13 Ekim 2019 Pazar Saat 06:11
Erdoğan Kişiliğinin Sosyolojisi ve
İdeolojik Yapısı
Erdoğan zihniyetini ve karakterini şekillendiren temel
hususlar politikasına yön verdiğinden bunları çözümlemek gerekir. Erdoğan Kemalist
sistemin faşist “beyaz Türklük
ideolojisiyle şekillenmiş milliyeti belirsiz, köksüz devşirme bir kişiliktir. Ayrıca
iktidarcı islam anlayışını yani Daiş zihniyetini derinliğine benimsemiş kadın
ve demokrasi düşmanı pan-islamist gerici faşist bir kişiliktir. Sınırsız
büyümeyi amaç edinen ve bunun için her şeyi yapacak olan bencil ve çıkarcı tüccar
orta sınıf özellikleri Erdoğan kişiliğinin en belirgin yanı olmaktadır. Erdoğan
sonradan görme aç gözlü orta sınıf tüccar zihniyetiyle hiçbir ilke ve ahlak
tanımayan hep daha fazla sermaye ve iktidar sahibi olma tutkusuyla hareket eden
bir yapıya sahiptir. Orta sınıfın özellikleri bilinmektedir. Sağ ve sol tüm
ideolojilerden beslenir ancak hiçbir ideolojiye bağlı değildir. İlkesizlik, ahlaksızlık,
kendine göreliği ve kendini her şeyin merkezine koyma temel karakteridir.
Doğasında demokrasi ve halk karşıtlığı vardır. Tüm yoğunlaşması daha fazla
iktidar ve sermaye birikimini sağlamaktır. Tek ideolojisi çıkardır. Amacı
Makyavelist anlayışla güç ve iktidar sahibi olmaktır. Bunun için ilkesizce her
kılığa ve kişiliğe bürünmek onun için sıradan bir durumdur. Erdoğan kişiliği de
böylesi bir seyir izlemiştir. Kendini iktidarlaştırmış, devletleştirmiş ve bir
rejim haline getirmiştir. İktidarın ahlaksızlaştırıcılığını,
ilkesizleştiriciliğini ve despotluğunu çözümlemek için Erdoğan unsuru iyi bir
örnektir.
Kemalist rejim “Beyaz Türklük ideolojisini suni bir
din şeklinde tasarlamıştır. Anadolu ve Kürdistan coğrafyasındaki binlerce
yıllık yerel kültürlerin ve halkların imhası ile gerçekleşsek kültürel
soykırımla bir “üst kimlik yaratma amaçlanmıştır. Coğrafi sınırları Türk
ulus-devlet sınırı olurken, etnik tanımı da “Türklük şeklinde belirlenmiştir. Kapitalist
modernitenin dini olan milliyetçilik bu sitemin temel ideolojidir. Hitlerin
esin kaynağı da bu model olmuştur. Hitlerin M. Kemal Atatürk hayranlığı
bilinmektedir. Beyaz Türklük ve Kemalizm solun şovenizmi, sağın milliyetçiliği
ve dincilikle yoğrulmuş yapay bir dindir. Beyaz Türk faşizmi, Hitlerin nasyonal
sosyalizmi ve Arap Baas faşizminin özü ve zihniyeti aynıdır. Vecde etmeyeni
kafir, sapkın, hain, bölücü ve terörist ilan eden yobaz bir dindir.
Tarihselliği ve toplumsal dayanağı olmayan tepeden zorla dayatılan devşirmelerin
türettiği gerici bir ideolojidir. Milliyeti ve tarihsel inananları olmayan,
laiklik adıyla Batı zihniyeti ve pozitivizmin laboratuvarlarında geliştirilmiş
insanlık dışı bir rejimdir. Mustafa Kemal’in tanrılaştırılması, İnönü’nün
peygamberleştirilmesi, Fevzi Çakmak’ın komutanlaştırılması, Yahudi
ideolojisinin “biricik tanrısı Yehova, Davut peygamberi ve komutan Yeşua
üçlemesinin kaba bir uyarlanmasıdır. Erdoğan işte bu rejimin çocuğudur. Yani
Erdoğan en başından ırkçı ve faşist bir zihniyetle yetişmiş bir kişiliktir. Erdoğan’da
gerçekleşen iktidar anlayışının farkı üç erki de kendinde merkezileştirmesidir.
Erdoğan kendini hem Tanrı hem peygamber (milli reis-sultan), hem de komutan
rolünde görmektedir. Sınırsız bir şekilde kendinde merkezileştirdiği iktidar sayesinde
güç zehirlenmesiyle despot bir diktatöre dönüşmüştür. AKP’lilerin Erdoğan’ı
peygamber mertebesinde göstermesi ideolojik bir yaklaşımdır.
Erdoğan oligarşik devlet yapısı içinde ayrıca bir aile
hanedanlığını geliştirmiştir. Aile ve akraba çevresini tıpkı bir padişah ve
sultan gibi devletin en önemli kademelerine yerleştirmiştir. Devleti bir şirket
ve toplumu da tasarrufundaki ailesi gibi yaklaşmaktadır. Tıpkı ailedeki despot baba-koca
ve şirket patronu gibi hareket etmektedir. Erdoğan kendini devletin tanrısı,
toplumun babası ve kocası olarak görmektedir. İslam dini ve toplumun dini ve manevi
inanç değerlerini yozlaştırarak bu amacı için malzeme olarak
kullanmaktadır. Lümpen faşist yönetim
tarzıyla tarihinin en düzeysiz siyasetini temsil etmektedir. Toplumu düşüncesiz ve iradesiz biyolojik
insan sürüsüne dönüştürmüştür. Ahlak ve ilke tanımamazlığı toplumsal çürümeye
ve yozlaşmaya yol açmıştır. Orta sınıf ve işbirlikçilik daha iğrenç hale
gelmiştir. İşbirlikçilik ve ihanetin ötesinde ne olduğu belli olmayan tanımı
bile zor yapılabilecek şekilsiz ucube kişilikler AKP ile birlikte ortaya
çıkmıştır. AKP’nin kadın ürerindeki iktidar uygulamaları ayrı bir araştırma
konusudur. Diyanet aracılığıyla ve din adı altında tam anlamıyla bir tecavüz kültürü
geliştirilmiştir. Tecavüz kültürü iktidar eliyle tüm topluma hâkim kılınmaktadır.
Bunu sapkın tipler üzerinden islami değerlerle meşrulaştırmaya
çalışmaktadırlar. Sadece kadını değil, çocukları hedefleyen bir tecavüz kültürü
söz konusudur. Kadın yobaz erkek iktidarını besleyen bir nesne ve cinsel obje
olarak kullanılmaktadır. Tüm bunlar AKP rejimin topluma karşı ideolojik
saldırısı ve toplum kırımı anlamına gelmektedir.
Erdoğan ve
AKP Doğu’nun Manevi Uygarlığına Karşı Batı’nın Maddi Uygarlığının Büyük
Komplosu, Büyük İhaneti ve Saldırısıdır
ABD 2000’lere kadar Türkiye’de klasik iktidar bloklarına
destek vermekteydi. Daha sonra Siyasal İslam stratejisi nedeniyle bu desteğini
çekerek “ılımlı islam stratejisine uygun olan AKP’ye vererek onu iktidara
getirdi. ABD öncülüğündeki Küresel Karaim sermayesi İslam coğrafyasını BOP
ekseninde kapitalist modernist sistem temelinde yeniden yapılandırmak
istemektedir. Erdoğan bu projenin Eş başkanı olarak görevlendirilirken Türkiye’de
bu projenin modeli olarak düşünülmüştür. Fas’tan Afganistan’a kadar olan geniş
İslam coğrafyasında AKP devleti model rejim haline getirilecektir. Projeyi
uygulama görevi Erdoğan-AKP’ye verilmiştir. Bu anlamıyla Erdoğan ve AKP
hükümeti Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en işbirlikçi, en Amerikancı gücü olarak
değerlendirmek gerekmektedir. Yüz yıldır iktidar dışında tutulan islami güçler
kendilerine tanınan bu iktidar olma fırsatını ilahi bir sunum olarak değerlendirip
dört elle sarıldılar. Gücü ele geçirerek klasik iktidar bloklarından intikam
alırcasına devleti kendilerine göre tümüyle dönüştürüp yeniden
biçimlendirdiler, kendi rejimlerini inşa ettiler. İdeolojilerini hâkim
kıldılar. Demokratik güçleri her türlü şiddet araçlarıyla bastırıp faşizmi
geliştirdiler. Kürt halkına tam bir soykırım uyguladılar. Türkiye’deki ulusalcı
klasik iktidar güçlerinin anti-Amerikancı tutumu kendileri yerine sahte islam
kimlikli AKP iktidarının tercih edilmesinden ötürüdür. Tepkileri “bizi niye
bırakıp AKP’yi seçtin den kaynaklanmaktadır. Özde bir karşıtlık yoktur. Bu
gerçekler ışığında ele alındığında Erdoğan ve AKP’nin özel bir misyonla
iktidara getirildiğini daha iyi anlayabiliriz. BOP ’un eş başkanı olan Erdoğan
kişiliği ABD ajanıdır. Bu ajanlığı Emperyalist batı içinde geçerlidir. Erdoğan
ve AKP Doğu’nun manevi uygarlığına karşı Batı’nın maddi uygarlığının büyük
komplosu, büyük ihaneti ve saldırısıdır. Amacı Ortadoğu’daki demokratik
gelişmeleri tasfiye etmek, Ortadoğu ve islam dünyasını parçalayarak ABD-Batının
müdahalesine ve istilasına açmaktır. Haçlı seferlerinin oynadığı rolü günümüzde
AKP oynamaktadır. Truva atı misali Doğu değerlerine ve halklarına ihanet
halinde her şeyi kendi grup çıkarları ve iktidarı için kullanmaktadır. DAİŞ ne
kadar İslamiyet’e zarar veriyorsa Erdoğan-AKP’de yüz katı daha fazla doğu
inançlarına ve halklarına zarar vermektedir. Medeniyetler savaşı Erdoğan-AKP
üzerinden yürütülmektedir. AKP batı medeniyetinin temsilcisi durumundadır ve
islamla bir alakası yoktur. Önüne konulan amaçları gerçekleştirmek için
benzersiz iktidar gücü olma, rejimi değiştirme ve Kürt soykırımını
gerçekleştirilmesine destek verilmiştir. Bu destek hala devam etmektedir.
Dolayısıyla AKP’yi herhangi bir hükümet partisi, Erdoğan’ıda
sıradan bir parti lideri olarak görmemek gerekir. AKP Devleti ele geçirip rejimi
değiştirmek isteyen bir güçtür. Erdoğan’da bu yeni rejimin lideridir. 2000’lere
kadar klasik iktidar blokları güçlü olduğundan AKP için zaman gerekliydi. Hem klasik
iktidar güçlerine hem de Kürt özgürlük hareketine karşı mücadele etme
kapasitesine sahip olmadığından çeşitli taktik ve yöntemlerle Özgürlük
Hareketi’nin, özgürlük savaşının durdurulması, oyalatılması ve zaman
kazanılması gerekiyordu. Klasik devlet söylemleri dışında daha demokratik bir üslup
ve görüntü vererek hem zaman kazanma hem de gerçeğini gizlemeyi amaçladı. Takiyyeci
özelliğiyle birçok maske takarak hareket etti. Kendini gizleme, kamufle etme
işini ustalıkla yaptı. Kendini Demokratik dönüşümün merkezi ve Kürt sorununun
tek çözücü gücü göstererek toplumdan büyük destek aldı ve beklenti yarattı.
Oysa bu süreçleri kendini iktidara-devlete taşımak ve rejimini inşa etmede
değerlendirdi. Kürt özgürlük hareketine
karşı ateşkeslerle diyalogda bulunurken gizliden “çöktürme planı denilen soykırım politikalarını planladı.
Amaçladıklarına ulaştıktan sonrada gerçek yüzünü gösterdi. İktidardaki konumunu
tümden sağlama aldıktan sonra Kürtlere karşı 2015’te topyekûn saldırıya
geçti. Mit üzeri CHP’ye yapılan
operasyonla K. Kılıçdaroğlu CHP’nin başına getirerek CHP’yi kendi yedeğine
aldı. Kılıçdaroğlu Erdoğan’ın ortağı
olarak en kritik süreçlerde koltuk değneği görevini oynamaktadır. Kürt soykırımında
her türlü desteği sunmaktadır. Erdoğan. 15 Temmuz 2016 darbe girişimini de kullanarak
iktidarını sağlamlaştırdı, devletin içine yerleşti ve kendini devletin tek
sahibi, hükümdarı ve sultanı ilan ederek muhalif olabilecek kesimleri tasfiyeye
yöneldi. İktidar savaşını Türkiye sınırlarının dışına taşıyarak bölgesel
savaşlara girişti.
Erdoğan-AKP rejim inşasını Fethullah Cemaatiyle ortak
yaptı. Aynı anlayışı taşıyan bu iki güç bir koalisyon şeklinde kendisini klasik
ulusalcı-laik Kemalist iktidar blokları karşısında güçlendirerek devlete
taşımış ve devleti dönüştürmüştür. AKP cemaat çatışması iktidar-devlet paylaşım
ve ganimet çatışmasıdır. Erdoğan cemaati kullanarak devleti ele geçirdikten
sonra otağını da tasfiye etmeye çalışmıştır. Tasfiye ettiği iktidar ve ganimet paylaşımındaki
ortaklarıdır. Ancak amaç ve zihniyet olarak cemaat olduğu gibi devam
etmektedir. Cemaat denilen şey Erdoğan, AKP’nin zihniyetidir ve hala
iktidardadır. Erdoğan rejimini inşa ettikçe hem eski ortaklarını hem de klasik iktidar
bloklarını devre dışı bırakarak kendinde tekleşmiş bir iktidarı kurmak istedi. Fakat
Kürt özgürlük mücadelesi karşısında zorlanınca yeniden MHP, Ulusalcı ve
Ergenekoncu güçleriyle bir koalisyon oluşturmak zorunda kaldı. Bu durumda da tek
iktidar-güç olma arzularından vazgeçmedi. İktidar hedefini sadece Türkiye’yle sınırlı
tutmayıp neo Osmanlıcılık ideolojisi altında tüm Ortadoğu ve islam dünyasını kapsayacak
şekilde genişletti. Emperyal arzularla fetih savaşlarına yöneldi. Bir taraftan
ABD-NATO gücünü diğer taraftan da iktidarcı islamı kullanarak hem toprak
genişletme hem de siyasal, kültürel ve ekonomik olarak yayılma politikasını
uygulamaya soktu. Afganistan, Libya, Irak, Suriye gibi alanlarda askeri
müdahalelerde bulunarak kontra-çete oluşumlar üzerinden hegemonya kurmaya
çalışmaktadır. Hitler’e benzer bir tarzda İçte ve dışta faşizmi, saldırganlık
ve savaşı bu amaca gidişin yegâne yolu olarak benimsedi. Varlığını bu olgulara bağladı ve beka sorunu
olarak değerlendirdi. Irkçılık ve milliyetçilikle toplumu bu iktidar savaşının ortağı
haline getirdi.
Erdoğan BOP’u Türk islam senteziyle ördüğü “neo Osmanlıcılık
amaçlarına göre kullandı ve kullanmaya devam ediyor. ABD bunu geç fark edip ve
tavır alsa da Türk devleti kendine bağlı birçok çete gruplarıyla savaş
sahalarında örgütlenmiş durumdadır. AKP ile birlikte Türkiye, Suudi Arabistan,
Katar, Pakistan İstihbaratı (İSİ) Taliban adı altında, Anti batı ve Anti Amerikancı
İslami bir cepheye öncülük etmektedir. Bu güçler İslam coğrafyasında Amerika’nın
bile tam çözemediği bir özel savaşı geliştirdiler. Irak El Kaide’si adı altında
Amerika’ya ağır darbeler vurdular. Amerika’yı Irak’ta ve Afganistan’da yıllarca
bu temelde uğraştırarak tıkanmasına yol açtılar. Afganistan’da da Taliban adı
altında, yıllardır Amerika’ya karşı savaşı sürdürmektedirler. Tayyip
Erdoğan’ın, Taliban lideri Gulbeddin Hikmetyar’ın dostluk ve ideolojik
ilişkileri bilinmektedir. Erdoğan’ın Mısır’daki Müslüman kardeşler örgütünün
yönetiminde yer aldığına ilişkin iddialar var. Erdoğan’ın Mısır devlet başkanı Abdül
Fettah es-Sisi’ye olan düşmanlığı Mısırdaki ortak olduğu Mursi iktidarının
devirmesindendir. Mursi ’nin düşüşü Erdoğan’ın düşüşü oldu. Taliban, El-kaide,
Daiş, El-Nusra gibi selefi gerici örgütler Türkiye’yi hiçbir zaman NATO gücü olarak
görmemiş ve hedef almamışlardır. Küçük çaplı bazı saldırılar danışıklı göstermelik
saldırılardır ve savaş anlamına gelmemektedir. Son günlerde Amerikalı bazı
çevrelerin “Türkiye dostumuz değil, şimdiye kadar gizli düşman, şimdi açık
düşman haline geldi değerlendirmeleri belirttiğimiz durumu fark etmelerinden
kaynaklıdır. Suriye’de de bu selefi gerici ittifak çeşitli örgütler adıyla
savaş yürütmektedir. Efrin işgali bu ittifakla gerçekleştirildi. 9 Ekim Rojava
işgal saldırısı yine bu ittifakın bir planıdır. Tüm dünya karşı çıkmasına
rağmen Türk işgalini öncelikli savunan ülkelerin başında Pakistan ve Katar’ın
olması bu ittifakla bağlantılıdır.
