Kürdistan coğrafyası bin yılları geçen uzun bir zaman diliminde imparatorlukların, devletlerin savaş alanı olmuş, defalarca soykırım, talan ve işgallere uğramıştır. Birçok devletçi uygarlığın, hegemonik güçlerin kendi aralarında sürdürdükleri rekabet, savaş ve çatışma zemini olmuştur. Kürdistan’da soykırım, savaş ve çatışma neredeyse hiç eksik olmamıştır. Kürt halkı, bu durumdan oldukça zarar görmüştür. Her defasında işgal ve talana uğrayan Kürdistan coğrafyası, üzerinde yaşayan bütün canlılarıyla katliam ve soykırımdan geçirilmiş, bu durum Kürt toplumunda derin trajedi ve acılara neden olurken aynı zamanda bu yıkımlara rağmen her işgal, talan ve soykırım sonrasında da Kürtler kendi kökleri üzerinden tekrardan dirilmişlerdir. Tüm bu yıkım ve tasfiye girişimlerine rağmen Kürtlerin günümüze kadar varlıklarını sürdürmeleri mucize kabilinde bir durum gibi görünse de aslında Kürt tarihsel gerçekliğine bakıldığında bunun bir mucizeden ziyade Kürt toplumsallığının realitesinde gizli olduğu açıktır. Kürt toplumsallığının kök hücresini oluşturan kadın eksenli neolitik değerlerdir. Kürt toplumsallığı neolitik değerler üzerinden yükselmiştir. Kürtler Anacıl düzenin yaşamını derinliğine yaşadıkları için neolitik değerler Kürt toplumsallığının derinliklerine nüfuz etmiştir. Kadın ile yaşamın Kürtçede aynı anlama gelmesi de bunun etimolojik bir göstergesidir. Kürt toplumsallığının şekillenmesinde Kürt kadının belirleyici bir etkisi olduğu için Kürtçede jin-jiyan özdeş anlamda kullanılmıştır. Bu, böyle olduğu için de toplumsallığın temeli ve aynı zamanda toplumsallığı anlamlandıran kültür olgusunun hem oluşturulma süreçleri hem de bunun yaşatılıp yarınlara taşırılmasında Kürt kadının belirleyici bir etkisi olmuştur. Ve bundan ötürü de Kürdistan’ı işgal eden her soykırımcı-asimilasyonist güç, toplumun hayat damarı olan kültüre yönelmiş, bu kültürün geliştiricisi ve yayıcısı konumunda olan Kürt kadınını hedeflemiştir.
Kürdistan’a hükümran olan bütün iktidarcı-devletçi sistemlerde bunu görmek mümkünken, bu soykırımcı politikaları devr alan faşist Kemalist rejim bunları bir plan, sistem dahilinde yürüterek en zirveye çıkarmaya çalışmıştır. 1923 yılında Kemalist rejim tarafından tekçi ulus anlayışı üzerine inşa edilen T.C. Devleti, kendi varlığını Kürt toplumunun inkâr ve imhasına dayandırmıştır. Kürt imha ve inkarını 1925 yılında hazırladığı “Şark Islahat Planı” ile sistematik bir yapıya kavuşturmuştur. Kürt kimliğini yok etme ve Kürdistan’ı sömürgeleştirme amacıyla hazırlanan bu planın askeri yöntemler yoluyla hayata geçirilmesi öngörülmüştür. Bunun yanında başvurulacak diğer siyasal ve kültürel politika ise ‘zoraki asimilasyon’dur. Biz de bu yazımızda “Şark Islahat Planı” ile sistemleştirilen zoraki asimilasyon politikalarının bir devamlılık arz eden biçimde günümüze kadar Kürt kadınlarına nasıl uygulanmakta olduğunu ve bununla hedeflenenin ne olduğunu irdeleyeceğiz.
Sömürgeci T.C. sistemi Kürtleri asimile etmek için, öncelikle Kürt kadınını asimile etmek gerektiği anlayışıyla hareket ederek Cumhuriyet tarihi boyunca kültürel soykırım amaçlı geliştirmiş olduğu bütün yasa ve uygulamalarda kadınları öncelikli hedef haline getirmiştir. Bu bağlamda da Kürt toplumsallığının hayat damarı olan Kürt kadınlarına dönük özel politikalar üretmiştir. Faşist Kemalist rejim, Kürdistan’da kültürel soykırımı gerçekleştirmek için Kürt kadınlarını asimile etmek amaçlı özel politikalarını sistematik tarzda “Şark Islahat Planı” ile başlatmıştır. T.C. Devleti, bu planı değişen koşullara uyarlayarak günümüze kadar yürütmektedir.
Sömürgeci T.C. Devleti “Şark Islahat Planı”nda Kürtleri soykırımdan geçirmek için Kürt çocuklarının eğitim adı altında soykırım cenderelerine alınmalarını planlamıştır. Yeni nesilleri sömürge okullarında Türkçülük zihniyetiyle yetiştirip kültürel soykırımı sonuca götürmek istemiştir. Bir soykırım belgesi olan “Şark Islahat Planı”nın hayata geçirilmesi önünde engel görülen Kürt kadınlarının asimile edilmelerine dönük özel maddeler geliştirilmiştir. Bu bağlamda da 14.maddede şöyle denilmektedir: “Türk Ocakları ve mektepler açılması ve bilhassa her türlü fedakârlık iktiham olunarak [gösterilerek] mükemmel kız mektepleri tesis ve kızları mekteplere rağbetlerinin suveri adide ile [fazla miktarda] temini lazımdır…” denilmektedir. Yine, 16. Madde de: “Fırat garbındaki vilayetlerimizin bazı akvamında dağınık bir surette yerleşmiş olan Kürtlerin Kürtçe konuşmaları behemehal men edilmeli ve kız mekteplerine ehemmiyet verilerek kadınların Türkçe konuşmaları temin olunmalıdır.” Denilmektedir. Yine aynı minvalde, 1930 yılı başlarında İçişleri Bakanlığınca valiliklere gönderilen “çok gizli ve kişiye özel” bir “Türkleştirme Genelgesi”nde; başta Kürt kültürü olmak üzere farklı kültürlerin yok edilmesi konusunda bir dizi ilginç öneri arasında Kürt kadınlarının asimile edilmeleri için özel bir yer verilmiştir. Bu belgenin ilgili maddesinde, Özellikle kadınlar arasında Türkçe’nin yaygınlaşmasına çalışmak; bunlardan Türk kızlarının Türkçe konuşmayan köylülerle evlendirilmesinin teşvik edilmesi gerektiği belirtilmektedir.
Firaz Garzan
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi