaç bir şekilde tepki göstermesine neden olacak kadar ciddidir. Olayın başından itibaren Cumhuriyetçi Parti’nin önemli isimlerinden eski başkanlara kadar neredeyse tüm siyasi figürler bu olayı gayri meşru buldu. Yeni seçilen başkanın olayın üzerine verdiği demeçler Trump’un rolünden, işgali engellemeyen polisin ikiyüzlülüğüne kadar yerindeydi. Fakat bundan sonra ABD’deki başta Biden olmak üzere demokrasi iddiasında olan herkesin yapması gerekenler vardır. Bu da öncellikle açığa çıkan bu faşizmle uzlaşmamak, başta Trump olmak üzere sorumluları yargılamak ve Trump’un yarattığı tahribatları sadece ABD’de değil, tüm dünyada telafiye yönelmektir.
Bu konuda dünyada demokrasiden yana olan herkesin ısrarcı olması ve bu yönde mücadele etmesi gerekmektedir. ABD’de yaşayan halklarında bu mücadele de ısrar edecek bir demokratik geleneği ve birikimi vardır. Kaldı ki ANTİFA gibi oluşumlar bu birikimin harekete geçtiğine dair umut da vermektedir. Bu Biden’ın ya da ABD liberal demokrasisini olumlu görmek değildir. Toplumsal güçlerin yüzyıllardır yürüttüğü mücadele sonucu ortaya çıkardığı kazanımları korumak, faşizm tehlikesi ABD’de de bu kadar canlıyken elzemdir. ABD’de gelişecek bir uzlaşma tüm dünyadaki faşistlerin elini güçlendireceği gibi çöküş evresine girmiş olan AKP-MHP faşizmini de bir nebze rahatlatacaktır.
6 Ocak tarihindeki faşist girişimin başarıya ulaşmadığını ifade etmek için henüz erkendir. Eğer bu olayın üstüne gidilmese ABD’deki faşist hareketin Trump önderliğinde ya da faklı bir isimin liderliğinde tekrardan harekete geçme olasılığı vardır. Ve bu tehdit sadece ABD halklarına değil tüm dünyaya yönelmiş bir tehlikedir. Avrupa devletlerinin de sert tepki göstermesi bu tehdidin yeterince anlaşıldığı anlamına gelmez. Aynı zamanda yeni başkana Trump’un hasarlarını tamir etmek için önemli bir imkan sunmaktadır. Eğer bu yönlü bir adım atılırsa 6 Ocak girişimi demokratik değerlerin yeniden yaygınlaşmasına vesile olacaktır. Aksi takdirde 6 Ocak 2021 günü faşizmin sadece ABD’de değil tüm dünyada yeni hamlesinin miladı olarak tarihe geçer.
Kendal BAGOK
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi