Ortadoğu merkezli gelişen savaşın boyutu egemen güçlerin güç elde edebilme arayışı ile devam etmektedir. Her güç kendi stratejik çıkarları doğrultusunda savaşı sürdürmek istiyor. Özellikle ABD ve ittifakları NATO ekseninde, Çin-Rusya-İran’a karşı hamleleri ile sürmektedir. ABD, Avusturya, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), AUKUS Paktı Anlaşması nükleer enerji denizaltı projesi ile merkezi Asya Pasifik bölgesine kaydırma, Çin’i çevreleme ve Rusya’yı sıkıştırmakla amaçlıyor. Çin’in bu bölgedeki gelişimini dengelemek ve Avusturya’yı artan Çin etkisinden korumak için askeri bir taktik anlaşması yapmaya çalışılıyor. Çin-Rusya’nın İran’ı da içine alan Afganistan üzerinden ekonomik alanda yoğunlaşmasıyla pay elde etme arayışında ve orada kalıcılaşması için de karşı hamleler yapmakta.
TÜRKİYE DOĞU AKDENİZ’DE TIKANDI
Egemen güçlerin birbirleriyle karşıt hamleleri devam ederken işgalci TC’nin her duruma dahil olmak isteğine ise tahammülleri kalmadığını Irak ve Suriye’de yaşanan gelişmelerden anlaşılıyor. Bununla birlikte ABD-Fransa Yunanistan’a savaş uçağı desteği ve ABD’nin Batı Trakya’da yeni üs kurma çerçevesinde geliştirilen ilişkiler ile işgalci TC’nin pay elde etme arayışına set çekilmiş oldu. Bu aynı zamanda Rusya’ya karşı da bir hamle oldu. ABD, Rusya’yı enerji alanında sıkıştırmak Doğu Akdeniz üzerinden Yunanistan’a ulaşan enerjiyi güvence altına almak istiyor. Bu konuda işgalci TC’ye güvenmediğini Yunanistan’a askeri alanda verdiği destek ile ortaya koydu.
Denilebilir ki birçok aktörün yer aldığı Doğu Akdeniz’de işgalci TC, hem Doğu Akdeniz’de hem Karabağ, Libya, Tunus, Suriye ve Kuzey-Doğu Suriye’deki işgalci yayılmacı politikasındaki tıkanma nedeniyle uluslararası güçler nezdinde kredisini tükettiği görülüyor. Bu yayılmacı ve ‘Ben yaparım’ politikası yüzünden gelişmiş G20 Zirvesi’ndeki yerinden olmasına ve 21’nci sıraya girmesine neden oldu. Gelişim açısından 139 ülke arasında 117’nci sıraya düşen işgalci TC, ülkenin bütçesinin yarısından fazlasını savaşa yatıran ve olmaması gereken yere işgal etme politikası nedeniyle adeta çökmüş durumda.
TOPLUMU ESAS ALMAYAN HER TÜRLÜ SİSTEM ÇÖKER
Avrupa ve batılı devletler, askeri, siyasi, ekonomi alanda sürmekte olan rekabet, hakimiyet üzerinden gelişen savaş tırmanışa geçtiği söylenebilir. Tüm yaşanan çatışmalı durumda toplumlar hep kurban edilmeye çalışılmakta ancak talep ne olursa olsun sokaklarda yapılan bir eylemde toplumların talebi dinlenmediği için iktidar-sistem büyük oranda çökmeyle yüz yüze kalıyor. Bunu Tunus ile birlikte başlayan “Arap Baharı” Suriye ile devam eden ve sonrasında Rojava Devrimi ile gördük, son dönemlerde Afganistan’da gördük, en son olarak Irak’taki 10 ekimde yapılan genel erken seçimlerde halkın uluslararası ve iç güçlere verdiği derste gördük.
Bu durum aynı zamanda başta ABD olmak üzere egemen güçleri kendi çıkarları doğrultusunda da olsa bir değişime ittiğini denilebilir. Libya, Lübnan, Suriye, Irak ve Afganistan özgünlüğünde bölgedeki halkın özgürlük ve demokratik değişim taleplerini karşılamada ısrar eden üniter-devlet anlayışı ve sistemi çökme aşamasına geldi. Bunun için ABD yeni yönetim ile birlikte strateji değiştirme çerçevesinde bölgedeki hakimiyet savaşını askeri anlamda çekme ve daha çok ekonomi, teknik ve siyasi alana ağırlık vermek zorunda bırakıldı.
Söz konusu değişimin sürmekte olan savaşta toplumlara yönelik göçler, katliamlar ve baskıların azalacağı anlamına gelmiyor, tersine fiziki savaş yerine “Özel Savaş”ın derinleşmesi çerçevesinde baskıların artacağı belirtilebilir. Fiziki savaş konusunda aynı şeyi işgalci TC gibi statükocu güçler için geçerli değil. Elbette ki statükocu güçler açısından toplumlara yönelik özel savaşın derinleştirmesinin yanında, fiziki savaş da devam edecektir.
ROJAVA DEVRİMİ VE TC’NİN İMHA SALDIRILARI
Rojava Devrimi, tüm toplumlara örnek teşkil eden ve tek alternatifle öncülük eden, yaşamsallık kazanan Demokratik Modern projesidir. Toplumların örnek alması ve kendini bu temelde örgütlemesi, kurulu düzene karşı başkaldırı ile esas olana öze dönüşü söz konusudur.
Bu durum karşısında işgalci TC, Suriye üzerinden ABD-Rusya arasındaki hakimiyet rekabetini kendi lehine çevirerek, Efrin, Serêkaniyê ve Girê Spî’deki işgalinin kalıcılaştırması ve devamlılığını getirmeye çalışıyor. İşgalci TC şefi Erdoğan ve Çavuşoğlu’nun son açıklamaları Kürtlerin statü sahibi olmaması adına adeta imhaya yönelik saldırı iznini koparmaya çalışmaktadır. Bunun için uluslararası devletlere her türlü tavizi vermeye hazır olduğu aşikardır.
TC’Yİ BU HALE GETİREN BAŞÛR’DAKİ GERİLLA DİRENİŞİDİR
Elbette ki işgalci TC’nin hem iç hem de dış siyasetinde yaşadığı tıkanıklığın nedeni 23 Nisan’da Avaşin, Metina ve Zap bölgesine yönelik işgal saldırılarında HPG ve YJA Star gerillalarına karşı aldığı büyük darbeler olduğunu söylenebilir. Bölgedeki işgal saldırıların üzerinden 6 aydan fazla süre geçmesine rağmen bir ilerlemeye sağlayamayan işgalci TC’ye ABD-NATO’nun tanıdığı sürenin aştığı için sürekli sıkıştırılıyor ve genel anlamda Kürt soykırımı planının büyük bir bölümü olan bu saldırıda sonuç alamadığı için büyük bir sarsılma yaşıyor. Kürt soykırımı üzerinden strateji yürütmeye çalışan faşist AKP-MHP iktidarı çıkmazda. Tüm imkanlarını tükettiği ve yeni imkanlar arayışına girmek zorunda kalan işgalci TC, çöküşte. TC’nin içine girdiği bu koşul ve duruma bakıldığında önünün açılması ve işgalini sürdürmesi zor görünüyor ancak işgal ettiği yerlerde kalıcı olması veya kaybetmemesi için uğraşı içinde olacağı görülüyor. Tabi ki tüm bunlara rağmen kendi başına sağa sola saldıracağı bir politika yürütme olasılığı da var ancak buda onun tamamen çöküşü olacaktır.
Başta Rojava devrimi olmak üzere her alanda verilen mücadele öncüleri sayesinde, TC nin çöktüğü gözler önündedir. Hegemon güçler kendi strateji uğruna dünyada çıkardıkları yarattıkları krizler sonucu yaşananlar ortadadır. Yürütülen 3 dünya savaşında stratejileri gözlemleyip açığa çıkarıp ve bu temelde sürece dahil olup öncü güce ve belirleyiciliğe ulaşan esas güç ise Kürt Özgürlük Hareketi olmuştur. Rojava savaş deneyimi ile bilince çıkarılan konumun önemliliği ve sağlam zemine sahip olan gücü ile ilerleyen ve kazanım sahibi olan Kürt Özgürlük Hareketi öncülüğünde Kürt halkı oldu. Kapitalist sistem tarafından yaratılan askeri, siyasi, ekonomi, toplumsal, eğitim, ekoloji bir çok alanda krizli halden çıkmanın tek alternatif yol Önder APO’nun paradigması olduğu gerçeği şüpheye yer bırakmıyor. Demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigması tüm insanlığı içine alan yaşam modeli halini almasıdır. Kürdistan başta olmak üzere dünyaya alternatif olan stratejisiyle savaşımını yürütmektedir. Tüm insanlığın sahiplenmesi ve bu uğurda özgür ve ahlaki politik bir toplumla geleceği garantilemek, mücadele etmek için zemin vardır ve kurulabilir özgürlük atmosferi hakimdir…
Kendal BAGOK
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi