16 Mayıs 2017 Salı Saat 15:29
Sadece dün yaşanan iki olay, Kürt Siyasi Hareketi’nin
uluslararası sahnede kazandığı başarının göstergesiydi. Birincisi PYD Eşbaşkanı
Salih Müslim’in Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande tarafından kabul
edilmesiydi. Fransa, NATO ortağı Türkiye’nin ‘terörist’ ilan edip hakkında
‘Kırmızı Bülten’ çıkarmayı düşündüğü bir Kürt lideri en üst düzeyde ağırladı.
Görüşmeden sonra gazetecilere bilgi veren Müslim, Kuzey
Suriye Federasyonu projesini anlattıklarını dile getirdi. Müslim, Hollande’ın
bu projeye “pozitif yaklaştığını kaydetti.
Hollande’ın “Mücadelenizle gurur duyuyorum dediğini aktaran
Müslim, Fransa’nın yardımlarını sürdürme sözü verdiğini dile getirdi.
Asıl ağır darbe ise Washington’dan geldi. Trump yönetimi,
Amberin Zaman’ın geçen hafta yazdığı üzere, AKP yönetiminin tüm çabalarına
rağmen Kürtleri tercih etti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyareti öncesi,
ağırlığını YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’ni ağır silahla
donatacak kararı imzaladı.
Karar öncesi Washington’a giden Genelkurmay Başkanı Hulusi
Akar, MİT Başkanı Hakan Fidan ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın
çabaları sonuç vermedi.
Sahada yaşananlar, Amerikan Silahlı Kuvvetleri’nin Türk
Silahlı Kuvvetleri’nden uzaklaştığı ölçüde Kürtlere yanaştığının yeni bir
göstergesiydi. Amerikan yönetimi, Türkiye’nin aşırı hassasiyetine rağmen böyle
bir tercih kullandı.
Şimdi 16 Mayıs’ta Washington’a gelecek olan Cumhurbaşkanı
Erdoğan büyük bir ihtimalle özenle ağırlanacak ve bu kararın yaratacağı
rahatsızlık görsel bir şovla giderilmeye çalışılacak. Ama ortada görünen bir
gerçek var: Amerika, Irak’ta olduğu gibi kendisine asli ortak olarak Kürtleri
seçti ve bölgede kalıcı olacağı yolunda işareti verdi.
Niye böyle oldu?
17-25 Aralık’tan Amerika’yı sorumlu tutan Erdoğan’ın
Ulusalcılarla ittifakı seçmesi ve Silahlı Kuvvetlerin ‘Atlantikçi’ diye bilinen
kanadını tasfiyeye girişmesi bugüne gelinen yolu açtı.
Amerikalı komutanların, 15 Temmuz’un ardından ‘‘Türk Silahlı
Kuvvetleri’ndeki tüm muhataplarımız tutuklandı, konuşacak kimseyi bulamıyoruz’’
diye yakınması boşuna değildi.
Amerika’nın şaibeli darbe girişimi gecesi hemen Erdoğan yönetiminin
yanında yer almaması, pozisyon kollaması da Ankara’da rahatsızlık yaratmıştı.
Ancak Atlantikçi bilinen generallerin tasfiyesi bundan çok önce kararlaştırılmıştı.
Bugün TSK içindeki generaller Amerika ve NATO’ya düşmanca demesek de, kuşkuyla
bakan bir ekipten oluşuyor.
Ergenekon ve Balyoz davaları sırasında Atlantikçi ekiple
işbirliği yaparak Ulusalcı kanadı tasfiyeye karar veren Erdoğan, 17-25
Aralık’ın ardından tavır değiştirdi ve Ulusalcılarla ittifak içinde
Atlantikçileri devre dışı bıraktı. Üstelik, bölge politikalarının
belirlenmesinde Dışişleri Bakanlığı’nın arka plana düştüğü, Pentagon’un öne
çıktığı bir dönemde.
Bu tasfiye gerçekleşirken, Ankara’nın daha önce Suriye’de
yapmış olduğu hatalar burada ayağına dolaşmaya başladı. Başkan Obama ile
yaptığı kritik görüşmedeki uyarıları dikkate almayan Ankara, Washington’ı
rahatsız eden radikal unsurlara desteğini sürdürdü. Yetmedi, sınır boyunu
Kürtler’den temizlemek için İŞİD’i devreye soktu.
‘‘Kobane düştü, düşüyor’’ açıklaması bir milat oldu ve o
günden sonra ABD’nin desteğini arkasına alan Kürtler, Suriye’de ve Irak’ta
sürekli yeni kazanlımlar elde ettiler. Şimdi Amerikan yönetiminin sağlayacağı
ağır silahlarla durumlarını daha da pekiştirecekler.
Amerika’nın Rakka Harekatı için Türkiye’ye rağmen Kürtleri
seçmesi sıradan bir olay değildir. Herkes bilmezden geliyor gibi davransa da
YPG ile PKK’nin bir ve aynı şey olduğu aleni bir sır. Bu karar, PKK’nin uluslararası
meşruiyet kazanması açısından kritik bir dönüm noktasıdır. Kürtlerin bölge
siyasetine damgalarını vuracak olmalarının işaret fişeğidir. Resmî açıklamalar,
Washington’da yapılacak karşılama töreni be gerçeği değiştirmeyecektir. PKK bu
kararla kritik bir dönemeci aşma noktasına gelmiştir.
Kadını-erkeği, genci-yaşlısı ile dünyanın başına bir şekilde
bela kesilen İŞİD’i bu coğrafyadan silip atmak için ağır bedel ödeyen, Kürtler
bu mücadelede kendisine destek olan Amerikan yönetimine yıllarca müteşekkir
kalacaktır. Amerika için 40 milyonluk bir dost halk vardır bölgede. Türkiye ise
söylemi ve eylemi ile Batı dünyasının karşısında olmaya devam ettikçe
yalnızlaşacak, Rusya ittifakında da aradığını bulamayacaktır.
Üst akıl, Haçlı Zihniyeti diyerek sürekli Amerikan ve Batı
düşmanlığını körükleyen Avrupa Birliği’ne tam üyelik hayaliyle idamı yeniden
geri getirme sarkacı arasında savrulup giden Türkiye, Batı’nın gözünde
güvenilir ve itibarlı bir ortak değil artık. İtirazı bile dinlenmeyen bir ülke.
Bu gelişmeye duygusal tepki verip Rusya ile yakınlaşma
çabasına girmek Türkiye’nin içinden çıkılması imkansız bir batağa sürüklenmesi
anlamına gelecektir.
Türkiye’nin tek çıkış yolu, demokrasiye, hukuk devleti
ilkesine sahip çıkmak, Kürtlerle barış yapmak ve Avrupa Birliği ve NATO
demirine sıkı sıkıya sarılmaktır. Bu demirlerden kopmuş bir Türkiye’nin nereye
ve nasıl savrulacağı belirsizdir.
Ergun Babahan/Artı
Gerçek
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html-
http://kursam.net/index.html