Faşist TC, 2022 14 Nisan’dan itibaren, 2021 yılını da aşan nitelikte Zap, Metina, Avaşin, Çemço ve Xakurkê’ de büyük bir saldırı başlatmıştır. Gökyüzünün her metre karesini uçak, SİHA, helikopter ile donatmıştır. Yer karenin her karışını ise havan, obüs vb. topların yanı sıra taktik nükleer bombalar, termo-barik ve yoğun kimyasal silah kullanımıyla, dünyada eşi-benzeri olmayan yoğunlukta bombalamaya başlamıştır. Her türden doçka ve tüfeklerden atılan mermilerde eklenince, durum çok daha ileri bir hal almaktadır. Tabi ki sözü edilen alanlar boş-çöl veya ormanlık değildir. Buralar bir halkın yaşam havzasıdır. O halkın özgürlüğü için savaşan, en cesur, en fedai evlatları yaşamaktadır. Bütün bu bombardımanlar, orada yaşayan halkın, yaşam alanlarının ve özgürlük savaşçıları üzerine yapılmaktadır.
Bir de bu yoğun bombardımanlar, zehirli gazlar ve otomatik tüfeklerin taramaları arasında savaşanlar, düşmana kök söktürürcesine eylem düzenleyen Kürdistan kahramanları vardır. Burada bir halkın, bir ülkenin ve bir tarihin şeref savaşı yürütülmektedir. Ancak uzun bir süre bu büyük savaş bilinçli bir şekilde görmezlikten gelinmeye ve Ukrayna’da yürütülen hegemonya savaşının gölgesinde görünmez kılınmaya çalışılmıştır. Fakat gerçeğinde kendisini bir ifade etme biçimi vardır. Gelinen aşamada mızrak çuvala sığmaz olmuştur. Faşist TC ve kapitalist modernite güçlerinin tüm blokaj çalışmalarına rağmen, Kürdistan özgürlük gerillalarının tarihi-destansı direnişi, kendisini görünür kılmaya başlamıştır.
Kürdistan Özgürlük Mücadelesi herhangi bir kıtanın, herhangi bir kesiminde yürütülen bir özgürlük mücadelesi değildir. Soykırım politikası temelinde tarihten silinmek istenen bir halkın diriliş ve kurtuluşa yürüme savaşıdır. Her beyin bunu kaldıramaz, her yürek buna dayanamaz. Ve her ruh-duygu bu gerçeklik karşısında olağan dengeli durumunu koruyamaz.
Savaşların, halkları, ülkeleri sınadığı söylenir. Yani bu ülkeler kalacak ve halklar yaşayacaklar mı, yoksa silinecekler mi? Bu ilk başta kesin değildir. Taraflar birbirleri ile varlık-yokluk temelinde çatıştıkları için en amansız çatışmalar böylesi süreçlerde ortaya çıkar. Yaşama yeteneğini her bakımdan gösterenler, buna hazırlıklı olanlar yaşar, gösteremeyenler ise tarihin derinliklerinde kaybolur. Haklılık yetmiyor, bir de savaş şiddetinin tüm zorunlu gereklerine göre bir duruş yeteneği göstermek gerekmektedir.
Faşist TC arkasına başta ABD olmak üzere NATO’yu ve yanına ihanetçi Barzani ailesini alarak üç buçuk aydan beri en kapsamlı saldırılarını sürdürmesine rağmen istediği sonuçları almaktan uzaktır. Daha da ötesi, giderek bir yenilgili durumuyla yüz yüzedir. Bunun belirtileri fazlasıyla kendisini dışa vurmaktadır. Gerillanın bizzat çektiği görüntüler, düşmanın öve öve bitiremediği teknolojisinin Kürdistan dağ ve tünellerinde gerillanın çelikten iradesi karşısında etkisini önemli oranda yitirdiğini göstermektedir. Milyarlarca dolara mal olan bu savaşın ağır faturası Kürdistan ve Türkiye halklarına kesilmektedir. Ekonomi her geçen gün daha da ağırlaşan bir krizin içine yuvarlanmaktadır. Kriz derinleştikçe de bunun toplumsal sorunlara, bizzat sistemin iç çelişkilerine yansımakta ve illerde daha da yakıcı bir biçimde yansıyacağı kesindir. Daha şimdiden birbirlerine yönelik iddialardan, dosyalardan söz edilmektedir.
AKP-MHP faşizmi hükümet olarak büyük bir kriz içerisindedir. Kürdistan özgürlük gerillasının bu direnişi düşman hükümetini halklarımız ve Ortadoğu halkları nezdinde en itibarsız duruma düşürmüştür. Faşist guruh daha şimdiden yaklaşmakta olan-ancak olup-olmayacağı kesin olmayan- seçimlerde alacağı yenilginin başına neler getireceğinin korkusuna kapılmıştır.
Düşmanın tüm iç-dış desteklerine, büyük savaş harcamalarına ve iki bine yaklaşan kayıplarına rağmen, bir türlü Kandil’i yerle bir edememektedir. Hem de, Kılıçdaroğlu denilen inkar çocuğunun Kandil’i yerle bir etmede kendileriyle yarış içinde olmasına rağmen bunu yapamamakta, AKP-MHP hükümetini kaçınılmaz sonla yüz yüze getirmektedir. Şunun şurasında olup-olmayacağı belli olmayan Türkiye Genel seçimine de fazla bir zaman kalmadı zaten!
Tayip Erdoğan-Devlet Bahçeli faşist ikilisinin DAİŞ çeteleriyle ilişkisi artık herkesin dilindedir. Çok güvendiği Barzani ailesinden sızdırdığı petrol paralarıyla krizini hafifletme imkanları da gittikçe daralmaktadır. ABD-Avrupa ve Rusya arasındaki çelişkilerden yararlanma zemini de giderek manevra alanını kısmaktadır. Yapılan kamuoyu araştırmaları da, büyük bir düşüş içinde oldukları kesinleşmiş bulunmaktadır.
Fakat CHP ve İYİP’nin merkezinde yer aldığı altılı masa olarak adlandırılan sözüm ona muhalefet ise, temel sorunların çözümü konusunda, kaskatı faşist, soykırımcı Türk-ulus devlet anlayışında en ufak bir esneklik göstermektedir. Yüzyıldan beridir Kürdistan’da Süryani, Ermeni, Rum vb. halklara ve inançlara karşı sürdürülen soykırım politikasında farklı bir şey söylememektedirler. Zaten AKP-MHP faşist soykırımcı hükümet “Kandil’i başlarına yıkacağız” diyor. Ama bakıyorsun ki, Kemal Kılıçdaroğlu da aynı şeyleri söylüyor. Hem de onlar söylemesine rağmen yapamadıklarını, ancak kendisinin iktidar olduğunda bu işi başaracağını iddialı bir biçimde söylemektedir.
Meral Akşener ise Tansu Çillerin yanında İçişleri bakanlığı yapmış birisidir. 90’lı yılların eli üç bin köyün yakılmasında, dört milyona yakın insanımızın köyünü terketmesinde -ki bunun adı soykırımdır-binlerce faili meçhullerde olan birisidir. Yakılıp-yıkılan köyler, işkencelerin sorumlularından birisidir.…Kendisine “burası Kürdistan”dır diyen bir Kürt gencine bile tahammülsüzdür. Çiller bozması bu siyasetçinin herhangi bir çözüm iddiası da yoktur. Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan ise Tayyip Erdoğan’ın yanı başında yıllarca Kürt katliamına imza atan unsurlar olarak bilinmektedir. Temel Karamollaoğlu Sivas-Alevi katliamının faillerindendir. DP adına hareket eden unsurun da çok farklı olmadığı açıktır.
CHP Kürtlerin soykırım temelinde hedeflenmesinde 1923 yılından itibaren işbaşındadır. Kürt soykırım politikasının belirlenmesinde esas partidir. Tarihi gerçekler bunu böyle ortaya koymaktadır. Bugün itibarıyla da Önder APO’nun özgürlüğü, Kürt sorunun demokratik çözümü konusunda ise farklı bir söylemi, sözde de olsa dile getirmemektedir. En son AKP-MHP hükümetinin talimatıyla gerçekleşen Perex katliamında da, farklı bir tutum içinde olmamıştır.17 Nisan’da Kürdistan özgürlük gerillasına karşı başlatılan tasfiye saldırısında ise bizzat inkarın çocuğu Kılıçdaroğlu “mehmetçiğin ayağının taşa değmemesi” temenisinde bulunmuştur.
Soykırımcı CHP’nin başı Kemal Kılıçdaroğlu 2021 yılında ne düğü belirsiz bir “hellaleşme” sözünü ortaya attı. Bu hellaleşmenin nemenen bir şey olduğu yönünde birçok çevreden açıklama istenmesine rağmen, eveleyip-geveleyerek geçiştirmiştir. Hala da bu konuda tam olarak neyi amaçladığı net değildir. Belli ki, Kürt halkının oylarına göz dikmiş ve bunları yanına çekebilmek için uydurulmuş, içi boş bir sözcüktür. Onun dışında da bir anlamı yoktur. İlk olarak Amed’e, sonra Van’a, son günlerde Erzurum’a ve şimdi de Uludere’ye gitmeyi önüne koymuştur.
Belli ki, ustası büyük Kürt soykırımcısı M.Kemal ve İsmet İnönü’yü iyi incelemiş ve onların yolundan ilerlemektedir. Kürt soykırımcısı M.Kemal’in Kürdistan günleri ile İsmet İnönünün raporlaştırdığı Kürdistanı dolaşması bilinmektedir. Kürdistan özgürlük mücadelesinin büyük emek ve bedeller temelinde gerilettiği soykırımcı AKP’nin yarattığı boşluğu doldurmak için işbirlikçi Kürtlere devletin elini uzatmakta, ayrıca yurtsever Kürtleri de yanına çekmek istemektedir. Bu yönlü niyetini de Van’da yaptığı CHP’li belediyeler toplantısında, halkın içine çıktığında etrafında toplanan insanlarımıza “CHP’ye oy verirseniz Selahattin Demirtaş özgürlüğüne kavuşur” mealinde sözler sarf etmiştir. Kürdistan’da çalışma başlatmasıyla aslında bir taraftan da Faşist TC’nin öteden beri derin stratejisine uygun olan Kürt halkını kendisi için siyaset yapma, kendisi için örgütlenme ve kendisi için mücadele etme konumundan çıkararak kendi yedeğine almak istemektedir. Güncel olarak ise, Kürt halkını Önderlikten, Özgürlük hareketinden ve gerilladan kopararak, yeniden kendi etkisi altına alma girişiminden başka bir şey değildir. Bununla da, derin devlete, “Kürtleri ben de bir süre daha iyi aldatabilirim” mesajını vererek, iktidarı garantilemek istemektedir.
Fırat ALİ
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi