Kemalist zihniyet tarafından tekçi ulus mantığı üzerine kurulan T.C. Devleti, homojen ulus projesinin hayata geçirilmesi önünde Kürt ve Kürdistan gerçekliğini bir tehlike olarak görür. Kürtleri ortadan kaldırmak için onun bütün değerlerine karşı saldırı başlatır. Yer isimleri de bu soykırım saldırılarının hedefi haline getirilir. Kürdistani halkların, toplumların şekillenmesinde, kimlik kazanmasında ve bu toplumsal kimliği sürdürmede önemli bir işleve sahip olan coğrafi/ yer isimleri de yok edilmek istenir. Bununla Türk olmayan hafızaya karşı bir saldırı başlatılır. Türk olmayan hafızaya saldırı, Türk olmayanların yaşadıkları yerlerin geçmişine saldırıyla birlikte yürütülür. Kemalist zihniyet açısından Türk olmayan yer isimleri, bölgenin geçmişini ve dolayısıyla bugününü hatırlatmaktadır, bundan ötürü de buraların isimlerinin tamamen Türk isimleriyle değiştirilmesi gerekiyordu.
Kemalist rejim bu zihniyeti, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nden devr almıştı. Kemalist rejim de tıpkı İttihat ve Terakki’nin yaptığı gibi, yer isimlerini zorla değiştirmek suretiyle Anadolu ve Mezopotamya’yı Türkleştirmenin bir sahası haline getirmek istemiştir. İttihat ve Terakki Türklüğe dayalı bir ulus yaratmak için Birinci Dünya Savaşı döneminde Türk ismi taşımayan kent, kasaba, köy, nehir, orman, ova ve dağ isimlerinin değiştirilmesi kararı alır. Özellikle Rum, Ermeni ve Bulgar isimlerinin değiştirilmesi gündeme gelir. Bunların yerine verilecek Türkçe isimlerin bir listesi de hazırlanır. Savaş sürecinde bölgelerden yer isimleriyle alakalı raporlar alınır. Yer isimlerinde yapılan değişiklikler rahatsızlığa yol açıp ordu içerisinde sorun yarattığından dolayı bu iş askıya alınıp savaş sonrasına bırakılır. Fakat bilgi toplama işine devam edilir. İttihat ve Terakki bu faaliyeti yürütürken Türk Ocaklarını da devreye koyar. Türk Ocakları da köy, mahalle isimleri konusunda inisiyatif alarak tasfiye edilen ya da sürgüne gönderilen halkların köylerine ve mahallelerine Türkçe isimler veriyorlardı. Örneğin bölgede yaşayan Ermenilerin katledilmesi ve sürgüne gönderilmesi esnasında ve sonrasında Ermenileri hatırlatacak fiziki izler de bir bütünen yok ediliyordu. Halkların, toplulukların yok edilmesinin hemen akabinde anıları da ortadan kaldırılıyordu.
Savaşın sona ermesinden sonra daha önce savaş sonrasına ertelenen yer isimlerinin değiştirilmesi faaliyetine 1920’lerde başlanarak yer isimleri planlı bir şekilde değiştirilir. Öncelikli olarak Müslüman olmayan halklara ait (Ermeni, Rum, Bulgar) yer isimleri hedeflenir. Yürütülen bu kampanya sadece Müslüman olmayan halklarla sınırlı tutulmaz. Cumhuriyet’in ilanından sonra Kürt-Kürdistan hedef haline getirilir.
Cumhuriyetin ilanından sonra Kürtlere soykırım politikalara uygulanmaya başlanır. Kürt-Kürdistan adına ne varsa yok edilmeye çalışılır. Kürt halkına bir yandan fiziki soykırım uygulanırken diğer yandan da Kürt-Kürdistan’a ait isimlere karşı da tasfiye politikası hayata geçirilir. Bu, aslında Bakuré Kürdistan’ın her tarafından uygulanan geniş kapsamlı ve uzun süreli “Türkleştirme” kampanyalarının bir parçası olarak yürütülür. Kürt-Kürdistan isimlerinin yok edilmesine dönük soykırım politikalarına sömürgeci T.C.nin ulusal basını da çarpıtma, karalama kampanyalarıyla destek sunar. O dönemin “Mehmetçik Basını” olarak tabir edeceğimiz T.C.nin sömürge yanlısı gazetelerinde “Türkiye’de, Anadolu’da Kürdistan adında bir yerin olmadığı, Anadolu’nun Türk olduğu, Türkiye’nin bölünmez bir bütün olduğu, Kürdistan’ın uydurulmuş bir isim olduğu” yönünden makaleler, yazılar yayımlanır.
Bu çarpıtma, yok etme kampanyası sadece T.C. sınırları içerisinde yürütülmesi ile sınırlı tutulmaz. Uluslararası alana da taşınır. Uluslararası alanda Kürt-Kürdistan ile ilgili bir şey çıktığında faşist T.C. o alana da müdahale ederek Kürtlerle ilgili bütün izleri yok etmenin peşine düşer. Irkçı Kemalist rejim, Der Grosse Weltatlas’ta [Büyük Dünya Atlası) T.C.nin sınırları içerisinde Kürdistan ve Ermenistan isimlerine yer verdiğini görünce Almanca basılan bu atlasın tüm sayılarını toplayıp imha eder. Türkiye’ye sokulmasını yasaklar. Yine, L’asie mineure [Küçük Asya] ve Atlas Mondial [Dünya Atlası] isimli Fransız atlasları da aynı sebeplerle yasaklanıp imha edilir. Bununla faşist rejim, Kürdistan’daki gerçeğin dile gelmesini yasaklayarak Kürt-Kürdistan isimlerinin dünyanın herhangi bir yerinde yazılıp çizilmesine bile tahammül göstermeyeceğinin mesajını verir.
Kemalist zihniyet Kürdistan’daki yer isimlerinin değiştirilmesi furyasına o kadar kendini kaptırır ki neredeyse ismi değişmeyen şehir, ilçe, kasaba, köy, dağ, ırmak, tepe bırakmaz. Bunlara Türkçe isimler verilerek Kürt halkını geçmişinden koparıp hafızasız bırakmayı amaçlar. Faşist T.C. Kürdistan’daki yer isimlerini değiştirirken İttihatçı ve Kemalist zihniyetin temsilcilerinin isimlerini de verdiğini görmekteyiz. Bazı yerlere “Talatpaşa”, “Mustafa Kemalpaşa”, “Kemalpaşa” gibi isimler verilir. Örneğin: 1932 yılında Elâzığ-Malatya yolunda Fırat nehri üzerine kurulan betonarme köprüye M. Kemal’in emriyle İsmet İnönü’nün adı verilir. Erzincan yakınlarındaki Sürek tren istasyonuna Cebesoy (Ali Fuat Cebesoy) adı verilir. Van’a bağlı Saray ilçesinin adı Kazımpaşa olarak değiştirilir. Yine, 1938 Dérsim soykırımının sorumlularından biri olan sömürgeci T.C.nin Genel Kurmay Başkanı olan Fevzi Çakmak’ın adı soykırımdan hemen sonra Dérsim’in Pulur kasabasına verilerek buranın ismi Fevzi Çakmak olarak değiştirilir.
Faşist Kemalist rejim Kürdistan’daki Türkleştirme faaliyetlerini 1930’lardan sonra daha sistematik ve aleni bir tarzda yürütmeye başlar. 1936 yılında İller Kanunu çıkarır. Bu kanunun ilk maddesi T.C. sınırları içerisinde Türk-Türkçe olmayan yer isimlerinin Türk isimleriyle değiştirilmesi gerektiğini belirtir. Bu bağlamda Kürdistan’daki isim değişikliğine hız verilir. Xarpét ya da Elaziz adı “Elâzığ olarak değiştirilir. Ermenice “soğuk su” anlamına gelen Çapakçur ya da Kürtlerin deyişiyle Çewlik ismi değiştirilerek Bingöl yapılır. Bu çerçevede de bütün Kürt illerinin isimleri değiştirilir.
Bu faşizan politikalarının hayata geçirilmesinde en çok Kürdistan etkilenir. Neredeyse Kürdistan’daki bütün Kürt, Ermeni, Süryani ve Arapça yer isimleri Türk-Türkçe isimleriyle değiştirilir. Yapılanlar Kürdistan’ın çok dilli, kültürel yapısını yok etme saldırısıydı. Geriye kalan değiştirilmeyen az bir kısım yer ise Türkçe olduğu kabul edilenlerdi.
Kürdistan’ın diğer illerinde olduğu gibi, Amed de bu faşizan politikalardan ciddi şekilde etkilenir. İslam ordularının Amed’de hakimiyet kurmasından sonra Amed’in ismi Diyarbekir olarak değiştirilir. Fakat Kürtler Diyarbekir isminin yanında Amed ismini de yoğun olarak kullanmaya devam ederler. Kemalist rejim diğer illerde yaptığı gibi, Amed’in de geçmiş ile bağını koparmak için ilin adı Diyarbakır olarak değiştirir. Mustafa Kemal 17 Kasım 1937 yılında Amed’in kuzey mıntıkasına yaptığı bir gezi esnasında kentin isminin etimolojisi hakkında herhangi bir çalışmanın yapılıp yapılmadığını sorar ve akabinde şunları belirttir: “Gerçekte bu şehrin adının, bölgedeki bakır madenleri nedeniyle Diyarbakır olarak değiştirilmesi gerekir, bu yüzden bundan sonra artık bu adla anılacaktır.” der. Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu’na ortak çalışma yapmalarını ve dil-tarih alanında yapacakları çalışmayla konuyu aydınlatmaları talimatını verir. Bu talimat doğrultusunda Kemalist aydınlardan oluşan bir grup harekete geçerek Mustafa Kemal’in bu önerisini tartışmak için toplanırlar. Mustafa Kemal’in bu tezine akademik destek görünümü vermek için toplanan bu grup, verilen talimattaki isim değişikliği çerçevesinde hareket ederek yapılmış olan öneriyi benimser ve isim değişikliği yapılır. Kararın son hali ise 2 Aralık 1937 tarihinde T.C. hükümeti tarafından imzalanır. 10 Aralık 1937 tarihi itibariyle şehrin ismi resmi olarak Diyarbakır olur. Bununla birlikte kentin caddeleri, sokakları, mahalleleri, köyleri, ilçelerin isimleri de değiştirilir. “Dicle” adı bile değiştirilir. Ve hazırlanan resmi tarih kitaplarında bu ismin “Akad Türklerinden” geldiği iddia edilir. Buna kuşkulu yaklaşanlara ise, “Türk Tarih Kurumu’nun bastığı Tarih Kitabı’nın birinci cildine bakmaları” öneriliyordu. Faşist Kemalist rejim bu şekilde kenti Kürt, Ermeni, Süryani ve Arap isimlerinden arındırmış oluyordu.
Kemalist rejim Kürdistan’da yer isimlerini değiştirdiğinde yeni verdiği isimleri “Türk Tarih Kurumu”, “Türk Dil Kurumu” gibi Türkçülüğü geliştirmek için kurulan bu kurumlara yeni isimler hakkında tezler hazırlatmış ve bu tezleri kitap halinde basmışlardır. Bununla birlikte kentin hafızasını yok edip yerine yeni bir hafıza inşa etmek için ismi değiştirilen şehrin eski yerel tarihini anlatan kitaplar da yasaklanarak toplatılıp imha edilir. Bunun yerine Türkçülük esaslarına göre kentin yerel tarihini anlatan yeni kitaplar basılır. Bu çerçevede basılan kitaplarda, buranın Türk yurdu olduğuna dair tezler işlenir. Bu işi de “Türk Tarih Kurumu” üstlenmiştir. Yine, kimi bölge ve aşiret isimlerine (Botan, Pervari, Mutki gibi) dokunulmamış, bu tür yerler yeni hazırlanan tezlere göre Türk ismi kabul edilerek tarih boyunca buranın Türk toprağı olduğu yönünde gerçeklikle alakası olmayan görüşler öne sürülmüştür.
Yer isimlerinin değiştirilmesi Kürdistan’da uygulanan soykırım politikasının bir parçası olarak faşist T.C. Devleti tarafından yıllarca sürdürüldü. Devletin resmi politikası olarak belirlendiği için hükümetler, devirler değişse de yer isimlerinin değiştirilmesine devam edildi. Faşist AKP’nin, Kürtlerin kazandığı belediyelere kayyum atamasından sonra Kürtçe tabelaların, sokak-caddelerin, park vb. yerlerin isimlerinin değiştirilmesi, Kırklar Dağı’ndaki ormanlık alana faşist Devlet Bahçeli isminin verilmek istenmesi aynı politikanın günümüzdeki yansımalarıdır.
Kürdistan’daki soykırım politikalarının bir parçası olarak yürütülen yer isimlerinin değiştirilmesine karşı, sömürgecilerin verdiği isimleri kullanmayı reddetmek onun yerine öz, orijinal isimlerini kullanmak yurtseverliğin bir gereğidir. Bu şekilde de hem sömürgeci T.C. Devleti’nin bu politikalarla amaçladıklarını boşa çıkarmış oluruz hem de özümüze sahip çıkmış oluruz.
Firaz GARZAN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi