Suriye iç savaşı başladığından beri, Şam yönetimi ile süre gelen diyalog arayışları şu ana kadar sonuç vermiş değildir. Kuşkusuz, nedenleri üzerinde uzun uzadıya durulması gereken bir konudur. Karşıt güçler arasında eğer birbirini tümüyle etkisiz hale getirme, ortadan kaldırma gibi katliamcı bir düşünce yaklaşımı güdülmezse, nihayetinde sorunun çözümü için muhataplık kaçınılmaz olacaktır. Birbirine hasım olanların bir masa etrafında bir araya gelmeleri ve sorunu masaya yatırmaları gerekecektir. İster direkt ister dolaylı olsun, diyalog kurmaları, sorunlarını müzakere etmeleri ve hal çaresine gitmeleri beklenir.
Suriye meselesi gibi ağır bir sorundan ve savaş halinden herkesin fayda sağlamaya ve güç devşirmeye çalıştığı için çözümüne pek yanaşılmamaktadır. Belki kulağa hoş gelmeye bilir fakat, Esat yönetimi başta olmak üzere Suriye meselesine müdahil olan güçlerin hiçbiri, Suriye savaşının durmasından yana değildir. Savaş hali, sivil halk ve özerk yönetim dışında her kesin işine yaramakta ve oldukça da fayda sağlamaktadır.
Şam yönetimiyle diyalogdan kim ne bekliyor? Diyalog bir ihtiyaç haline geldi mi? Taraflar diyaloğa hazır ve gerçekten de samimi mi? Diyalogun zemini, yöntemi ve sorunların çözüm aklı hasıl olmuş mu? Soruları daha da çoğaltmak mümkündür.
Esat yönetiminde başlarsak: Savaşın başlangıç evresinde muhalif durumundaki Suriye güçleriyle diyalog içinde sorunları çözme kısmen mümkün iken buna tevessül edilmedi ve muhalefeti ezme taktiğine başvuruldu. Daha sonraki süreçte ise, Esat yönetimi savaş halini fırsat bilerek muhalefeti tasfiye etmenin arayışı içine girerek ortadan kaldırmaya çalıştı. Sürekli baş ağrıtan bir muhalefetle iktidarı paylaşmaktansa onunla savaşarak ortadan kaldırma imkânı varsa tercih edilen yol savaş olacaktır. Esat yönetimi de tercihini savaştan yana yapmıştır. Oysa ki, Suriye’nin bu hale gelmesini önleyecek, DAİŞ’in Suriye’ye girmesini engelleyecek, ülkeyi yıkıma götürmeyecek yollar denene bilinirdi. Demokratik açılımlar yaparak halkı bir arada tuta bilirdi.
Savaşa dışardan müdahil olan bütün güçler de benzer bir politika gütmekten yana oldular. Her güç, kendi kazanç hanesine ekleyecek avantajları savaşın devam etmesinde buldular. Bu nedenle savaşın durması, sorunların çözümü için istenen diyalog arayışları çok zayıf kaldı ve hep ikinci plana itildi. BM’nin çözüm arayışları, temsilci atayarak diyalog kurma girişimleri de sonuç vermekten uzak, içi doldurulamayan sonuçsuz arayışlar oldu. Rusya ve ABD gibi BM’nin iki büyük daimî üyesi, Suriye savaşından nemalanıyorsa, BM’nin çözüm çabaları, anlamsız ve göstermelik çabaların ötesine geçmeyeceği bilinen bir durumdur.
İran bölgeye yerleşmek için rüyasında göremeyeceği fırsatı savaşta yakaladı. İsrail’e karşı ileri siper görevi görecek askeri mevzilenmeyi elde etmiş oldu. İdeolojik açılım için ciddi bir zemin yarattı. Suriye’ye konumlanmakla bölgesel bir güç haline geldi ve bölge siyasetinde etkili olmayı başardı. Suriye savaşı olmasaydı bu konumu asla elde edemezdi. Savaşın belki de en fazla karlı çıkan tarafı İran olduğunu söylemek abartı olmasa gerek.
Türkiye; Suriye iç savaşını en fazla kaşıyarak kanatan konumdadır. Yaranın kabuk bağlamasını ve iyileşmesini asla istemeyen taraf haline geldi. Suriye yönetimini devirmenin en hararetli savunucusu oldu. Suriye’yi işgal etmenin fırsatını savaşta buldu. Suriye muhalifi radikal İslami terör guruplarından azami derecede fayda sağlamanın imkanını savaşta elde etti. Fiili işgal harekâtını başlattı. Savaşı ekonomik kazanca dönüştürdü. Bölgesel çapta ve uluslararası düzeyde yürütülen, Suriye konulu askeri, siyasi ve diplomatik faaliyetlerin bir parçası haline geldi. Suriye savaşından beslenen ve iç siyaset malzemesi olarak da kullanan Türkiye, şimdi de diyalog aşamasına gelmişse buna kuşkuyla yaklaşmak kadar, doğuracağı tehlikeleri de şimdiden görmek gerekecektir. Savaştan elde ettiği kazancı elden çıkarmak istemeyecektir. Suriye muhalifi durumundaki çete guruplarını Esat ile muhatap kılacak ve yönetime ortak hale getirecek türden bir diyalog arayışı bölgeye daha büyük felaketler getirecektir.
Rusya; sonradan savaşa dahil olmuş olsa da Suriye’de ki savaşın seyrini değiştirmiş, uluslararası bir boyut kazandırmıştır. Suriye’ye kalıcı olarak yerleşmenin fırsatını savaş ile elde ederek, bölgesel politikaların şekillenmesinde etkili bir aktör haline geldi. Akdeniz’e inerek stratejik düzeyde fayda sağlamış ve çok önemli bir askeri üs haline getirmiştir. Ekonomik kaynaklarından en fazla yararlanan Rusya, Esat yönetimin istemiyle Suriye’de konumlanmasının meşruiyetiyle daha rahat hareket eden, söz ve karar sahibi olan bir ülke haline geldi.
ABD’nin bölgeye yaklaşımı da ha keza benzerdir. Arap baharının yarattığı esintiyi arkasına alarak, Suriye iç savaşının giderek derinleşmesi ve DAİŞ’in bölgede varlık bulmasını, ABD’nin bölgeye müdahalesine fırsat yaratmıştır. DAİŞ’e karşı mücadele etmek için oluşturulan uluslararası koalisyon gücü çerçevesinde Suriye’ye yerleşmiş oldu. Siyasi, askeri, ekonomik, diplomatik faaliyetlerin bir parçası haline geldi. Savaşın ne kadar uzun sürmesi o kadar bölgede kalıcı olması anlamına gelmektedir. DAİŞ tehlikesinin sürekli olması, ABD’nin de o kadar bölgede kalıcı olması anlamına gelecektir. Bu nedenle savaşın durması çıkarlarına çok da uygun düşmemektedir.
Bu kısa izahatlar ötesinde Suriye savaşında fayda sağlayan söz konusu güçlerin, diyalog arayışlarında çok samimi olduğu söylenemez. Anayasa komisyonu kurmak, Cenevre, Astana süreçleri zamana oynamanın ötesinde fayda vermemiştir.
Kuzey ve Doğu Suriye özerk yönetiminin Şam yönetimi nezdinde ki diyalog arayışları, gerçek anlamda Suriye’de kalıcı barışı sağlayan, halkların çıkarlarını önceleyen, savaşın nihayete ermesini isteyen arayışlardır. Özerk yönetimin diyalog çabaları, Suriye savaşının sürmesinden yana olan ve savaştan beslenen güçlerin hiçbir zaman istemeyeceği bir durumdur. Bu nedenle bütün çabalar akamete uğramaktan kurtulamamıştır.
Her şeye rağmen aklın yolu diyalog kurmaktan ve barışı sağlamaktan geçmektedir. Şam yönetiminin önemsemesi ve değer biçmesi gereken tek şey, özerk yönetimin samimi diyalog girişimleridir. Halkların çıkarını, Suriye’nin bütünlüğünü esas alan ve Şam yönetimini muhatab alan bir çözüm arayışı, kaosu derinleştiren Türkiye’nin diyalog arayışlarından daha değerlidir. Suriye’nin geleceği, Suriye halklarıyla birlikte demokratik sistem temelinde inşa edilir. Özerk yönetim yapılanmalarına fırsat tanıyacak, halkları bir arada tutacak mekanizmalara ihtiyaç vardır.
Rauf KARAKOÇAN