Daiş yenildikten sonra içindeki bazı kesimlerin
“Kürtlere saldırmamız sonumuzu getirdi, oyuna getirildik derken AKP devletini
kastetmekteler. AKP’nin öncülük ettiği gerici ittifakın amacı Kürt direnişini tümden
tasfiye ederek Ortadoğu’da hakimiyeti sağlamaktır. Erdoğan Kürt varlığını ve direnişini gelişimi
önünde temel engel görmekte ve müthiş düşmanlık beslemektedir. Daiş ’in
yenilgisi Türk devletin ve ona öncülük ettiği gerici ittifakın yenilgisi oldu. Erdoğan
bu yenilgiyi hala hazmetmiş değildir. İntikamını almak istemektedir. Ne
pahasına olursa olsun Kürt direnişini kırmak, yok etmek bunu yapamasa bile
statüye kavuşmasının önünü almak istemektedir. 9 Ekim 2019 tarihinde Rojava ‘ya
başlattığı saldırıların bir amacı da Daiş ‘in intikamını almak ve bölgeyi
sömürgeleştirerektir. Zira Kürt Özgürlük hareketi hem küresel güçlerin BOP
projesini boşa çıkarmakta, hem de Erdoğan’ın hegemonyalaşması önünde engel
oluşturmaktadır. Üstelik alternatif bir toplumsal sistem inşa etmektedir. Ayrıca
Türk devletinin yüz yıllık soykırım politikası gereği olarak da onlar için Kürt
Özgürlük hareketinin ne siyasal barışı ne de savaşı kabul edilemezdir ve yok
edilmesi gereken bir düşman konumundadır. Erdoğan’ın bilinç altında devletin bu resmî ideolojisi yatmaktadır.
Erdoğan’ın içinde bulunduğu selefi ittifak iktidarcı islamın en sağcı gerici
kanadını temsil etmektedir. İslam alemi içinde hâkim kılınmaya çalışılan faşist
bir ideolojidir.
Erdoğan Bekasını Kürt Varlığının
İmhasına Bağlamış Müthiş Bir Kürt Düşmanıdır
Erdoğan
katlettiği her Kürt insanında zevk ve mutluluk duyacak kadar ırkçı, sadist ve
faşist bir kişiliktir.
Erdoğan kişiliğinin PKK ve Kürt düşmanlığının
tarihi nedenleri bulunmaktadır. Türk sömürge rejimi başta Kürtler olmak üzere
halkların imhası üzerinden inşa edilmek istendi. Ermeniler, Rumlar, Süryaniler,
Pontus ve diğer topluluklar fiziki soykırıma tabi tutuldu. Kürtlere karşı hem
fiziki hem de kültürel soykırım uygulandı. Kültürel soykırımla asimile edilecek
olan Kürtler kurulacak Türk ulus-devlet sisteminin nesnesi, yani hammaddesi olarak
değerlendirildi. Çok sayıda kendini inkâr eden devşirme işbirlikçi Kürt kökenli kişiliğinin
sömürgeci rejime hizmet etmesi ve kendi halkına düşmanlığı bununla
bağlantılıdır. Böylece Kürt ulusundan devşirme bir Türk kimliği yaratılacaktı. Türk beyaz faşizmiyle Anadolu ve
Kürdistan’daki kültürler eriterek “Türklük
adı altında Hitlerin tarifiyle “üstün
bir ırk imal edilecekti. Geri kalan ya fiziki olarak yok edilecek ya da Türklüğün
hizmetkarı olacaktı. Irkçılık, milliyetçilik ve dincilikle yoğrulmuş “yapay Türklük tek kimlik şeklinde herkese
zorla enjekte edildi. Beyaz Türk ırkçılığı yeni ulusun zihniyeti olurken Türk
devlet sınırları da onun asla dokunulmaz her karışı “kutsal vatan toprağı sayıldı. Böylece kapitalist modernitenin
sosyalizm ve demokratik mücadeleler karşıtı Türk özel savaş rejimi Ortadoğu
halklarının başına bela edildi.
Önderliğin çıkışıyla kurulan PKK bu soykırım planını
sabote etti, darbeledi ve işlevsiz kıldı. PKK Kürdistan’da uygulanan soykırıma
karşı diriliş süreciyle Kürtleri Ortadoğu’da temel aktörler arasına taşıdı. PKK,
Kürt hakikatini açığa çıkararak köklü bir zihniyet devrimini gerçekleşirdi. Beyaz
faşizmin malzemesi durumuna düşürülen nesne Kürtlüğü sadece Türk devletini
değil, Ortadoğu’yu dönüştüren bir güç haline getirdi. Tekçi ve faşist Türk ulus-devlet
modeline karşı PKK’nin çok kültürlü ve kimlikli demokratik ulus çözümü ve
Ortadoğu demokratik konfederasyon projesi kapitalist sistemi ideolojik açıdan
ciddi anlamda korkuttu. Kürdistan devrimini ikinci bir Ekim devrimi tehlikesi
olarak gören Kapitalist sistem güçleri 15 Şubat komplosunu gerçekleştirerek
Önderliğin İmralı esaretini başlatmış oldular. Erdoğan her ne kadar Amerika’nın BOP projesi doğrultusunda
desteklense de PKK’nin tasfiyesi ve Kürt soykırımı tamamlama karşılığında Türk
devletinin onayından geçerek iktidara gelmiştir. Erdoğan’ın “çözüm ve diyalog
süreçleri tasfiye amaçlıydı. Ancak tüm özel savaş yöntemlerine rağmen PKK tasfiye
edilemediği gibi büyümesi de engellenemedi. Önderlik uluslararası komplonun
merkezi olan İmralı siteminde stratejik bir direniş sergileyerek hem komployu
boşa çıkardı hem de yeni paradigmayla Harekete doğrultu vererek yeniden
yapılandırdı. Özellikle Kürdistan devrimi bağlamında gelişen Rojava devrimi faşist
Türk rejimini ve onun temsilcisi Erdoğan kişiliğini çılgınlaştırdı. Sağıyla,
soluyla tüm sistem parti ve güçlerini tek milli cephede birleştirerek ve tüm
devlet imkanlarını seferber ederek Kürt varlığının imhasını kendinin ve
devletinin birinci gündemi haline getirdi. Erdoğan rejimi İmralı tecridine bağlı olarak savaş
ve soykırım politikasını en kirli ve ahlaksız yöntemlerle tekrardan devreye soktu.
Efrin işgaliyle yeniden imha ve soykırım savaşını başlattı. PKK’yi tasfiye
edememenin hırsı ve tepkisiyle askeri operasyonlar, kayyum ve siyasi soykırım
operasyonlarıyla Kürtlere karşı tarihinin en kapsamlı saldırılarını başlattı. Erdoğan
bekasını Kürt varlığının imhasına bağlamış müthiş bir Kürt düşmanıdır
Daiş Çetelerini Bozguna Uğratan
Demokratik Federasyon Ve Kürt Fedai Savaşçıları İşgalci Türk Çetelerini de
Bozguna Uğratacaktır!
Türk sömürge rejimi 9 Ekim de Rojava ’ya yeni bir soykırım
işgalini başlamıştır. Sömürgeci-soykırımcı Türk devlet işgali Rojava Özgürlük
Devrimini yıkmayı, Kuzey ve Doğu Suriye topraklarını işgal ederek Demokratik
Özerk Yönetimi ortadan kaldırmayı, demokratik devrim temelinde geliştirilen
demokratik halk sistemini dağıtmayı amaçlamaktadır. Bu bakımdan saldırı ilerici
demokratik insanlığın büyük emekler ve canlar pahasına yarattıkları kazanımları
hedeflemektedir. TC. ABD ile yaptığı
anlaşma ile bunun altyapısını hazırladı ve saldırıya geçti. İşgalin 9 Ekim’e
denk getirilmesinin özel bir anlamı vardır. 9 Ekim 1998 yılında yine Suriye’de
Önderlik şahsında Kürt özgürlük hareketine NATO düzeyinde uluslararası bir
komplo düzenlendi. Önderliğin Suriye’den çıkışına ve 15 Şubat 1999 esaretine
neden olan bu komplo oldu. Bugünde komplo yıldönümünde 9 Ekim 2019’da aynı
komplonun yeni aşaması hayata geçirildi. Rojava soykırım işgalini planlayıp
devreye sokan başta ABD olmak üzere aynı komplocu güçlerdir. Rojava soykırım işgalini
ABD-NATO-AB komplosu olarak değerlendirmek gerekmektedir. Komplonun diğer
ayağını Rusya, Suriye Rejimi ve İran ittifakı oluşturmaktadır. Bu güçlerin
onayı ve planı olmadan TC. ’nin işgali gerçekleştirecek bir gücü yoktur. Rusya
ve İran Kürtlerin zayıflatılarak rejime tabi kılınmasını ve teslim alınmasını
amaçlamaktadır. Kürtlerin bir güç ve irade olarak rejimle pazarlık yapan
düzeyini kabul etmemektedirler. İki taraftın ortaklaştığı şey Ortadoğu’da
Kürdistan Devrimi etrafında alternatif bir sistemin geliştirilmesini
önlemektir. İşgal ile ortadan kaldırılmak istenen Üçüncü çizgiye dayalı
demokratik toplum ve ulus modelidir. Önderlik paradigmasıyla inşa edilen
toplumsal sisteme karşı uluslararası emperyalist ve yerel gerici güçlerin
komplo ve saldırısı yaşanmaktadır. Komplo ve işgal küresel ve bölgesel gerici
kapitalist modernite güçlerinin Demokratik Modernite sistemine karşı
saldırısıdır. İki ideolojik ve toplumsal sistemin savaşıdır. Bu açıdan Kürt ve
Ortadoğu halkları açısından stratejik bir savaş durumundadır. Küresel ve
bölgesel güçler için çıkar konusu olan bu savaş, Kürtler için sadece Rojava ile
sınırlı kalmayacak bütün Kürdistan parçaları ve Kürt ulusu için bağlayıcılığı
olan stratejik, varlık yokluk savaşıdır.
20. yüzyılda birinci dünya savaşıyla başlayan Kürt
soykırımı 21. yüzyılda üçüncü dünya savaşıyla tamamlanmak isteniyor. 20. Yüzyılda
Ermeni halkına yapılan soykırımın aynısı Osmanlı artığı olan sömürgeci Türk
devlet eliyle 21. Yüzyılda Kürtlere yapılmak istenmektedir. Kürtler başta olmak
üzere Kuzey ve Doğu Suriye halklarının katliamından bu güçler sorumludurlar.
Türkiye’ye verilen sadece cellatlık görevidir. Komplo aynı zamanda Önderliğin
engellediği Kürt-Türk savaşını hedeflemektedir. Bataklığa sürüklenen Türkiye
daha sonra bir operasyon alanı haline getirilecektir. Önce Kürt soykırımını
yaptıracak daha sonrada ona yöneleceklerdir. Senaryo ajan oluşum Erdoğan-AKP
üzeri yazılıp oynanmaktadır. AKP-MHP savaş iktidarının en büyük destekçisi CHP’dir.
CHP, İYİ Parti ve diğer sistem partileri Kürt soykırımının ortağıdırlar.
