zorbalık ve zulüm yöntemlerini esas almıştır. Ulus devlette yoğrulan bu yapılanma sonucu diktatörler doğmuştur. Devlet şekillenmesi toplumu kendisine bağımlı ve mecbur kılmıştır. Devlet yücedir, kutsaldır, temel kurtuluş aracıdır vb. kavramsallaştırmalar, kökenini gerçekten ilk devlet inşacıları olan Sümer rahiplerden alır. Bu sistem sorunları kangrene, krize sokma ve sürdürme platformudur.Ulusun, dinin, kültürün oluşturucu ve yönetici gücü olarak da hiçbir şey ifade etmez. tüm devletler ortalığı mezbahaya çevirmekten, asimilasyondan, tembel toplum yaratmaktan, insanı spekülatif aklın aptalı kılmaktan öteye asli olarak pek fazla rol icra etmemiştir. Önderliğin devlet üzerine değerlendirmesi gerçekliği gözler önüne sermektedir.
Devletin kendi ideolojik, kurumsal ve ekonomik çıkarlarına göre oluşturmaya çalıştığı bireylerin, devletin hak ve görevleri olan birer üyesiymiş gibi devletleştirilmesi ulus-devletin özüdür. Bunun için ideolojik, siyasi, ekonomik, hukuki, kültürel, cinsiyetçi, askerî, dinsel, eğitsel ve medyatik birçok unsurdan yararlanmaya çalışılır. Her şey devlet için algısı oluşturulur. Devletin kendisi zor baskı aygıtıdır. Milliyetçilik, dincilik ve cinsiyetçilik ise saç ayaklarıdır. Toplumu kutuplaştıran her türlü dışlanmayı dayatan ve uygulayan zihniyetin ta kendisidir devlet. Din üzerine kurulu düzen toplumu bu temelde kendisine köle kılmayı da başarmıştır. Kendisini tanrı ilan eden iktidarlar Ulus devlet yapılanmasıyla doğal toplumun sömürüye uğraması aynı döneme denk gelmektedir.Ulusları kendi öz gerçekliğinden koparan yapılanma biçimi bu dönemden başlamıştır. Ulus devletle toplumların yaşamsal, düşünsel anlamda kendine bağımlı kılan ve zihniyeti körelten şekillenme gerçekliği söz konusudur. Tarihi bir çıkışı olan ulus devlet toplumu esir almıştır ve alışa geldiği gibi sürdürmeyide bilmiştir.Beşbin yıllık bir gerçeği olan ve bu temelde de süregelen sistem birey şahsında tüm topluma hakim olmuştur. Bu hakimiyetini baskı, zorbalık ve ara ara yumuşak güç kullanarak yürütmüştür. İktidar kendine güce dayandırdığı ve bunu farklı yol ve yöntemlerle pratikleştirdiği bilinmektedir. Her diktatör beşin kaynağı olarak baskı, gerçeği tarihten bugüne süre getirmişlerdir. Milliyetçilik, toplumun alt katlarını dizginlemek için dört elle sarıldıkları yeni ‘böl ve yönet’ dininin stratejik aracıdır. Din, ulusların kendi inançlarına göre ve kişiliklerinide bu temelde şekillendirmeye yardım eder. Toplumun yaşamlarını ise doğru ve güzel olanı benimseyip ahlakı kuralları içinde barındıran temele dayandığı gerçeği esas olandır. Ama bu gerçekliğinden kopartılan din söz konusudur. Ahlaken boşalan toplumlar ya sapkınlaşır ya da kolayca teslim olurlar. Laiklik, din dışılıkla dindeki ahlaki erdemi yıktı. Devlet dini hukuk temellerine ve kurallara oturtup sistematik bir temelde zora dayandırdı. Bu şekilde toplum üzerinde uygulamaya koydu ve araçsallaştırdı. Bunun suçlusu olanlar ise uluslar değildir, devletin kendisidir ve sürdürücü gücü olan iktidarlardır. TC devletinde gerçekleşen tamda bu temeldedir. Yaşamsal anlamda hergün yaşananlar bu gerçekliği gözler önüne sermektedir. Aynı zamanda hukuk,adelet ayaklar altına alınaktadır.Hukuk,adelet gibi içi boşaltılmış kavramlar ve topluma dayatılan ahlaki olmayan yaklaşımlar resmiyete kavuşmuş durumdadır. Tamda bu temelde sistemin işine yarayan toplum şekillenmesi yaratılmak istenmektedir. Yaşanan tecavüzler, çocuk istismarından tutalım her türlü ahlak dışılığın cezasız kaldığı bir ortam yaratılmak istenmekte. Bu şekilde yaratılan bir ortam gidişatının meşru hale geldiğini görmemek için insanın kör olması ya da sağır olması gerekmektedir.
İktidarlar Toplumsal cinsiyetçiliği kullanarak güçünü pekiştirmiş ve bunuda bireye empoze etmişlerdir. Her erkek kadınlar karşısında devlet demektir. Bu algı toplumun bütünlüğü açısından da geçerlidir. Ulus-devlet bu algıyı daha da geliştirip kendisine uyarlamaya çalışır. Bunu da aileden başlayarak uygulatmış ve sürdürmektedir. Tarihi bir kalıntısı olan bu gidişatın toplumu köle olmaktan özellikle de kadını köleleştirmekte esas rol üstlenmektedir. Toplumsal cinsiyetçiliği, toplumsal ve siyasal birçok alanda devlet kendisine koruyucu güç olarak bellemiştir. Ulus-devlet hem aile içinde hem de dışında cinselliğe yönelik yürüttüğü politikalarla tam bir iktidar sapıklığına yol açmıştır. Devletin esas aldığı milliyetçilik, dincilik, cinsiyetçilik her bireyi hafızasızlaştırdığı gibi toplumdan koparması aslından tarihten koparmayı temel görev belllemiştir. Görünüşte moderndir, bilendir, içerikte ise içi boşaltılmış karanlık emeller peşinde koşturulun kitle toplumu aslında bireysizliği söz konusudur.İktidar kendisinin olmadığı halde sürekli bir şeyleri güçle ele geçirme, kendine ait sayma, asimile etme, mülkleştirme, aksi durumlarda yine zorla kendisinden atma, sürgün etme, yurtsuzlaştırma, işsizleştirme, mülksüzleştirme, genel olarak maddi ve manevi açıdan değersizleştirme eylemidir.
Halklar üzerinde sistematik yürütülen bu saldırıların tarihi geçmişi vardır. Kürt sorunun köklü bir sorun olduğu ve tarihsel olarak ele alınmasıyla açığa çıkar. Önderlik öncülüğünde kapitalist sistemin kendisini ulus-devlet ile şekillendirdiği ve yürüttüğü gerçekliğini tüm inceliğiyle sunmuştur. Başta da kürt sorununun nasıl kökleştiği ve bu sorun karşısında düzenin nasıl ve ne temelde yaklaştığını açığa çıkarmıştır. Rojava Devrimi öncülüğünde sistemin ölümü gerçekleşmiştir. Kurulan özgür yaşam ile tüm ulusların farklı ırk, din, mezhepten toplumları içinde barındırarak doğru olan ile öze dönüşü sağlayan paradigma olmuştur. Halkın öz yönetimiyle demokrasiye dayalı sistemle yani demokratik ulusu esas almakla gerçekleşecektir. Yıkılan ulus devlete alternatif demokratik ulusun inşası olmaktadır. Evet kürt sorununun çözümü bu temelde olacaktır. Köklü olarak öze dönüşle hakkı olanı alıp yaşamakla gerçekleşecektir. Devrimci bir halk gerçekliği söz konusudur ve tarihi bir rol üstelenen yürütücü gücü olan kürtler vardır. Kürt sorunu birkaç güzel söz söyleyerek çözülecek bir sorun değildir. TC devleti AKP-MHP faşist iktidarı ve destekçi konumda olan muhalefet bu gerçekliği iyi bilmektedir. Bu temelde tarihten günümüze bu zorbalığı haklara laik gören faşist sistemler çöküşle sonuçlanmıştır. Toplumsal sorunların çözüm gücü olan kürt halkıdır. Böyle bir konuma sahip olan kürt halkı kolay kolay yalanlara kanmayacağı gerçeği bilinmelidir. Köklü çözüm Halkın Önderi olan öncünün fiziki özgürlüğüne kavuşturulmasıyla olacaktır.
9 Ekim uluslararası komploya cevap, mücadele ile zafere doğru yol almakta ve tarihi fırsatlarla dolu yıla girilmektedir. Nasıl ki Önderlik bu saldırıları boşa çıkardıysa, bilince ulaştırdıysa sağlam zemine oturtulan ideolojikle yürüttüyse mücadele ile kazanılacağını da kesinliğe kavuşturmuştur. Önderlik şahsında öncülüğünde kürt halkının ve yiğit evlatlarının tarihi direnişi tüm halklara kurtuluş yolu zaferi olmaktadır. Özelliklede kürt halkına karşı her türlü faşist faaliyetlerden geri durmayan iktidar ve destekçilerine karşı meşru hakka sahip olan her canlı varlığın cevap verme dönemidir. İktidarın zayıfladığı bu süreçte gidişini beklemek en büyük yanılgı ve gaflete yol açacaktır. Fedakarlık istenilen dönemde mücadele zeminin hep var olduğu ortadadır. Özgür ve onurlu bir yaşam için savaşmak esas olandır.Çöken faşist iktidarın tüm saldırılarına karşı özelliklede kimyasal kullanımlarına karşı vicdani ve ahlaki boyutuyla her bireyin karşı çıkması mücadeleye katılması doğru olandır ve insani bir vazifedir.Kendisine demokrat diyen her kesimden bireylerin direnişte olması ve birliktelikle öncülük rolü üstlenmesi gerekmektedir. Halkın öz gücüne dayalı demokrasi temellerini esas alan adaletli bir düzen yaratabilmeyi hedef edinmeli ve bu kutsal göreve sorumlu yaklaşıp değerlendirmeli, yürütebilmelidir.
Kendal BAGOK
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi