04 Şubat 2017 Cumartesi Saat 12:33
Kürdistan’da 9 yy. ve Sonrasındaki Durum
a- Kürtlerin Bu Süreçte Gelişimi
Bundan sonra Kürdistan üzerinde 9. yy’da önemli bir otorite
boşluğu yaşanmaktadır. Bizans (Doğu Roma) İmparatorluğu, Bağdat Sünni
Halifeliği’nin şemsiyesi altındaki Büyük Selçuklu Türk İmparatorluğu ve
Atlantik Okyanusu’ndan Kızıldeniz’e kadar tüm Kuzey Afrika’ya hükmeden Şia
Fatımi Halifeliği arasındaki çatışmaların yarattığı denge ortamında, belli bir
sakinliğin yaşanmasına yol açmaktadır. Bu objektif durum Kürdistan’da büyük
güçlerin olmadığı ya da yeterince kendilerini hissettirmedikleri bir gerçekliği
ifade etmektedir. Kürdistan’ın her daim savaş alanı olması beraberinde
gelişmemeyi, tahribatları ve yıkımı getirmiştir. Ortaya çıkan ya teslim olarak
kendine yabancılaşma-ki bu ihanetin daha kökleşmiş bir halde sürdürülmesi
demektir-, ya da kendi köklerine sarılarak kimsenin yetişemeyeceği dağlara-buda
“medeniyetten uzak kalmayı-göğüslemek demektir. Kürtler bu topraklarda bu
ikili durumu yaşamaya her zaman zorlanmışlardır. Kürt hanedanları arasındaki
iktidar savaşları bu şekilde iktidarın kendi içinde sürekli değişmesine neden
olmuştur. Komplo ve entrikalarla beraber Bizanslılardan, Araplardan,
Selçuklulardan yana olanlar ya da onlardan iktidar mücadeleleri için destek
isteyen kesimlerin sürekli varlığı istikrarı engellemiştir. Buna rağmen Bizans’ın
batıya doğru çekilmesi ve Arap egemenliğinin kendi iç çelişkilerinden dolayı
zayıflaması, Kürdistan’da yerel iktidarın gelişmesine neden olmuştur.
Yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen 9. yy’da Kürdistan’da
savaşın azalması ve görece zayıflaması beraberinde yeni gelişmeleri
yaratmıştır. Birçok Kürt Beyliği daha geniş alanlara açılarak, beyliği aşan
örgütlenmelere ulaşabilmiştir. Yine birçok aydın yetişmiştir. Bunların en
önemlileri arasında bugüne ulaşmış birkaç Kürt aydını ve şairi şunlardır Ali
Hariri, Baba Tahiri Hemedani, daha da önemli bir isim ise Şeddadilerin başkenti
olan Gence’de dünyaya gelecek olan Nizami Gencevi’dir. Bugünkü
Azerbaycan’dadır. Nizami Gencevi, Akılcı Felsefenin kurucusu olarak bilinir.
Xemse yani “Beş Eser adlı geniş bir çalışması vardır. Hegel’in “Bizim
düşüncelerimiz Nizami Gencevi’nin cebinden çıktı dediği söylenir.
Bu yüz yılda Kürdistan’da toplumlar daha çok kendi iç
dinamiklerine dayalı bir gelişme seyrini yaşarlarken, dağlık alanlara yerleşmiş
olan Kürtler aşiret yapılarıyla avantajlı bir durumu yaşamaktaydılar. Bir
müddet Kürdistan üzerinde işgalci ve hegemon güçlerinin baskısının azalmasıyla
Kürtler bu iç dinamiklerinden dolayı hızla bir gelişmeyi yaşadılar.
Yaşanan beyliksel ya da daha üst form gelişmeleri sıralarsak:
20.inci resim 10 ile 11.inci Yüzyılda Kürt Beylikleri
Şeddadlar Beyliği’ni (951-1164) örnek verebiliriz. Revadi
Aşireti lideri Muhammed Şeddad tarafından kurulmuştur. Bu dönemde ortaya çıkan
ilk Kürt Devleti, Şeddadilerin Azerbaycan’ın kuzeyinde kurdukları devlettir.
Önce başkentleri Erivan yöresindeki Dabil (Dvin) idi. Sonradan Gence’yi başkent
yaptılar. Gence Berba, Dubeyl, Beylekan ve Aran bölgesi hakim bir alandı.
Aran’ın bugünün Azerbaycan ve Ermenistan bölgesi olduğunu ekleyelim. Şeddadi Kürt
Hanedanlığı 1164’te Selçuk kralı Melik Şah tarafından ortadan kaldırıldı.
Hasnaviler (Hasanveyh) Devleti (959–1015): İkinci Kürt
Hanedanı 959’da Cibal’de ortaya çıktı. Kurucusu Barzikani Aşireti reisi
Hasanveyh bin Hüseyin’dir. Hasanveyh, Barzikani aşiretinin reisidir. Bu Kürt
Devleti 1015 yılına kadar sürmüştür. Hasanveyh soyluluğu, iyi yönetimi ve
ahlakıyla övülmektedir. Dinever (İran, Kermanşah bölgesi), Hemedan, Nihavend ve
Şehrizor’a hükmetmiştir. Başkentleri Sermac’tır.
“Fedlavi Hanedanlığı (LOR) (913-1424): Loristan Bölgesi
Bedir ve Mansur kardeşler tarafından yönetilirlerdi. Şam’ın Şımak dağı
bölgesinden buraya göç eden Kürt aşiretlerle daha da güçlendi. 1248 ve
öncesinde Hezer Esef döneminde çok güçlenir ve Halifeden hediyeler alır. 1258
de Hulagu Han Bağdat’ı alır ve bu hanedanlıkla savaşır ve beyleri Tekleyi
öldürür. Bundan sonra hanedanlık Hulagu’ya bağlı yaşadı. 1393 te Timur bu
bölgeye geldiğinde hakimiyetine alarak beyliği kendisine bağladı. Birkaç bey
daha bu yönetimi 1424 te kadar sürdü. En son Timur’un torunu Mirza İbrahim tüm
Loristan’ı egemenliğine aldı. (Ataların Karşılaşması, Cemal Reşid Ahmed)
En önemli gelişme ise başkenti Silvan olan Mervani
Devleti’dir (985–1096). Bu devletin kurucusu Humeydi aşiretinden Bad’dır. Bu
devlet Meyya Farqin (Silvan) ve Amed’i merkez olarak almıştır. Hemdanilerle
yapılan bir savaşta Bad öldürülür ve yerine yeğeni Ebu Ali Hüseyin bin Mervan
geçer (991). Bu hanedanlık 1085/1096 da Selçuklular tarafından ortadan
kaldırılır.
Mervani Devleti tüm Amed, Nusaybin ve Cezire bölgesini
kontrol etmiştir. Mervani Devleti yüz yıl kadar yaşayabilmiştir. Silvan’a
surların dışından su getirip bir su şebekesi şeklinde alt yapı
oluşturmuşlardır. Mervaniler, bölgede yayılan Hariciliğin yolunu kesip
Hanefiliğe ve Malikiliğe göre daha tutucu olan Sünni mezheplerden Şafiiliğin,
Kürtler arasında yayılıp dominant duruma gelmesine önderlik etmişlerdir.
Böylece egemenlerin ruhuna bir nevi işlemiş olan işbirlikçi karakteri
sürdürmeye devam etmişlerdir.
Diğer Kürt Beylikleri’ne geçmeden önce Farqin’e- Ermeniler
Tigranokerta demişler-kuruluşuna ilişkin anlatılan bir mitolojik öyküyü buraya
almak iyi olabilir.
Cemal Reşid Ahmed, Ataların Karşılaşması adlı yapıtında
Evliya Çelebi Seyahatnamesinde alıntılayarak Farqin’e ilişkin çok ilginç bir
mitolojik anlatımda bulunuyor.
“Kürtlerin yaratılış öyküsü: Vakainüvis Mığdisi’ye göre Nuh
Tufan’ından sonra inşa edilen ilk kasaba Sincar ve Meyyafarkin (Silvan)
kalelerinin yakınlarındaki Judi kasabasıydı. Judi kasabası Nuh Peygamber’in
topluluğundan, 600 yıldan daha fazla yaşayan ve Kürdistan’ı her yanını enine ve
boyuna dolaşan Melik Kürdim tarafından yönetiliyordu. Bu Melik Kürdim,
Meyyafarkin’e gelince buranın havasından hoşlandı. Ve buraya yerleşti. Birçok
çocuğu ve torunu oldu. Kendi başına İbranice’den başka ayrı bir dil icat etti.
Bu dil ne İbranice, ne Arapça, ne de Farsça Daraca ya da Pehlevice değildi. Ona
hala Kürdim dili deniliyor. Böylece Meyyafarkin’de yaratılan Kürt Dili şimdi
bütün Kürdistan’da konuşuluyor. Adını Nuh Peygamber’in topluluğundan Melik
Kürdim’e borçlu Kürdistan ucu bucağı olmayan kayalık dağlardan oluştuğu için
sözcükler ve söyleyiş bakımından biri birinden farklı on ikiden fazla Kürtçe
lehçesi var. Bu yüzden birbirlerinin sözlerini anlamak için tercüman
kullanırlar diyerek yüz yıllar sonra bile yaşanacak olan bu sorunu 500 yıl
önce tespit etmiş oluyor.
Annaziler (991–1118), Muhammed bin Annaz tarafından 991’de
kurulmuştur. 1117’ye kadar bu hanedanlık hüküm sürmüştür.
“Bûweyhî Beyliği (934-1062): Eski Sasani meliklerinden
Behram Gorun neslinden gelen Ebu Şüca Bûweyh, Deylem dağlarındaki Bercenkiaver
Kürt kabilesinin reisi idi. Ebu Süca’nın oğlu önce Hemedan’ın güneyindeki KERÇ
şehrine vali oldu. Daha sonra güneydeki ve çevredeki birçok şehri kendine
bağladı. (932-933 yıllarında) güçlenen Ali kardeşi Hasan ve Ahmet yardımlarıyla
Karzu ve Şiraz şehirlerini de aldı. Bağdat Halifesi Kahır Bilal bu üç kardeşin
kurduğu hanedanlığı çaresizlikten kabul etti. Ahvaz ve Huzistan şehirleri de
940 yıllarında alındı. Mezhep olarak Şii idiler.
Bûweyhoğulları taht kavgalarından zayıf düştüler. Selçuklu
Sultanı Tuğrul Bey DANDANAKAN da onlarla savaştı. Bu savaşta beli kırıldı. Daha
sonra 1041 yılında tekrar savaştı ve onları yenilgiye uğrattı. Tuğrul 1055’te
BAĞDAT üzerine yürüdü. Halifeyi tahtan uzaklaştıran Bûweyoğullarını Bağdat’ta
da yenilgiye uğratarak Mervanilere sığınan Halifeyi geri getirerek tahta
oturttu. Kız kardeşini halife ile evlendirdi. 1062 de Musul’daki
Bûweyoğullarından olan Ebul Nasır Hüsrev Firoz Tuğrula bağlılığını ilan ederek
onların egemenliğine girdi. Böylece Bûweyoğullarının sonu geldi. (Ataların
Karşılaşması, Cemal Reşid Ahmed)
Şerefhan’ın Büyük ve Küçük Lor olarak tanımladığı yerler
batı İran’daki Loristan’dır. Bunlardan Büyük Loristan, eyalet valilerinden Fedlavi
(Fadlawayh, Fazlaveye) yönetimi yıllarında (1060–1124) bağımsız olmuştur.
“Hurşitoğulları Hanedanlığı (LOR, 1156- 1534): Birçok Kürt
Aşireti 1156 dek doğrudan doğruya halifeliğe bağlıydılar. Bölgeye Arap
yöneticiler atanıyordu. Selçukluların emrinde olan Hüsameddin Şuhlu döneminde,
Kürt Cengrevi aşiretinden Hurşidin iki oğlu bölgeye hakimiyet kurdular. Birçok
Türk Beyi bu bölgeyi almak üzere savaşlara giriştiler. En son Hüsameddin Halil
(Türk) bölgeyi ele geçirir. 1243’te Bağdat’ta bulunan Şah Süleyman halifenin
yardımıyla Hüsameddin’i (Türk Beyi) yenilgiye uğratarak yine Hurşitoğullarının
hakimiyetini sağlar. 1258’de Moğolların saldırısıyla yine iktidar el
değiştirdi. Birçok iç çatışmalarla beylik sürekli el değiştirdi. (Ataların
Karşılaşması, Cemal Reşid Ahmed)
Eyyubiler (1175–1250), meşhur bir Kürt Hanedanlığı’dır
Revadi aşiretindendir. Sallahaddin’in asıl adı Yusuf’tur. Sallahaddin’i genişçe
anlatmadan önce bir küçük not düşmekte yarar vardır. Yukarıda ki Kürt
Beylikleri’ni ve onlara liderlik yapmış olan Kürt egemenlerinin isimlerini
verirken, hepsinin ortak noktası “bin yani oğlu (bin Arapça oğul demektir)
kelimesinin kullanılmasıdır. Kürt Egemenleri kendi isimlerini söylerlerken,
Arapça isim takmaya özen gösterirler. Bunu söylemeseler belki de “sihir
bozulur korkusu, hepsinde ortak nokta olmalıdır. Eyyubi ailesi, Kuzey
Azerbaycan’da Dvin bölgesinde yaşayan Kürt Aşiretler Birliği, Hizbaniye’nin
Revadi koluna mensupturlar. Eyyub’un küçük kardeşi ve Sallahaddin’in (Yusuf’un)
amcası Şirkuh’dur. Tarihin en hızlı savaşçılarından biri olarak bilinir.
Şirkuh, Kürdistan topraklarında büyümüş hakiki bir Kürt savaşçısı olarak, belki
de ataları olan Medlere yaklaşan en önemli Kürt savaşçısı ve komutanıdır.
21.inci resim Sallahaddin Eyyübi ve Eyyübi İmparatorluğu
Şirkuh ya da Şergo, ŞER-KOY -Dağın Aslanı- anlamına geliyor.
Selahaddin Eyyubi’nin Sallahaddin Eyyubi olmasını sağlayan komutandır ve özbeöz
amcasıdır. Ve denir ki Sallahaddin’in yükseldiği Kahire Seferi’ne adeta onu
yakasından tutarak, zoraki yanına alarak götürendir. 1169 yılında Kahire’yi
Şirkuh aldıktan kısa bir süre sonra, 23 Mart 1169 yılında vefat edecektir.
Yerine Sallahaddin geçecektir. Ancak Sallahaddin’e geçmeden önce birkaç sözü
Şirkuh üzerine tarihte hak ettiği yeri alması için söylemek gerekir.
Usta bir taktiksiyen olan Şirkuh hiçbir şeyi tesadüfe
bırakmayacak kadar aklıselimi kullanandır. Öyle ki bir eylemde sonuç kesin
değilse, buna yanaşmaz. O sonucu kesin olanı kabul edendir. O düşmanla her
yerde karşılaşmaz. Kendisi ne zaman isterse orada karşılaşandır. Özcesi ataları
olan Kürtlerin Tarihi içerisinden süzülüp gelen vur-kaç taktiğini ustaca
uygular. Ancak gerektiğinde bıçak kemiğe dayanmış ise de hiçbir riskten
çekinmeyecek kadar da gözü karadır.
Ve peşine taktığı düşman güçlerini, çölün derinliklerine
sürüp çölün acımasızlığa bıraktıktan sonra tarihin en hızlı yürüyüşüyle en
hızlı fethini hiçbir engelle takılmadan gerçekleştirecektir. Adeta 1500–2000
km’lik yolu hızlı atlarıyla beklenmeyen bir hızla güneyden kuzeye hem de binlerce
atlıyla yönelerek İskenderiye’nin önünden çıkarak şehri fethedecektir.
İskenderiye Halkı’nın haçlılardan korkusu da buna eklenince, Şirkuh görkemli
bir fatih gibi karşılanır.
Şaver ve Haçlılar bu durum karşısında şoke olmuşlardır. Tüm
güçleriyle onu Mısır’ın güneyinde ararken Şirkuh’u en kuzeyde İskenderiye’yi
fethederken göreceklerdir. Bu bir askeri dehanın şimşek hızında ki eylemidir.
Hem de tek bir kayıp vermeden yapılan bir eylemdir bu!
Kendi yanında yetişen genç Kürt Savaşçı Nasır’ı elçi olarak
Mısırlılara gönderdiğinde, Mısırlıların genç Kürt savaşçısı olan Nasır’ın
başını kesip Şirkuh’a geri gönderdiklerinde söylediği şu sözler de oldukça
anlamlıdır Benim gibi dağlardan gelen bu çocuğun başı üzerine yemin ediyorum.
Şaver’in kellesini koparacağıma yemin ediyorum. Hiçbir şey onu hayatta tutamaz.
Ne Frankları, ne hadımları, ne de Halifesi. Hepinizin önünde ant içiyorum. Eğer
başaramazsam ruhum cehennemde çürüsün diyecektir. Ve Şirkuh 1169 yılında
Kahire şehrine girerek fethetmesinden sonra yapacağı ilk iş halkın gözü önünde
Şaver’in-Mısır’ın veziri ve Nasır’ı katleden kişinin -kendi elleriyle başını
kesecektir. Ve ardından da “Nasır’ımızın intikamı alındı şimdi! diyecektir. Evet,
bu da Şirkuh’tur!
Sallahaddin, 4 Temmuz 1187 günü, Kuzey Filistin’de Galilei
Gölü’nün (Nazarret Gölü, günümüz İsrail’inin kuzeyinde, Lübnan’ın güneyinde,
Suriye-Ürdün-İsrail’in birleştiği üçgende, Golan tepelerinin eteğinde, Ürdün
Nehri’nin-Şeria’nın doğduğu göl) yakınındaki Hattin’de çok büyük bir Haçlı
Ordusu’nu imha etmiştir.
Sallahaddin, 2 Ekim 1187’de Kudüs’ü kuşatmıştır ve kent kısa
sürede, 88 yıl sonra tekrar Müslüman güçlerin eline geçmiştir. İslam’ın Kılıcı
Sallahaddin böylece doğmuştur. Eyyubi Hanedanlığı uzun bir süre yaşasa da,
Sallahaddin’in ölümü -sık sık sıtmaya yakalanan Sallahaddin- 4 Mart 1193 günü
beş parasız ama geriye büyük bir ülke bırakarak başkent yaptığı Şam’da vefat
eder.
Sallahaddin’i Kürt yurtseverliği bağlamında çokça eleştirmek
yerinde olmayabilir. Ne de olsa, her zamanın kendine has somut gerçekleri
vardır. Fakat yine de tüm haklı gerekçelere rağmen Sallahaddin’in Kürt Halkı
için yapabilecek çok şeyi varken, sadece ümmetçilik anlamına gelebilen
pratikler sergilemesi onu eleştiri oklarının hedefi yapmaktadır. Bugün
okuyabildiğimiz kadarıyla Sallahaddin, çok da kendi halk gerçekliğinden ve onun
kullandığı Kürtçe dilinden uzak yaşamamış olmasıdır. Sarayda Arapça, özel
yaşamında Kürtçe konuşması önemli bir kimlik ayırdının olduğunu gösterir.
Savaşlarda Kürtlere önem vermesi, özel muhafızlarını sadece Kürtlerden seçmesi
de, benzer kimlik bildirimi gibidir. Ancak yaşadığı süreçlerde Kürtleri, daha
fazla birleştirici rol oynayarak ortaklaşan bir dil ve kültür yaratamaması ona
gelecek eleştirileri her zaman haklı çıkartacak gibi görünmektedir. Kürt Halk
Önderi Öcalan bu konuda: “Sallahaddin Eyyubi’yi Kürt ama Arapları yöneten bir
hanedanlık kurucusu olarak değerlendirmek daha yerinde olacaktır. Küçümsemek
için belirtmiyorum, başka türlü yapamazdı. Direnişi aile adına zayıf, İslam
adına güçlüdür demektedir. Yine Sallahaddin Eyyubi’nin hakkını tam verebilmek
için Batılıların Haçlı Seferleriyle ne yapmak istediklerini unutmayalım. Devasa
bir emperyalizm saldırısının olduğunu daha birkaç yıl önce Bush’un Irak’a dönük
başlattığı “Haçlı Seferinde görebiliriz. Bush’un 21. yy’da yaptıklarını,
Sallahaddin 1000 yıl önce engellemiştir. Boşuna Kutsal Roma İmparatoru Fredrich
Barbarosa’nın söyledikleri: “Kudüs’e yaklaşma, yoksa gelip oraları yerle bir
ederiz mealindeki sözlere, Sallahaddin gibi genelde sakin ve makul bir kişilik
ona şu satırları en sert tonda boşuna yazmamıştır:
“Savaş istiyorsanız sizi bekliyoruz. Kıyamet gününün
şafağına kadar, sizi yenmeye devam edeceğiz. Böyle bir şey olursa bu sefer
burada savaşmakla kalmayıp denizleri de aşacağız. O toprakları almamız Allah’ı
memnun edecektir. Zaten bizimle savaşacak savaşçınız da kalmadı. Buradaki tüm
savaşçılarınız şimdi kumun altında gömülü. Sallahaddin Kudüs’ü almıştır. Ancak
biz biliyoruz ki 9 Aralık 1917 tarihinde Kudüs’e giren İngiliz Orduları
Komutanı Orgeneral Edmund Henry Hynman Allenby daha sonra Selahaddin Eyyubi’nin
mezarına vurarak “Kalk Selahaddin biz yine geldik derken bile Fredrich
Barbarosa’nın neredeyse bin yıl önce bir mektupla Sallahaddin’e yazdıklarını
mezarını tekmeleyerek dile getirmesi yabana atılacak sözler değildir.
Onun ölümü ardından Eyyubi Hanedanlığı parçalanacak, uzun
yıllar yaşasa da 1250 yıllarında dağılacaktır. Eyyubi Devleti, orduda paralı
askerlik yapan Türk Kölemenler (köle askerler) tarafından 1250 yılında yıkılır
ve yerine hükümdarları Türk olan Memluklu (Kölemen) Devleti kurulur.
Bu bölümü bitirmeden kısa da olsa, detaylı bilgileri
elimizde bulunmayan: Alamut Ziyar (870-1011) hanedanlığını, Hamdani (944-1039)
hanedanlığını ve Kâkuveyh (1008-119), Kengarî (916-1090), Beyliklerinin bu
süreçlerde yaşadıkları ve belli etkinliklerinin olduğunu söylemek ve bu
proto-devlet oluşumlarının içerisinde yerlerini aldıklarını sıralamak
mümkündür.
Yine eksikte olsa o yüz yıllarda ve daha öncesinden yaşamış
birkaç Kürt edebiyatçısının ismini vermek önemli olabilir.
Anu Şirvan Nuşirvan isimli M. S 400 yılında yaşamış olan ve
Kürtçe şiir yazan birisinde söz edilmektedir. Bassamî Kurdî isimli şair
Kürtçe’nin Gorani lehçesinde yazmıştır. 800’li yıllarda yaşamıştır. Behlule
Mahi, Hemedanlı olduğu söyleniyor. 800’li yıllarda yaşamıştır. Pir Şariar ise
900’li yıllarda yaşamış, halk tarafından kabul edilen bir ozan olmuştur. Gılanî
ise yine aynı yüz yılda yaşamış, Pir Şariar’ın öğrencisi olduğu için kimi yerde
ikinci Pir Şariar olarak bilinmektedir. Şemzinanlı Ali Hariri (1009-1078),
Hemedanlı olan Baba Tahiri Uryani Hemedani (935-1010), bugün Leyla ile
Mecnun’un yazarı Nîzamî Gencevi (1141-1209), Şêx Adî (1073-1162), ilk Kürtçe
Grameri (Kurmanci) yazan Alî Teremokî (1000-1056), , Baba Buzurgî, Qazî Nebî,
Ehmedê Caf, Kake Rıda, Maku doğumlu olduğu söylenen Kürtlerin en büyük şair ve
Edebiyatçısı olan Feqi Teyran (1303-1373) verilebilir. Yine tarihle uğraşan
birçok Kürt aydının ismini de vermek gerekirse: Ebu Hanefi Ahmed Dineveri
olarak tanınmış olan Davut oğlu Davut(ölümü 896), İbn El-Esir olarak tanınmış
olan Abul Hasan İzzeddin Ali (1160 yılında doğmuş), Şerefeddin İbn-El Mustavfi
Erbili adıyla tanınmış olan Ebul Bereket El-Mübarek (1169 yılında Erbil’de
doğmuştur), İbn Halakan (1211 de Erbil’de dünyaya gelmiş,)
Kürtlerin tarihinde –neolitiki en derin yaşayan kavimlerden
biri olarak-kadın etkisi her zaman çok güçlü olmuştur. Feodal kültürün
gelişmesi, İslam’ın gelişmesi kadının bu güçlü duruşunu hep gölgelemeye
çalışmış olsa da, kadının Kürdistan’da her zaman güçlü bir duruşu olmuştur.
Örneğin 10 ile 11. yy. arasında Loristan’da yaşamış olan Daye Tewrêze Hewrami,
Celale Xanım ve Reyhan isimli kadınlar o yüz yılda kendi aşiret ve
beyliklerinin yürütücüleri olurlarken, özelde Daye Tewrêze’nin Kürtçe’yle yazı
yazan ilk kadın yazarlar içerisinde yer alması dikkat çekicidir. Daye Hezani
Sergeti, 11. yüzyılın başlarında, Hewreman’ın güneyinde yaşamıştır. Yine, 13.
yüzyılda yaşayan Şehrizur’lu Nergis Hanım Şehrizuri (Caf), Şemine Hanım Caf,
Fatma Lori Goran (Baba Tahir Hemedani’nın eşi) ve Miladi 1000 yılın başında
Hemedan’da yaşamıştır. Gene Eyyubilerde önemli bir rol oynayan Şeceret al
Durr’u anmakta gerekiyor. Ve tabii birde Babai Hareketi’nin liderlerinden olan
Tahire Qurretü-l Ayn’da analım. Xatûn Meyzerd ve Daye Xêzan o yüz yıllarda
önemli yazarların isimleridir.
Yukarıda isimleri verilen kadınların ağırlıklı bölümü Yarsan
inancında önemli roller oynamış kadınlardır. Bu vesileyle çok kısa da olsa
Yarsan ya da Kakayiliğin ne olduğunu buraya alarak konumuza devam edelim.
22.inci resim Baba Tahiri Uryani Hemedani ve Feqiye Teyran
Felekeddin Kakayi’nin, Kakayi Dini (Yarsan) adlı
çalışmasında:
“Kakayi inancının özü, tüm dinlerin, kültürlerin, ulus, dil
ve renklerin olduğu gibi kabul edilmesi, hiç bir kişinin, toplumun, inancın
kötü olarak görülmemesidir. Bu dinin kurucuları “kendini kötü ve eksik, halkı
iyi olarak gör diye buyurmuşlardır “halk Kakayi de olabilir, yeryüzündeki
bir başka toplumsal gurup da… Bu nasihat Kakayilerin “Donawdon a (Kıras
gorin, Reenkarnasyon, yeniden dünyaya gelme) olan inancından, dünya görüşü ve
felsefesinden kaynaklanmaktadır.
“Kakayi sözcüğü hem bireyi hem de topluluğu ifade eder,
yani Kakayiler için de sadece “Kakayi sözcüğü kullanılır. Kakayi kelimesi
çoğunlukla Irak’ta kullanılırken, İran’dakiler “Ehli Hak olarak tanınırlar,
diğer bazı ülkelerde de değişik sözcüklerle adlandırılırlar. Örneğin Afganistan
ve Pakistan’da dervişlik anlamına gelen “Zıkri denir.
Yarsan, Yarıstan sözcüğü iki bölümden oluşur. Bunlardan
“Yar Kakayilerin isimlerinden biridir, aynı zamanda Sultan Sehak’ın
lakaplarından birisidir. Ayrıca “sevgi ,“merhamet anlamına gelen “Yani
sözcüğü, Goran (eski Hewrami) lehçesinde tanrıya verilen adlardan biridir. Yani
ayrıca “dost ve “yardımcı anlamlarına da gelir. Görüldüğü gibi “merhamet de
“Yar sözcüğünün anlamlarından biridir. Tüm bunlar, Yarsan (Kakayi) inancının
en eski inançlardan olan Mehrperweri-Mitrayi (Işığa tapma) ve Zerdüştlüğe kadar
uzandığı gerçeğini ortaya koyuyorlar.
“Mehr sözcüğü güneş, aydınlık, sevgi, kardeşlik
anlamındadır. Mitra ise doğruluk, sözünde durma ve ahde vefadır.
Bunlar da bizi “doğruluğa , “doğru işe , doğru söze büyük
önem veren Zerdüşt felsefesine götürür ki bu felsefe “doğruluk, barış ve yasa
dünyanın özüdür diyor.
Kakayiler kutsal kitaplarına “Beyaz derler. Yarsani
beyazlarının her zaman şunu tekrarladıklarını görürüz: “Dört şeyi unutmayın.
Bunlar temizlik, doğruluk, mütevazilik ve cömertliktir. Temizlik, her alanda,
dilde, düşüncede, davranışta, giyim ve kuşamda, bedende temizliktir. Cömert ve
alçakgönüllü olmak, merhamet, dine, ülkeye ve tabiata hizmet gibi buyruklar
bize “temiz düşünce, temiz söz, temiz iş diyen Zerdüşt felsefesini
hatırlatıyor. “Temiz sözcüğü yerine “iyi sözcüğünü koyabiliriz ki bu durumda
herhangi bir anlam değişikliği olmaz.
“San ,“Yarsan sözcüğünün ikinci bölümüdür, “sultan ,
“ulu , “kutsal , “bölge anlamındadır. 700 yıl önce ortaya çıkıp Yarsan
inancını yenileyen Yarani Sultan İshak (Sehak)’a “San Sehak da deniliyor.
“Yarsan “Yaristan demektir. Yani “Yaranların Bölgesi .
Kakayi sözcüğü ise “kardeşlik ve karşılıklı yardımlaşma
anlamına gelmektedir. Arapçası “Ahi dir.
“Ahi-Kakayi sözcüğünün anlamı Yarsan sözcüğünün anlamına
çok yakındır. “Ahi-Kardeşlik hareketi, kökleri binlerce yıl öncesine giden,
Hindistan’da, Çin’de ve Ortadoğu’da yaygın olan bir hareketti. “Yaran lara
yakın olan “Eyaran lar bu toplumsal hareketin bir örneğidir.
İki bakımdan Kakayilere “Ehli Hak denir. Bunlardan birisi
Allah anlamına gelen “Hak kelimesinin kutsal kitaplar olan Beyazlar’da her
zaman kullanılmasıdır. “Hak , irfanın en üst aşamasıdır: “Kendini bilme,
Allah’ı bilmektir. Diğer yandan Kakayiler, “insan şeriat, tarikat, marifet ve
hakikat gibi dört aşamadan geçer diyen tanınmış sofilik akımının
izleyicileridirler.
Yarsan felsefesi ya da dünya görüşü başlıca iki temele
dayanır. Bunlardan birisi Donawdon (Reenkarnasyon), ötekisi ise Reenkarnasyon
ışığında dünyanın, kainatın yaratılmasıdır.
Reenkarnasyon, ruhun bir kalıptan çıkıp bir başka kalıba
geçmesi demektir. Bir canlının ölümü, bir alemden bir başka aleme yolculuk
etmesidir. Çünkü canlı öldüğünde ruhu, ya kendi cinsinden, ırkından ya da
başkasından olan bir diğer kalıba geçer.
Kakayiler, Reenkarnasyonu kainatın yaratılış gününden
başlatırlar. Kainat, yaratıldığı günden itibaren “Donawdon süreci ile yani
aşama aşama bugüne gelmiştir.
Kakayiler, “kimseye kötü deme. Çünkü biz sadece insanın dışa
yansıyan yüzünü görebiliriz. Ama ruhunun temiz olup olmadığını, ruhunun hangi
temizlik aşamasında bulunduğunu bilmiyoruz derler, diye aktarmaktadır.
Devam Edecek: Türklerin Anadolu’ya Girişi ve Malazgirt
Savaşı, Moğolların Çekirge Sürüleri gibi Kürt Bölgelerini İstilası, 15–16. yy’da
Osmanlı Kürt İlişkilerinde Gelişme, Yükselme, Gerileme ve Şeyh İdris-i Bitlisi
Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi Yayınları
Tarih Şimdidir-Kürdistan Tarihine Özlü Bir Bakış
Kasım Engin
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html
0
21
TR
HE
:” ”
:””
” “,” ”
Moğolların Çekirge Sürüleri gibi Kürt Bölgelerini İstilası, 15–16. yy’da
Osmanlı Kürt İlişkilerinde Gelişme, Yükselme, Gerileme ve Şeyh İdris-i Bitlisi