30 Mayıs 2010 Pazar Saat 07:00
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
” ”
“Kürtlerin bugün
yaşadığı bir soykırımdır diyen Öcalan, “Bu süreci daha fazla devam ettirmemin
ne anlamı ne faydası ne de şartları vardır. Bir muhatap bulamadığımdan dolayı
da 31 Mayıs’tan sonra çekiliyorum dedi.
PKK lideri Abdullah Öcalan avukatlarıyla görüştü. ANF’nin
edindiği bilgilere göre görüşmede Kürt meselesinin barışçıl çözümü için muhatap
bulamadığı belirterek, ‘’31 Mayıs’tan sonra çekiliyorum. Ben bir savaş çağrısı
değil bir savaş falan başlatmıyorum. Bu şekilde sürecin ne Kürtlere ne KCK’ye
ne de devlete bir faydası vardır. Bundan sonra sorumluluk KCK’dedir, hatta
BDP’de ve devlettedir’’ dedi.
HALKIMIZIN İRADESİNİ KIRMAK İSTİYORLAR
Son günlerde Kürtlere yönelik eylemleri de irdeleyen Öcalan,
“Muğla’da yaşamını yitiren Kürt öğrenci Şerzan Kurt’un yakınlarına başsağlığı
dileklerimi sunuyor, acılarını paylaşıyorum. Tokat’ta da Kürt öğrencilere dönük
benzer saldırılar var. Sindirmeye çalışıyorlar, bunlar sindirme amaçlıdır. Bu
saldırılar daha da artarak devam edebilir, buna karşı tedbirler
alınabilmelidir. Bu saldırıların, linçlerin planlı olduğu, halkımızın ve
gençliğin iradesini kırmak için bu tür linç kampanyalarının giderek
yoğunlaştığı, toplumu katliama hazırlamanın hedeflendiğini herkes söylüyor.
Evet, öyledir. Kürtlere uygulanmak istenen siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel
bir soykırımdır. İşte görülüyor 1500 Kürt siyasetçisi içeride, yüzlerce çocuk,
kadın içeride. Bu saldırıların hepsi birbirleriyle bağlantılı ve tek
merkezlidir. Siirt’teki olaylar, bu linç olayları, operasyonlar, hatta
İran’daki idamlara kadar hepsi aynı merkezi kararla gerçekleşmektedir.
MUHATAP BULAMADIM
Bundan sonra sorumluluğun KCK’de olduğunu belirten Öcalan,
“Bir kez daha söylüyorum. Karşımda muhatap olmadığından dolayı bu süreci daha
fazla devam ettirmemin ne anlamı ne faydası ne de şartları vardır. Bir muhatap
bulamadığımdan dolayı da 31 Mayıs’tan sonra çekiliyorum. Bu yanlış
anlaşılmasın. Ben bir savaş çağrısı değil bir savaş falan başlatmıyorum. Benim
sağlığım ve şartlarım da ortada. Bu şekilde sürecin ne Kürtlere ne KCK’ye ne de
devlete bir faydası vardır. Bundan sonra sorumluluk KCK’dedir, hatta BDP’de ve
devlettedir. Sonuçta ben burada yönetemem. Ne yapacaklarına kendileri karar
verecekler. Bayık, Karayılan, Abbas, Haydar onlar samimidirler, halkın önderliği
rolünü üstlenmişlerdir. Artık bu ağır sorumluluk onlardadır. Bulunduğum
şartlardan dolayı haklarında olumlu, olumsuz bir şey demek istemiyorum.
Osman-Botan gibi alçaklar ise yanlarına kadın ve milyonlarca para alarak
kaçtılar. Görüyorsunuz bunların izi hala Avrupa’da çıkıyor. Bunlar binlerce
kişi de yanlarına alarak gittiler. Bunlara da çağrı yapıyorum kendilerini bir
şekilde affettirsinler, yoksa bunları bu haliyle bundan sonra ne yer, ne gök
kabul eder. Bana dayanarak bir şey yapılmamalıdır, ne yapılacaksa, herkes
kendisi için yapsın artık kendi siyasetlerine kendileri karar vermeliler.’’
dedi.
‘’Bir kez daha belirtiyorum, ben muhatap bulamadığım için
çekiliyorum’’ diyen Öcalan, şartların değişmesi ve muhatabın çıkması durumunda
görüşmeye hazır olduğunu kaydetti.
DEVRİMİMİZ BÜYÜK SONUÇLAR DOĞURACAK
Öcalan şunları belirtti: ‘‘Kürtler arasında birlik çok
önemlidir. İran’da, Türkiye’de, Kerkük’te, Erbil’deki saldırılar, Ezidi
katliamları hepsi aynı merkezden yapılıyor. Türkiye-İran-Suriye ittifakının
sonucudur bunlar. Tüm Kürtler hedeflenmektedir. Bu nedenle dört parçadaki tüm
Kürtlerin kendi iç birliklerini sağlamaları, bir Ulusal Birlik Kongresi’nin
Erbil’de düzenlenmesi bu süreçte önemlidir. Uluslararası kamuoyu, aydın ve
demokrat çevreler Kürt sorununa sadece bir etnik mücadele olarak bakmamalılar.
Kürt devrimi Ortadoğu’nun kalbindedir. Öyle Filistin, Afganistan falan gibi
değildir. Bu devrimin sonuçları en az Fransız Devrimi, Rus Devrimi gibi geniş,
kapsamlı sonuçlar yaratacaktır, ancak onların aksine milliyetçilikten arınmış
olacaktır.
“Benim çözüm projem demokratik özerkliği esas almaktadır.
Benim demokratik özerklik projem bir yandan kendi içinde sınırlarla çatışmayan
bir çözüm, öte yandan esasında evrensel hegemonyayı reddeden ama çatışmayan,
kendi ilkelerini korumak şartıyla, “imparatorluk da denen Küresel hegemonyanın
içinde erimeden, varlığını sürdürebilen bir çözümdür. Bu çözüm demokratik
konfederalizmin ilkelerini de ihtiva ediyor. Siyasal, sosyal-kültürel,
ekonomik, diplomatik, güvenlik beş ilke demiştim, bunları ihtiva eder. Bu
meselenin demokratik özerklik temelinde çözümü bütün Ortadoğu’yu aydınlatacak,
İtalya için de, İspanya için de bir model olacaktır. Benim devlet ve iktidar
konusundaki görüşlerim Gramsci’nin görüşleriyle paraleldir. Marks, ulus-devleti
kabul etmişken, ben bunu kabul etmiyorum. Avrupa’nın şu an yaşadığı krizin
sebebi de yine bu ulus-devlet yapılanması, anlayışıdır.
‘KÜRTLER ANAYASALARINI VE DEMOKRATİK ÖZERKLİĞİNİ İLAN
EDİP REFERANDUMA GÖTÜREBİLİR’
“Anayasa referandumuyla ilgili olarakta: Kürtler AKP’nin bu
sahte anayasa refarandumuna gitmemelidir. Bu anayasa değişikliği Kürtlere
yönelik gerçekleştirilen siyasal ve kültürel soykırım örtbas eden, soykırımı
gizleyen sahte bir adımdır. Ayrıca yeni demokratik bir anayasanın koşullarını
ortadan kaldırıp, öteleyen bir girişimdir. Buna karşı BDP, Kürtler bir
alternatif yaratabilirler. Kendi anayasalarını, demokratik özerkliklerini ilan
edip bunu referanduma götürebilirler. Halkın oyuna başvurulur, bizim de
alternatif çözüm paketimiz budur, diye halka sorulabilir. Bu bir anket tarzında
da olabilir. Bu anayasa değişikliği içinde Kürtlere dair bir şey yoktur.
Yapılan, tamamen bir iktidar, yargının kontrolünü ele alma savaşıdır. AKP
bürokrasiyi kendi eline almaya çalışıyor. Yargının kontrolünün CHP’nin veya
AKP’nin elinde olmasının Kürtler açısıdan hiç bir farkı yoktur. Hatta bu
şekilde yargı daha da kötüye gidecektir. Şunu anlamak gerekir. Kürtlere karşı
AKP, CHP ve MHP arasında faşist oligarşik bir ittifak vardır. de bu
ittifaklar fazla uzun sürmezdi, en fazla bir yıl sürebilirdi. Oysa bu ittifak
2002’den günümüze kadar 8 yıldır sürmüştür. Şimdi Deniz Baykal’ın gitmesiyle
birlikte bu ittifak da çözülmeye başlamıştır. Kılıçdaroğlu ile ilgili ise şu
anda kesin bir şey söylemek istemiyorum. Başbuğ’un temsilcisini yönetime almış
olumlu da olabilir, olumsuz da olabilir, ama sonuç itibariyle bu üçlü faşist
ittifak çözülmüştür.
AKP’YE TASFİYE GÖREVİ VERİLDİ
“Aslında AKP’nin iktidara geldiği süreçte ordu AKP’yi
tasfiye etmeyi amaçlamış ve buna karşı planlar da hazırlamıştı. Bu 27
Nisan’daki muhtıra da AKP’yi korkutmaya yönelik bir adımdı. Fakat Amerika bu
kez Erdoğan’a sahip çıkmıştır, ABD’nin bu desteğiyle birlikte askerler
tutuklanmış ve Genelkurmay da buna ses çıkaramamıştır.ABD bu süreçte AKP’ye her
türlü desteği vermiştir. Şimdi bu Silivri’deki yargılamadaki darbe planları
Özal ve Erbakan’a zaten uygulanmıştı, ABD sahip çıkmasaydı aynı ekip Erdoğan’a
da bu planları uygulayacaktı. 27 Nisan açıklamasından sonra Dolmabahçe
Sarayı’ndaki görüşmeyle Büyükanıt’a “sizi de yargılarız mesajı açıkça
verilmiştir. Bunun karşılığında da Kürt hareketinin tasfiyesi konusunda
anlaşmışlardır. Bu anlaşma gereğince AKP tasfiye edilmeyecek, bunun
karşılığında AKP de Kürtlere yönelime ses çıkarmayacaktır. Kürtlere karşı üçlü
faşist ittifak bu temelde kurulmuştur, sahte açılım öyküsü de ondan sonra
başlamıştır. AKP içinde bu konuda iyiniyetli olanlar olabilir ama etkin
değiller.
DEVRİMCİ ÖNDERLİK POZİSYONUM VARDI
“Ben buraya getirildikten sonra da öncesinde de yirmi yıldır
belki benim de layıkıyla yerine getiremediğim bir devrimci önderlik pozisyonum
var. Aynı şekilde yirmi yıldır devlet de çözüm konusunda üzerine düşeni layıkıyla
yerine getiremedi. Önceleri muhatap vardı. Özal, Erbakan bu konuda dürüst
insanlardı, ya bir şeylere evet ya da hayır derlerdi. Ama Erdoğan’dan farklı
olarak arkalarında ABD’nin bu denli desteği yoktu. Özal’ın çok pratik bir
zekası vardı, Özal yaşıyor olsaydı, sorun bu noktada olmazdı, çözümlenmiş
olurdu ama tasfiye edildi. Erbakan da ben Suriye’deyken sorunun çözümü için
Suriye Devlet Başkanı üzerinden bana üç kere mektup göndermişti, çözümde
samimiydi ama engellendi, tasfiye edildi. Ecevit de bir şeyler yapmaya çalıştı,
af çıkarmaya çalıştı ama Bahçeli engelledi ve Hükümeti düşürmek suretiyle
süreci tıkattı. Bahçeli öyle sıradan biri değildir, özel harbin adamıdır. Oysa
Erdoğan, Dolmabahçe görüşmesinde bu güçlerle uzlaşmıştır, bunlara taviz
vermiştir, dürüst davranmamıştır, Kürtlere yönelik tasfiyenin bir parçası
olmuştur. Biz sekiz yıl boyunca çözüm için AKP’ye sabrettik, muhatap
arayışındaydık, muhatap bulamadık, bulamıyoruz. Az önce de anlattığım gibi
‘90’lı yılların başından beri devletin içinden bazı kesimler, kurumların çözüm
yaklaşımları oldu. Hem ordu içerisinden hem de hükümetlerden bu yaklaşımları
gördük ama hiç biri sonuca ulaşamadı. Bugün gelinen noktada devletten öte AKP
hükümeti çözüm istemeyen taraf konumuna düşmüştür, oy kaybetmemeye çalışıyorlar.
ÇEVİK BİR’E ‘GELİN BU SORUNU ÇÖZELİM’ DEDİM
“Bir anımı paylaşayım. Ben 1999’da buraya ilk getirildiğimde
havalandırmadayken Çevik Bir olduğunu tahmin ettiğim kişiyi merdivenin üzerinde
gördüm. Belki başka bir şey için gelmişti, beni de öyle bir–iki dakikalığına
görmüş oldu. Ona hitaben “Gelin, bu sorunu çözelim, artık bu ölümleri
durduralım dedim. O da bana hitaben “nasıl dağa çıkardıysan öyle indireceksin
dedi. Devletin hakim görüşü hala bu şekilde görünüyor. Şimdi anlaşılıyor ki
Çevik Bir göründüğünden daha etkiliymiş, Bir yanda Karadayı, öte yanda Çevik
Bir, Orduda bir ikilik sözkonusuymuş. Hasan Cemal’in kitabından da bu
anlaşılıyor. Çevik Bir’in Karadayı’dan daha etkin ve güçlü olduğu anlaşılıyor.
Ben de bu cevap üzerine “bu meseleye ciddi yaklaşmak lazım öyle basit değil,
yardım edin birlikte çözelim dedim. Ve çekip gitti. Zaten kendiliğinden
gelişen kural dışı bir karşılaşmaydı.
İRAN VE TÜRKİYE SOYKIRIM İÇİN ANLAŞTI
“Bahsettiğim Kürt karşıtı üçlü faşist ittifakın aynısı AKP
tarafından uluslararası alanda da Türkiye-İran–Suriye üçlemesiyle hayata
geçirilmeye çalışılmaktadır. Bu ittifakın amacı da Kürtlere dönük soykırımdır.
Hatta bu halka daha geniştir Suudi Arabistan başta olmak üzere Arap Birliği de
bu ittifakın içinde sayılabilir. Daha geniş yorumlarsak Çin ve Rusya da bu
ittifaka dahil edilmeye çalışılıyor. Ben boşuna yaşanan süreç 3. Dünya
Savaşı’dır demiyorum. Fakat Suriye Devlet Başkanı Esat, İstanbul’daki
açıklamasında, “müzakereyle çözüm esas alınmalı demek suretiyle bu ittifaktan
çekilmiştir, bu işte ben yokum demiştir. Türkiye’nin savaş yoluyla çözüm
arayacağını anladı ve buna girmek istemedi. Türkiye ve İran arasında bu ittifak
devam etmektedir. Daha doğru bir deyişle bu anlaşma Erdoğan ve Ahmedinecad
arasında yürümektedir. 5 Kasım Bush-Erdoğan görüşmesinde Türkiye her ne kadar
PKK’nin etkin bir şekilde tasfiyesiyle ilgili söz almış ise de beklediğini
bulamamıştır. Çünkü Türkiye, ABD’nin Barzani’yi de kullanarak PKK’yi tasfiye
etmesini beklemiştir. Ama gerek ABD gerekse Güneyli güçler bunun silahla
yoluyla mümkün olmadığını gördüklerinden sonuç alınmamıştır. Bu arada AKP
Türkiye’deki çözümü de kendi içindeki Kürtler üzerinden, bazılarını yanına
çekerek işi götürebileceğini düşündü ama başaramadı. Bunlar gerçekleşmeyince Türkiye
İran’la anlaşmıştır. Yapılan operasyonlar, idamlar, kesinlikle bu anlaşmanın
sonucudur. Ben Tayyip beyi daha önce bu konuda uyardım, ona da Cumhurbaşkanı’na
da mektuplar yazdım, bu şekilde olmaz dedim. Ama Tayyip bey beni dinlemedi,
tabi Başbakandır dinlemeyebilir de, onun bileceği iş, yanlış ata oynadı.
ERDOĞAN İTTİFAKTAN ÇEKİLECEK
“Ben bu ittifakı 2.Dünya savaşındaki Almanya-Japonya-İtalya
ittifakına benzetiyorum. İtalya o zaman şu an Suriye gibi ittifaktan
çekilmişti. Japonya’ya da atom bombası atılmıştır. İran’a da bu bir yıl içinde
bombardıman olabilir diye tahmin ediyorum. Erdoğan ve Davutoğlu bir yandan
Suriye ve İran ile ittifak yaparken diğer yandan ise İsrail ve Amerika ile
görüşmelerini sürdürmeyi amaçlıyor. İki kocalı kadın misali iki tarafı da idare
etmeye çalışıyor ama bu mümkün değil. Zaten İran’a verilen bir süre var, bu
süre de dolmak üzere. Erdoğan’ın daha fazla dayanabileceğini sanmıyorum. Belki
İran biraz dayanabilir ama Erdoğan bir-iki aya kadar bu ittifaktan çekilmek
zorunda kalacaktır. Tıpkı Japonya’ın bombalanmasından sonra Almanya’nın teslim
olması gibi.
KÜLTÜREL SOYKIRIM UYGULANIYOR
“Şimdi soykırımla ilgili de bir şeyler söylemek istiyorum.
Eğer Japonya Almanya’ya destek vermemiş olsaydı Yahudi soykırımı yapılamazdı.
Aynı şekilde Almanya Osmanlı’ya destek vermeseydi Ermeni soykırımı
gerçekleşmezdi. Ermeniler ve Yahudiler oldukça bilinçliydiler, bu nedenle
soykırımları ancak fiziki şekilde olabilirdi. Türkiye de İran’la anlaşalarak
Kürt soykırımını gerçekleştirmeye çalışıyor. Oysa Kürtlerin durumu fiziki
soykırıma fazla uygun olmadığından, kültürel soykırıma daha müsait olduğu için
bu uygulanmıştır. Anadilde eğitimin yasaklanması kütürel soykırım değildir de
nedir. Soykırımla ilgili uluslararası sözleşmlere göre anadilde eğitimin
yasaklanması açıkça kültürel soykırımdır. Ama fiziki soykırımlar da
denenmiştir, işte Halepçe buna bir örnektir. Daha önceleri de 1925’lerde
Genç-Hani-Dicle olayı buna bir örnektir. İşte İran’daki idamlar, Van-Özalp’ta
çocukların bombayla ölmesi son örneklerdir. Bunlar soykırıma uygun ortam
yaratmak için düzenlenmiş tahriklerdir. Balonu erken şişirtip patlatmışlardır.
Şeyh Sait’in adamları Diyarbakır’a girdiğinde kadınlara tecavüz olayları
bilinçli bir şekilde arttırılarak bunlara mal edilmiştir. Bu tertip nedeniyle
Diyarbakır halkı desteğini çekmiştir. Benim yakalanmam da fiziki soykırıma
uygun ortam yaratmak için bir tahrikti, ancak bu oyunu görerek boşa çıkardım.
Aynı şekilde Siirt’teki tecavüz olayları da bir tahriktir. Halkımız
bilinçlidir, oyuna gelmemiştir. Eğer halk bu provokasyona gelmiş olsaydı kanlı
şekilde bastıracaklardı. Bu nedenle yine söylüyorum bu tecavüz olayları
devletle bağlantılıdır. Psikolojik savaşın, özel savaşın bir
parçasıdır.Kürtlerin bugün yaşadığı bir soykırımdır. Zaten anadilini bile
yaşatmıyor. Ermeni soykırımı yapılırken iki yüz kişi tutuklanmıştır ama
Kürtlerin 1500 siyasetçisi tutuklandı, aynı zamanda 4000 çocuk tutuklanmıştır,
çocuk! Kadınlar içeridedir, kadınlar tutuklanmıştır!
KCK KENDİ KARARINI VERİR
“Ben karşımda bir muhatap olmadığı için çekiliyorum ama bu
muhatap olursa görüşme olmaz anlamına gelmiyor. Dediğim gibi çekiliyorum,
bundan sonra ne olacağına Kürtler kendileri karar verecektir. Türkiye’deki ve
diğer parçalardaki KCK örgütlenmeleri kendi koşullarına göre karar verip
mücadele yöntemlerini belirleyebilirler. Ben masum-sivil insanların zarar
görmemesini umut ediyorum. 1984’te silahlı mücadeleyi başlatmak amacıyla Ülkeye
gönderidiğim güçler benim öngördüğüm bir savaş yürütemediler. İşte bu Hogir
gibi örnekler var. Benim savaş anlayışım bu değildir. Ümidim sivillerin
ölmemesidir.
DEVLET SİVİLLERE, KADINLARA VE ÇOCUKLARA DOKUNMAMALI
“Devlet de savaş hukukuna uymalı, sivillere, kadınlara ve
çocuklara dokunmamalıdır. KCK de buna uymalıdır. Ama olur mu olmaz mı bilemiyorum,
sorumluluk onlara aittir. Bundan sonra PKK devletle uzlaşabilir de, bir çözüme
de gidebilirler, ‘90’lı yıllardaki gibi savaşırlar ve sonuç alamadan
tıkanabilirler de. Ya da ihtimaldir PKK yenilebilir, savaşı kaybedebilir,
tasfiye de edilebilir, bunları bilemeyiz. Savaş geliştikten sonra ne olacağını
bilemeyiz. Ben Sayın Erdoğan’a yine sesleniyorum. Bu sorunu kendi içimizde
demokratik barışçıl yollardan çözebiliriz. Aksi taktirde bundan sonraki tüm
sorumluluk AKP hükümetinindir.
SAĞLIK SORUNLARI SÜRÜYOR
Sağlık sorunlarına değinen Öcalan, “Sağlık durumuma ilişkin
gözlerim sürekli sulanıyor, biber sürülmüş gibi yanıyor, kızarıyor ve kaşıntı
var. Neden bu kadar uzun zamandır devam ettiğini bilmiyorum. Daha önceleri
doktor her gün rutin kontrol yapardı ama bir süredir sistem değişti, artık her
gün gelmiyor, gelenler de göz uzmanı değil. Belki alerji olabilir ama
bilemiyorum. dedi.
Öcalan son olarak “Demokratik Özgür Kadın Hareketi’ne ve
yeni dönem kampanyalarına başarılar diliyorum. Diyarbakır, Dicle, Siirt
halkına, tüm halkımıza selamlarımı iletiyorum diye belirtti.- ANF
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info