12 Şubat 2014 Çarşamba Saat 10:05
Mezopotamya coğrafyası içerisinde Suriye git gide daha fazla uluslararası çelişki ve dengelerin odak noktası haline geliyor. Dünyanın belli başlı güçleri ve bunların her birinin ileri sürdüğü araçsal yapılanmalar, Suriye’de insani ve toplumsal açıdan tarihi denebilecek trajedilere neden oluyorlar. Bu tabloyu yaratan aynı güçler 22 Ocak itibarıyla “Cenevre 2 toplantıları adı altında, İsviçre’nin Montrö kentinde (belirlenen esas mekan Cenevre olduğu için görüşmeler de bu adla anılıyor) bir araya geldiler. Cenevre 1 toplantıları ise 30 Haziran 2012 tarihinde gerçekleştirilmiş ve burada bir geçiş hükümeti çağrısı yapılmıştı. Ancak herhangi bir sonuç çıkmamıştı. Bu tarihten kısa bir süre sonra 18 Temmuz 2012 tarihinde Şam’da aralarında rejimin üst düzey bürokrat ve bakanlarının da bulunduğu birçok kişi kuşkulu bir biçimde öldürülüp tasfiye edildi. Bu olay rejimin ömrünün kısaldığı ve devrilmekle yüz yüze olduğu kanısını daha da güçlendirdi ve tüm planlar bunun üzerine yapıldı. Ancak Rusya ve İran faktörleri hesaba katılmadığı için aylar sonra bunun öyle kolay olmadığı anlaşıldı. Rusya ve İran’ın direk müdahalesi ve böylece oluşturulan denge, Suriye rejimini ayakta tuttu. 2013’ün yaz mevsiminde tekrardan rejime kısa, keskin ve yoğun hava bombardımanı şeklindeki bir müdahale ihtimali belirince herkes hesabını buna göre yaptı. Ama yine bunun öyle kolay olmayacağı anlaşıldı ve kısa sürede bu plan suya düştü. Sonuçta anlaşıldı ki ABD, başta Suriye olmak üzere tüm bölgede artık Rusya’sız öyle eskisi gibi istediği tarzda at koşturabilecek bir pozisyon sahibi değildir. Bu yeni bir durum ortaya çıkardı ve İran üzerindeki tecrit politikasını da yumuşattı. Hatta öyle ki rahatlayan İran rejimi de söylemini değiştirmeye başladı. Örneğin İran Dışişleri bakanının Yahudi soykırımını (holokost) bir trajedi olarak nitelendirmesi tarihi bir adım olarak değerlendiriliyor. Oysa İran daha önce bu soykırımı hep inkar etti.
Netice itibarıyla Suriye rejimine müdahaleden umudunu kesen ve “silahlı muhalefet” denen yapılar bu sefer birbirlerine düşerek alan ile madde paylaşımı savaşlarına başladılar. 2013 sonbaharında başlayan bu çatışmalar son hızıyla sürüyor ve bunların karşılıklı ağır kayıplarıyla sonuçlanıyor. Bu durumdan güç ve cesaret alan Şam rejimi ise zaten öteden beri yaptığı gibi hem bu çatışmaları çeşitli taktikler ile gürleştiriyor hem de arada kendisi de daha çok hava bombardımanlarıyla vuruyor. Neticede El Kaide’ye bağlı “Irak ve Şam İslam Devleti” (IŞİD) çok uluslu, tecrübeli ve “cennete endekslenmiş” yapısıyla, ABD ve “Suriye Muhalifleri ve Devrimci Koalisyonu” (SMDK) denen İstanbul merkezli yapılanmaya ait askeri yapılara büyük darbeler vurdu.
