17 Eylül 2012 Pazartesi Saat 07:19
Geçtiğimiz günlerde BDP tarafından Gever’de “Özgürlük Yürüyüşünüzü Selamlıyoruz şiarıyla düzenlediği mitingde büyük puntolarla yazılan “Kürdistan Kürtlerindir İşgalci T.C Kürdistan’dan Defol pankartı dikkat çekmişti. Aslında uzun bir süredir Şemzinan ve Çelê’de gerilla direnişi karşısında askeri misyonunu yitiren işgalci TC ordusuna bu söylem yakışmaktadır. Dönemin ruhunu yansıtan ve herkesin bu çerçevede hareket etmesi gerektiğini dile getiren bir söylemdir. İşgalci T.C ordusuna bir cevapta Beytüşşebap’ta gerilla güçlerinin düzenlediği eylemin ardından halkın panzerlere bayrak asması ve TC devletine ait bayrakları indirmelerinin yanı sıra başta asi Kürt kadınlarının başkaldırısı da büyük bir cevap niteliğindedir.
Açılan pankart aklımıza şu soruyu getiriyor dolasıyla.
Eğer Kürdistan sömürge ise o zaman istemeli miyiz yoksa almalı mıyız?
Başkasından bir şey istemek, sömürgeciliği meşru görmenin inceltilmiş halidir. Sömürgeci devlet tarafından gasp edilen hakları almak sömürgeciliği ve onun zihinlerde yarattığı meşruluğu yıkmak anlamına gelmektedir.
MEŞRULUK
İşgalci durumdaki bir devlet veya güç bir bölgeyi sömürgesi haline getirirken kendini orada olması gerektiğinin gerekçelerini oluşturarak kendisini meşrulaştırır. Uzun yıllardır Kürdistan’da TC ordusuyla, siyasi, düşünce, eğitim, kültürel kurumlarıyla her yönden Kürdistan’ı sömürerek kendisini orada yerleştirmiştir.
Sömürgecilik Dünyanın birçok bölgesine yayılma hareketi askeri işgal, ekonomik sömürü ve çok büyük adaletsizlikleri içermektedir. Bu yayılmayı gerçekleştirenler ve ondan en çok istifade edenler, onu, dünya insanlığı için daha fazla fayda sağlamak şeklinde meşrulaştırarak kendilerine ve dünyaya açıklamaktadırlar.
“Muktedirler daima, hakimiyetin getirdiği avantajlar ve ayrıcalıklar için bir meşruluk derecesi elde etmeye ihtiyaç duymaktadırlar. Bu meşruiyeti her şeyden önce, iktidarlarına insan taşıma kemerleri olan ve onlar olmaksızın hakimiyetleri altındaki büyük gruplara kendilerini dayatamayacakları öz kadrolarından almak gereksinimi duydular. Fakat aynı zamanda, hakim oldukları gruplardan da bir meşruiyet payesi almaya ihtiyaçları vardır. Ve bu, en nihayetinde kendilerinden oynamaları istenen işbirlikçi rolün karşılığında gelmektedir.
BEYİNSEL SÖMÜRGECİLİK
Kürdistan’daki sömürgeciliği diğer sömürge alanlarından ayıran tabi ki farklı özellikler ve nedenler bulunmaktadır.
“Kürdistan’da yürütülen sömürgecilik aynı zamanda ‘beyinsel sömürgecilik’tir. Objektif planda ekonomik, sosyal ve siyasal alanda geliştirilen sömürgecilik, subjektif planda ülkenin düşünen beyinlerine meşru ve kabul edilebilir bir düzen biçiminde yansıtılabilirse, böyle bir sömürgeciliği dünyada hiçbir güç yıkamaz. İşte, Kürdistan’da, Türk eğitim ve kültür politikasının peşinde koştuğu gerçek budur.
TC Kürdistan’da yürüttüğü bu sömürgeci politikalarıyla yanına bazı işbirlikçi Kürtleri de alarak tamamıyla meşruluğunu göstermenin peşindedir. Bu işbirlikçilerden teşhir edilenler tehdit edildik çığlıklarıyla kendilerini yine o çok sevdikleri devlet büyüklerinin kucağına atarak ihanet ettikleri halklarına karşı daha çok propaganda yapmaya çalışıyorlar.Bu İhanetçiler bir tabaka haline gelmiş ve konumlarını korumakta da ısrarlıdırlar.
Diğer sömürgelerde pek rastlanmayan böyle bir tabakanın ortaya çıkışı, Kürdistan’ın farklı amaçlarla ve farklı tarzda sömürgeleşmesinden ileri gelmektedir.
“Kürdistan’da hakim olan eğitim ve kültür, Türk ulusunun çıkarlarına hizmet eden sömürgeci eğitim ve kültürdür. Kürdistan ulusal gerçeğini yok etmeyi amaçlayan, bireyi emeğine, halkına ve ülkesine karşı yabancılaştıran, şoven Türk milliyetçiliği temelinde geliştirilen sömürgeci Türk eğitim ve kültür politikası, Kürdistan’da geniş mali, kadro ve kurumsal olanaklara sahip olup, düşünen kesim üzerinde hemen hemen hakimiyet kurmuştur. Bu politika, özünde sosyal, ekonomik ve siyasal sömürgeciliği, beyin ve davranış alanında tamamlamaya, yani beyinsel sömürgecilikle tamamlamaya dayanır.
İMAMIN CEMAATİ
Yıllarca Kürt kültürünü ortadan kaldırmak için Kürtlerin ana dili olan Kürtçeyi yasaklayarak asimilasyon politikası yürüttükleri yetmiyormuş gibi şimdi de daha iyi asimile edebilmek için eğitim yaşını 5 yaşa indirerek devam etmek istiyorlar. Bu düşündükleri yozlaştırma ve derin asimilasyonla eğitim sisteminde asıl hedeflenen şeyin imam yetiştirmek ve Türkiye’yi “imam cemaatine! çevirmek olduğu ortadadır. Gözden kaçırılmaması gereken diğer önemli bir hususta kültürel soykırımdır. Bir çocuk ne kadar küçük yaşta ailesinden uzaklaştırılırsa o kadar çabuk ve kolay asimile edilir yani halkına düşman durumuna getirilir. Bir beyni şekillendirmenin ve özünden uzaklaştırmanın en kolay ve kısa yolu budur.
Planladıkları bütün terör eylemlerinin üstünü örtmek için PKK’yi hedef gösteren AKP devleti bakanları, bu seferde eğitimde kendi yaptıkları terör faaliyetini PKK’ye yüklemek istiyorlar. Bu sömürgecilik faaliyetlerini sürdüren AKP’nin bakanları, PKK’nin direnişine karşı o kadar şaşırmış durumdadırlar ki yeni eğitim sistemlerinin PKK tarafından sabote edilmek istendiğini dile getiriyorlar. Kesin, o kadar bilinçli aileyi de İstiklal ’de yürüten de PKK’dir!
“DİNSİZ KÜRTLERE İSLAM’I ÖĞRETMEK
“Türk burjuvazisi, Kürdistan’ı salt bir sömürge alanı değil, aynı zamanda ulusal yayılma alanı olarak da gördüğü için, yerli bir sınıf gibi hareket etmekte ve kendi karikatürünü Kürdistan’da oluşturmaya çalışmaktadır. Sömürgecinin tam bir efendi olabilmesi için, gerçekten böyle olması yeterli değildir, bunun meşruluğuna da inanması gerekir. Bu meşruluğun tam olabilmesi için sömürge insanının köle olması yeterli değildir, bu rolü kabul etmesi de gerekir. Sömürgeciyle sömürgeleştirilen arasındaki bağ bu yüzden yıkıcı ve yaratıcıdır. Sömürgecinin kendini “meşrulaştırması zor bir haktır ve bu yüzden daima siyasi ve ahlaki direnç ile karşı karşıya kalır. Müdahaleciler direniş ile karşılaştıklarında daima ahlaki bir doğrulama yolu ararlar onaltıncı yüzyılda bu doğal yasa Hristiyanlık (yada genel olarak din), ondokuzuncu yüzyılda uygarlaştırma misyonu, yirminci yüzyılın sonu ve yirmibirinci yüzyılda insan hakları ve demokrasidir.
İşgalci Türk devleti ise Kürdistan’da PKK direnişi ile karşılaştığında, yaşanacak değişkenliklere göre bazen “geri kalmış Kürt bölgelerini ıslah , “Türk olmayanları Kürtleri Türkleştirmek bazen de olarak kendini meşru göstermeye çalışıyor. Gerçekte ise Kürdistan’ın bütün zenginlik kaynaklarını sömürüyor.
SÖMÜRGE ÖNÜNDE TEK ENGEL PKK
Günümüzde sıkça bunun örneklerine rastlamaktayız. Örneğin AKP’nin bir bakanı “Hakkâri’de petrol arama çalışmaları yapacağız ama PKK buna engeldir demişti. Bakan, sözde faydalı olabilecek bir arama çalışmasından bahsediyor. Ancak bu söylemin altındaki sömürgecilik niyetini gizlemek için sömürgeciler tarafından düşman ilan edilen PKK’yi hedef gösteriyor. Bakanın bu sağlığa ve insanlığa zararlı konuşmalarını meşrulaştırıp Kürdistan üzerindeki sömürgeciliği daha ileri boyutlara taşıma isteği ise Geverlilerin mitingde açmış oldukları pankartla teşhir edilmiş oluyor. Aslında Bakan’ın dediği “biz Kürdistan’ı daha çok sömürüp bütün zenginliklerini batıya taşımak istiyoruz ama PKK buna engeldir demek istemektedir. Ancak yaşanan bütün zorluklara rağmen direnişlerinden taviz vermeyen Kürt halkı açtıkları pankartla sömürgeci ve işgalci T.C ve AKP devletine Kürdistan’ı daha ne kadar sömüreceksiniz kanlı ellerinizi ülkemizden çekin cevabını vermekte ve Kürdistan’ı sömürgeden kurtarmakta kararlıdır.
İşte Sömürgeci TC ordusu Kürdistan’ı bütün zenginlik ve güzellikleriyle sömürge haline getirmiş durumdadır ve özellikle bu süreçte ele geçiremediklerini de sömürerek yok etmek ve tamamıyla denetim altına almak istemektedir. Bunu yapmak isterken önündeki en büyük engel olan Kürt özgürlük hareketini tasfiye ederek yapmak istiyor. Onun içindir ki Kürt Özgürlük Hareketini hem Türkiye hem de dünya kamuoyunda sürekli hedef haline getirme gayreti içindedir. Bu sömürgeciliğini kültür, sanat, siyasi, ekonomik… alanlarda bütün politik, psikolojik ve askeri gücünü kullanarak kirli politikalarını yürütüyor.
Asıl mesele PKK ve Kürt halkının uzun yıllar süren bütün imha ve inkar politikaları karşısındaki direnişi ve özellikle bu yılki başarıları AKP hükümetini halüsinasyon görecek duruma getirmiş desek daha doğru olur. Bunun yanı sıra AKP hükümeti bunu çok iyi bilmelidir ki artık değil Kürtlerin, Türkiye’de yaşayan kimsenin AKP hükümetine güveni kalmamıştır.
AKP İÇİN ZİLLER ÇALIYOR
Bu sömürgeciliği barbar bir şekilde yürüten AKP devleti aslında bu sömürgecilik faaliyetlerinin artık sonunun geldiğinin farkındadır. Onun içindir ki elini çabuk tutarak yapmak istediklerini biran önce yapmak istiyor. Böylece misyonu gereği sahip olduğu zihniyetinin gereklerini tamamıyla yerine getirmek istemektedir.
AKP devletine “Doğu ve Güneydoğu’ya yatırım yapın diyen STK’ların da yatırım adı altında yapılan sömürgeciliği ve talanı görüp “O pankartı görerek Gever halkına destek vermeleri gerekiyor. Aksi takdirde Kürdistan üzerinde AKP devletinin sömürgeciliğine ortak oldukları gerçeği ile karşı karşıyadırlar.
Kürdistan coğrafyasında yaşayan herkesin Gever halkını kendilerine örnek alıp bu mücadele ruhuna sahip çıkması ve sömürgeciler karşısında net bir tutum sağlamaları gerekiyor.
Sömürgeci AKP devletinden barış istemek, hak istemek devletleşmiş AKP’yi Kürdistan’da meşru görmektir. Şimdi zaman, sömürgeciden bir şeyler ‘istemenin’ zamanı değildir. Şimdi zaman, Kürtlerin birlik olma ve sömürgecilerden haklarını alma zamanıdır.
Şundan çok eminiz Türk devleti ya da AKP’nin Kürdistan’da ne hakkı var?
Şîyar Ardil
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info