12 Şubat 2011 Cumartesi Saat 09:09
Model Ortaklığı
AKP’nin iktidarlaşma süreci devam ederken ABD’nin eksilmez desteğinin yanı sıra AKP iktidarıyla birlikte Türkiye’ye biçilen Model Ortaklığı tanımı geçmişin stratejik ittifakı sözüne oranla çok daha farklı bir ilişkiye geçildiğini de gösteriyordu.
Türkiye’nin model ortaklığı şüphesiz ABD’nin çıkarları doğrultusunda Ortadoğu’da oynayacağı rolle endeksli bir tanımlamaydı. Dünya siyasal ve ekonomik sistemi içinde ABD’nin rolü ve misyonu ne ise Ortadoğu’da da Türkiye’nin rolü aynı eksende yürümek zorundaydı.
Bu şu anlama geliyor ABD ne ise Türkiye’de o olmak zorunda. İkinci dünya savaşı ardından dünya jandarmalığına soyunan ABD’nin kapitalist dünyayı bir dönem daha kurtarması gibi Türkiye’de Ortadoğu’da yaşanan sistem karşıtlığı karşısında küresel sermayenin bu bölgeye sızmasını sağlayarak kapitalist dünyaya nefes aldıracaktı.
2007 seçimleri ardından Türkiye dış politikasında yaşanan hareketlilik başta olmak üzere son yıllarda yaşanan birçok olay özünde küresel sermayenin bölgeye sızma girişimlerinde sürdürülen aşamalar oldu. AKP hükümetinin yeteneği ve iş bitiriciliği olarak yansıtılmak istenen birçok olay ve gelişme de aslında direkt ABD denetiminde yürütülen bir operasyonun adımlarıydı.
Ulus devlet tekelleri ile küresel serbestlik peşindeki tekeller arasındaki çelişkilerin Türkiye’de küresel tekeller lehine sonuçlanması Ortadoğu’daki diğer ulus devlet tekellerinin de bu yönlü değişiminde büyük bir umut yarattı. Tüm bölge ülkelerinde aynı sonucu vereceği düşünülmese de en azından küçük çapta sınırlı ve bağımlı iktidarlar yaratmak üzere diğer ülkelerde de uygulanması mümkündü.
Arap ve Müslüman dünyayı kapitalist sistem içine çekmek üzere yürütülen çalışmalarda kimi zaman bölgenin Müslüman olmayan ülkesi İsrail ile sözde çelişkiler yaşaması da bu oyunun bir parçasıydı. Yine Afrika ülkelerine açılım, Kafkas ülkeleriyle sözde iyi ilişkiler, bölgesel sorunlar karşısındaki ithal çözüm mantığı da aynı oyunun farklı ama tamamlayıcı parçalarıydı.
Bölge nezdinden yarattığı izlenim ile ülke içindeki tutumları herkesin görebildiği gibi büyük çelişkileri de içinde barındırıyordu. İran, Lübnan, Filistin, Irak gibi ülkelerde ağabeyliğe oynayan Türkiye kendi içinde muhalif kesimlere karşı tavrıyla güçlü bir despotik faşist yönetimi de yavaş yavaş yürürlüğe koyabildi. Türkiye’deki en dinamik muhalefet gücü Kürtler karşısında uyguladığı umarsız, saldırgan tutum AKP tarzı bir yönetimin şifrelerini de ele veriyordu. Yapısındaki baskıcı despotik yönler nedeniyle demokrasiye oldukça kapalı olan Ortadoğu’da sivil toplum ve muhalefet karşısında tahammül düzeyi hiç düzeyinde seyreden bir iktidarın yapabilecekleri az çok görülüyor zaten.
Buna rağmen bunlar görülmüyor gibi demokrasi havariliğine soyunan AKP iktidarının kendisini ithal çözümler merkezi olarak görmesi de ilgi çekici bir nokta. Kendi kendini yönetme olarak adlandırılan demokrasinin, kendisi bile olmayan, öz dinamiklere dayanmayan, dıştan yapılandırılan bir kesim ya da tekel tarafından oluşturulamayacağı da bölgede yaşanan acı deneyimlerle çoğu sefer ispatlandı. Gerçek işlevinden yani halkın sorunlarına çözüm üretmekten uzak, devlet işbirlikçisi bir sivil toplum yaratmak amacı taşıyan AKP tipi iktidarın bölge sorunlarına çözüm üretemeyeceği kesin.
Nasıl bir iktidar ve sistem sorusuna verilecek cevaba dıştan örgütlenen, dini duyguları istismar eden, eklektik ve liberal tarzda örgütlenen, dış güçlerin eliyle oluşturulmuş bir iktidar ve sistem olamaz diyerek başlanabilir. Yoğun rahatsızlığın giderilebilirliği, haklı taleplerin uygulanabilirliği ancak bölgede bin yıllardır oturmuş olan demokratik konfederal kültür tarzında tabandan tavana dek adım adım örgütlenen halk inisiyatifleriyle mümkündür. Tunus ve bölge Arap devletlerindeki rahatsızlıkların devletlerin öne süreceği çözümlerle giderilmeye çalışılması durumunda birkaç on yıl daha halklar aleyhine kaybedilecektir.
Umut Yeniçağ
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info