07 Ekim 2014 Salı Saat 05:05
Kobanê Direnişi tüm gerçekleri ortaya çıkarıyor ve
netleştiriyor. Kobanê Direnişi, Kürtler üzerindeki çirkin ve kirli oyunları da
deşifre etmektedir. Bunun yanında Kürtleri birleştiren Kobanê Direnişi
etrafında Kürt halkının Özgürlük Mücadelesi’ni destekleyen bir demokratik cephe
oluşmaktadır. Bu yönüyle Kobanê tarihsel bir rol oynamaktadır. Ortadoğu’nun
geleceği önemli düzeyde Rojava Devrimi ve Kobanê direnişlerinden çıkarılan
derslerle şekillenecektir.
Kobanê yirmi günden fazladır kahramanca direnmektedir.
Kuşatılmış bir bölge olmasına rağmen bu kadar direnmesi demokratik ve özgürlükçü
karakterinden kaynaklanmaktadır. Kuşkusuz çok önemli hazırlık eksiklikleri
bulunmaktadır. Bunlar Rojava Devrimci güçleri tarafından değerlendirilecektir.
Bu direnişin kahramanca olduğu, Özgürlük Hareketi’nin mücadele tarihine yeni
bir boyut kazandıracağı kesindir. Kanton halk yönetiminin ve bazı yöneticilerin
açıklamaları direnişin karakteriyle uyumlu olmasa da, hatta direnişi olumsuz
etkileyen düzeyde olsa da genel anlamda Kobanê direnişi tarihe geçmiştir.
Kobanê halkının direnişi, karakteri ve evlatlarının yiğitliği tarihteki
görkemli yerini alacaktır.
Kobanê’nin özgür ve demokratik yaşamının ortadan
kaldırılması saldırısı kapsamlı bir planın parçasıdır. Sadece Kobanê’ye yönelik
bir saldırı değildir tüm Rojava Devrimini tasfiye etmek, bu temelde halkların
özgürlük ve demokrasi umudunu kırmak
hedeflenmiştir. Çünkü tüm halklara umut ve cesaret vermektedir. Rojava Devrimi
şahsında Kürt Özgürlük Hareketi’nin etkisizleştirilip tasfiye edilmesi
hedeflenmiştir. Kürt Özgürlük Hareketi’nin tasfiye edilmesi denildiğinde ise
akla Türk devleti gelmektedir. Türk devleti, Kürt Özgürlük Hareketi’nin
yükselişinden korkmaktadır. Çünkü Kürt sorununda çözüm politikası yoktur. Çözüm
politikası olmadığı müddetçe de bu politikasını sürdürecektir. Ne kadar kendini
gizlese de, yalan ve demagojilerle gerçekleri çarpıtsa da gerçek budur.
Kürt Halk Önderi bu nedenle IŞİD’e JİTEM’in yeni bir adla
ortaya çıkması değerlendirmesi yapmıştır. JİTEM’in şimdi de IŞİD’in içine
yerleştirilerek Kürt düşmanlığı yapıldığını vurgulamaktadır. IŞİD’in Ortadoğu
JİTEM’i olarak tanımlanması çok
çarpıcıdır ve herkesin bu değerlendirmeyi gözden kaçırmaması gerekir. Tüm
Ortadoğu halkları, siyasetçileri, aydınları, sanatçıları ve entelektüelleri bu
gerçeği görmelidirler. Sadece buz dağının görünen yüzüyle değil, arka yüzüyle
bu faşist çeteyi değerlendirmelidirler.
Türkiye’nin yeni siyasal eliti mezhepçiliği de kullanarak
gerici faşist bir cephe yaratmaya çalışmaktadır. Sünni bir eksenle Ortadoğu’da
etkin olacağını hesaplamaktadır. Yine bu güçleri Kürt Özgürlük Hareketi’ne
yönelterek Kürtler üzerindeki soykırım politikasını gerçekleştirmede kullanmaya
çalışmaktadır. Bu politikaya Güney Kürdistan’ı da alet etmek istemektedir. Bazı
akıl danelerin Türkiye Kürtler ile ittifak kuruyor diyerek Türkiye’nin Güney’le
kirli ilişkisini meşrulaştırması, hatta bunu bir politika gibi yutturmaya
çalışmaları yeni siyasal elitin Güney Kürdistan Kürtlerini nasıl kullanmak
istediğini ortaya koymaktadır.
Kuşkusuz Türkiye ile Kürtlerin ilişkilerinin tarihsel temelleri
vardır. Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasının tarihsel diyalektiği Kürt-Türk
ilişkisini ve ittifakını gerektirmektedir. Bunu en fazla ortaya koyan,
değerlendiren ve teorik açımlayan Kürt Halk Önderidir. Ancak Türk devleti böyle
düşünmüyor KDP ile kurduğu ilişki bu eksende değildir tam tersine KDP ile
ilişki kurup Kürt Özgürlük Hareketi’ni, dolayısıyla özgür Kürdü tasfiye etmeyi
amaçlamaktadır. Özgür Kürdü tasfiye etme amacına KDP eliyle ulaşmak istiyor.
Güneyli Kürtlerle ilişki kurmak istiyor, hatta buna ittifak görüntüsü veriyor
ama bu Kürt, Kürtlerin tasfiyesi için araçsallaştırılmış Kürt’tür. Bu açıdan
Türkiye Ortadoğu’da herkesi kullanmak isterken KDP’yi de bu yönlü kullanmak
istemektedir. Bunu görmeden Türkiye Kürtlerle ilişki kurmak zorunda kalacak
demek, bir doğrudan yola çıkmak başta Kürtler olmak üzere halkları aldatmak
anlamına gelir. Bunu bazı Kürtlerin yapması ise tarihin en büyük gafleti,
aymazlığı ve son tahlilde ihaneti olarak karşımıza çıkar.
Türkiye şu anda PKK’ye karşı kimi kullanabilirse kullanmak
istiyor.1990’lı yıllarda NATO ve AB ilişkisi üzerinden ABD ve Avrupa’yı
kullanırken, şimdi ise mezhepçilik üzerinden Ortadoğu’da herkesi PKK’ye karşı
kullanma ve savaştırma politikası izliyor. Amiyane deyimle ateşi maşayla tutma
yöntemini uyguluyor.
Bu açıdan Türkiye’de herkes, özellikle Kürt demokratik
güçleri AKP’nin bu politikasını bir an bile akıldan çıkarmamalıdırlar. IŞİD’i
Türk devleti yaratmıştır. IŞİD-Türkiye ilişkileri çok derindir. Türkiye şimdi
ben büyük ülkeyim, her unsuru kullanmalıyım diyor. Demokratik özgürlükçü
karakteriyle değil, derin ve kirli ilişkilerle politikalarını pratikleştirmek
istiyor. Hatta bir yönüyle komşu ülkeleri istikrarsızlaştırma ve onlardan
bazılarını kullanarak Kürt Özgürlük Hareketi ile savaştırma politikasını temel
bir strateji haline getirmiştir. Bu nedenle gece gündüz ortadoğu’da PKK ve Kürt
karşıtı çevreler arıyor.
Bu çerçevede
Türkiye-IŞİD ilişkilerini iyi anlamak lazım. Türkiyesiz bir IŞİD düşünülemez.
Türkiye ile IŞİD kaderlerini birbirlerine bağlamışlardır. Ancak her ikisi de
zor durumdadır. Türkiye IŞİD’i kullanayım derken, kurnaz tilki gibi dört
ayağıyla kapana düşmüştür. IŞİD’le ilişkileri Türkiye’yi de bitirecek bir sonuç
ortaya çıkarabilir.
Türkiye hem çok teşhir olduğundan hem de Kobanê’nin
sıkıştığını görerek ya da Kobanê’nin dayanamayacağını düşünerek son günlerde
Kobanê’nin düşmesini istemeyiz, hatta dolaylı destek veririz gibi yaklaşımlar
içinde bulunmaktadır. Türkiye herhalde bu tür tutumların sonucu değiştiremeyeceğini düşünmektedir. Bir
ihtimal hesapladığı gerçekleşmediğinde ise biz yumuşak yaklaştık, Kobanê’nin
düşmesini istemedik diye kendine pay çıkartmak isteyecektir. Ancak Türkiye’nin
Kürt sorunun çözümünde çok net bir politikası ve adımı olmadığı takdirde her
yaklaşımı Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etmeye yönelik olacağı
düşünülecektir. Doğrusu da budur.
Türkiye, Kürt Özgürlük Hareketi’ni IŞİD ve başka güçlerle
oyalayıp etkisizleştirmek isterken, bu
politikayı uygulama cesaretini başta KDP’den, sonra da uluslararası güçlerden
almaktadır. Hatta uluslararası güçler
PKK’ye karşı daha yumuşak yaklaşım göstermek isterken, KDP bunu bile kendi
aleyhine bir gelişme olarak görmektedir. Türkiye ile KDP’nin bu düzeyde
ilişkisi, her ikisinin Özgürlük Hareketi’ne yaklaşım benzerliğinden
kaynaklanmaktadır.
Şu anda Ortadoğu’da kritik dönem yaşıyoruz. Kürtler için
dönem daha kritiktir. Kürtler gafil olmazlarsa çok kazanacaklar, yoksa
kaybedeceklerdir. Bu açıdan KDP’nin gaflet içine düşmemesi çok önemlidir.
Özellikle Türkiye’nin oyunlarına gelmemelidir. Yoksa KDP Kürt Özgürlük
Hareketi’yle birlikte kendisinin de büyük kaybedeceği bir konuma düşer. Dönem
kritik olduğu için bu uyarıları yapmak durumundayız. Kürt Özgürlük Hareketi KDP
doğru yaklaşsa olumlu yaklaşır. KDP yaklaşımını düzeltmezse bazı ilişkileri ve
yersiz kaygıları ile sonu belli olmayan sıkıntıların müsebbibi olabilir.
KDP Rojava Devrimine yaklaşımını mutlaka düzeltmeli. Burada
hesap yapma yerine, devrimin başarısına destek vermeli. Derhal kantonları resmi
olarak tanıdığını ilan etmelidir. Kobanê’deki yönetimin iradesini tanıdığını ve
her türlü dayanışma içinde olacağını ilan etmeli ve gereğini yapmalıdır.
Şu kesindir, Kobanê Direnişi ve Rojava Devrimi
gerçekliğinden kimse gerçek yüzünü gizleyemez. Kobanê Direnişi AKP’nin maskesini
tümden düşürmüştür. Takke düşmüş, kel görünmüştür. AKP tam bir yol ayırımına
gelmiştir. Ya gerçekten Kürtlerle ilişki ve ittifak temelinde, demokratikleşme
temelinde Ortadoğu’da etkin ve saygın bir güç olacaktır, ya da Kürtlerle savaş
içinde tarihin en kötü durumuna düşecektir. Türkiye’nin bu duruma düşmesini
isteyen çok güç var. Türkiye de Kürt düşmanlığıyla bunların arzuları
doğrultusunda hareket etmektedir. Kürt düşmanlığı Türkiye’yi iflah
etmeyecektir. Bu açıdan Kürt Özgürlük Hareketi’nin şu anda Türkiye’ye karşı
mücadelesi, aynı zamanda başta Türkiye olmak üzere tüm Ortadoğu halklarının
demokratikleşmesine yönelik mücadele olmaktadır.
Kobanê direnişi Türkiye’de bir demokratik hareketin ortaya
çıkma zeminini güçlendirmiştir. CHP’nin
bile olumlu tutumlar içine girmeye yönelmesi, Türkiye’de bir demokrasi
cephesinin kurulabileceğini göstermektedir. Birçok çevre Kürtlerin özgürlüğünün
Türkiye’nin gerçek bağımsızlığı ve özgürlüğü anlamına geleceğini görmektedir.
Türkiye’nin doğru geleceğinin Kürtlerle ilişki ve ittifaktan geçtiğinin
görülmesi Türkiye açısından çok önemli görülmelidir. Kobanê direnişinin bunu
sağlatması çok önemlidir. Bir musibet
bin nasihatten daha yeğdir deyiminin ne kadar anlamlı olduğuna bir daha şahit
oluyoruz.
Kuzey Kürdistan, Kobanê Direnişini destekliyor. Bu
olumludur ama yetersizdir. Bu direnişin ve var olan tehlikenin büyüklüğüne
denk bir duruş yoktur. Halbuki Kürdistan ve Türkiye’de halk tümden ayağa
kalkmalı, Türkiye’nin politikasını kökten değiştirmeliydi. Binlerce genç Kobanê’ye
akmalıydı. Birkaç yüz gencin katılması yetmez, binlerce gencin katılması
gerekirdi.
Kobanê’de büyük bir direniş ortadayken, bu direnişe verilen
desteğin bugünkü düzeyde kabul edilemez. Kuzey Kürdistan ve Türkiye bu
zayıflığını gidermelidir. Rojava Devrimine
yönelik saldırılara karşı direnişe daha fazla güç ve destek vermelidir. Çünkü
bu saldırılar son bulmayacaktır.
Mustafa Karasu
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info