13 Mayıs 2011 Cuma Saat 14:57
PKK lideri Abdullah Öcalan, önemli bir sürece girildiğini belirterek, “15 Haziran’dan sonra kimse kendini kandırmasın, herkes hazırlığını buna göre yapsın dedi ve uyardı: “Eğer hükümet bu çözüm sürecine gelmezse, büyük bir savaş çıkarsa üç ay bile dayanamaz. “18 yıldır frenliyordum, deyim yerindeyse savaşı soğutuyordum diyen Öcalan, “heyetle görüşmelerinin de kapsamı ve derinlikli olduğunu belirti.
PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Çarşamba günkü olağan görüşmesinde, son günlerde yaşanan gelişmeleri değerlendirirken, önemli uyarılarda bulunduğu öğrenildi. Öcalan, heyetle görüşmelerine dikkat çekerek, “Ben bu sürece demokratik anayasal çözüm süreci demiştim dedi ve hükümet çözüme gelmezse olası büyük bir savaş karşısında 3 ay dayanamayacağını vurguladı. Öcalan, 15 Haziran’dan sonraki sürecin ya büyük bir anlaşmaya ya da büyük bir savaşa evirileceğini ifade ederken, eğer anlaşma olursa bunun Kürtlerin tarihteki “ilk büyük anlaşması olacağını söyledi. Öcalan ABD’yi de uyararak, “ABD de bilsin ki devir değişti, Kürtler eski Kürtler değildir, ben de Şeyh Sait değilim. Kürtlerin özgürlük mücadelesini artık hiçbir güç engelleyemez dedi.
Öcalan, tutuklu bulunduğu İmralı Adası’na işaret ederek, “Bu adaya tarihte hep isyan eden, etmek isteyen prensleri, liderleri getirdiler. Burada onları ölüme terk ederek isyanlarını bu şekilde bastıracaklarını hesaplıyorlardı. 27 Mayıs sonrası Menderes’i de buraya getirdiler dedi.
YÜKSEKOVA’DA OLAY DAHA CİDDİ VE DAHA DERİN
Hakkâri’nin Yüksekova ilçesinde yaşanan olayları değerlendiren Öcalan şöyle dedi: “Yüksekova’da yaşanan olaylara ilişkin kısa bir değerlendirmede bulunacağım. Yeterince anlaşılmıyor, provokasyon sözü mevcut durumu tam açıklamıyor provokasyon bu olan bitenler karşısında hafif kalıyor, iş daha ciddi, daha derindir. İşin arkasında İran vardır. Bu, Türkiye ile güvenlik anlaşması çerçevesinde geliştirilmiştir. O bilinen Hizbullah tahliyeleri vardı. Onlar daha sonra İran’a kaçtılar. Bunlar önceden anlaşılmış şeylerdir. İran daima böyle şeylerin arkasında durur. Elini bir şeylere uzatır. Kendine bağlı bu tür güçleri daima oluşturur ve destekler. Geçmişte de bazı Kemalist aydınlara karşı bu tür şeyler yaptılar. Yine aynı şeyleri Ortadoğu’da da yapıyor. İşte Lübnan’da, Suriye’de, Bahreyn gibi yerlerde de bu tip işler yapıyor. Bahreyn’deki Şii ayaklanmasının arkasında İran vardır. İran’ın tarzı budur. İran, Hakkâri, Yüksekova, Van gibi sınır bölgelerinde parayla silahla bunu yapar. Paraya ve silaha zaaf ve eğilim gösteren birileri her zaman bulunur zaten. İşte görüyorlar Kürt halkı bazı şeyler kazanıyor, kazanımları var, buna ortak olalım diyorlar, hesap bu. Amaçları Kürt halkının mücadelesinin üstüne dini kullanarak konmaktır, AKP de buna yeşil ışık yakmıştır, göz yummuştur. Daha önce de söylemiştim, bunlarla görüşülebilir, içlerinde iyi niyetli olanlar varsa DTK’ ya davet edilebilir, DTK çatısı altında örgütlenmeleri istenebilir. DTK’ da öyle etki altına alma da yoktur. Ama amaçları farklıysa buna izin verilemez. Geçmişte birçok insanımızı katlettiler, on bin insanımızı katlettiler. Kürtler eski Kürtler değil, buna izin vermez değil on bin Kürt, artık on Kürdün ölmesine de müsaade edilmez, tahammül edilmez.
ABD BİLSİN Kİ DEVİR DEĞİŞTİ, KÜRTLER ESKİ KÜRTLER DEĞİL
Öcalan, ABD elçisinin basına yansıyan açıklamalarına da işaret eden Öcalan şunları ifade etti: “ABD elçisinin basına yansıyan açıklamaları oldu. ABD son 60 yıldır Kürtlerin kültürel soykırımı politikası üzerinde siyaset yapmaktadır. Türkiye’nin İsrail ile birlikte bu bölgede, Ortadoğu’da ve Kafkasya’da desteğini alabilmek için Kürtlerin kültürel soykırımına destek vermiştir ama Türkiye tarafından tümden ortadan kaldırılmasına da izin vermemiştir. ‘Tavşana kaç tazıya tut’ politikasını uygulamıştır. Kürtleri hep yaralı bırakmıştır, ne öldürmüştür ne de iyileşmesine izin vermiştir. ABD ve İngiltere bunu hep böyle sürdüre gelmiştir. Bu, Kore savaşından beri böyledir. 60 yıl dememin nedeni bu 1952’deki Kore desteğinden beri böyledir. Türkiye’nin desteğini Bosna’da, Somali’de, Afganistan gibi yerlerde almak için Kürdü hep yaralı bırakmıştır. Sıkıştırdığında Kürde kaçmak için Kuzey Irak’ta ona açık bir kapı bırakmıştır. Hem Türkiye’yi hem de Kürtleri böylece kendine bağlı hale getirmiş, tavşana kaç, tazıya tut politikasını uygulamıştır. Şimdi Karayılan onlar hakkında aldığı son karar da bu politikayla bağlantılıdır. Ama ABD de bilsin ki devir değişti, Kürtler eski Kürtler değildir, ben de Şeyh Sait değilim. Kürtlerin özgürlük mücadelesini artık hiçbir güç engelleyemez.
KÜRTLEŞME SÜREÇLERİ
Öcalan sözlerini şöyle sürdürdü: “Değişik bölgelerdeki Kürtleşme süreçleri incelenmeye değerdir. Benim de Kürtleşmemde, çocukluğumda benzer olaylar var. Örneğin Serhat Kürtlerinin genel özelliğidir o Kars, Ağrı, Iğdır, Van, Muş, Erzurum’da Ermenilerin sürülmesinden sonra bu yerlere Kürtlerin yerleşmemesi için buralara Kafkasya’dan, Balkanlardan, oradan buradan göçmenleri getirip yerleştirdiler. Kürdisizleştirme diyorum ben buna. Bunu yaşattılar. İşte şimdi çılgın proje falan diyorlar ama esas çılgın proje budur. Bu Kürdisizleştirme politikası sadece Serhat’ta değil, güney batıda, Malatya, Elazığ, Adıyaman, Antep, Maraş daha doğrusu Fırat’ın batısı dediğimiz bölgenin tümünde bu politika uygulandı. Bu, kapsamlı bir projedir. Yüzyıllık bir projedir. Şark Islahat Planı dedikleri programdır bu. 1925 tarihinden itibaren uygulamaya koydukları budur. Bunları görmeden bu günü anlamak, bugünün politikasını yapmak mümkün değildir. Tarihini bilmeden, kişiliğini tanımadan, anlamadan özgürlüğünü kazanamazsın, politika yapamazsın.
BURADAKİ GÖRÜŞMELER ÖNEMLİDİR
Öcalan, kendisiyle yapılan görüşmelere ilişkin ise şunları söyledi: “Burada yaptığımız görüşmelere ilişkin birkaç şey söyleyeyim. Burada yaptığım görüşmeler nitelikli görüşmelerdir, anlamlı görüşmelerdir. Ciddi görüşmelerdir. Benimle görüşmeye gelen heyet, görüşmenin ciddiyetinin farkında, her geçen gün daha da farkına varıyor diyebilirim. Bu konuda ihtiyatlı davranmak istiyorum, önümü görmek istiyorum, önceki deneyimler var, tek taraflı adımlar atmak istemiyorum. Geçmiş deneyimler beni böyle davranmak zorunda bıraktırıyor. Her türlü olasılığı değerlendirme, göz önünde bulundurma zorunda olduğumu biliyorum. Geçmişte Özal’ın, Erbakan’ın, Ecevit’in başına gelenler beni böyle davranmaya itiyor. Ben gerçekçi bir adamım. Umutluyum ya da değilim diyemem. Özal ile her şey anlaşma noktasına kadar gelmişti. Çok umutluyduk. Gerillaya silahları bıraktırmaya hazırlanıyorduk. 1993’te ‘tamam, çözüm gelişiyor, her şey tamam’ diyorduk ama bir gün sonra Özal rap diye öldü! Yine bilinen o Erbakan süreci var, onunla da bir çözüm geliştirecektik. Bu konularda ciddiydi. Onu da hemen ertesinde devirdiler. O Suriyeli Haddam da bunları tekrar gazetede söylemiş, doğru söylüyor. 2000’lerde ise Ecevit’in durumu yine öyle… O da çözüm geliştirmek istiyordu onu da devirdiler, yere yığdılar, felç ettiler. Ben heyete de Özal, Erbakan, Ecevit’in başına gelenleri hatırlattım. Dedim ki ‘siz şimdi burada benimle görüşüyorsunuz, yarın size de benzeri bir durum gerçekleştirebilirler. Özal, Erbakan, Ecevit’e yaptıklarını size de yapabilirler. İç, dış bir sürü odak bu sürecin gelişmesini engellemek istiyor, isteyebilir. Buna dördüncü kez arabayı devirmek denir, ben bu riski göze alamam. 15 Haziran’a kadar bekleyeceğim.’
Buradaki görüşmeler elbette önemlidir, heyet ciddidir. Heyette devletin ciddi kurumlarının temsilcileri vardır. Devlete etki edebilecek güçte bir heyettir. Heyetin devlete, siyasi partilere, topluma etki edecek nüfuzu vardır. Ama henüz devlete, siyasi partilere, topluma etki etmemiştir.
PRATİK ADIMLAR HIZLA DEVREYE GİRMELİ
Öcalan, son savunmasının halen verilmediğini hatırlatan Öcalan, “Son savunmamın adını ‘Soykırım Kıskacındaki Kürtler’ olarak belirtmiştim. Ama sonra değiştirdim, 790 Sayfaydı. Bunu da hala vermediler. Ben bazı pratik adımların atılması gerektiğini daha önce de söyledim. 15 Haziran’a kadar bekleyeceğim, ondan sonra bir saat bile beklemeyeceğimi, bu halkın 15 Haziran’dan sonra bir saat bile beklemeye tahammülü kalmadığını belirtmiştim daha önce. Pratik adımların hızla devreye girmesi gerekir dedi.
İÇ SAVAŞ UYARISI
Öcalan şöyle devam etti: “Ben 15 Haziran’dan sonra ‘ya büyük anlaşma olur ya da topyekûn büyük bir savaş olabilir, kıyamet kopar’ demiştim. Hem kırda hem şehirde topyekûn bir halk savaşı gelişebilir. Bunun da sonuçları çok ağır olur. Böyle halk savaşı, sokaklarda, şehirlerde her yerde olur, hatta iç savaş olabilir, demiştim. Tekrar söylüyorum iç savaş olursa bundan yalnızca Kürtler etkilenmez, herkes etkilenir. Zerre kadar onuru olan her Kürdün bir saat bile beklemeye tahammülü kalmaz. Kürtlere açık açık söylüyorum. Böyle bir durumda da burada beni ölmüş bilsinler, burada pratik önderlik yapamam. Daha bir aydan fazla zaman var.
ATEŞKES SÜRECİNDE DAHA DİKKATLİ OLUNMALI
Ateşkes sürecinde daha dikkatli olunmalıdır. Gerilla için çatışmasızlık döneminde kendini korumak, diğer dönemlerden daha ciddi, daha önemli bir iştir. Yirmi dört saat uyanık olmak gerekir ama bunun ciddiyetinin farkına varılamıyor. Siyasi operasyonlarda da özellikle gençliğe yöneldikleri görülüyor. Direnen kesimi hedef alıyorlar, kendilerince bu şekilde isyanı bitireceklerini zannediyorlar!
YENİ BİR ÖRGÜTLENME MODELİ GELİŞTİRİYORUM
“Ben bu arada zaten yeni bir örgütlenme modeli geliştiriyorum, hazırlanıyorum, yoğunlaşmam bunun üzerinedir. Gündemimdedir. Önümüzdeki günlerde daha da pratikleştireceğim. Bu, yeni bir model olacak. İki ayağı olacak bunun. Bir taraftan Kürtlerin örgütlenmesi kendi içinde devam edecek ama diğer taraftan Türkiye’deki solun bütün kesimlerini, çevrecileri, feministleri, herkesi kapsayacak bir model olacak. Seçimden sonra bunun pratikleştirilmesine yönelik çalışmalarım olacak. Şimdiye kadar Türkiye’de devlet hep Sol’a tuzak kurmuştur, komplo yapmıştır. Mustafa Suphiler olayı, Mahirler olayı da böyledir. Solun varlığı, bu tür yöntemlerle hep engellenmiştir. Devlet solun varlığının engellenmesinin bir hata olduğunu fark etmiş gibidir. Tabi Sol da bu oyunları boşa çıkaracak şekilde kendisini geliştirememiştir, güdük kalmıştır, yetersiz kalmıştır, toplumsallaşamamıştır. Özgüven eksikliği vardır. Eksiklikleri olsa da bu seçimlerle birlikte iyi bir başlangıç yapılmıştır. Fena olmamıştır. Geliştireceğim yeni modelle bütün bunları bütünleştireceğiz. Demokratik Sol diyorum buna. İleride bunu detaylandıracağım.
SAVAŞ ÇIKARSA HÜKÜMET ÜÇ AY DAYANAMAZ
“Daha önce de söylemiştim, Türkiye’de iki blok vardır. Birincisi milliyetçi-ulusalcı bloktur, bunu MHP ve CHP temsil etmektedir. MHP hala bu bloğun katı temsilcisidir. İkinci blok İslamcı-Türkçü bloktur. AKP bunu temsil ediyor. Bizim geliştirdiğimiz üçüncü blok, milliyetçilik, dincilik, etnikçilik, mezhepçilik değil demokratik toplumsalcılığı esas alan demokratik ulus bloğudur. Bahsettiğim iki bloğun yanında üçüncü bir blok, üçüncü bir yoldur. Yıllardır bu bloktan bahsediyorum, “Apo’dur söyler, genel geçer şeylerdir denildi, ciddiye alınmadı, gereği yapılmadı. Oysa zamanında bu hayata geçirilmiş olsaydı şimdi iktidar ortağı olunurdu. Sanırım CHP, şimdilerde yeni yeni burada yaptığımız görüşmelerin önemini fark etmiş görünüyor. Tekrar söylüyorum, burada heyetle görüşmelerimiz kapsamlıdır, derinliklidir. Ben bu sürece demokratik anayasal çözüm süreci demiştim. Eğer hükümet bu çözüm sürecine gelmezse, büyük bir savaş çıkarsa üç ay bile dayanamaz.
18 YILDIR SAVAŞI SOĞUTUYORDUM
“Önemli bir sürece giriyoruz. 15 Haziran’dan sonra kimse kendini kandırmasın, herkes hazırlığını buna göre yapsın. 15 Haziran’dan sonra süreç ya büyük bir anlaşmaya ya da büyük bir savaşa evirilecektir. Eğer anlaşma olursa Kürtlerin tarihteki ilk büyük anlaşması olacaktır. Bu yaz çok önemlidir, bazı ilkleri yaşayacağımız tarihi önemde olan bir yaza gireceğiz. 18 yıldır frenliyordum, deyim yerindeyse savaşı soğutuyordum.
APO ESKİ APO DEĞİL
“Barışçıl demokratik çözüm gelişir diyordum. 15 Haziran’dan sonra anlaşma olmaz ise öyle pasif savunma, aktif savunma diye bir şey olmaz. Artık kimse kendini kandırmasın, beni de kandıramazlar. Apo, eski Apo değil. Son görüşmede bütün bunları heyete açıkça ve bütün detaylarıyla anlattım. Kimse yanlış anlamasın, bu bir tehdit değildir, ben uyarı görevimi yapıyorum. Ayrıca, iç ve dış odaklar buradaki görüşmeleri provoke edebilir. Bunlar, bu sorunun çözümsüzlüğünü isteyen güçler, iç ve dış destekleriyle sabote etmek için darbe dâhil her türlü provokasyonu geliştirebilirler.
KCK TUTUKLULARI
“KCK tutukluların siyasi rehine durumları devam ediyor. KCK operasyonlarını hazırlayanların polis akademisi çevresinde teorize edildiğini, bu tarz sonunda KCK tutuklamalarının yapıldığını anlatmıştım. Polis akademisinde bir odağın, bir çevrenin KCK’nin tasfiyesiyle bu işin bitirileceğinin teorisini yaptığına daha önce değinmiştim. Bu KCK operasyonları çok tehlikeli sonuçlar doğurdu, dikkat edilirse Türkiye’ye son beş-altı yılı kaybettirdi. Geçmişte de JİTEM’in yaptırdığı operasyonlar oldu, biliniyor Veli Küçük onlar bunun sorumlusuydu. O zaman ben çırpındım, dikkat çektim, bizim müdahalelerimiz olmasaydı iş daha tehlikeli boyutlara giderdi.
KCK tutuklularının durumu da ancak buradaki görüşmelerin seyrine göre belli olur. Salıverilip verilmeyecekleri buradaki görüşmelerin sonucuna bağlıdır. Eğer anlaşma olmazsa onlara büyük cezalar verilebilir. On yıllarca içeride tutulabilirler. Tüm cezaevlerindeki arkadaşların, özellikle hasta arkadaşların durumları da bu görüşmelerin akıbetiyle bağlantılıdır.
“Kadın hareketine selamlarımı iletiyor, kongrelerini selamlıyorum. Başarılar diliyorum. Erkek egemen yapıya karşı kendi ayakları üzerinde durmaları, öz savunmalarını yapabilecek güçte olmaları önemlidir. İdeolojik olarak da derinleştiklerini sanıyorum.
“Mehmet Aras, Bakırköy’deki Hediye ve diğer bütün hasta arkadaşlara özel selamlarımı iletiyorum. Suriye’deki halkımıza da selamlarımı iletiyorum. Suriye’deki Kürtler hem hükümet hem de muhalefetle dengeli bir ilişki içinde olmalılar. Kars, Malatya, Denizli, Muş’taki halkımıza ve Serhat halkına selamlarımı iletiyorum. -ANF
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info