Kamuoyunda Musa Orhan için katil ve bir tecavüzcü olarak tanım yapıldı. Elbette bu doğru bir tanım ama yetersiz kaldığını belirtmekte fayda var. Musa Orhan’ın 7 gün içinde bırakılması dikkate alındığında bilinmeyen yönlerinin çok daha fazla olduğunu göstermektedir. Çünkü Musa Orhan vakası sıradan bir sapık, psikopat ya da çokça kullandıkları gibi bir sarhoş işi değil. Oldukça bilinçli, hazırlanmış, imkanlar sunulmuş ve olacaklardan hukuki olarak sorumlu tutulmayacağına dair güvence verilmiş özel ve psikolojik savaş kurumunun özelde Kürt kadınını, genelde de bütün kadınları ve toplumu hedefine koyan böylesi bir kurumlaşmanın elemanı olarak bu kıyımı ve ahlaksızlığı geliştirmektedir.
Bu yönüyle bugün Kürdistan ve Türkiye’de kadın ve çocuklara yapılan tecavüzlerin tümü ister asker ve polis eliyle olsun, ister Ensar vakfında olduğu gibi AKP-MHP faşizminin kurumlarında yer alan sivillerin eliyle olsun tümü AKP-MHP faşist devlet yapılanmasının temel politikalarından biri olmaktadır. Bugün yaşananlar öylesine münferit olaylar değildir. Dikkat edilirse Musa Orhan olayı daha gündemden düşmeden hemen ardından Van’da bir astsubayın 16 yaşındaki bir çocuğa cinsel tecavüzde bulundu. Tabi eşleri, sevgilileri, babaları ya da kardeşleri tarafından katledilen, iş yerlerinde, yolda vs. yaşamın her alanında kadınların uğradıkları taciz ve saldırıları kattığımızda bu politikanın hedefinin ne kadar geniş olduğunu göreceğiz. Bir bütün toplum hedef alınmakta ve uygulanan bu ahlaksız ve vicdansız eril devlet politikalarıyla özgürleşmek için başkaldırmış kadın gerçeğini teslim almak istemektedirler.
Özgürlük Hareketinin Kadın Özgürlükçü ideoloji ve politikası yaygınlaştıkça eril, tecavüzcü devletin kadına dönük politikaları da bir üst aşamaya taşırılmıştır. Eril devlete dönük en çok baş kaldıran, haklarını koruma da ısrar eden, sınıfsal, ulusal ve toplumsal sorunlara karşı en çok duyarlı olmakla kalmayıp bunun için sonuna kadar mücadele eden bu öncü kadın gerçeği eril ve tecavüzcü olan AKP-MHP devlet gerçeğini oldukça zorlamış ve zorlamaktadır. AKP-MHP özel savaş rejimi bu özgürlükçü kadın gerçeğini kendi iktidarlarına yakın tehlike olarak görmektedir. O nedenle de özel savaş kurumlarını seferber ederek kadınlara savaş açmıştır. AKP-MHP özel savaş rejimi kadınlara yönelik açık ve gizli bir temelde bu savaşı yürütmektedir.
Açık olarak yürütülen bu savaşta kadın örgütlemeleri, kadın eylemlikleri, kadın aktiviteleri, kadın siyaseti hedef durumuna getirilmiştir. Hukukta kullanılarak kadın örgütlenme kurumları kapatılmakta, bu alanlarda çalışma yürütenler göz altına alınıp tutuklanmaktadır. Kadın eylemliklerinin neredeyse tümüne polis saldırmakta, zor kullanarak dağıtmakta, direnenler göz altına alınmaktadır. Kadın aktiviteleri terörize edilerek hiçbirine izin verilmemektedir. İster HDP’de, ister CHP veya başka bir partide siyaset yürüten kadınlara baktığımızda, milletvekili olduğu bakılmaksızın en çok saldırı ve taciz altında tuttukları kesim yine kadın siyasetçiler olmaktadır. En son İstanbul sözleşmesine yönelik AKP içindeki direniş ve söylemler bu politikanın açık bir tezahürdür.
AKP-MHP özel savaş rejiminin kadınlara dönük açık olarak yürüttüğü savaşın en acımasız yönü ise neredeyse her gün gerçekleşen kadın katliamlarıdır. Eril devlet politikası sonucu yetiştirilen erkek gerçeğinde gizli duran “kadın katili” ruhu ve şuurunu canlandırmak için AKP-MHP özel savaş rejimi her türlü kışkırtma içine girmiştir. Yandaş basına bakıldığında bu gerçek çok daha iyi anlaşılmaktadır. Her gün bu özel savaş rejiminin fetvacıları tarafından özgür kadın gerçeğine saldırmak için İslam’ı da kullanarak bilinçli olarak çarpıttıkları ayetlerden, hadislere kadar sıralayarak kadına saldırıyı meşrulaştırma çabası içine girmekteler. Elbette bir o kadar da kadının neden erkeğin kölesi olması gerektiğine dönük zırvalarını sıralamaktalar. Tıpkı Musa Orhan’da olduğu gibi bu kadın katilleri mahkemeler tarafından özel olarak korunmaktadır.
Kadınlara dönük gizli yürütülen savaşta ise Musa Orhan gibi özel savaş dairelerinde yetiştirilmiş onlarcası sokaklara salınmaktadır. Yine emniyet müdürlüklerinde oluşturulmuş özel gizli birimler ve polis okullarında daha genç yaşta bu çalışmaya alınarak eğitilip hazırlanan polis adayları bu çalışmalar içinde yer almaktadır. Kırsal alanlarda ise korucular bu işin başını çekmektedir. Bu çalışmaların sivil ayağını ise MİT ve Emniyet ile ortak hareket eden Alaattin Çakıcı gibi mafya babaları yürütmektedir. Bunlar, bir yanıyla genç kızları evlenme, sevgili vb. vaatlerle kandırırken, diğer yanıyla da alkol uyuşturucu batağına çekerek mafyanın fuhuş tuzağına çekmekteler. Düşürülenlerin bazıları da ajanlaştırılarak toplum içine salınmaktalar. Bu çalışmanın giderleri ise cumhurbaşkanlığına bağlı örtülü ödenekten karşılanmaktadır.
Özel savaş rejimi tarafından kadınlara yönelik gizli yürütülen savaşta, kadınlarla iletişim kurmadan en çok kullandıkları yöntem sosyal medya ağları olmaktadır. Facebook, instagram, Badoo, Twitter, Tumbir ve benzerleri olmaktadır. Bunların dışında elbette gençlik kafeleri, internet kafeler, Pastane ve restoranlar, üniversite ve okul önleri kadınlarla iletişim kurmak için özel savaş elemanlarının uğrak olarak gittikleri mekanlar olmaktadır. İkinci önemli bir yöntem ise gözaltına alınma bahanesiyle baskı altına alıp düşürme yöntemleri kullanılmaktadır. Burada kadınların kabul etmemesi durumunda birçok mağdura uyguladıkları kadınların zorla çıplak fotoğraflarını “sosyal medyaya sızdırırım” tehdidi kullanılmaktadır.
Elbette aynı şey çocuklara dönükte yapılmaktadır. Türkiye Adalet Bakanlığı’nın yayımladığı 2019 yılına ait adli istatistiklere göre geçen yıl Türkiye’de “cinsel dokunulmazlığa karşı suç” kapsamında 49 bin 57 dava açıldığı belirtilmektedir. Bunların 22 bin 689’u, yani yarıya yakını çocuklara yönelik cinsel istismar suçları olurken, 26 bin 368’i kadınlara dönük suçlar kapsamına girmektedir. Buna göre 2012’de çocuğun cinsel istismarı davalarındaki suç sayısı 17 bin 589’du. 2019’da bu sayı 22 bin 689’a çıktı. 2020’de ise kadınlara ve çocuklara dönüş işlenen bu suçlar şimdiden iki katına çıktığı söylenmektedir.
Sadece 16 Ocak 2020 Dersim’in Pertek ilçesinde internet Kafe ve telefon-bilgisayar tamirciliği yapan Harun Yıldırım tarafından en az 15 erkek çocuğa cinsel istismara maruz bırakılması olayında ilçe halkı, yapılan tecavüz olayının içerisinde asker, polis ve korucuların bulunduğunu, organize bir çete ekibinin olduğunu belirtmişti. En son
Şırnak, Batman ve Van’da Türk subaylarının tecavüz olayları gündeme gelmişti. Peki, ya bilinmeyenler.
Bütün bu gerçekleşenlerin hiçbirinin tesadüf olmadığını bilmek gerekiyor. Süleyman Soylu’nun Musa Orhan’ı nasıl koruduğu hatıralardan çıkarılmamalıdır. Kaldı ki aynı Süleyman Soylu, “PKK bir kadın partisidir” diyerek kendi meşrebince aşağılamaya çalışsa da esasta o söylemin kadınlara saldırtma ve meşrulaştırma amacı taşıdığı anlaşılmaktadır. O nedenle şu an da bile kirli emellerini gerçekleştirmek için tasmalarından çıkarılarak sokaklara salınmış yüzlerce Musa Orhanlar var.
Böylesine alçakça hazırlanmış tuzaklarla dolu özel savaş yöntemlerine karşı Kürdistan ve Türkiyeli kadınlar mutlaka kendi öz savunmalarını geliştirmek zorundadır. Çünkü AKP-MHP özel savaş rejimi ne Müslüman, ne milliyetçi ya da başka bir şeydir. Bunlar sömürücü, işgalci, talancı, hırsız, tecavüzcü ve katildir. En çok da kadın katili olduğu bilinmelidir. Bu yönüyle özgür kadın gerçeğinin en yalın, en cesur ve en kahraman ifadesi elbette bu gün Haftanin’deki bütün kadınların öcünü alan kadın gerillalardır. Halkımıza ve halklara karşı ahlaksızca bu savaşı sürdüren özel savaş şebekelerine karşı şehirlerde de mücadele etmek her kadın ya da erkek fark etmez insanım diyen herkesin görevidir.
Atakan ENGİN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi