10 Şubat 2011 Perşembe Saat 07:55
Tunus’taki halk hareketi ve Mısır’daki yansıması ile birlikte Ortadoğu yeni bir döneme girerken kimi önemli sorular da cevaplanmayı bekliyor. Yeni siyasal, ekonomik, kültürel, sosyal biçimlenişi halkın iradesi ve katılımıyla oluşturulacak demokrasiler mi, yoksa neoliberal düşüncenin ince ayarıyla mı olacak sorusu ise ilk sırada yer alıyor.
Yıllarca batı dünyasının desteğiyle ayakta kalmayı başaran ve Tunus halkını sömüren Zeynel Abidin Bin Ali iktidarının düşüşü ve ardı sıra geliştirilmeye çalışılan aynı tarz hükümet girişimlerinin de kabul edilmemesi bu soruların yanında yeni bir model ve iktidar tartışmasını da ateşlemiş oldu. Yine Mısır halkının Mübarek iktidarını düşürme talebi yanında alternatifsiz ve örgütsüz duruşuna yönelik de kimi belirleme ve tartışmalar sürüyor.
Tam da bu tartışmaların ortasında sürgünden dönen El Nahda Partisi lideri Raşid Gannuşi’nin ilginç açıklamaları ise Tunus halkı yanında Türkiye halkları açısından da oldukça önemli. Halk ayaklanması ile birlikte açığa çıkan iradeyi demokratik bir yönetim için zemin yapma amacı taşıdığını söylemesinin esas politika mı yoksa yükselen demokratik rejim istemleri karşısında taktiksel bir yaklaşım mı belli değil. Bunun yanında kendine örnek aldığı parti ve düşüncenin AKP olduğunu vurgulaması bir gerçeği yansıtmanın yanında Ortadoğu’da yürütülen politikalara ilişkin de güçlü veriler sunuyor.
Halk muhalefetini sistem içileştirmekte büyük bir ustalık kazanan küresel sistemin Türkiye’de 2000’lerin başında uyguladığı ve kendi açısından sonuç alan AKP tarzı iktidarı bölge ülkelerine pazarlamaya başladığı bu açıklamayla da aslında onaylanmış oluyor.
Her ne kadar açıktan ilan edilmese de ABD’nin yeni bir adımı olarak karşımıza çıkan bu sürgün göçmeni girişimin, AKP tarzı bir hükümet ve beraberinde oluşturulan bir devlet yapılanmasının yaratılmasında kullanılmak istendiği açık. Daha önce desteklediği Zeynel Abidin Bin Ali iktidarının düşmesi ardından bu ülkedeki çıkarlarını kaybetmek istemeyen ABD bu sefer de bölgede ithal iktidarını örgütlemeye çalışıyor.
KRİZDEN ÇIKIŞ ÇABALARI
Aslında ithal çözümlerin yeni başlangıcını Türkiye ABD model ortaklığı sözleriyle başlatabiliriz. Model ortaklığı ile yapılmak istenen ise uzun bir süredir yapısal bir kriz içinde bulunan küresel hegemonyanın krizden çıkmasına yardımcı olmaktı. Bu krizi aşma adına ABD’nin 11 Eylül 2001 ardından başlattığı yeni saldırı dalgası ile birlikte Afganistan ve Irak’a müdahale belirlenen yol ve yöntemlerle sonuç almadı.
Şiddet yöntemiyle bölgesel güçleri teslim almayı hedefleyen küresel sermaye ve öncüsü ABD’nin politikaları sonuç vermeyince yeni bir yaklaşım geliştirildi. Obama hükümetiyle yeniden dizayn edilen ABD dış politikası ve küresel diplomatik hareket sözde diyalog politikalarıyla kısmi uzlaşmalara dayalı çözüm arayışlarına yöneldi.
Bu yaklaşım da tüm radikal hareketler ve değişim karşıtı statükocu bölge güçlerini tasfiye etme amacı taşıyordu. Bunun yanında halkların demokratik hareketliliğinde yaşanan yükselmeye karşı da hareket geçirilen neoliberal politikalardı.
Şiddet eksenli politikaların kendilerine döndüğünü gören batılı küresel güçler her türlü radikal direnişi kıracak, bölgede oluşan statükocu kesimleri tasfiye edecek ve halklar lehine gelişen demokratik yeni sol hareketleri engelleyecek yeni bir siyasi oluşumun temelini böylelikle atmış oldu.
Ilımlı İslam projesi olarak da adlandırılan bu projede pilot bölge Türkiye’ydi. Komünizme karşı oluşturulan Yeşil Kuşak projesinde açığa çıkan baş ağrılarının yaşanmaması için oldukça titizlikle üzerinde durulan bu projenin uygulanmasında Türkiye bölgedeki en uygun ülkeydi.
Türkiye’de yıllarca iktidardan uzak tutulan ve oldukça güçlü bir örgütlenme zeminine sahip olan İslami kesim oluşturulan yeni ılımlı İslam projesinin tabanı haline getirildi. En son 28 Şubat süreciyle birlikte İran veya şeriat eksenli bir devleti/sistemi düşünemeyecek düzeyde kırılmış olan ve kapitalist ilişki ağı içinde oldukça gelişmiş yeşil sermaye ile yakın ilişkiler kuran bu taban iktidar çıkarları doğrultusunda ABD politikalarında yerini aldı.
Türkiye’deki İslam eksenli hareket bölünerek, muhafazakar kesimlerin gözü korkutularak kapitalist ahlaksızlıkla işbirliği yapabilecek yeni bir kesim örgütlendirildi.
2002 ile birlikte hükümet olan ve son yıllarda yürüttüğü kadrolaşmayla devleti büyük ölçüde ele geçiren AKP işte bu parçalanmış yapı içinde çıkan yeni bir örgütlenmeydi. Lider olarak seçilmiş kişinin karakterinden tutalım kafa takımının niteliklerine, sloganlarından tutalım parti programına kadar oluşturulanlar tamamen bu amaca hizmet ediyordu.
İktidara gelişinin ilk dönemlerinden itibaren yaşanan iktidar kavgaları, devletin oturmuş sistemi ile yaşanan çatışmalar Kürt halkı karşısında imha ve inkar siyasetini devam ettirme sözü üzerine dinginleştirildi. ABD desteğinden yoksun eski iktidar kesimi bir dönem bu gerçeklik karşısında güçlü dirense de oluşturulan yeni sisteme katılım sağlamak dışında bir yolunun olmadığını anlayarak uyum sağlamak zorunda kaldı.
Türlü oyunlarla taban desteğini oldukça zinde tutan bu parti devlet üzerindeki etki savaşını da kazanınca Ortadoğu’da oluşturulmak istenen yeni sistemin oluşturulmasında önemli bir aşama daha tamamlanmış oldu.
Umut Yeniçağ
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info