15 Nisan 2017 Cumartesi Saat 19:46
Yüzyıllık sistemlerin aşılmaya yüz tutup yeni denge ve
kurulumların oluşmaya başladığı böylesi bir süreçte öngörü ve karar
mekanizmaları güçlü olup yerinde ve zamanında adım atan güçlerin söz konusu
yeni yapılanmalarda söz sahibi olacağı ise kuşku götürmezdir.
Sıcak mücadelenin sürdüğü yerlerden olan Irak’ta hükümet
güçleri, hem DAIŞ karşıtı Uluslararası Koalisyon hem de İran desteğiyle
sürdürdüğü bu çete yapılanmasıyla savaşında, önemli kayıplar verse de belli bir
ilerleme kaydettiği görülmektedir. Söz konusu güçler mevcut durumda Batı
Musul’da tıkansa da DAIŞ’ın önemli ölçüde geriletildiği ve zayıflamaya yüz
tuttuğu da tespit edilebilmektedir. Dolayısıyla DAIŞ sonrasına ilişkin yeni
çelişki ve çatışmaların ilk ipuçlarının da açığa çıktığı gözlemlenebilmektedir.
Bu açıdan yeni döneme ilişkin çelişkilerin ABD öncülüğündeki uluslararası
güçler, Rusya, İran ve Türkiye arasında belirginleşeceği ve de Güneyli güçleri
de içerisine alacağı belirtilebilir. Bu nedenle gelişmelerde belirleyici bir
konumda olan Özgürlük Hareketinin de daha zorlu bir sürecin beklediğini de
ifade etmek gerekir.
Kerkük’te bayrak
etrafındaki gelişmeler ve duruşlar
Yeni döneme ilişkin ilk çelişkilerin baş gösterdiği
yerlerden biri hassas toplumsal ve ekonomik gerçekliğiyle Kerkük alanı oldu.
Kerkük’te geliştirilen bayrak krizi ABD’nin Kürdi renge dayanarak Türkiye ve
İran’a yönelik bir hamlesi olarak değerlendirilebilir. Bu durum, TC ile çete
pratiği içerisinde olan KDP’ye de bir uyarı niteliği taşımaktadır. Güney
bayrağının Kürt üye ağırlıklı Kerkük Meclisinde alınan kararla resmi kurumlara
çekilmesi, ABD eğitimli ve uzun yıllar bu ülkede kalan YNK’li Kerkük valisinin
öncülüğünde gerçekleştirildi. ABD’nin bu adımı daha önceden, TC-KDP
ortaklığında yapay ve sahte bir yaklaşımla İstanbul’daki bir havaalanına
çekilen aynı bayrak üzerinden geliştirilen ilişkileri deşifre etmeye dönük bir
girişim olarak da değerlendirilebilir. Aynı durum İran-YNK ilişkileri açısından
da ifade edilebilir. Diğer taraftan aynı bayrak girişiminin Kerkük şehrinin
Güney Kürdistan’a bağlanmasına kadar götürülebileceği yönlü söylemler,
gelişmelerin önümüzdeki süreçte ne kadar boyutlanabileceğine ilişki işaretler
niteliğindedir. Günübirlik olarak “bağımsızlık ve “bayrak çıkışlarıyla siyasi
rant toplamaya çalışan KDP bu hamle karşısında, gönülsüz ve sahte bir onaylama
duruşu gösterirken esasında ise rahatsız olduğu kestirilebilmektedir. İran ise
daha çok olası gelişmeleri ve başta TC ile KDP arasında olmak üzere
gelişebilecek çelişkileri izlemeye aldı. Irak parlamentosu da düzenlediği bir
oturumda Şii-Sünni üyelerinin ittifakı ile “bayrak asma kararının reddedildiği
şeklinde bir karar ile tavır koydu. TC ise beklenen faşist tavrını
gecikmeksizin ortaya koydu. Ama aynı bayrağı kendisinin de “kullandığı nı izah
edemediği için dünya kamuoyu karşısında bir kez daha zor duruma düştü.
KDP’nin Musul pratiği
sorgulanmalı
Benzeri çelişkilerin önümüzdeki süreçte Musul ve civarında
da yaşanabileceği öngörülebilir. Konu Musul olunca en çok sorgulanması gereken
KDP’nin buradaki pratiğidir. Çünkü TC ve Irak Sünni yapılanmalarıyla
geliştirdiği ittifak sonucu Musul’un Kürdi yanı silinmekle yüz yüzedir. KDP
deyim yerindeyse Musul civarında kendince yararlı gördüğü sınırlı bazı yerleri
alıp şehri ise Irak ordusuna terk etti. Oysa tarihi ve toplumsal olarak Musul
şehrinin diğer halklar kadar Kürt yanı da hiç kimse tarafından inkar
edilmeyecek kadar aşikardır. Mevcut duruma bakıldığında ise on binlerce Kürt
insanı Musul’dan çıkarılmış ve kamplarda yaşamaktadırlar. Yerlerine dönüp
dönmeyecekleri, dönmeye çalışsalar bile başlarına neler geleceği ise belirsiz
bir durum olarak ortada durmaktadır.
KDP’nin “bağımsızlık
söylemleriyle örtbas etmeyi amaçladığı anti-Kürt pratiği
Musul’da böylesi kirli bir ittifak ve pratik sahibi olan
KDP’nin, çok daha kirli bir pratik ile daha önce katliama uğrattığı Şengal’deki
özgürleştirme sürecindeki özgürlük güçlerine saldırısı ise aslında bu
yapılanmasının çok daha net bir fotoğrafı olarak tüm dünyada görüldü. Dünya ve
Kürt kamuoyundan gelişen sert tepkileri gören KDP direk saldırıyı durdurarak
farklı yöntemlerle aynı tavrı sürdürmektedir. En başta da YBŞ-YJŞ güçlerine
dönük özel savaş, kendince bu özgürlük güçlerinin içeriğini boşaltma, tabansız
bırakma, provokasyona getirme, Êzidi halkıyla karşıtlaştırma ve meşruluğunu
gölgelemeyi amaçlamaktadır. Fakat panikle attığı her adım kendisine
dönmektedir. Çünkü bu güçlerin hangi temelde oluştuğu, gerillanın hangi koşul
ve süreçlerde oraya konumlandığını tüm dünya izledi. Dolayısıyla neredeyse tüm
dünyayı saran bir terör ağının ağır saldırısına tarihi bir cevap veren bu
özgürlük güçlerini gölgelemek aynı terör ağıyla suç ortağı olan KDP’nin
başarabileceği bir durum değildir. Aynı KDP denetimindeki alanlarda AKP paralel
olarak yurtsever Kürt halkına dönük siyasi soykırım operasyonlarını ise
aralıksız sürdürmektedir. Medya Savunma Alanları civarına güç yığmaktadır.
Hakeza Mesut Barzani Türkiye ziyaretinde Bakur’da kendisine bağlı marjinal
siyasi çevreleri referandumda “Evet ve gizli evet olan boykota yönlendirdi.
Başur’da ise parlamentoyu feshetmiş ve tüm Kürt siyasi hareketlerine karşıt
durumunu sürdürmektedir. Rojhılat’ta da TC ile ortak olarak Şengal benzeri
halkı katliamlara açık hale getiren provokasyonlarını sürdürmektedir.
Kürdistan’ın tüm parçalarında böylesi anti Kürt bir pratik içerisinde olan
KDP’nin “Kürdistan’ın bağımsızlığı söylemi ise bu kirli durumunu örtbas etme
amacından öte hiçbir anlam taşımamaktadır. Bu söylem aynı zamanda halka dönük
bir umut tacirliği ve bir rant kapısı olmaktadır. Kısacası TC ve KDP’nin mevcut
tehlikeli yönelimlerinin devam edeceği bilinerek, bunları etkisiz kılıp
yenilgiye uğratacak tüm önlem ve tedbirlerin daha da geliştirilmesi yaşamsal
bir durum olmaktadır.
Kaos içerisinde
pragmatist tutum
Başur’un diğer önemli bir gücü olan YNK içerisindeki kaos
hali ise devam etmektedir. Parçalı ve çatışmalı iç yapısı, ortak ve kararlı bir
iradi duruşun önünü almakta ve bu durum günden güne bir kangren halini
almaktadır. Başur’u ilgilendiren önemli konularda dahi yönetiminden farklı
tavır ve sesler çıkmaktadır. Farklı siyasi odaklar arasında gidip gelmektedir.
Üst üste yaptığı yönetim toplantıları çözümden ziyade sorunları
derinleştirmektedir. Dolayısıyla böylesi kararsız ve kaotik bir yapı tüm
ihtimallere açıktır. Son süreçte KDP ile tekrardan uzlaşı arayışlarına
girmektedir. Kürt Özgürlük Hareketine ve
faaliyetlerine karşı KDP gibi düşmanca-çete pratikleri sergilememiş fakat
KDP’nin saldırılarına karşı tavır almada yetersiz kaldığı bu durumlardan
faydalanmak istediği görülmüştür. Diğer taraftan Kürt Özgürlük Hareketine
“kolaylık sağlama amaçlı derin bir denetimi de eksik etmemiştir. Kurumsal
yapılara sızma, yönlendirme ve istihbarat toplama faaliyetlerindeki yoğunluk
dikkat çekmiştir. Kürt Özgürlük Hareketi hakkında yapılan istihbarat
faaliyetlerin amacı, toplama biçimi, kullanımı ve bölge güçleriyle bilgi
paylaşımı konusunda derin şüpheler ortaya çıkmıştır.
Başur’da yaşanan
krizde Ulusal birlik umudu güçleniyor
Özcesi Başur Kürdistanı’nda genel itibarıyla bir kaos hali
yaşanmaktadır. Güneyli güçlerin dar ailesel ve ekonomik rant peşinde koşarak
toplumsal ve siyasal alanda bıraktıkları büyük boşluğu İran, Türkiye ve Selefi
gruplar doldurmaktadır. Özellikle İran’ın Haşdi Şabi üzerinden Şarezur ve
Germiyan alanlarındaki etkinliği her geçen gün daha da artmaktadır. Yüzlerce
Kürt genci bu biçimde Haşdi Şabi’ye terk edilmektedir. Bir kısmı ise Selefi
grupların ağına düşmektedir.
Ancak önemle belirtmek gerekir ki iktidar güçlerinin rant ve
paylaşım kavgası ve sarmalı içerisinde çaresiz, moralsiz ve bitkin düşmüş
toplumun önemli bir kesimi ise her geçen gün daha fazla ilgisini özgürlük
arayışlarına çevirmiştir. Başur Kürdistan şehirlerindeki Newroz kutlamalarına
katılım ve ilgi bu açıdan önemli bir göstergedir. Fakat aynı toplumun iradesi,
memurluk kadroları ve maaş ile neredeyse ipotek altına alınmıştır. Toplum en
ufak bir itiraz ya da farklı arayış ve yönelimleri açık-gizli tehdit ve
yaptırımlarıyla karşılaşmaktadır. Bu açıdan Başur’daki mevcut kısır döngü, kaos
ve siyasi yapılanmayı aşacak daha köklü ulusal ve bölgesel politika ile yeni
bir yaklaşım ile tarz ve tempoya ihtiyaç vardır.
Suriye’de TC ile
çetelerinin iflası ve önümüzdeki süreç
Sıcak savaşın ve siyasetin yoğun yaşandığı alanlardan olan
Suriye’de ise çözümün değil de sorunun tarafları olarak bilinen kesimlerin
kurduğu Cenevre ve Astana masaları iyiden iyiye çöküntüye uğramaktadır. Çünkü
bu oturumlar çözüm için değildir. Bundan ziyade sıcak savaşın soğuk bir tarzda
ve yoğun diplomatik taktiklerle buralara taşınmasıdır. Nitekim sonuç alınamayan
her oturumdan sonra arazide savaş daha da gürleşmektedir. Son olarak çetelerin
Şam ve Hama’ya dönük yoğun saldırıları ile Rusya-İran korumasındaki Suriye
rejiminin buna karşı koyması yaşanan durumu açıkça gözler önüne serdi. Elbette
bu durum Türkiye’nin Suriye’de Rusya ile geliştirdiği ve adına taktik dahi
denemeyecek ikili oyunlarını daha da görünür kıldı. Nihayetinde bir kez daha
anlaşıldı ki kırılan ve son bir hamleyle bir şeyler kurtarmaya çalışan çeteler
ve onların arkasındaki TC Suriye’de kaybetti. Son MGK toplantısında, daha
önceden hedefleri Rakka, Efrin ve diğer alanlara kadar genişletilen sözde
“Fırat Kalkanı harekatının sonuçlandığının açıklanması bu iflasın resmi
itirafı oldu. Eğer hala Rusya tarafından TC’ye biraz tolerans tanınıyorsa,
bunun sebebi TC’ye komşu olan ve hala çetelerinin elinde olan İdlip ve civarı
ile diğer bazı alanlardır. Bu açıdan denebilir ki başta Rakka olmak üzere diğer
alanlar düştükleri anda TC’ye yol görünecek ve işgal ettiği topraklardan derhal
çekilmesi istenecektir. Hatta bu şimdiden dahi telaffuz edilmektedir. Aynı
durum Musul’un düşmesinden sonra Irak’ta işgal ettiği topraklar için de
geçerlidir.
İran’ın bölgesel
etkinliği ve bunun karşısında gelişen TC-İsrail ortaklığı
İran ve Rojhilat Kürdistanı’nda da gözle görülür bir
hareketlenme yaşanmaktadır. Rojhilat’ta Newroz uzun yıllardan sonra ilk defa bu
denli kitlesel ve coşkulu kutlandı. Elbette bu Özgürlük Hareketi’nin etkisiyle
gerçekleşti. Bu durumu Özgürlük Hareketinin Rojava, Bakur ve bölge genelindeki
temposunun bir sonucu olarak değerlendirmek gerekir. Öte yandan İran’da yaz
mevsiminde gerçekleşecek seçimlerin de beraberinde bazı siyasi gelişmelere yol
açacağı öngörülebilir. Diğer taraftan İran’ın bölgesel etkinliğini de sürekli
göz önünde bulundurmak gerekir. İran, Suriye’de birçok alanda konumlandı ve
Golan tepelerine kadar dayandı. Bu durum İsrail’i oldukça tedirgin etmektedir.
Bundan dolayı İsrail, önlem almak için İran karşısında bölgede çeşitli
yöntemlerle Sünni bloğa destek vermektedir. AKP ile tekrardan geliştirdiği ilişkilerin
temelinde de bu neden vardır. AKP de bu durumu Kürt Özgürlük Hareketine karşı
yönelimler için bir zemin olarak kullanmaktadır. Neticede İran’ın da bölgede
yaşanan gelişmelerden kapsamlı bir biçimde etkileneceği ve etkileyeceği
olasılıkları güçlenmektedir.
Faşist blok her
ihtimalde saldırmaya devam edecektir
Bakurê Kurdistan’da ise TC – AKP’nin tüm kapsamlı faşizan
saldırılarına rağmen halkın Kürt Özgürlük Hareketi ve onun değerlerine en
olumsuz koşullar altında dahi bağlı olduğu ve olacağı son 8 Mart ve Newroz
kutlamalarıyla bir kez daha görüldü. Türkiye tarafında cılız ve iradesiz
muhalefet, toplumsal alanı faşist AKP-MHP ortaklığına neredeyse terk etmişken
Kürdistan’da, bunun tam tersi biçimde halk kendi iradesine sonuna kadar sahip
çıkmaktadır. Bu açıdan 16 Nisan’da ve darbe koşullarında gerçekleştirilecek
referandumda Kürt halkının göstereceği irade şimdiden belli olmakla beraber
aynı kararlılık düzeyi Türkiye cephesi için söylenemez. Bu açıdan eğer
referandumdan “evet çıkarsa bunun sorumlusu, Türk toplumsal iradesini faşizme
terk eden iradesiz muhalefet güçleri olacaktır. Fakat kötü ihtimal olan
“evet in çıkması durumunda da bunu faşizmin nihai zaferi olarak algılamamak
aksine onun daha da daralan ve kısalan bir yola girmesi olarak değerlendirmek
gerekir. Öte taraftan “Hayır ın çıkması onun yenilgisi olacaktır. Fakat
faşizmin yenilgiyi kolay kabullenmediği ve sahayı terk etmeyip daha da
saldırganlaştığı da tarihi tecrübelerde görülmektedir. Kısacası her iki
ihtimalde de Kürdistan halkı ve ilerici kesimlerin faşist blokun yeni
saldırılarına hazırlıklı olmaları gerektiği vurgusu önemli olacaktır.
Kürdistan
Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html-
http://kursam.net/index.html
Kürdistan
Stratejik Araştırmalar Merkeziwww.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html-
http://kursam.net/index.html