18 Ekim 2010 Pazartesi Saat 11:17
Biliniyor Laleş Güney Kürdistan sınırları içinde yer alan ama idari olarak Musul’a bağlı olan dini bir mekândır. Laleş Êzidi Kürtlerin en kutsal mekânıdır. Çünkü kendilerine peygamber olarak gördükleri Şex Hadi ve diğer ruhani liderlerin mezarları bulunmaktadır. Laleş’te yaklaşık olarak 336 kutsal türbe ve ziyaret olduğu söyleniyor. Kısacası adımını attığın her köşe başı, girdiğin her evde bir türbe ve önünde onun bakımını yapan bir aile bulursunuz. Zaten onun içindir ki laleş’e girmeden önce herkes ayakkabılarını çıkartmak zorundadır. Bir kasaba büyüklüğünde olan Laleş’in her yerini çıplak ayakla dolaşılır.
Laleş’e girerken ilk dikkatimi çeken şey üzerine kurulmuş olduğu coğrafyaydı. Laleş etrafı dağlarla çevrili derin bir vadinin tam boğazında kurulmuş bu da kurulurken güvenlik mantığının esas alınarak kurulduğuna işaret ediyor. Zaten Laleş’in daha önce
Kilise olduğunu söyleyenlerde az değildir.
Daha sonra Laleş’e girmeden önce “Pira Selatê” denilen bir köprü var. Bu köprü Ezidilerin hac merasiminde oldukça önemli bir yer tutuyor. Laleş’e gelen her hacı Laleş’e girmeden önce bu köprüden geçmek zorundadır. Köprüden geçen her kimse öbür dünyada sualsiz bir biçimde “Pira Selatê” köprüsünden de geçeceğine inanılır. Laleş’te kendini dine adayan ve tamamıyla dünya’dan elini çeken Bavê Çavuş ve Koçek’ler ilk etapta dikkatimi çekenler oldu. Bu her iki kesimin de evlenme, mülk, mal edinme gibi durumları olmaz. Bavê Çavuş anladığım kadarıyla güvenlik işlerinde sorumlu başkomutandır. Mevcut konumda askeri bir düzenleri olmadığı için bu yönleri çok fazla ön planda tutulmuyor. Koçekler ise kadın olup Tawusî Melek tarafında seçilmiş kişiler olarak yorumlanılıyor. Laleş’e geldiğim ilk gün onca insan arasında beyaz elbiseler içinde yirmili yaşlarda bir genç kız dikkatimi çekmişti. Yaşından daha olgun ve gereğinden fazla ciddi bir sima görünümüne sahip olması dikkatimi çekmişti. Dini merasimler esnasında bir iki defa karşılaşsak ta konuşma imkânım olmadı. Daha sonra müritleri aracılığıyla tanışma fırsatım oldu. Koçekliği nasıl seçtiniz, bu yaşamın ne gibi riskleri ve zorlukları var? Dediğimde bana biraz daha yaklaşarak Êzidilik’te rüyalar oldukça önemlidir. Rüyalar geleceğe yönelik işaretler taşıdığı gibi günü birlik olayları da bildirebilir. Onun için bizde rüyaları yorumlayan ocak vardır. İşte Koçekler’de seçilirken gördükleri rüyalar yorumlanarak karar veriliyor. Seçilen çocuk yaşta olabileceği gibi evlenmiş çoluk çocuk sahibi olan birileri de olabiliyor. Bu insanlar yani bizler kendimizi tümden dine adadığımız için etrafta ki insanlarca kutsal olarak görülüyoruz. Çünkü onlara göre her şeyden önce bizler yaşamış olduğumuz bu dünyadan vazgeçmişiz. Oysa ki işin aslına bakarsanız dünyadan vazgeçtiğimiz falan yoktur. Bu dünyada önemli olan şey yaşadığın her gün mutlu olmasına bilmektir. Biz seçtiğimiz yaşamdan moral ve güç alıyoruz. Buda bizi mutlu ediyor. Bize göre onların yaşadıkları, mutluluk aldıkları değer kaynaklarının çok sıradan basit demeyeyim de mutluluk alabileceğim kaynaklar olmadığından kaynaklı bu tercihi yapmışım. Oysa onlar kendimizi dünyanın zevklerinden mahrum ettiğimiz için büyük bir fedakârlık yaptığımızı söylüyorlar. Onların bu yaklaşımlarını tümden anlamsız bulmuyorum. Kendi içinde ciddi bir değer veriyorum. Hatta bizi ayakta tutan bize moral ve güç verende Êzidi halkımızın bize vermiş olduğu bu değer ve saygı olduğunu söylemek isterim.
Bu işin sırrı ya da zorluklarına gelince başta sana söyleyeyim sen Êzidi değilsin çünkü Êzidiler bu soruyu bize sormazlar. iraz önce dünyevi yaşamın ne kadar sıradan ve basit olduğunu söylesem de işin gerçeği oldukça cazibeli ve çekici kılınmış her yönüyle insanın duygu ve güdü dünyasına hitap eden bir gerçekliğinin de olduğunu unutmamak gerekir. Onun için bu yola giren biri her şeyden önce her gün kendi nefisleriyle bir mücadele içindedir. Bu mücadeleyi sürekli ve kesintisiz bir biçimde devam ettirmek zorundadır. Bu mücadeleye dayana bilmek için büyük bir inanç ve derin bir anlam gücüne kavuşmak gerekiyor. Buna ulaşmadan bazı dini dogma ve ezberlerle bu geri dönüşü olmayan yola girmek oldukça tehlikeli ve risklidir. Çünkü dogma ve ezberler bir yere kadar götürebilir. Bir yerden sonra her şey anlamını yitirebilir. Her şeyin anlamını yitirdiği o andan sonra yaşamın her saniyesi kendini o yola adayan kişiler için adeta işkence haline gelir. Onun için bu yolda ikna, derinlemesine anlama ve kendini adadığın amaçtan moral kaynağı yaratabilmek oldukça önemlidir. İnsanı ayakta tutan hatta dünyevi olan her şeyi anlamsız kılanda bu yaratılan moral kaynaklarının gücünden gelir. Bunu yapa bilmenin sırrı ise sana inanan insanlara sürekli bir şeyler verebilmek onlara moral kaynağı olabilmek ve onların çözemediği sorunları çözerek sevgi ve saygılarını kazana bilmekten geçer. Halk sevgisinin ve bağlılığının aşamayacağı hiçbir engelin olmayacağını düşünüyorum. Bu sevgi ve bağlılık insana her şeyi yaptırır. Hasan Sabbah’ın fedaileri her halde çokça yazdıkları gibi sahte cennet vaatleriyle kandırılmadılar. Şayet onlar sahte cennet peşinde olsalardı beşeri dünyanın sahte bir cennet olduğunu unutmayalım. Onlara cesaret ve gücü verenin inandıkları değerler olduğunu yadsıyorlar.
Yusuf Ziyad
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info