İnkâr ve imhada devam etme, Kürt halkına yüz yıl önceki zihniyetle yaklaşmalarının sonucudur. Bu zihniyete göre Kürtler ulus değildir, Kürtçe bir dil değildir ve Kürtler feodal olup hala aşiretler ve siyasetten ise hiç anlamıyorlar. Dünyada, denebilir ki, bir ulusa karşı hiçbir ülkede bu denli bir inkâr ve imha etme siyaseti olmadı. Ekonomik olarak sömürülen Afrika kıtasında bile toplumlar, emperyalist ülkelerin dillerini öğrendilerse de kendi dillerini konuşmaya, hayatın her alanında kullanmaya ve kültürlerini yaşamaya devam ediyorlar ve kimliksel ulusal bir statüleri var. Ancak Kürtler için durum çok farklı. Ya Türklüğü kabul edeceksin ya da öleceksin deniyor. Faşizmle ve zulümle taşlaşmış kafalarla Türkiye nasıl Kürt sorununu çözecek ve demokratik olacak? Kürt halkının ulusal varlığını kabul etmeyenler, Önder Apo’nun paradigması ışığında Kürt halkının politik ve demokratik bir halk olduğunu bir türlü kabullenemiyorlar. İnkârcı rejim hala Kürtleri yüz yıl önceki örgütsüz bilinçsiz ve Önderliksiz Kürt halkı olarak görüyorlar. Türkiye’yi yöneten zihniyet faşizan olduğu kadar cahildir de.
Bu zihniyet, ekonominin dibe doğru hızla gittiğini göremiyorsa, Türkiye’nin her gün uçurumun kenarına doğru gittiğini anlayamıyorsa, Türkiye’yi kurtaracak tek gücün Kürtler olduğunu göremiyorsa hem cahiller hem körler. Bir emperyalist paylaşım savaşına giren ve Osmanlıyı bitiren zihniyet, üçüncü dünya savaşıyla da Türkiye’yi tam bir felakete sürüklüyorlar. Demokrasi çağında fetihçi zihniyetle hareket edenlerin sonu Osmanlı’nın sonu gibi olur. Alavere dalavere Kürt Memed nöbete dönemi bitti. Kürtler kendi varlıklarını kendi kimlikleri ve demokrasi için feda ediyorlar ama kimse kusura bakmasın, Kürtler başka bir milletin varlığına kendilerini asimilasyona yatırarak armağan etmezler. Demokrasi, sosyalizm, özgürlük ve halkların kardeşliği için hayatlarını feda ediyorlar. Kürd’üm demenin bile tutuklanmayla sonuçlandığı bir ülkede kandırma oyunları çok olur ama Kürtler bu naneyi yemezler. Erdoğan ve Bahçeli’nin ruh hallerine baktığımızda korku ve panik belirtileri olduğu ve yenilgi ifadesi olduğu net olarak görünüyor. Temsil ettikleri inkâr rejimi gibi ruh sağlıkları bozulmuş, alabora olmuş. Bunlar insan olmayı bile başaramamışken, bunlardan demokrat olmaları ve toplumun sorunlarını çözmeleri beklenemez. İnsan olmayı başarmış olanlar zaten doğal olarak demokratik ve insancıl olurlar.
İnsanın en temel sorunu insan olmayı başarmış olmaktır. İnsanın kendi türünün kurdu olması insan olmaktan çıkmış olmakla ilgilidir. Bundan dolayı yeni insan diyoruz. İnsan için en temel erdem insan canlısı olmak, sevgide derinlik kazanmak ve bir hırka bir lokma misali bir Derwiş gibi yaşamaktır. Derwiş’in ırkı insandır ülkesi dünyadır ve ailesi bütün dünya toplumudur. Derwiş bütün insani erdemleri yaşayan ve temsil edendir. İşte PKK ailesi dünya ailesidir. Önder Apo’nun paradigması, demokratik ulus paradigması dünya toplumlarını bir araya getirme ideolojisi olmaktadır. İktidar ve devleti temsil edenlerin insanlığa verebilecekleri bir şeyleri olamaz. Tek şeyleri zor ve egemenliktir. Devlet zor ve egemenlik olduğuna göre, bu, toplumun doğallığına zıtlık demektir ve sonunda yıkılır. Çırpındıkça batıyor diye bir tabir vardır. AKP MHP faşizan rejimi zulmün dozajını yükselttikçe daha çok bataklığa batıyor.
Önder Apo’nun, siyasi ve ideolojik olarak her sorunu çözebilecek güçteyim demesi AKP MHP faşizan rejimini ürkütmüş olmalı ki, üç aylık disiplin cezası ve kimseyle görüştürmeme cezası veriyorlar. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu demezler mi insana. Hem Öcalan gelsin mecliste konuşsun diyorsunuz hem de tecritte ısrar ediyorsunuz. Ne konuştuğunu bilmemek panik ve korku yaşayanlara has bir özelliktir. Halkın iradesini hiçe sayıp belediyelere kayyum atamak, halkın gücünden korkmak değil de nedir? İktidar güçleri halkın iradesinden korkarlar. Çünkü halkın iradesinin ayağa kalktığı bir ülkede iktidarın yaşam imkânı kalmaz. İnkârcı rejim Kürt halkının direnişinden bu kadar korkuyor ki, bu kadar düşmanlık ve saldırı yapıyor. Faşizmin en çok uygulandığı zamanlar halkın direnişinin zafere daha çok yakın olduğu zamanlardır. İçte ve dışta politik olarak tıkanan AKP-MHP faşizan rejiminin daha çok ayakta kalması mümkün değildir. CHP gerçekten muhalefetse ve muhalefet edecekse, artık kendisini göstermeli. Çünkü Bahçelievler belediyesine de kayyum atandı. Türkiye’de devletin bekası söz konusu değildir. Türkiye’de söz konusu olan halkların ve ezilenlerin bekasıdır. İki yüzlü hareket etmekle muhalefet olunmaz. Kürt sorununu çözmek aslında hiç zor değildir ama bu bir zihniyet ve kültür sorunu olduğu için, Türkiye’yi yönetenler de, ise demokratik bir zihniyet ve kültür olmadığı için sorunun çözümü ve demokratikleşme zorlaşıyor. Ancak AKP-MHP faşizan hükümetinin inkâr rejiminin son hükümeti olduğuna artık kuşku yoktur. Devletin yapısını incelediğimizde, aslında Türkiye’de hükümet sorunu olmadığı rejim sorunu olduğu görülecektir. Periyodik hükümetler her dönemde, demokrasi maskesi altında rejime taze kan veriyorlar. Çünkü kapitalizmde perde arkasında gerçek güçlerin bir avuç sermaye sınıfı olduğu biliniyor. Kürt halkının mücadeleyle birikmiş demokrasi deneyimi mevcut inkârcı rejimin defterini düşürecek güçtedir. Türkiye’yi gerçekten seven politikacı varsa, yüzünü Kürtlere dönmeli, Kürtlerin uzattığı eli tutmalı, demokrasiyle tanışmalı. İnkâr ve imha siyasetinde ısrar etmek Türkiye’ye daha çok şey kaybettirir. Çöktürme planının sahipleri çöktü çökecekler. Kürtleri inkâr edenler eninde sonunda Kürt siyasetine muhtaç olacaklar ve Kürtlerden af dileyecekler. Kürtler demokratik çözüme hazırlar. Türkiye’de, siyasette kendine güvenenlerin Önder Apo’yla karşı karşıya gelmeye cesaretleri varsa işte meydan.
Kemal SÖBE