Türkiye’de savaşa karşı duracak bir güç bırakılmamıştır. Olan küçük bir kesimde
bastırılmış ve sindirilmiştir. HDP zaten “düşman kategorisinde değerlendirilmekte
ve sürekli soykırım operasyonlarıyla baskı altında tutulmaktadır. Toplumsal
faşizmle adeta Türkiye’de bir savaş ayini gerçekleştirilmektedir. Sağıyla, soluyla,
basınıyla, toplumun büyük kesimiyle herkes bu soykırımın ortağı durumdadır. Bu
savaşta Türkiye halklarının da bir çıkarı yoktur. Tersine büyük bir yıkımı yaşayacaktır.
Kazançlı çıkacak AKP iktidar gücüdür. Oligarşik yapı olarak AKP ve Erdoğan
hanedanlığı daha fazla maddi ve iktidar birimi sağlayacak yoksul ve emekçi
halklar ise kaybedecektir.
Türk devletinin amaçladığı Önderliğin boşa çıkarttığı
komplo yeniden canlandırılmak ve Kürt Özgürlük kazanmalarını tümden yok
etmektir. Fakat Kürtlerin böylesi bir komployu yaşama tahammülü yoktur.
Soykırım kıskacını kıran Kürt halkının kilitlendiği ve olmazsa olmazı
özgürlüktür. Bunu hiçbir güç durduramayacaktır. İşgal karşısında QSD, YPG-YPJ ve
halk sivil savunma güçlerinin güçlü direnişi dünyanın birinci gündemidir. Amerika
ve Avrupa kamuoyunda yine Ortadoğu devletlerinde ciddi bir tepki ortaya çıkmıştır.
Amerikan Kamuoyunda Erdoğan ile anlaşan Trum’a karşı büyük bir muhalefet
oluşmuştur. Somut bir yaptırıma dönüşmese de Türk devletinin kaldıramayacağı
bir durum yaşanacaktır. BM devletlerin çıkarına endekslenmiştir. İşgale karşı
bir tavrı olmayacaktır. Dünyanın ve küresel güçlerin tavrını belirleyecek olan Kürtlerin
direnişidir. Şimdiye kadar komplolar nasıl boşa çıkarılmış ve devrimsel
gelişmeye vesile edilmişse bundan sonrada Kürt halkı özgürlük yürüyüşünde daha
kararlı bir şekilde ilerleyecektir. Bunu hiçbir güç durduramayacaktır. Direnişin yaratacağı etki dünya büyük
bir kamuoyu yaratacaktır ancak mutlak sonucu Rojava halklarının öz güce dayalı
direnişi belirleyecektir. AKP iktidarı uluslararası güç odakları tarafından
denetimden çıkmayla suçlanmakta ve tecrit edilmektedir. İşgal saldırısına etkisiz
birkaç devlet dışında destek veren olmamıştır. Hiçbir devlet açıktan destek
sunmadığı gibi Türk devletine tavır almakta işgalci güç konumunda
değerlendirilmektedir. Çöküş
sürecine giren Erdoğan-AKP kliği kaybetme ve yargılanma korkusuyla daha fazla paniklemekte
ve ömrünü uzatmanın yolunu Kürtlere saldırmakta görmektedir. AKP bu işgal
sayesinde yaşadığı çöküşü durdurmayı ve iktidarını sağlamlaştırmayı düşünse de
tersi bir durumu yaşamaktan kurtulamayacaktır. Halk direnişi karşısında
dağılacaktır. Bu savaşı başlatan Kürtler değildir, ancak sonucunu Kürtler
belirleyecektir. Karşı devrim güçleri
olan komplocular, işgalci barbar Türk devleti ve çeteleri yenilecek Halkların özgürlük
savaşı galip gelecek ve Rojava devrimi kazanacaktır.
Dıjwar SASON
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html-
http://kursam.net/index.html
Erdoğan Kişiliğinin Sosyolojisi ve
İdeolojik YapısıErdoğan ve
AKP Doğu’nun Manevi Uygarlığına Karşı Batı’nın Maddi Uygarlığının Büyük
Komplosu, Büyük İhaneti ve Saldırısıdır Erdoğan Bekasını Kürt Varlığının
İmhasına Bağlamış Müthiş Bir Kürt Düşmanıdır Daiş Çetelerini Bozguna Uğratan
Demokratik Federasyon Ve Kürt Fedai Savaşçıları İşgalci Türk Çetelerini de
Bozguna Uğratacaktır!