R.T. Erdoğan ülke içerisinde ve dışarısında herkesle kavgalı ama TC Devleti’nin de Cumhurbaşkanıdır. Günümüz dünyasında bunun bir başka örneği var mı? Bu sorunun cevabının araştırılması gerekiyor.
2020 yılının Kasım ayı verilerine göre R.T. Erdoğan Cumhurbaşkanı olduğu TC. Devleti’nin 60.041 vatandaşı hakkında savcılığa başvurarak mahkemelerde dava açmış. Mahkemelik olduğu kişiler ise toplumun sadece belirli kesimiyle de sınırlı değil. Sağcısı-solcusu, dindarı, parti genel başkanı, muhalefet lideri, milletvekili, memuru, işçisi, köylüsü, avukatı, doktoru, gazetecisi, esnafı, kadını-erkeği, yaşlısı-genci, Alevi’si-Sünni’si, Kürdü-Türkü vb. akla hangi sınıf, kişi, kimlikten kim varsa onunla mahkemelik olmuş. Hızını alamamış TC Devleti sınırlarını da aşarak, farklı ülkelerde gazeteci vb.leri hakkında mahkemelere başvurarak davalar açmış. Öyle ki, hem içerde hem de herkesle kavgalı bir kişilik olma özelliğine sahiptir.
R.T. Erdoğan’ın mahkemelerle ilişkisi sadece açtığı davalarla da sınırlı kalmamıştır. Onun hakkında da mahkemelere başvurularak dava açanlarda olmuştur. Hatta açılan bu davalarda suçlu bulunarak, cezalar alması da söz konusudur. Ancak kazandığı davalar çok daha fazladır. Üstelik kazandığı bu davalardan banka hesabına çokça paranın geçtiği de bilinmektedir.
R.T. Erdoğan kazandığı bu paralarla ne yapacak ya da yapıyor orasını bilemeyiz. Fakat bildiğimiz bir şey var. O da R.T. Erdoğan’ın çok para canlısı olduğudur. Bunu sadece biz değil R.T. Erdoğan’ın ABD’li, Almanyalı dostları da söylemektedirler. Onun için ‘ya paradan ya da dayaktan anlar’ demektedirler.
Böyle bir gerçekliğe rağmen R.T. Erdoğan işgal ettiği, o koltukta hala oturmaya nasıl devam ediyor. En dikkat çekici, kafalarda soru işareti yaratan bu yön oluyor. Hem Cumhurbaşkanı olduğu bir ülkenin yurttaşları ile mahkemelik olacaksın, hem de komşu ülkelerle kavgalı olacaksın. Buna rağmen Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturmaya devam edeceksin. Akla, mantığa ters. Fakat ne garip ki gerçek bu!
Eğer R.T. Erdoğan’ın tüm bu yaşadıkları herhangi bir vatandaş tarafından yaşanmış olsaydı ‘belki ilginç bir olay’ kendi özgülünde ‘rekor’ olarak görülen bir haber konusu olabilirdi. Ya da bir başka ülkenin/devletin cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan’ın yaşadıklarını yaşasaydı bir gün bile o koltukta oturamazdı. Bırakalım o koltukta oturmayı kendi tercihine bırakmayı, onu o koltukta bir gün bile oturtmazlardı. Ya halk ayaklanır, onu oturduğu koltuktan tepetaklak eder ya da iktidar içi farklı güçler daha fazla idare etmeyerek yol gösterirlerdi. Fakat Türkiye de böyle değil. O hala pişkin bir şekilde işgal ettiği koltukta oturmaya devam ediyor. Hatta bununla da kalmayarak, kendine karşı olan herkesi tehdit ederek 50-60 yıl sonrasının, kendisinden sonra da o koltuğu çocuklarının, torunlarının oturmasını hesabını/hazırlıklarını yapıyor.
R.T. Erdoğan yaptığı hesap-kitapta ne kadar başarılı olur? Bu soruyu tartışmak isteyen olabilir. Fakat önemli ve öncelikli olan böyle bir sorunun cevabını tartışmak değildir. Asıl sorun, onun adeta kendini üzerine yapıştırdığı koltukla birlikte bir kenara nasıl atılabileceğidir.
Türkiye olarak adlandırılan coğrafyanın şimdi en temel sorunlarından birini bu gerçeklik oluşturmaktadır. Ancak burada R.T. Erdoğan’ı bir kişi olarak görmemek gerekir. Onun şahsında çökmüş olan soykırımcı TC Devleti yaşatılmak istenmektedir. Hem Türkiye’de hem de uluslararası alanda o kadar kavgalı olmasına rağmen iktidar koltuğunda o kadar ısrar etmesinin nedenini de, onu bu işe hazırlayarak, görevlendirenlerdir. Bu güçlerin onunla henüz işleri bitmiş değildir. İşleri bittikten sonra da çok kullanılmış, posası çıkmış olarak bir kenara atacaklardır ya da bir zamanlar Cüneyt Zapsu’nun engellediği ‘… deliğine’ süpüreceklerdir. R.T. Erdoğan bu noktaya gelmiş olduğu yönünde çok güçlü belirtiler bulunmaktadır. Hatta onun yerine alternatif arayışı içerisinde girildiğini belirtenler bile var.
R.T. Erdoğan’da bu gerçeği görmemekte adeta ‘çıkmayan candan umut kesilmez’ misali hareket etmektedir. Kendine göre dengeler kurarak manevralar yapmaktadır. ‘Hukuk reformu’, ‘Anayasa değişikliği’, ‘yeni ekonomi politika’ vb. söylemlerini öne çıkarmaya başlamış olması da bunun bir sonucudur.
R.T. Erdoğan’ın kullanılmaya başlanan bu söylemlerinin hiçbirinin gereklerini yerine getirmeyeceği açıktır. Bu söylemlerle oluşturmaya çalıştığı atmosfer ve beklenti içerisinde engel olarak gördüklerini özel-kirli savaş yöntemleriyle, komplolarla aşarak hedefleri doğrultusunda biraz daha yol almaktır. Bunun dışında da hiçbir amacı yoktur.
R.T. Erdoğan her ne kadar böyle bir amaç doğrultusunda hareket etmekte olsa da, en zayıf ve güçsüz olduğu bir dönemi yaşamaktadır. Suç ortaklarıyla birlikte daha fazla yol alamaz bir hale gelmiştir. Karşısında demokrasi, özgürlük, adalet, eşitlikten yana tabandan bir muhalefet gelişmektedir. Dipten gelen bu dalga, her an ‘Tsunami’ ye dönüşme potansiyeline sahiptir.
R.T. Erdoğan’ı korkutan da bu gerçekliktir. Önemli olan da bu gerçekliğin sosyalistler, devrimciler, demokratlar, özgürlükçü olan tüm anti-faşist güçler tarafından görülmesidir. Sadece bununla da kalınmayarak kendilerini örgütlü birleşik bir güç haline getirerek, tarihsel görev ve sorumlulukları yerine getirmeye başarmalarıdır. Bunu gerçekleştirdiklerinde de Türkiye’de, uluslararası alanda herkesle mahkemelik olan bir faşist diktatörü toplumun huzuruna çıkararak yargılamalarıdır.
Ve bunun zamanı gelmiştir.
Cemal ŞERİK
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi