Verdiği Özgürlük Mücadelesi ile tarihi değiştiren Kürt halkına yönelik geliştirilen saldırılar, örnekleri görülmemiş biçimde artarak devam ediyor. Yapılan fiziki saldırılar bir yana psikolojik saldırılar ile tümden yok etme amaçlanıyor. Toplumun değerlerine saldırılar, hassas noktalara uygulanan baskılar ile çıkacak reflekslerde ciddi katliam planları yapılıyor. Devlet Gerilla’ya karşı yaptığı saldırılarda amacına ulaşamayınca namluyu halka çevirmeye yelteniyor. Türkiye’deki Mezarlıklara saldırılar, HDP’ye saldırılar ve kayyum atamaları, Erken seçim dedikoduları gibi gündemler, bir kısmı meşgul etme gündemleri iken diğer kısmıda esas sonuç alınmak istenen noktaya işaret eden gündemlerdir.
Yeni Özgür Politika’da Selahattin Erdem “Tartışılan Bazı Konular Üzerine” başlığı altında belirttiği noktalar, toplumu meşgul eden gündemlere ışık tuttu. Selahattin Erdem yazısında kapitalist modernite’nin sıkça kullandığı yönetim tarzlarından birine açıklık getiriyor. Söz konusu nokta için Selahattin Erdem “Bu sefer de yaşanan bazı güncel olaylar ve tartışmalar üzerinde kısaca duralım. Bunlardan bir tanesi, kapitalist sistemin şoke edici yönetim tarzı oluyor. Kapitalizmi daha doğru anlayabilmek ve ona karşı başarıyla mücadele edebilmek için söz konusu bu yönetim tarzını görmek ve bilmek gerekiyor. Yoksa şok üzerine şok yaşanıyor ki, bunun sonucunda da kapitalist modernite sisteminin yönetim gündemleri peşinden sürüklenmek geliyor.”demişti.
Devlet Toplumun Değerlerine Saldırıyor
Dünya üzerinde yaşayan her toplumun dokunulmaması gereken değerleri vardır. Bu değerler toplumu birleştirebilen bir ruhani güce sahiptir. Birleştirici güce sahip değerlerin saldırılara maruz kalması vaziyetinde toplumun bundan ciddi rahatsızlıklar duyup refleks göstermesi kaçınılmazdır. Türk Devleti’nin Türklük adına anlamsızlaştırmaya çabaladığı birçok değer vardır. Bunda amaç birleştiren gücü yoksayıp, toplumu parçalamak ve köksüz kılmaktır. Bu tür saldırıları her devlet gerçekleştirmez. Bunların tarih sahnesinde Türk Devletine özerk olduğu görülüyor. Sebep olarak gelişmemişlik ve herhangi bir değere sahip olamamazlık gösterilebilir. Türk Devleti’nde yüzlerce veya binlerce yıla dayanan ve bütün türkler tarafından kabul görülen herhangi bir gelenek, değer yok denecek kadar azdır. Mezarlıklara saldırılar da Türk Devletinde olmayan bir değerin sonucu, böylesi bir değere sahip topluma karşı bir özel savaş aracı olarak kullanılmaktadır. Karadeniz’de katliamdan geçirilen Rumlar’ın mezarlarına saldırılar bir gelenek halini almıştı. Zira bunun sonucunda da bugünkü Karadeniz’de o bölgenin yerlisi olan ve o bölgede yaşamını idame edip uzun yıllar bu bölgede yaşayan Rumlardan, neredeyse eser kalmamıştır. Tarih kitapları ve katliam şahitlerinin nesilden nesile aktararak dönemin saldırıları yöntemlerini günümüze ulaştırmaları sayesinde neyin amaçlandığını kestirmek daha kolay oluyor. Değerler yok edildiği ve anlamsızlaştırıldığı durumda, toplumun da bu değerlere saldırıların sıklıkla gelişmesi veya korkup refleks gösterememesi sonucu ne tür sonuçlara sebep olacağı açısından Karadeniz bölgesinde esas yerli halktan neredeyse eser kalmamış olması elde tutulması gereken bir ihtimaldir.
Aynı saldırıların Kürt halkına ve diğer devrimci-demokratlara karşı gerçekleştirildiği de görüldü. Kürt öncü Şex Seid’in bir mezara dahi sahip olmaması için cenazesinin denize atıldığı, Seyid Rıza’nında varsa bir mezarının nerede olduğu açıklanmaması durumları bunlara birer örnektir. Toplumun kendi değerlerini yaratmasına ve sürdürmesine izin vermeme adına bu tür ahlaksızlıkları sıkça tekrarlamışlardır. Son dönemlerde Kürt illerinde Gerilla mezarlıklarına karşı geliştirilen saldırılardaki temel amaçlardan biride budur. Yaratılmış ve topluma birçok gerçeği gösteren değerleri ortadan kaldırmayı amaçlıyorlar. Şex Seid’in cenazesini denize atan zihniyet, Seyid Rıza’nın mezarını saklayan zihniyet, Açlık Grevi eyleminde şehit Düşen İbrahim Gökçek’in Kayseride gömülmesine izin vermeyen zihniyet ile Gerilla’ların mezarlarına saldırıp mezar taşlarını kıran zihniyet aynıdır.
HDP ve Diğer Devrimci Gruplara Saldırılar
Bir diğer önemli gündem olarak da toplumdaki kesimlerin kendini ifade etmede aracı rolü gören ve toplumu birleştirici misyona sahip olan bir başka oluşum olarak siyasi partilere saldırılardır. Barbarca bir biçimde planlanan çok yönlü saldırılar genel anlamda toplumun direniş potansiyelini kontrol altında tutmaya, bir diğer taraftan artık bir kalıp halini almış ayrıştırıcı siyaset ile bu direniş potansiyelini parçalı tutmak amaçlanıyor. Devrimci grupları bir arada tutabilen ve toplumu saldırılara karşı zinde tutan HDP’ye karşı yapılan saldırılarda amaç budur. Sömürü ve katliamı amaç belleyen bir güruh oluşuma karşı doğru ve güçlü durmanın yolu yine birlik içinde durmaktır. Ancak bu birliğin sağlanmaması adına mezarlara saldırılara tepki koymaktan kaçınan kesimler, aynı zihniyetin ürünüdür. Bu açıkça görülmektedir. Her kesimi aynı olmasına rağmen acısını ayrı ayrı yaşamaya zorlayan bir yol izlenmektedir.
Yaratılan Sunni Gündemlerdeki Amaç Nedir ve Zulme Uğrayanları Parçalı Tutanlar Kimlerdir?
Örgütlü olmanın önemi, faşizmin örgütlü kesimlere karşı gerçekleştirdiği saldırıların kapsamından anlaşılabilirdir. “Bir elin nesi, iki elin sesi vardır” söylemi, içinden geçilen süreçte esas alınması gereken bir ölçüdür. Bu söz için dönemin sloganı şeklinde bir tanımlama da yapabiliriz. Yapılan zulmün rengi, sesi ve büyüklüğü ne olursa olsun, kesinlikle ayrı zihniyetlerin ürünü değildir. Amed’te sivillere işkence yapan polis ve bekçiler ile Çorlu’da sivillere işkence yapan polis ve bekçiler aynı zihniyetin ürünüdür. Kayseride cenazenin gömülmesini engelleyen zihniyet ile Bursa’da cenazeyi mezardan çıkarmaya yeltenen zihniyet aynı zihniyettir. Hasankeyf’e baraj yapan ile İstanbul’a kanal yapmaya çalışan zihniyet aynıdır. Kısaca zulmün kararını veren, pratize eden zihniyet ile zulme uğrayanları parçalı tutmaya çalışan zihniyet aynıdır. Güdülen amaç zulme uğrayanları ayrıştırarak işkence sisteminin çöküşünü engellemektir. Bu zulme karşı durmayıp normalleştirmeye çalışanlarında yaptığı propagandanın çıktığı kapı “Ben Daha Az Zulüm Yapıyorum, Beni Seçin” kapısıdır.
Bu kızılca kıyamette Darbe gibi herhangi bir zemini olmayan gündem üzerinden sürüklemek ve sürüklenmek bıçağın kemiğe dayandığı kesimlerde ciddi huzursuzluklara sebebiyet verir. Zira Darbe denilen olay Türkiye’de hergün ve hatta her saat gerçekleştiriliyor. Atanan kayyumlar, çıkartılan yasalar, alınan kararlar, salınan katil, tecavüzcülerin hepsi birer darbedir zaten. Türkiye’deki siyasi partiler bu gelişmelere darbe demeyerek de zaten darbe taraftarı ve bir ayağı konumundadır. Zulüm ve işkence sistemine entegre olmuş yapılar sorunların çözüm adresi olamazlar. Yeni sorunların adresi olurlar. Direnen ve daima hakikati savunan insanlar beraber hareket etme cesaretini göstermelidir. Aksi halde bütün bu uygulamaların çıktığı son kat savaş katıdır ve bu savaş sadece Kürt-Türk Devleti savaşı olmaz.
Editörden
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi