Cephet El Nusra’nın devamı Heyet Tahrir El Şam’ın Efrin bölgesine geçişi durumu arkasında birçok soru işareti bıraktı. Bilindiği üzere El Nusra Cephesi’nin terör listesine alındığı ve her iki İslami örgütün de köklerinin El Kaide’den geldiği biliniyor. HTŞ iki aşamada Efrin’e girdi, ilk aşama işgalci Türk devletinin ısrarla Rojava’ya saldırmakla tehdit etmesiydi, aynı zamanda işgalci Türk devletinin tehditleriyle (Gorfet Saiqet Elşemal) adına QSD’nin işgal bölgelerine yönelik ortak saldırısı olacağı yönünde söylentiler dağıtıldı. Cindirês’e bağlı Xezewiye, Kurzêlê gibi köylerin büyük bir bölümünü ve daha birçok köyü ele geçirerek Efrin kenti üzerinden Şehba sınırına kadar ulaştılar. HTŞ çetelerinin Efrin’e geçişi Efrin ile sınırları olan Şehba ve Til Rıfet hattını güçlendirme anlamına geliyor. HTŞ çetelerinin Efrin’e geçişi planı, Tahran zirvesinde yapılan anlaşma çerçevesinde ve T.C Savunma Bakanlığı gözetiminde yapılmıştır. Yine ABD’nin HTŞ’ye ve Efrin’e geçişine ilişkin net olmayan pozisyonları, Muhammed El Colani’nin yanı sıra El-Bağdadi, El-Kureşi ve diğer aşırılık yanlısı grup liderlerinin yerini iyi bilmesine rağmen hedef almaması HTŞ’nin Efrin’e girişini kolaylaştırdı. Ayrıca Rusya ve rejimin İdlib bölgesine yönelik operasyonlarının ABD ve Avrupa tarafından iki kez engellenmesi insanları şüpheye düşürüyor.
HTŞ’nin bölgeye ikinci geçiş aşaması Ekim ayında gerçekleşti. İşgalci Türk devleti, İstanbul’da bulanan Suriye muhalefetinin ve çetelerin kartını sonuna kadar kullanıp, Özerk Yönetim’e karşı elinden geleni yapıp da istenilen sonucu alamayınca, bu sefer de Rojava’yı tasfiye etmek için elinde kalan son kartları Suriye Rejimi üzerinden HTŞ eliyle ve yine Adana anlaşmasını yenileyerek kullanmak istemektedir. Türk yetkililerin Suriye muhalefetinin Suriye rejimi ile uzlaştığına ilişkin açıklamaları, başta Müslüman Kardeşler olmak üzere birçok muhalif çete grubunun gösteri yapmasına ve Türk bayraklarını yakmasına neden olmuştu. Daha önce de bazı çete grupları işgalci Türk devleti ile anlaşamadı, bazıları Libya’ya ve başka yerlere çete göndermeyi kabul etmedi. İşgalci Türk devletini kızdıran bir diğer nokta da kendileriyle yakından ilişkili olan El Hemzat ve El Emşat çete gruplarının 3.Feylaq tarafından sıkıştırılması oldu. İşgalci Türk devletine bağlı bu çete gruplarının halka yönelik kaçırma, işkence ve yağmalama olayları uluslararası kamuoyunda Türkiye’yi teşhir etti.
HTŞ çetelerinin Efrîn’e geçişi, gazeteci Mihemed Genom ve eşinin El Bab Bölgesi’nde El Hamzat çeteleri tarafından öldürülmesiyle aynı zamana denk geldi. Hatta bazı kaynaklar HTŞ’nin Efrin’e geçişinin Kasım ayının başında gerçekleşmesi gerektiğini fakat Muhammed Genom’un öldürülmesi ve katilin (El Hamzat grubundan) yakalanması ve sonrasında katilin, Genom ve eşini nasıl öldürüldüğüne dair itirafları HTŞ’nin bölgeye geçişini hızlandırdı. Burada çoğunluğu Türkmen (El Hamzat, El Emşat, Sultan Murad ve Sultan Şah Süleyman) olmak üzere 3. Feylaq’a bağlı dört grubun ve Cephe El Şamiye çete gruplarının HTŞ çeteleri ile birleştiği bir kez daha net bir şekilde ortaya çıkıyor. Bu sayede işgalci Türk devleti kendisine göbekten bağlı fakat sözüne uymayan Türkmen çeteleri gibi çete gruplarını Efrin’de HTŞ eliyle denetimine aldı. Yine birkaç ay önce İhvani Müslümine ait siyasi kolu İtilaf grubundan uzaklaştırarak İhvani Müslime bağlı çeteleri etkisizleştirdi.
Türkiye’deki seçimlerin yaklaşması, faşist şef Erdoğan’ın her iki ayağını bir pabuca soktu, önümüzdeki yıl Erdoğan ve faşist iktidarını çok önemli bir aşama bekliyor. Son anketlere göre faşist şef Erdoğan’ın Suriye politikası, ekonomik konular ve dış ülkelerle olan ilişkileri, oylarının azalmasında büyük rol oynadı. Efrin’deki çeteler daha önce çok başlı, dağınık ve birbiriyle anlaşamıyorlardı. Bu durumdan razı olmayan Türk devleti şimdi bu çeteleri tek çatı altında toplamak istiyor. HTŞ’nin Efrin’deki çete gruplarından daha güçlü ve örgütlü olması işgalci Türk devletinin de işine geliyor. HTŞ çeteleri hakimiyet alanını genişletirken bir yandan da işgalci Türk devletinin bölgedeki isteklerini de yerine getirecek.
Bu amaçla Ekim ayı başında HTŞ’nin Efrin’e geçmesinin ardından işgalci Türk devleti Antep’te, Sultan Murat grup sorumlusu Fehim İsa, El-Emşat (Süleyman Şah) grubu sorumlusu Mihemed El Casim Ebû Emşe, Şêx Polat Ebubekir, Husêm Yasîn’in katıldığı acil bir toplantı yaptı. Türkiye’nin kendi egemenliği altındaki HTŞ çeteleri ve diğer çete gruplarından askeri bir yapı ve yeni bir idari sistem kuracağı, bu askeri konseyin koordinasyonunun da doğrudan Milli Savunma Bakanlığına bağlı olacağı yine emir ve kararlarının orada alınacağı anlaşılmaktadır. Bundan sonra Türkiye, Rusya ile çıkarları çerçevesinde çetelerden ve HTŞ’den, Beşar Esad’ın iktidarda kalmasını kabul etmelerini isteyecek, karşılığında Esad rejimi yumuşak davranacak ve onlara bazı bakanlıklar verecek. Türkiye’nin plan ve projeleri arasında HTŞ’nin Efrin bölgelerinden HTŞ’nin yetkisi altındaki İdlib bölgeleri ve ona bağlı ÖSO çetelerinin kontrolündeki bölgelerin entegrasyonuna aktarılması yer alıyor. Her iki bölgenin birleşmesi hem İdlib bölgesindeki Sünni yetkililere hem de işgal altındaki bölgeleri Türk kontrolüne verecek. Bu bağlamda ABD, Türkiye ve muhalefetine Türk işgali altındaki bölgeler için bir karar merkezi kurulmasını teklif etti.
İşgalci Türk devletinin HTŞ çetelerini Efrin’e yerleştirmesindeki plan ve projeleri arasında HTŞ’nin yetkisi altındaki İdlib bölgelerini ve ona bağlı ÖSO çetelerinin kontrolündeki Efrin başta olmak üzere diğer bölgeleri birleştirmek. Her iki bölgenin birleşmesi hem İdlib bölgesindeki Sünni yetkililere hem de işgal altındaki bölgeleri işgalci Türk devletinin kontrolüne verecek. Bunun yanı sıra ABD de Türk işgali altındaki bölgeler için bir karar merkezi kurulmasını daha önce teklif etmişti. Öte yandan, faşist şef Erdoğan’ın her iki bölgeyi birleştirme acelesi ve önünde fazla zaman olmaması, bir karar merkezi ve gelecekte kendi işlerini yönetebilecek çetelerden oluşan birleşik bir gücün işgalci Türk devleti için kritik önem taşımasından kaynaklanıyor. Faşist şef Erdoğan’ın seçimleri kazanamayacağına dair güçlü belirtiler var. Kazanmazsa Kuzey Suriye’deki projelerinin başarısız olma ve ona bağlı çetelerin kontrolsüz kalması ihtimali yüksek, bu yüzden bunu hesaplıyor.
Sonuç olarak İran bölgenin bazı alanlarında hegemonyasını kurduğu gibi, işgalci Türk devleti de Suriye’de kendisine bağlı Sünni bir bölge kurmayı amaçlamaktadır. Eğer hiçbir engel olmaz ve yol verilirse bu bölge Sünni bir devlete çıkar, bu bölge de işgalci Türk devletinin her zaman vurguladığı sözde güvenli bir bölge olacak. Bununla yarım milyon insanı bölgeye yerleştirmeye çalışacak. Bu bölgelerdeki Kürtlerin demografik değişimi ve imhası anlamına gelmektedir.
İşgalci Türk devleti, QSD’ye ve Özerk Yönetim’e karşı HTŞ çetelerini kullanmak isteyecektir. Rojava’ya saldırma planının bir parçası olarak HTŞ’nin HRE’nin eylemlerini bahane edip Rojava’ya saldırması mümkündür. Bir diğer önemli nokta ise işgalci Türk devletinin HTŞ’yi Afrin’e yerleştirmesiyle işgalini bir adım daha güçlü ve kalıcı hale getirmesidir. Diğer bir önemli görüş ise HTŞ’yi terör listesinde gören güçler, QSD’nin terör listesindeki HTŞ’nin Efrin’e yerleşmesine karşın müttefiki ABD’nin desteğiyle saldırıya geçme olasılığını dile getirmektedir. Fakat bu uzak bir olasılıktır. Çünkü ne Amerika ne de Batılı ülkeler bölgede yeni bir savaşın olmasına sıcak bakmaktadır.
İşgalci Türk devleti yıllarca Efrin halkını ÖSO çeteleri eliyle terbiye etmeye çalıştı. Şimdi de HTŞ’yi Efrin halkının imdadına yetişen bir güç olarak kabul ettirmeye çalışıyor. Sanki önceki çete grupları kötü, bölgeye yeni getirdikleri HTŞ çeteleri iyiymiş gibi lanse etmeye çalışmaktadır. HTŞ çetelerinin Efrin’e geçmesiyle eş zamanlı olarak HTŞ’yi iyi gösterme propagandalarını başlatıldı. (HTŞ, ÖSO gibi değildir, insanların eşyalarını çalmazlar, insan öldürmezler…) vb. şekilde propagandalar yapıldı. Özünde ÖSO ve HTŞ çeteleri madalyonun iki yüzü gibidir. Bu nedenle Efrin halkını en kötülerinden birini seçmeye, onun yönetimi altında yaşamayı kabul etmeye ve zamanla Efrin’in özgürleştirilmesi umudunu unutturmak istemektedir.
Yusuf MUSTAFA