19 Kasım’ı 20 Kasım’a bağlayan gecede Rojava’ya yönelik başlayan İşgal saldırı, bugün 5.günün de devam ediyor.
Derler ya, ‘’Savaşın Bile Bir Kuralı Vardır.’’ Bugün Kürdistan’da yürütülen savaşın, belli kurallarla karşılıklı yürütülen bir savaş olduğunu söylemek gerçektende çok zor. Bilindiği üzere savaş, iki ortalama denk gücün, birbirlerine iktidar ve güç dengesini kabul ettirmek üzerinden yürütülür. Karşıt iki siyasi görüşün yada dinin birbirini yok etme mücadelesidir. Yada başka bir deyimle devletlerin, aralarındaki ekonomik ve siyasal anlaşmazlıklar vb. nedeniyle, siyasal ilişkilerini keserek, birbirlerine karşı ordularıyla giriştikleri silahlı eylemdir. Bu tür savaşları ve daha farklı amaç ve boyutlarını, tarih kitaplarından okuyarak öğrendik.
Tarih sayfalarında fetih, işgal, talan, tecavüz, toprak kazanma, ırkını başka ırklarla harmanlayarak devşirme, 2 dk süre tanıyarak bir şehrin nasıl yerle bir edildiğini yada kafataslarından kaleler, yollar yapmayı da malesef aynı tarih sayfalarında değil yaşadığımız topraklarda, bedelini en ağir biçimde yaşayarak öğrendik. Çünkü topraklarımıza öylesi bir barbar bir kavim yerleşti ki, okuyarak öğreneceğimiz tarihi kitaplarını bile yok etti.
İşgalci türk ordusu son 10 yılını Kürt Halkını daha kısa ve net biçimde katledebilirimin hesaplamarını ve projelerini geliştirmeye çalıştı. Bunun için ordusunu modern haline getirmeye çalıştı. Gelinen aşamada teknik ve teknojisi ne kadar da modern hale getirmiş olsa da tarihten gelen barbar ve gerici zihniyeti, gelinen teknolojisinin ideolojisini oluşturdu.
Şuanda Faşist Türk Devletinin geldiği aşama ‘’Barbar Teknolojiler Çağıdır’’.
Tüm dünya, elindeki imkanlarla gelecek kaygısından doğan endişeleriyle ‘’kullanılabilir sonsuz bir enerji’’ yaratma hedefleri koymuşken; işgalci türk ordusu ise ‘’sonsuza kadar kullanılamayan Kürt Halkı’’ hedefi kurmuştur. Abarttığımı mı düşünüyosunuz?
Libya’ya gider, Kürtlerin yok edilmesi şartlar içerisindedir.
Afganistan’a gider, Kürtlerin imhasını ister.
Madrid’te, Tahran’da, Moskovo’da, Astana’da, Cenevre’de, ABD’de… hangi masaya oturursa otursun o masada konu hep kürdün imhasıdır.
Karadeniz’den tahıl ticareti mi yapılacak, işin içinde Türkiye mi var? ‘’Ama sizde Rojava’ya girmeme izin vereceksiniz?’’ der.
Bazı ülkeler NATO’ya mı girmek istiyor? ‘’Ver o zaman Kürdü’’…
İzin öyle yada böyle verildi. Bugün Türkiye, yıllardır attığı taklalardan sonra, bir kez daha Güney ve Rojava Kürdistanına işgal saldırısına başlattı. İstediği her ne kadar böylesi bir izin olmasa da, kısıtlı bir icazetle en büyük darbeleri vurma isteğinde. Yoğun hava saldırılarıyla başlayan bu ağır harekatla, askeri hedeflerden çok ‘’çağın modern katliamını’’ gerçekleştirmek adına önce hastane, okul, buğday siloları, elektirik santralleri, sağlık ocakları, sonrasında ise halkın yaşam ihtiyaçları olan gaz, petrol ve mazot toplama/dağıtma merkezlerini hedef aldı. Şuana kadar elimize ulaşan bilgiler doğrulsunda 20’e yakın böylesi merkezleri hedef aldı.
Vurulan bu yerler bilinçlice alınmış hedeflerdir. Katledilen onlarca sivil halkın yanında, yaşamlarını devam ettirecekleri en temel ihtiyaçlar da yok ediliyor. Diyelim ki bu saldırılarda bir sivil kişi bile zarar görmedi, – ki 35 yurttaş şehit düştü -, salt böylesi yerlerin yok edilmesi bile sivil yurttaşların yaşamlarına vurulabilecek en büyük darbedir. Rojava’da yaşamın en temel maddeleri zaten bu vurulan yerler oluşturuyor.
Sağlık, Buğday, Mazot ve Gaz…
İşgalci türk devletinin, mazot, gaz ve petrol merkezlerini vurduktan sonra yaptığı propaganda, ‘’Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetiminin ekonomi ve ticaretine büyük darbe vuruldu’’ yönündeydi. Bunu herkes çok iyi biliyor ki, Suriye ve Kürdistan’da çıkan herhangi bir yeraltı madeninin yurtdışı pazarında satacak bir ticaret yolu bulunmamaktadır. 4 tarafı düşman ambargosu ve engellemeleriyle dolu bir bölgenin ancak kendi halkına yetecek kadar yeraltı madenlerini çıkarmaktadır. Yeraltı ve yerüstü tüm zenginlikler yine halka ait ve halkın ihtiyaçları miktarında çıkartılmaktadır.
Yaz bitti, hasadı yapılan buğdaylar kışın kullanılmak üzere silolara depolandı…
Kış geldi, halkın ısınmak için kullandığı tek yakıt olan mazot ve gaz, vurulan merkezlerden kısa bir süre önce halka dağıtılmaya başlatılmıştı…
Bir yandan sivil yurttaşlar katledilirken, bir yandan da kalanlar açlık ve soğuğa mahkum bırakılmaya çalışılıyor. Tamda ‘’Modern Çağın Katliamcı Düşmanı’’…
Düşmana karşı topyekun savaşın verildiği bir çağı yaşıyoruz. QSD Genel Komutanlığından verilen bilgilere göre; 4 günün sonunda, bölgede ortalama 4000 kez düşman saldırısı ve bombardımanı yaşandı. Bu saldırılar QSD Genel Komutanı Mazlum Ebdi’nin de belirtiği üzere, bölgeye yapılan en kapsamlı ve geniş saldırı özelliği taşımaktadır. Yukarıda belirttiğimiz gibi sivil yaşam alanların hedef alınmasının yanında, askeri komuta ve kordinasyon merkezleri hedef alınmaya çalışılıyor. Fakat bu saldırıların sonucunda düşman, en ufak bir başarı sağlamış değil.
Rojava güçleri ve halkı, bu savaşı yıllar öncesinden bekliyor ve daha önce yaşanan saldrılardan edindiği tecrübeleri, Önder Apo’nun öğretileri ve talimatlarıyla mevzilerini güçlendirerek hazırlıklılardı. Hiç bir aile, hiç bir birey topraklarını ve evlerini terk etmediler.
Sokaklarda, alanlarda, evlerinde, dükkanlarında ve mevzilerinde düşmana gereken cevabı verecek anı bekliyorlar. Herkes Önder Apo’nun felesefesini, düşman gerçekliği ve askeri kararlılığı ile harmanladı. Ortaya ‘’Devrimci Halk Savaşının’ iradesini çıkardı.
‘’Herkes düşmanın kara harekatını düşünürken,
Düşman ise kara harekatıyla karşılarına çıkacak böylesi bir ‘’Halk İradesini’’ düşünüyor.
Fırat ALİ