22 Eylül 2014 Pazartesi Saat 07:46
Rojava Devrimini bastırmak isteyen güçler IŞİD denilen
faşist bir örgütü kullanmaktadır. IŞİD’ten önce Suriye’de El Nusra ve Ahrar Şam
örgütleri varlıklarını hissettiriyorlardı. Bunlar esas olarak varlıklarını Türk
devletine dayandırıyorlardı. Türk devleti Suriye rejimini kısa sürede devirmek
için bu örgütleri açıktan destekliyordu. Hatay, Kilis, Antep ve Urfa bu
çetelerin örgütlendiği ve desteklendiği şehirlerdi. Türk devleti desteği açık
ve üst düzeyde vererek kurulacak yeni Suriye’de ağırlığı en fazla olan devlet
olmak istiyordu. Suriye kapısından tüm Ortadoğu’ya açılmayı hedefliyordu.
Türk devletinin Suriye politikasını belirleyen en öncelikli
etken ise Kürtlerdi. Kürtlerin yeni kurulacak Suriye’de etkili olmasını
istemiyordu. Bu nedenle Suriye’deki rejim kısa sürede değişmeli, yeni devlet
otoritesin tesis edilerek Kürtlerin siyasal kaostan yararlanması
engellenmeliydi. Bu nedenle Türkiye Suriye muhalefetinin üssü haline getirildi.
Suriye savaşı Türkiye’den yönetiliyordu. Zaten El Nusra örgütü bizzat Türkiye
tarafından kurulmuştu. El Nusra’nın liderleri Türk devletinin kontrolünde olan
Çeçenlerdi. Çeçenler şimdi de IŞİD’in lider kadrosu içinde yer almaktadırlar.
Türk devleti Rojava’da gerçekleşen halk devrimine açıktan
düşmanlık yapıyordu. El Nusra’nın Ceylanpınar’ı üs olarak kullanıp
Serêkaniye’ye saldırması bunun en somut kanıtıydı. Türkiye hiç gizlemeye gerek
kalmadan Ceylanpınar’ı El Nusra’nın üssü haline getirip Serêkaniye’ye
saldırmıştı. Ancak Serêkaniye’de YPG savaşçıları kahramanca direndi ve El
Nusra’yı Serêkaniye’den söküp attı.
Türk devleti şimdi de IŞİD’i Kobanê’ye saldırtmış bulunuyor.
Saldırı merkezi ise Rakka ve Tıl Ebyad’tır. Türkiye’nin Musul konsolosluğunda
rehine oyunu için alıkonulanlar da Rakka ve Tıl Ebyad üzerinden Türkiye’ye
teslim edildiler. Kobanê’ye yönelik şiddetli saldırıdan hemen sonra
konsoloslukta tutulanların Türkiye’ye getirilmesi tesadüf değildir. Öte yandan
rehine oyununu artık dünya yutmuyordu. Rehine değil, karşılıklı bir anlaşma
nedeniyle alıkondukları artık açığa çıkmıştı. Bu nedenle bu inandırıcı olmayan
gerekçeyi bir tarafa bırakıp yeni argümanlarla IŞİD politikasını sürdürmek
istemişlerdir.
Türk devleti IŞİD’le birlikte Kobanê’yi düşürmek istiyor.
Böylece IŞİD Türkiye sınırındaki doğu cephesi ile batı cephesi arasındaki
Kobanê’yi düşürerek Türkiye sınırını boydan boya kontrol etmek istiyor.
Kobanê’nin Suriye’nin kuzeyindeki IŞİD hattını ikiye bölmesi ortadan
kaldırılmak isteniyor. Türkiye de böyle istiyor. IŞİD’le sınır komşusu olursa
birlikte Rojava Devrimini boğmayı hesaplıyorlar. Aslında IŞİD saldırısı esas
olarak Türkiye planı ve hedefidir. Hedef ve plan bu saldırının esas olarak
Türkiye tarafından planlanıp IŞİD eliyle uygulamaya konduğunu kanıtlıyor.
Türkiye her defasında
IŞİD’le ilişkisi olmadığını söylüyor. Ancak izledikleri politika ortaktır. Bu
ortaklık Rojava Devrimi üzerinden Kürt Özgürlük Hareketi karşıtlığıdır. IŞİD şu
anda Türkiye adına Rojava Devrimine karşı savaşıyor. IŞİD’in Rojava Devrimi düşmanlığı, Türk
devletinin Rojava Devrimi düşmanlığıdır. Bu, Kürt düşmanlığıdır. Kürt’ün
Suriye’deki etkisi kırılmak isteniyor. Bu nedenle uluslararası güçlerle karşı
karşıya gelmeyi de göze alarak IŞİD’le birlikte Rojava Devrimine
saldırmaktadır. Bu düşmanlık öyle fazladır ki, Suruç halkının, Urfa halkının,
Kuzey Kürdistan halkının Kobanê saldırısına yönelik protestosuna bile tahammül
etmiyor. Kobanê halkının yalnızlaştırılması ve ezilmesi isteniyor. Bu yetmezmiş
gibi kadınlar ve çocukları sınırda bırakıp Kobanê direnişine katılmak isteyen
Kobanêlilerin geri dönüşüne izin vermiyor. Kobanê’yi boşaltmak serbest, ancak
geri dönmek isteyenlere ise yasak! Bu gerçeklik bile Türk devletinin IŞİD’le
işbirliğini kanıtlıyor. IŞİD’ten daha fazla Türkiye Kobanê’nin düşmesini
arzuluyor. Bu nedenle Kobanê’nin kuzeyi, yani Urfa ve Suruç hattı da boşaltılıp
IŞİD’in buraları kullanmasına açmak istiyorlar.
Türk devleti IŞİD’le tam ortaklık yapıyor. IŞİD’in en büyük
ortağı Türkiye, Türkiye’nin ise IŞİD’tir. Türkiye şu anda önemli ihracatını
IŞİD alanına yapıyor. IŞİD de mazotunu esas olarak Türkiye’ye satıyor. Türkiye
ticaret yapıyor, IŞİD ise lojistiğini sağlıyor. Kobanê düşürülerek bu ilişki
daha rahat sürdürülmek isteniyor. Çünkü Kobanê bu ilişkiyi kesen bir
pozisyondadır. Kobanê’ye bu düzeyde ağır saldırılmasının ve boşaltılmak
istenmesinin bir nedeni de budur.
Başarılı operasyon olarak yansıtılan konsolosluk
görevlilerinin Türkiye’ye gelmesi, Türkiye-IŞİD arasındaki bu derin ilişkiden
dolayıdır. Türkiye-IŞİD ilişkisi tam da ‘derin ilişki’ kavramına denk
düşmektedir. Bilindiği gibi gizli kapaklı durumları ifade için derin devlet,
derin güçler kavramları kullanılmaktadır. Görünen devlet yanında bir de derin
devlet vardır, derin güçler vardır. Türkiye’nin IŞİD için söyledikleri yanında
bir de derin ilişki içinde olma gerçeği vardır. İşte başarılı operasyon
dedikleri bu derin ilişkileri gizli yürütme becerisidir. Yoksa ortada bir
operasyon yoktur.
Musul konsolosluğundan alınan 49 kişinin Türkiye’ye gelmesi
bir büyük başarı ve zafer olarak yansıtılıyor. Anlaşılıyor ki günler önce bu
getiriliş bir zafer haline getirilmek için planlanmış. Türkiye için utanç
verici ilişki ve rehine oyunu bir Türkiye başarısı olarak gösteriliyor. Böylece
toplumun gerçeği görmesinin önüne geçilmek isteniyor. Öyle bir zafer havası
yaratılmıştır ki, muhalefetin bu kirli ilişkiyi sorgulaması bile suç görülüyor.
AKP hükümeti çok kirli bir oyunu temiz operasyon gibi yutturmak istiyor.
Tüm televizyon kanallarının konsoloslukta alıkonulanların
getirilmesini bir zafer havasında yansıtması da bizzat bir devlet planlamasıdır. Tüm basın bir milli
dava gibi bu sorunu yansıtmıştır. Ucunda Kürtlere yönelik kirli bir hesap
olunca tüm Türk basını Mehmetçik ve polis basını haline geliyor, istihbarat
basını haline geliyor. Özel savaşçılar gibi çalışılıyor.
Ortada hiçbir operasyon yokken operasyon olarak yansıtılması
bile bir algı operasyonudur. AKP zaten IŞİD, Irak’taki eski Baas kalıntıları ve
birçok Sünni örgütle ilişki içindedir. Tamamen Sünni mezhepçi bir politika
izlediği için tüm dinci ve mezhepçi kesimlerle sıkı ve derin bir ilişki
içindedir. Türkiye, IŞİD ve Sünni mezhepçi kesimle aynı saflardadır. Aynı
saflar içinde olanlara operasyon yapılmaz ortak işler yapılır. Rehinelerin
tutulması şimdiye kadar ortak bir iş olduğu gibi, bırakılmaları da ortak bir
iştir. Diğeri sadece senaryo, bir algı operasyonu ve toplumu aldatmadır.
Topluma bir algı operasyonu yapılmakta, Türkiye’nin çok eleştirilen bölge
politikası böylece aklanmak istenmektedir.
Dikkat edilirse Türkiye’nin Ortadoğu politikasını yöneten
Dışişlerine ve MİT’e övgüler düzülmektedir. Dışişleri ve MİT’in, Türkiye’yi
Ortadoğu’da en kötü bir rol içine koyması ve tecrit etmesine övgüler düzülmesi, Türkiye-IŞİD ilişkilerinin meşrulaştırılıp
övülmesidir. Zaten Davutoğlu “her tarafta ateş var, ama bizde yok diyerek IŞİD
politikalarının doğruluğunu savunmuştur. Türkiye dış politikası, şimdi
doğruluğunu savunduğu IŞİD’le işbirliğini sürdürmeye devam ediyor. MİT’i ise
IŞİD’le ilişkileri gizli sürdürdüğü, IŞİD’e gizli destek verdiği ve IŞİD’i
Kürtlere saldırttığı için başarılı görüyor. MİT’in bu kadar propagandasının
yapılması, Kürt düşmanlığı üzerine kurulan IŞİD-Türkiye ilişkisinin temel bir politika
haline getirildiğinin kanıtıdır. MİT’in başarılı olduğunun gösterilmesi, bu
politikanın sürdürüleceğini ortaya koymaktadır.
Kobanê sınırına toplanan Suruçlular, Urfalılar ve tüm
Kürdistanlılara saldırılması bu kirli ilişkilerin sonucudur. Sınırda Kobanê’yi
destekleyen halk uzaklaştırılarak, Kobanê tam kuşatılarak IŞİD’e destek
verilmek isteniyor. Böylece IŞİD saldırısının daha erken sonuç almasını
hedefliyorlar. Bu durum karşısında Amed, Wan, Batman, Ağrı, Siirt, Mardin,
Hakkari ve tüm Kürt illeri de serhıldana geçmeli ki Türk devletinin Kobanê’yi
kuşatma ve düşürme politikası boşa çıkarılsın. Kuşkusuz Suruç ve Urfa sınırında
Kobanê’ye destek vermek önemlidir. Ancak sadece Kobanê sınırı ve Suruç’ta
protesto ve direnişe geçmekle Türk devletinin bu politikasını engellemek mümkün
değildir.
Kuzey Kürdistan’daki halk hareketinin bir zaafı, bir yerde
eylem olunca diğer tarafların seyretmesi ya da pasif eylemlerle yetinmesidir.
Halbuki tüm Kürdistan şehirleri, kasabaları, hatta köyleri serhıldana geçerse
etkili olunabilir ve sonuç alınabilir. Bu açıdan Kuzey Kürdistan’daki refleks
zayıflığının aşılması gerekir. Suruç’ta eylem mi başladı, Suruç’a gitmeyenler
de derhal Amed’te, Muş’ta, Bitlis’te, Siirt’te serhıldana geçmelidir. Yani
hiçbir eylem bir şehir ve kasabayla sınırlı kalmamalıdır. Bir şehir ve
kasabayla sınırlı kalırsa sonuç alamaz. Demokratik bir ülkede hak aranmıyor
bir halkın varlığına yönelik saldırıya karşı özgürlük ve demokrasi mücadelesi
veriliyor. Demokrasi ve özgürlük mücadelesi ise ancak bütünlüklü verilebilirse
özgür ve demokratik yaşam kazanılır. Tam da tüm Kürdistan halkının ayağa kalkma
zamanıdır.
M. Delila
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info
0
21
JA
:” ”
:””
“Cambria”,”serif”
mso-ascii- Cambria
mso-hansi- Cambria