Cenevre 2: Savaş Üreten Kafalar Barış Getirmez
İşte Cenevre 2’ye böyle bir siyasi ve askeri ortamda girildi. Yani Suriye rejimi üstün bir psikoloji ile SMDK ise, askeri güçleri darbelenmiş ve moralsiz bir şekilde toplantılara başladılar. Zaten bu durum toplantılar esnasında da fark edildi. Suriye heyeti toplantıda bulunan karşı cepheye “terörist” diyerek psikolojik üstünlüğünü ortaya koydu. SMDK sözcüleri ise kendi rollerini dışta tutarak rejimin katliamlarına vurgu yaptılar. Bu arada Cenevre toplantıları başlamadan hemen önce medyada yayımlanan katliam fotoğraflarında daha çok TC’nin parmağının olduğu anlaşıldı. Nedeni ise, El Kaide ile olan askeri ve siyasi birlikteliğini gözlerden uzak tutmaktı. Ama fotoğraflara dair kuşkular ve aynı günlerde çetelere giden TC’ye ait silah tırlarının “paralel devlet” operasyonuyla yakalanması bu planı etkisiz kıldı. Cenevre toplantıları devam edecek. Ama bu toplantılar savaş alanındaki ateşi azaltacağına daha da artırdı. Özellikle Halep merkezli olmak üzere tüm alanlarda, aralarında siviller de olmak üzere kayıplar günlük olarak yüzlerle ifade ediliyor. Dolayısıyla Cenevre’den olumlu bir sonuç çıkması fazla olası değildir. Nitekim ABD Dışişleri bakanı Kerry de, Esad’ın kaybetmeyeceğini ama kazanmayacağını da ve Suriye’deki bu savaşın uzun bir süre daha devam edeceğini söyledi. Bu söylem, “bizim için hava hoş, ne haliniz varsa görün” şeklinde tercüme edilebilir. Zaten savaş, kan ve sorun üreten kafaların ve yapıların barış ve istikrar getirdiği görülmemiştir. Dolayısıyla Cenevre’ye “zalimlerin ve sağırların diyalogu demek yerindedir. En insani konu olarak değerlendirilen kuşatma altındaki sivil insanlara yardımların ulaştırılması gibi bir konuda dahi taraflar bin dereden su getirmektedirler. Toplantılar devam edecek olsa da elle tutulur bir sonucun elde edilmesi zor görünmektedir. Belki de tek olumlu sonuç tarafların karşı karşıya oturup birbirlerini zoraki de olsa muhatap almalarıdır. Ama bir gerçek daha var ki hem Suriye rejimi, hem Rusya hem de ABD-İsrail-İngiliz siyasi hattı, mevcut çeteler arası savaştan çok da şikayetçi değiller! Ama hepsi de Suriye’deki kendi araç ya da alternatiflerini sürekli olarak takviye etmektedirler. Dolayısıyla öyle anlaşılıyor ki bu hamur daha çok su kaldıracağa benziyor.
Öte yandan Cenevre 2 ile ilgili yaşananlar ve belirtilenler de gösterdi ki Kürtler açısından, bu toplantılara katılmama kaybettirmeyip kazandırmıştır. Ama diğer taraftan toplantı süreçleri devam etmektedir ve başta Rusya olmak üzere birçok siyasi ve diplomatik çevre “iç muhalefet”in de katılımının gerçekleşmesini bir zorunluluk olarak değerlendiriyorlar. Dolayısıyla şu anlaşılmış oluyor ki çözümün asli güçlerinin katılmadığı süreçlerden çözüm değil daha çok savaş ve kaos çıkar. Önümüzdeki toplantılara “Heyet Tensiq denen iç muhalefet ile Kürtlerin katılması da olasıdır.
Kanton İlanları Stratejik ve Tarihidir
Cenevre toplantılarının çok öncesinde Rojava Kürdistanı’nda Demokratik Özerklik esaslı kanton çalışmaları günlük olarak geliştirildi ve Cenevre’deki toplantılar başlamadan bir gün önce yani 21 Ocak 2014 günü ilan edildi. Bir haftalık süre içerisinde 3 kanton (Cezîrê, Kobanê, Efrîn) ilanının gerçekleştirilmesi ise hem stratejik hem de tarihi bir hamle niteliğindedir. Böylelikle Cenevre’de toplanan tüm taraflara ve dünya kamuoyuna asli çözümün yönü ve niteliği gösterilmiş oldu. Aynı siyasi coğrafya üzerinde bir tarafta savaş, kıyım ve trajedi yaşanırken diğer tarafta yaşamın ve çözümün nasılına ilişkin en güzel bir örnek yaşama geçirilerek aslında tüm dünyaya tarihi bir mesaj verildi. Bu hamle, tüm Kürdistan parçaları ve ülke dışındaki yurtsever halk arasında büyük bir coşkuyla kabul gördü. Bölge ve dünya kamuoyunda ise çokça iddia edildiği gibi olumsuz tepkilerle karşılanmadı. Uluslar arası alanda sessizlikle karşılandı ki bu da sert reddedişlere nazaran daha olumlu bir tutum olarak değerlendirilebilir. Aslında dile getirilmese de bu sessizlik, halk deyimiyle “doğruya ne denebilir ki” anlamına gelmekteydi. Yine bugünlerde iç muhalefete çağrı yapılması da bu kanton ilanlarının stratejik etkisi sayesindedir. Yine de her sessizlik onaylamak değildir ve bazı sessizlikler de tehlikelidir. Kantonlara ilişkin tek olumsuz açıklama, SMDK adlı çeteci yapıdan geldi. Onun da fazla bir kıymeti harbiyesi yoktur. Diğer bir olumsuz tutum da KDP eksenli “İttihat Siyasi adlı çeteci yapıdan geldi. Aslında onların ki de yarım ağız bir reddediş idi. Çünkü bu sürecin başlangıcında kendileri de yer almışlardı. Ama onlar için İstanbul’daki SMDK’ye katılım daha yaşamsaldı. Yeri gelmişken Cenevre toplantılarında kaybeden, işbirlikçilik ve zavallı siyaset açısından iyice teşhir olan ve siyasi iflasa sürüklenen yapılardan biri de bu İttihat Siyasi denen oluşumdur. Güya Kürtler adına Cenevre’ye gittiler. Fakat Kürdistan kamuoyuna Cenevre toplantılarının bir yerinde “Kürt” kelimesinin kullanıldığını büyük bir “başarı” olarak gösterme çabasına girecek kadar zavallılaşan bu oluşuma en büyük tepki kendi yandaşlarından gelmektedir ve bu medyaya da yansıdı.
Kanton ilanlarının tarihi bir anlamı da var. Mezopotamya coğrafyası merkezi ve büyük uygarlıklardan çok önce kendi zaman, zemin ve koşullarında aslında bugünkü kantonları benzetebileceğimiz bir tür şehir ya da alan yönetimleriyle idare ediliyordu. İktidarın topluma dönük basıncının henüz olanca ağırlığıyla çökmediği M.Ö. 3000’li yıllardan itibaren başta Ur, Uruk ve Lagaş olmak üzere şehir yönetimleri Mezopotamya’dan başlamıştır. Çok sonraları bu model antik Yunan’da da görülmektedir.
Önümüzdeki Süreç Neler Getirir?
Rojava’ya dönük başta TC, Suudi ve Körfez ülkeleri ile onların kullandığı çeteler hala önemli bir tehdit olarak devam etmekte ve devam edeceğe de benzemektedir. Baharla birlikte çetelerin saldırısında tekrardan bir artış beklenmelidir. Ama bunun yoğunluğunu çetelerin kendi aralarındaki ve rejimle olan çatışmaları belirleyecektir. Diğer taraftan ABD’nin Suriye’de, Irak’takine benzer “Sahva” oluşumlarında ya da alternatif Suriye ordusu projesinde ısrar etmesi rejim ile El Kaide’nin tepkisini daha da artıracak hatta ikisini fiili olarak aynı cepheye itecektir. Zaten mevcut durumun rengi de böyledir. Bu durumdan Rusya da rahatsız olmayacaktır. Çünkü ABD yanlısı çeteler ile El Kaide çetelerinin çatışması Rusya’nın işine gelir. Bu sayede başta Çeçenistanlı olmak üzere tüm Rusya düşmanı El Kaide elemanları dikkatlerini ve yönlerini Dağıstan ve Çeçenistan’dan Suriye’ye doğru çevirmektedirler. Çoğu da burada ölmektedir. En son ölen isim TC’ye bağlı çalışan ve uzun süre El Kaide’nin “Kafkas Emirliği”nde savaşan Seyfullah Çeçeni’dir.
Suriye’nin Çözümü Cenevre’den Değil Rojava’dan Çıkacaktır
Tüm yaşananlar ve işaretler Suriye’nin Irak gibi daha uzun bir süre mevcut çatışma hali içerisinde olacağını gösteriyor. Bu çatışmaların dalga boyları artabilir ya da azalabilir. Çatışmaların paralelinde Cenevre benzeri görüşmeler de olacaktır. Hatta bu görüşmelerde yer yer bazı adımlar da atılacaktır. Ama net bir durum var ki Suriye artık eski Suriye değildir ve olmayacaktır. Suriye her geçen gün daha da fazla Irak ve Afganistan olacaktır. Hatta yer yer onları da geride bırakabilecektir. Zira dünyanın neredeyse tüm belli başlı güçleri ve onların taşeronları Suriye’de cirit oyunu oynamaktadırlar! Rojava’da ise askeri, siyasi, kültürel ya da ekonomik olsun her başarılı hamle bu alanı daha da güçlü ve meşru bir konuma getirebileceği gibi Suriye’nin geneli için de bir örnek ve çözüm modeli sunacaktır. Rojava hızla bu yolda ilerlemekte ve belirtilebilir ki Suriye’nin çözümü Cenevre’den değil Rojava’dan çıkacaktır.
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info