11 Nisan 2014 Cuma Saat 05:38
Jineoloji tartışmalarımızı sürdürürken en fazla karşılaştığımız soru “neden bir kadın bilimi? sorusu oluyor. O kadar bilim dalı ve onun alt dalları varken, feminizmin oluşturduğu önemli bir külliyat varken bu jineoloji hangi derde deva olacak diye soruluyor birçok kişi ve çevre tarafından. Aslında bu soruyu tersten sorarak cevaplamak daha iyi olabilir. Binlerce dala ayrılmış olan bilim, en küçük zerreden en kozmik yapılara kadar inceleme konuları geniş olan bilim, neden kadını bilim konusu haline getirmemiştir. Üstelik hakkında bunca mitoloji, bunca dini tanım, bunca “bilimsel tespit yapılmış, sanatta ifade bulmuş kadın konusu hala nasıl oluyor da Freud’un ölürken “kadın nedir? diye sorduğu soruda takılı kalmış durumda. Üstelik kendisi de kadını tanımlama çabasında olmasına ve eril zihniyetin kadın tanımlarına en fazla katkı sunmuş biri olmasına rağmen.
Bu bir inkarcılık değil elbette ama eğer bilimi yapılmazsa kadının karartılan gerçeği açığa çıkarılamaz. O gerçeklik tanımlanamazsa kadının özgürlüğü, kadının özgürlüğü gerçekleşmeden de toplumun özgürlüğü gerçekleşemez. Yine kadın doğası açıklığa kavuşturulmadan toplumun doğası da açıklığa kavuşturulamaz. Feminizmin geliştirdiği tanımların bir bütünlük oluşturmaması, yapılan doğru tespitlerin uygulama alanlarının sınırlılığı, akademik bilgi ve eleştirinin ötesine geçmeyen teorilerin toplumsal yaşama yansımasını zayıf bırakıyor. Bu pratiği ve örgütlenmeyi kapsasa da sadece bununla ilgili değil. Beyin fırtınası, bilinç yükseltme, kişisel olarak canı istediği zaman esas alınan bir konumdaki teoriler olması ciddi bir sorunu ifade ediyor. Yani kadın özgürlüğü konusunda çok önemli tespit ve değerlendirilmeler yapılmış olsa da bunları kim, nasıl uygulayacak, sonuçları nasıl değerlendirilecek belli değildir. Devletlerden kadın özgürlüğü için adım atmalarını beklemek için baskı uygulamak, protesto etmek, yasalardaki çok kısmi değişimler tümden anlamsız denilemese de yarattığı sonuçlar ve kurum olarak devlet zihniyeti göz önüne alındığında taşıdığı değer ortadır. Yani kadın bilgisini, kadın özgürlüğü yönündeki tespit ve kuramların bir bağlayıcılığı yok. Oysa bunun tersi yöndeki tüm kuramlar bağlayıcı bir tarzda işliyor. İşte jineoloji kadına dair tespitleri kadın gerçeğini açığa çıkarılması ve kadının özgürleşmesinde bağlayıcı, uygulanması zorunlu kuramları kapsıyor. Eyleme, örgüte dönüşecek kuramlar. Örgüt ve eylemlere yön verecek kuramlar. Ütopyasını kendisi gerçekleştirecek, ütopya oluşturacak kuramlar.
Bunu nasıl yapacağını Kürdistan kadın özgürlük hareketi olarak kendi deneyimimizden birkaç örnekle ifade etmek daha anlaşılır olmasını sağlayabilir diye umuyorum. Daha önce de jineolojinin Kürt kadınlarının kendi deneyim ve tecrübelerinin yarattığı birikime ve kadın özgürlük hareketleri, feminist hareketlerin mirasına dayanarak geliştirileceğini ifade etmiştik. Yani kavram ve tartışması yeni olsa da aslında jineolojinin çok uzun bir zamanı alan bir araştırma ve uygulama zemini var. Kavramı Özgürlük Sosyolojisi adlı savunmasıyla ortaya koyan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın başlattığı ve geliştirdiği bu çalışmalar Kürdistan kadın özgürlük hareketi tarafından somutlaşarak ilerletilme çabasındadır. Jineolojiye kaynaklık edebilecek bir çok kuram Kürt özgürlük hareketi tarafından uygulanmış, sonuçları değerlendirilmiş ve hala da değerlendirilir durumdadır.
Bu kuramlardan biri Kopuş Teorisi’dir. Kadının kendi kimliğini tanıması, kendini her bakımdan donanımlı kılabilmesi için erkekten zihniyet, duygu, güdüsel olarak hatta gerek görüldüğü durumlarda fiziki olarak da kopması anlamına gelen kopuş uygulanmış ve sonuçları değerlendirilmesi gereken çok önemli sonuçları yaratmıştır. Kadın özgürlüğüne ve Kürt ulusal mücadelesine etki etmiş sonuçlardır bunlar. Kürdistan kadın özgürlük hareketini bulunduğu her alanda farklı yol ve yöntemlerle de olsa kopuş teorisi Kürt kadınlarının bu gün yakaladığı düzeyde belirleyici bir etkiye sahiptir. Kadınların tüm örgüt, kurum, yaşam alanlarında kendi iradelerine dayalı geliştirdikleri yaşam biçimi erkekten bağımsız gelişimin kapılarını açmıştır. Diğer sosyalist ve ulusal kurtuluş hareketlerindeki bacı, yoldaş, sevgili, eş gibi kadını geçerli olan toplumsal cinsiyet statüleri yada cinsiyetsiz kaba eşitlikçi ele alışların önüne geçilmiştir kopuş teorisiyle. Ancak kadın ve erkeğin bir birinden kopması rahip-rahibe, haremlik-selamlık yada eşcinsellik gibi olmamıştır bu deneyimde. Bu gün Kürt özgürlük hareketini tanımayan veya bilinçli olarak yaşananları çarpıtan yaklaşımlar bu gerçeklerin görülmesini engellemektedir. Kimi zaman klasik ulusal kurtuluş hareketlerinin statüsünde kimi zaman ise feodal yargıların hakim olduğu bir kadın-erkek ayrışması biçiminde ele alışlar söz konusu olmuştur.
Diğer bir konu Abdullah Öcalan’ın “Erkeği Öldürme olarak tanımladığı erkek etrafında oluşturulan kültürü ortadan kaldırma mücadelesi ve “Erkeği Dönüştürme Projesi dir. Dünyada başka örnekleri var mıdır bilmiyorum ama okuduğumuz ve bildiğimiz kadarıyla hiçbir kadın özgürlük hareketi erkeklerin kendilerini sorgulamalarını, dönüştürmelerini sağlayacak bu kapsamda çalışmalar yapmamıştır. Bu sadece erkeklik konusunda tespitler yaparak kimi erkeklerin bunu sorgulamasını onların insafına bırakma temelinde bir yaklaşım değildir. Bu gün kendisini profeminizm olarak adlandıran tanımlamayı da ifade etmiyor. Kürdistan özgürlük hareketi erkeğin kadın yaklaşımı, erkeklik-egemenlik ve iktidar bağlantısı üzerinde yıllardır çalışmalar yürütüyor. Örgütsel mekanizmalardan kurallara, eğitimlerde temel bir konu olarak ele alınmasından, kişisel sorgulamalara kadar hareketin mensubu her erkeğin erkekliğin sorgulanması sürecine tabiiyetini zorunlu kılıyor. Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği çözümlemeler temelinde yıllardır erkeği öldürmek, cins mücadelesi, kadın özgürlük hareketleri tarihi, toplumsal cinsiyetçilik dersleri görülüyor. Bu tartışmalarda erkeklerin içinde şekillendiği toplum ve aile yapısı, kadına yaklaşımına etki eden hususlar çözümleme konusu yapılıyor. Bu konuda yeterli bir bilinci, dönüşümü geliştirmeyen bunun çabasını vermeyen erkek sorgulanıp, karşısında mücadele ediliyor. Elbette bunun kolay olmadığını en fazla da deneyiminden bilen hareket konumundadır Kürdistan kadın özgürlük hareketi. Bunun yol ve yöntemleri üzerine de sürekli bir arayışın ve çabanın sahibidir. Bence bu konunun kendisi bile Kürdistan kadın özgürlük hareketini farklı bir deneyim ve bilginin kaynağı haline getirmeye muktedir bir anlama sahip.
8 Mart 1998’de ilan edilen Kadın kurtuluş ideolojisi ve buna dayalı kadın partileşmesi de diğer önemli kuram ve uygulamayı ifade ediyor. Temel ilkelerini yurtseverlik, öz irade ve düşüncenin geliştirilmesi, örgütlenme, mücadele ve estetik olarak tanımlayan kadın kurtuluş ideolojisi kadın özgürlük hareketi içerisinde yer almış tüm kadınların kabul ettiği ve buna dayalı olarak mücadele ettiği ilkeler bütünüdür. Yurtseverlik kendi kimliğine dayalı gelişimi ifade ederken, öz irade ve düşünce kadın özgürlüğüne dayalı gelişimi, her örgütsel kademede kadının kendi öz örgütü ile katılımı ve mücadelesi ile felsefik anlamda derinleşen güzellik anlayışı ile yaşama estetik yaklaşımı hakim kılma anlamını taşıyor. Bu kuramın yaşam bulması ile Kürdistan özgürlük hareketi içerisinde bu gün eş düzeye temsiliyeti geliştiren bir süreç geliştiği gibi hiçbir kadın kendi başına, örgütsüz ve iradesiz biçimde erkeğin insafına –ki bu erkek sosyalist dahi olsa- bırakılmamaktadır. Meşru savunmaya dayalı geliştirilen savaş gerçeği içinde dahi estetik ve etik ilkelere bağlılık militarizm ile meşru savunmanın farkını belirleyen etkenler olmuştur.
Toplumsal sözleşme kadının içinde yaşadığı toplumla ilişkisini hukuki ve ahlaki temelde belirlemesi, kadın ve erkeğin özgürlük temelinde ilişkisini esas alacak “özgür eş yaşam da jineolojinin dayanaklarını oluşturan diğer proje ve kuramlardır.
Elbette bu kuramların ve mücadele deneyiminin yarattığı ve henüz edebiyatı yada bilimsel incelemesi yapılmamış binlerce hikayesi var. Çobanlık yapan bir kadının bir siyasetçi yada askeri komutana, evinden hiç çıkmamış bir kadının bir çok ülkede halkı ve kadınları örgütleyecek donanıma sahip bir aktiviste, kendi kültürel gerçekliğinden kopmuş bir kadının dilini kültürü ile buluşmasına, küçük burjuva yada köylü olarak tanımlanan bir çok kadının sınıfsallıklarını aşma temelindeki dönüşümle toplumsallaşması yada bilinçlenmesi, okuma yazma bilmeyen kadınların kendi hayatlarının romanlarını yazacak yada başkalarını eğitecek düzeyde kendilerini geliştirme temelinde yaşadıkları dönüşümler… En çetin doğa koşullarına uyum sağlama, bir ütopya olan kadın yaşam alanlarının oluşturmaya kadar şehitleri ve yaşayanlar ile jineolojiye konu olacak yüzlerce konu, olay ve kişiyi de buna dahil etmek gerekir.
Çok daha detaylı ifade edilebilecek olan bu kuramları açmaktan ziyade PKK ve Kürdistan kadın özgürlük mücadelesi laboratuvarında geliştirilen kuram ve projelerin jineoloji ile bağını ifade etme ihtiyacı ile bunları belirtiyorum. Çünkü hem Kürdistan kadın özgürlük hareketi deneyiminin hak ettiği düzeyde sosyolojik incelemeye tabi tutulmamış olması hem de kadına dayalı bir bilim geliştirirken dayandığımız temeli ifade etme gereği olduğuna inanıyorum. Jineoloji çalışması hakkında meraklı bir genç şakayla da karışık “peki bu jineolojinin laboratuvarı da var mı? diye sormuştu. Buna verilecek cevap belki de dünyadaki en büyük kadın-erkek inceleme laboratuvarına sahip hareketin Kürdistan kadın özgürlük hareketi olduğudur.
Zozan Sima
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.org – www.navendalekolin.com – www.lekolin.net – www.lekolin.inf