Faşist şef Erdoğan 2023 seçimlerinin 14 Mayıs’ta olacağını açıkladıktan sonra ittifak arayışına başladı. 90’lı yıllarda derin devletin Kürdistan’daki tetikçiliğini yapan HÜDA-PAR’dan başkası değil.
1990’lı yıllarda derin devletin karanlık dehlizlerinde tetikçilik yapan Hizbullah (Kürt halkı tarafından Hizbulkontra olarak biliniyor), HÜDA-PAR adıyla artık devletin görünen yüzünün açık bir tarafı olmuş oldu. 2011’de Kürt Halk Önder Abdullah Öcalan Hizzbullah’a ilişkin çarpıcı değerlendirmelerde bulunmuştu.
HÜDA-PAR, Kürt halkına tarihin en büyük katliamlarını yaşatan faşist Cumhur İttifakı’nın ortağı olurken domuz bağı cinayetler, işkenceler, mezar evlerle hafızalardaki varlığını korumaya devam ediyor.
AKP, HİZBULLAH TETİKÇİLERİNİ TEK TEK SERBEST BIRAKTI
AKP faşist rejiminin iktidarı ele geçirmesiyle beraber Kürt halkına yönelik cinayetlerden dolayı tutuklu bulunan Hizbulkontra tetikçileri tek tek serbest bırakıldı.
Yüzlerce insanı vahşice yöntemlerle öldüren Hizbulkontranın üst düzey yöneticisi 34 ismin 2011 yılında Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin büyük tepki çeken kararlarıyla tahliye edildiler. 2022 yılı içerisinde cezaevlerinden 100’e yakın Hizbulkontra yöneticisinin daha serbest bırakıldı ve cezaevinde ağır cezaya mahkûm Hizbullah hükümlüsü kalmadığı biliniyor.
Anayasa Mahkemesi’nin 2018’de “heyette askeri hâkim bulunması yeniden yargılama nedenidir” kararı vermesinden sonra Türkiye’nin dört bir yanındaki mahkemelerin ağır suçlardan hükümlü olan Hizbulkontracılar için “tahliye” kararı verdiği anlaşıldı.
2011’de serbest bırakılan 34 üst düzey Hizbulkontra yöneticisi kısa sürede adeta ‘sıra kadem bastılar’ ve kayıplara karıştı. 2019’da tahliye edilen hükümlü sayısı net olarak bilinmiyor.
HİZBULLAH’IN BIRAKILMASI TESADÜF DEĞİLDİR
Ocak 2011’de Önder Apo, avukatlarıyla görüştü.
Hizbullahçıların serbest bırakılmasına sert tepki gösteren Önder Apo, “Bu Hizbullahçıların bırakılması tesadüf değildir. Bazı şeylerin hazırlığı yapılıyor olabilirler. Zamanında Sol’u milliyetçilikle bitirdikleri gibi demokratik Kürt hareketini siyasal İslam’la bitirmek için yapılan bilinçli politikalardır ve birbiriyle bağlantılıdır dedi.
“Hizbullah meselesini takip etmeye çalışıyorum. Bu nasıl olur, Diyarbakır’a nasıl yaparlar bunu! Diyarbakırlılar buna nasıl müsaade eder? Bu katilleri, canileri, vahşice cinayet işleyenleri -işte insanların cesetleri çuvallarda, yer altında çıkarılıyordu- bırakıyorlar ve halaylarla, kutlama havasında karşılanıyorlar! Bütün bunlar Diyarbakır’da oluyor. Diyarbakır on binlerce evladını verdi. Orada gençlerimizi vahşice doğradılar. Anlamıyorum, Diyarbakır’da nasıl oluyor bunlar, Diyarbakır’da yüzde seksen oy alınıyor, nasıl oluyor? Diyarbakır halkı yurtseverdir, bilinçlidir ama demek ki örgütlenemiyorlar, onlara öncülük yapılamıyor!
Bunların bu şekilde bırakılması tesadüf değildir, bazı şeylerin hazırlığı yapılıyor olabilir. Bu adamlar sıradan suçlular değildir. Bu katilleri öyle sıradan suçlularmış gibi bırakamazlar. Eğer bizimkilerin içinden böyle benzer canice işler yapanlar varsa onları da bırakmasınlar. İşte o Konca Kuriş meselesi hafızalardadır, kadını ne şekilde öldürdükleri biliniyor. Sanırım farklı feminist düşünceleri de vardı. Aslında vahşice katledilen Konca Kuriş şahsında katledilen bütün kadınlardır.
SOL MİLLİYETÇİLİKTE, KÜRT HAREKETİ İSE SİYASAL İSLAMLA BİTİRİLMEK İSTENİYOR
“Türkiye’de Sol, MHP’nin ulusal-milliyetçiliği kullanılarak ezildi, marjinalleştirildi, bu hale getirildi. Bugün aynısını siyasi İslam kullanılarak Kürt hareketine yapmak istiyorlar. Bunu görmek ve uyanık olmak gerekir. Bu nettir. Bu Hizbullahçıların bırakılması, bu binlerce imam kadrosu, bölgedeki cemaatler, özel paralı ordu kurulması vb. çabalar hep zamanında Sol’u milliyetçilikle bitirdikleri gibi demokratik Kürt hareketini siyasal İslam’la bitirmek için yapılan bilinçli politikalardır ve birbiriyle bağlantılıdır. Sormak gerekiyor bu Hizbullahçıların arkasındaki para nereden geliyor? Artık eski klasik sömürge yöntemleri kullanılmıyor, küresel finans bütün dünyaya hükmediyor, dizayn ediyor. Sanırım İngilizlerin bir sözüydü, 1. Dünya Savaşı’ndan sonra söyleniyor “artık sömürmek için ülkeleri klasik yöntemlerle, askeriyeyle top tüfekle işgal etmeye gerek yok. Bunun başka yollarını bulmak gerekir diyorlardı. Bugün Küresel finansın yaptığı şey işte budur. Bu anlamda Türkiye, dünyanın en çok sömürülen ülkelerinden biridir. Bu uluslararası sermaye boşuna mı Türkiye’ye yatırım yapıyor? Sözüm ona Türkiye’de üretimin arttığı söyleniyor, bu gerçekçi değil. Üretilen malların ara ürünlerinin çoğu yurtdışından geliyor, Türkiye’de montajı yapılıyor ve tekrar yurtdışına gönderiliyor. Asıl büyük kârı, uluslararası sermaye bu şekilde Türkiye’den çekiyor. Türkiye’deki çalışanlar karın tokluğuna çalıştırılıyorlar. İş bulamayan milyonlar da çabası. Yine bölgeye yapılan ve uluslararası sermayenin de destek verdiği HES’ler var. Hem cüzi bedellerle vatandaşın toprağını elinden alıyorlar hem de ekonomik olarak kendilerine bağlıyorlar, büyük ekonomik çıkarlar elde ediyorlar. Verimli topraklar baraj altında kalıyor, kullanılamıyor. Bu da o yörede tarımın yok olmasına, işsizliğe neden oluyor. Bu kadar büyük paralarla yapılan barajlar da on beş-yirmi yıl içinde toprakla doluyor, kullanılamaz hale geliyor.
ÇARŞAFLI ÖZGÜRLÜK MÜ OLUR?
“Kadın meselesiyle ilgili çok yazdım, bu meseleye nasıl baktığımız biliniyor. Savunmalarımda da bu konuya önemli bir yer verdim. Kadın sorunu bütün sorunların temelidir, kadının özgürlük meselesinin halledilmesi genel olarak toplumsal özgürlük mücadelesinin çözüme kavuşturulması demektir. Kadın derken cinsiyetçi anlayışla söylemiyorum. Amerikalı bir yazarın geçenlerde bir kitabını okudum, kadın bir yazar, Amerikan feminist yazarın yaptığı tespitlere ben de katılıyorum, objektif yazmış. O biyolojik feminizm ve kültürel feminizm ayrımı yapıyor. Tabi işin siyasi boyutu da var. Kadının siyasal mücadelede yer alması çok önemli. Bu noktada kadın çalışması daha da önem kazanıyor. Özgürleşmiş kadın, tek başına değil, erkeği de katarak, erkek egemen zihniyete ve iktidara karşı birlikte mücadele etmelidir. Binlerce yıldır devam eden bu tecavüz kültürüne artık son verilmelidir. Tecavüz kültürünü aşarak özgür kadını yaratmak gerekir. Yanlış anlaşılmasın, ben evliliğe de karşı değilim ama eşit olmayan, erkek egemen koşullardaki evlilikler birbirini bitirmeye götürüyor. Aslında bugünkü kadınlık ve erkeklik anlayışı verili bir anlayıştır. Kadın, oluşturulmuş bu kimliğe göre binlerce yıldır sömürülmektedir. Emeğinin karşılığını alamamaktadır. Örneğin bu Hizbullah vb. dini anlayışlar kadını kapatıyorlar, toplumdan izole ediyorlar, hadi türbanı bir tarafa bırakalım, bu çarşaf mı burka mı onun içine kapatıyorlar, tepeden tırnağa kapalı, yüzleri bile görünmüyor. Böyle özgürlük anlayışı mı olur? Kadının bu şekle sokulması özgürlükle açıklanabilir mi? Gerçek İslamiyette de böyle bir şey yok, bunların zihniyetinin İslamiyetle bir alakası da yok.”