24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması’nın yapıldığı tarihtir. Bu tarih aynı zamanda Kürt ve Kürdistan’ın yok sayılmasının kapitalist modernist güçler ile sömürgeci soykırımcı Türk egemenlerinin ortak bir komplosudur. 29 Ekim 1923 ise faşist Türk devletinin bu komplonun gereklerine göre, Kürdün inkarı temelinde kuruluş tarihidir. Birkaç gün önce soykırımcı faşist Türk devleti ve sürüleri Kürtlüğün yok etme kararını yüzüncü yılını büyük bir sevinçle kutladılar. Bu kadar bir halkın yok edilmesini, ülkesini yok sayılmasını kutlamak ne kadar ahlaki ve insanidir? Eğer biz bunlara insan diyeceksek peki gerçekten insan olmayan nedir veya kimdir? Bu nedenle de bu devleti kuranların ve bu faşist sürüleri insandan saymamak gerekir. Bu kadar yan yana yaşamış bir halkı böylesine kalleşçe ve alçakça katletmeyi tarihten silmeyi bu kadar gururla anlatan bundan gururlanana gerçekten insan denilebilinir mi? Konuşan hayvan desek de hayvana hakaret etmiş olacağız. Ne yazık ki bu büyük insanlık suçunu yani soykırım suçunu işleyenler ortalıkta insan kılığında dolaşabilmekteler. Bunu hem de insanlık, uygarlık, din, Kuran ve Allah adına yapmaktalar. Gerçekten bu kadar sahtekarlık olabilir mi?
Fakat Önder Apo’nun devletçi uygarlığın doğuşunu, sınıflaşma kentleşme ve devletleşme biçiminde tanımlanması ve bu gerçeği anlam ve anlamlandırmada yardımcı olunabilir. Çünkü sınıflaşma demek öncelikle kadın üzerinde vahşet uygulamakla başlar. Sonra bir avuç insan dışında kalan herkesi köleleştirmek suretiyle egemenliğini temellendirip birçok aygıtla pekiştirme süreci gelişir. Bu iç sömürünün dışa yansıması ise sömürgecilik ve emperyalizm olarak tanımlanır. Bu tarihi süreçten sonra artık en verimli topraklara, akarsuların bol olduğu, mevsimlerin dengeli olduğu alanlara el konulmaya ve oradaki insanlarda köleleştirmeye çalışılır.
ERDOĞAN İSRAİL İLE TİCARET FİLİSTİNLİLER İÇİN DE KORUYUCU MELEK OLMAYA ÇALIŞIYOR
Bazen de bir alandaki halk topyekûn kılıçtan geçirilir. Arta kalanlar ise korku ve panikten dolayı üzerinde doğup büyüdüğü üretime açtığı o doğanın özelliklerine göre, dil kültür bir bütün olarak toplumsal ilişki ağını oluşturdukları topraklarını terk eder ve bir dağılmaya yaşarlar. Özetle işgal, istila, talan ve sömürgecilikle binlerce yıllık emek ve çaba ile oluşturulan bir halk ve onun yaşam tarzı yok edilmeye çalışılır. Bunun bir halka ne kadar acı verdiğini kim bilebilir veya bunun bir ölçüsü var mıdır? Tarih bunun sayısız gerçekleşme biçimini ve sayısız örnekleriyle doludur. Ölü diller, ölü halklar… ve hala bu temelde hakları, kültürleri öldürerek, soykırımı tamamlamak bıçağını bileyenler vardır. Bunlar başta Kürdistan’da sömürgeci soykırımcı Türk devleti tarafından Kürt halkına ve İsrail siyonizmi tarafından masum Filistin halkına karşı, ABD-Avrupa’nın desteği ile yapılmaktadır.
Soykırımcı Türk devleti ve onun faşist şefi Tayyip Erdoğan ise, Rojava’da soykırım uygularken, tam bir sahtekarlıkla ve Filistin halkı için de koruycu melek olmaya çalışmaktadır. Ancak milyarlarca dolar para kazanmak için de, yani Gazelilerin başına düşen bombaların maliyeti için de, İsrail siyonistleriyle ticaret ilişkilerini sürdürmektedirler.
Dünyamız aynı zamanda bir halklar mezarlığıdır. Tarihsel haritalara bakıldığında bu gerçeklik çok daha çarpıcı bir şekilde görünmektedir. Hele tarihsel süreçteki haritalar peş peşe incelendiğinde işte şurada şu halk vardı sonra onun yerine şu işgalci, talancı, yayılmacı köleci imparatorluk, feodal imparatorluk kapitalist imparatorluk şuraya şöyle girdi, buraya böyle girdi hikayeleri ile harita anlaşılır kılınmaya çalışılır. Halkların büyük bir emek sonucu yarattığı değerler ancak arkeolojik kazılarla açığa çıkarılmaktadır. Bunların çoğu da, bazen tesadüfle sonucu farkedilmektedir. Fakat o halkların binbir emekle yarattıkları ve çoğunlukla yakılıp-yıkılmış eser kalıntılarının dışında bir şeye rastlamak ne yazık ki mümkün değildir.
Doğanın kanunlarından bahsedilir. Doğal seleksiyon bunlardan birisidir. Değişime kendini uyarlama gücünü gösteremeyenler yok oldular. Hayvanlar birbirini soykırıma uğratmadılar. Bunun için pün yapmadılar. Doğanın bir dengesi vardır. Fakat egemenliğin, iktidarcılığın para-altın hırsının bir dengesi yoktur…Tatmini yoktur. Hep daha fazlası istenir, arzulanır. Elde etmek için de, hiçbir insani-toplumsal-dinsel-ahlaki kural tanınmaz. Nerede duracağı da belli değildir. İşte Kürdistan’da her gün özgürlük gerillasına karşı her türlü kimyasal, termo nükleer bomba kullanılmaktadır. Giderek bu normalleştirilmeye çalışılmaktadır.
Bir halkın nasıl yetmiş altı yıl (76) içinde yok edilmenin eşiğine getirildiğinin hikayesi, yayınlanan haritalarda açıkça görülmektedir. Siyonist İsrail devletinin sınırları içinde, Filistinlilerin nasıl gün gün, ay ay, yıl yıl yokoluşa doğru itildiğini insanın yüreğini derinden sarsan bir şekilde gözler önüne seren bu haritalar üzerinde iyi düşünmek gerekir.
Güçlünün güçsüzü ezdiği ve yok ettiği kanun önce sömürgeci soykırımcı İttihatçılar tarafından Ermeni halkına karşı uygulandı. Ardından Koçgiri’de M.Kemal denilen soykırımcı tarafından sürdürüldü. 1925’ten sonra ise daha sistematik ve programatik bir biçimde geliştirildi. Hitler ise bunlardan ders alarak, Yahudi halkına karşı soykırımı gerçekleştirdi.
Dünyanın en kötü şeyi ve düşüşü, düşmanına benzemek ve mazlum iken zalim olmaktadır. Yahudi Siyonistleri ise sırtını ABD başta olmak üzere diğer hegemon güçlere dayayarak, mazlumluğunu istismar ederek, Filistin halkına karşı bir soykırım saldırısını başlatmıştır. 29 Kasım 1947’de adeta bu politika kutsanmıştır. Burada aslında Filistinlilerin ruhuna Fatiha okunmuştur. Kürtlerin ki Lozan ise, Filistinlilerin ruhuna fatiha okunması, BM’nin alınan kararıdır. 2020 yılında Filistin ve Yahudilerin 1947 den 2020 yılına kadar ki süreçte bilinen harita üzerinde demografik değişikleri, yani soykırım süreci yılara göre değişimi koyu yeşil ve beyaz renklerle işaretlenmişti. Yeşil Filistinleri beyaz ise Yahudileri simgeliyordu.
1947 yılında BM de alınan Yahudilere bir devlet oluşturma kararından sonra bu haritanın renkleri ters orantılı olarak değişmeye başladılar. Bir taraftan Yahudi örgütleri emperyalist güçlerin teşvik onay ve yardımlarıyla bu topraklar üzerine Yahudi göçü başlatılar. Bununla birlikte yine başta ABD-Avrupa olmak üzere İran Türkiye ve başka işbirlikçi hain Arap yöneticileri bunu desteklediler veya göz yumdular. Bile bile silahlandırılmış Siyonist çeteler masum Filistinlerin köylerine, kasabalarına, şehirlerine saldırıyor katlediyor, korkutuyor, kaçırtıyor sonrada onların yerine tam bir eşkıya haydut gibi yerleşiyorlardı. Deir Yasin katliamıyla başlayan soykırım süreci, diğer katliamlarla 76 yıldan bu yana sürdürülmektedir. Bunun sonucunda haritanın beyaz rengi çoğalıyor, yayılıyor yeşil renk ise giderek daralıyor. Filistinlilere birleşik bir toprak parçası kalmıyor.
Emperyalistlerin büyük silah gücü ve sermayesini desteği ile her geçen yıl daha çok yeşil renk arasında beyaz çizgiler giderek geniş kanallar oluşmaya başlamıştır. Filistinlilerin toprak bütünlüğü kalmamıştır. Batı Şeria 2020 haritasında, siyonist yerleşimcilerin zorla toprak ele geçirip, yerleşmesiyle, artık onun da bütünlüğü kalmamıştır. 2020 haritasında bu çok net görülür. Nüfus yoğunluğu en fazla olan Gaze ise, şimdi büyük oranda boşaltılmış ve yerle bir edilmeye çalışılmaktadır. Buna karşı bir direniş olsa da, son derece yetersizdir. Dünya emperyalist hegemon cephesi ve bölge işbirlikçilerinin ortak saldırı karşısında direniş ne kadar sürer, belli değildir.
76 yıl içerisinde Filistinlerin kendi topraklarının üzerindeki yaşamı böyledir de yada demografik dağılımı harita üzerine böyle görünüyorsa peki Kürdistan’daki durum nedir?
KURDİSTAN’DA TAAMMÜDEN KÜRT SOYKIRIMINI GERÇEKLEŞTİRMEK
Bakurê Kürdistan için bir harita yapılırsa, ya da Başur, Rojava ve Rojhılat’ta bir harita yapılırsa acaba renklerin durumu nasıl olur? örneğin Kürtlere yeşil Türklere beyaz renkler verilirse acaba nasıl bir harita ortaya çıkar? Hangi renk baskın çıkar? Bu konuda tarihte köleci devlet uygarlığı ile birlikte bir çok halk yok edilmiş ya da yerinden edilmiştir. Yerlerine egemenler kendi nüfuslarını yerleştirmişlerdir.
Amerika Kuzeyi ve Güneyi ile 15. Yüzyıldan sonra bu temelde oluşturulmuştur. Avusturalya ve daha birçok yer… Şimdilerde ormanlıkların içinde, büyük akarsu kıyılarında, vadilerin derinliklerine sığınmış bazı kabilelere rastlanmaktadır. Eğer bir harita çizilir ise yeşil renge ancak mercek ile görülebilecek noktalar halinde kalmışlardır. Gerisi Avrupalı beyazların beyaza boyadığı Amerika, Avusturalya vb. yerler kalmıştır. Ya da emeğinden yararlanmak için Afrika’dan zincirlenerek taşınan siyahilerle doldurmuşlardır. Kapitalist modernizmin öve öve bitiremediği Avrupa ve Amerika demokrasilerinin eseri işte budur: SOYKIRIM! Ve halende ilk yerleşim yerlerinde özellikle kilise kışla ve benzeri yerlerin bahçe ve yakınlarında yüzlerce binlerce çocuk mezarları bulunabilmektedir. Öldürmüşler ve yerlerine yerleşmişlerdir. Şimdi de utanmadan, özür dileme yarışına girmişler! Yak-yık, izi kalmasın, topraklarına, zenginliklerine el koy, sonra mezar başına git, özür dile! Lanet olsun bu özürünüze! Olmaz olsun!
Kürdistan’da ise durum farklı değildir, hatta daha derinliklidir. Hem de adı anılmadan yapılır. Lozan’da Kürtler yok sayılır, Kürdistan parçalanır, ancak ne parçalanan ülkenin adı, ne de yok sayılan halkın adı anlaşmada geçer. İsimsiz bir mezar veya mezarlık! Şark Islahat Planı, bu büyük insanlık suçunun en somut belgesidir.
Sömürgeci Türk devletinin ceza hukukunda “taammüden adam öldürmek” diye bir ifade vardır. Bilerek isteyerek ve planlayarak bir insan öldürmenin cezası ölüm yada müebbet ceza olarak tanımlanır. Kürdistan’da Türk devletinin yaptığı, tamda ceza hukuklarında tanımladıkları gibi Kürdistan’da taammüden Kürt soykırımını gerçekleştirmişlerdir.
Değerli araştırmacı tarihçi yazar Mehmet Bayrak Kürt soykırımını kitaplarında çok çarpıcı bir biçimde anlatır. Dilok,Girgum, Meledi, Erzingan,Xarpêt, Sêvas,Semsur vb. yerlerde gerek yapılan demografik değişikler gerekse de izlenen siyasi, askeri, idari, ekonomik politikalar sonucu göçertilen Kürtlerin nüfusu acaba ne kadar biliniyor? Asimle edilen,artık kendini Kürt saymayan ne kadar insan vardır? Yine Koçgiri, Palu, Genç ,Hani, Agiri, Zilan, Dersim ve 1990’ lı yıllardaki 4 bin köyün yakılması acaba harita üzerine işlense renkler nasıl olur? Bir de Afganlar, Türkler, Lazlar, Araplar, Orta Asya’dan getirilen kesimleri harita üzerinde göstersek acaba renklerin durumu ne olur? Kürdistan topraklarına yerleşme acaba ne kadar yaşanmıştır?
Bizce Kürt haritacıları tarihçileri, sosyologları, dil bilimcileri ele ele vererek Kürtlere ve Kürdistan’a yaşatılan bu soykırım gerçeğini görünür kılarak bilinçlerde bir sıçrama yaptırmak için bir harita çalışması yapmalıdır. Çünkü Kürt ve Kürdistan adına konuşan siyaset yapan yazıp çizen birçok insanın bu büyük felaketin çok derin farkında olduğunu düşünmüyoruz. Onun için böyle bir harita bizleri büyük gaflet uykusundan ve uyuşukluğundan kurtarabilir.
Önder APO 5. Savunmasının adını ‘Kültürel Soykırım Kıskacında Kürtler’ koymasının anlamı üzerine bir kez daha düşünmekte yarar vardır.
Bahattin SEMSUR
(Editörün Notu: Yazarımız yazıyı 4 Kasım günü yazmıştır ancak teknik aksaklıklardan kaynaklı bugün elimize ulaştı.)