Kürt Halk Önderi, 24 yıl önce kapitalist-emperyalist devletlerarası komployla korsanca yakalanıp Türkiye’ye teslim edildi. Geçen bu süre içerisinde İmralı işkence sisteminin uygulandığı koşullarda tutuluyor. Bu işkence koşullarının başka hiçbir lidere ve kişiye uygulanmadığını önemle belirtelim. Bütün uluslararası ve ulusal hukukun hepsi İmralı’da kayalara çarpıyor ve parçalanıyor. İmralı işkence sistemi ve yüzyıllık Kürt inkarı aynı zihniyetlerin bir sonucudur. Kürt halkına uygulanan inkar ve soykırım, İmralı’da işkence ve tecrit olarak Kürt Halk Önderine dayatılıyor. CPT, AİHM ve buna benzer bazı uluslararası kurumların, mesele Kürtler ve önderi olunca nasılda kuralsızca ve umursamazca hareket ediyorlar. Hak verilmez alınır ilkesi burada da geçerliliğini koruyor. Kürt halkı yediden yetmişe ayağa kalkmayana kadar söz konusu kurumlar görevlerini yapmayacaklar ve hukuk kağıtlar üzerinde kalacak ve yasalar işlemeyecektir. Kürt halkı elbette hiçbir şey yapmıyor demiyoruz ama bir noktada yapılanların yetersiz kaldığını düşünüyoruz.
Önder Apo’nun bir halk için hatta halklar için İmralı işkencehanesinde tutulduğunu herkes biliyor. Uluslararası emperyalist güçler ve inkarcı TC devleti, Önder Apo’nun Kürtler üzerinde ve bölge halkları üzerinde de etkili olduğunu çok iyi biliyorlar. Kürt halkı ‘’önderliksiz yaşam zindandır ve biz önderliksiz yaşayamayız’’ diyorlar ve önderlerine sahip çıkıyorlar. 1920’lerde ve 1930’larda ki isyanlarda yer alan Kürt önderlerine neler yapıldığını hepimiz biliyoruz. İnkarcı rejim, daha önceki Kürt liderlerine yaptıklarının aynısını yapamıyorsa, bu, PKK’nin büyük bir devrimci direniş verdiğinin ve Kürt halkınında sokaklara çıkarak kendi önderlerine sahip çıktıkları içindir. Yoksa, kendi başbakanını bile asan bir devlet, kendisine karşı büyük bir direniş veren bir halk önderine ne yapmazki.
Gerek uluslararası kanunlar ve gereksede Faşist TC’nin kendi kanunları, bir siyasi tutukluya kendi avukatlarıyla ve ailesiyle görüşme hakkını bir insan hakkı olarak veriyor. Ama işin içine emperyalist çıkarlar girince, herkese ve her ulusa tanınan haklar Kürtlere ve önderine tanınmıyor. Hiçbir uluslararası kanun ve yasalar İmralı işkence sisteminde ve Kürtlerin ulusal haklarının kabulünde işlemiyor, geçerli olmuyor. CPT-AİHM ve benzeri kurumlar gerçekten insan haklarına ve demokrasiye uygun hareket etselerdi, Kürt Halk Önderine uygulanan işkence ve tecrit bir şekilde önlenirdi ve İmralı koşulları düzeltilirdi. Hatta Kürt HALK Önderi özgürlüğüne bile kavuşabilirdi. Çünkü bir halkın önderini zindanda tutmak o halkı zindanda tutmak demektir. Dünyada hangi ulusun-halkın ulusal önderi tutukludur? PKK’nin varlığı ve önderliğin büyük direnişi yüz yıllk emperyalist sistemi parçaladığı ve yıktığı, Ortadoğu’ya yeni bir siyasi iklim yolunu açtığı ve statükoyu devirme noktasına geldiği için bu düşmanlıklar ve bu işkence-tecrit yapılıyor.
İmralı’da Önderliğe yapılan bu işkence ve tecrit kesinlikle AB ve ABD’den habersiz ve izinsiz yapılmıyor, yapılamazda. PKK’ye ve önderliğe yaklaşım aslında yüzyıllık bu inkarcı sistemin mimarlığını yapanların devreye koyduğu siyasettir. Önderliğin ” tavşan kaç tazı yakala ” diye tespit ettiği siyasettir. AB’nin insan haklarından ve özgürlüklerden, demokrasiden bahsetmesi falan hepsi palavradır. Kürtlerin özgürlüğü yaşama hakları yokmu? Bu nasıl bir demokrasi ve özgürlük anlayışı ki Kürdistan’a ve İmralı’ya hiç uğramıyor? Yoksa Kürtler ve İmralı başka bir gezegendemi ki bu kanunlar ve haklar geçersizleşiyor? Avrupa halklarına birşey demiyoruz ama Avrupa devletlerinde ahlak olsaydı, bir halkın önderini korsanca yakalayıp Türkiye’ye teslim etmezlerdi. Dönemin başbakanı Bülent Ecevit, ABD ve AB’nin, Abdullah Öcalan’ı neden Türkiye’ye teslim ettiklerini hala anlayamadıklarını söylemesi, bu yakalama işinde Türkiye’nin hiçbir rolünün olmadığını ortaya koyuyor. Türkiye sadece teslim alma rolünü oynuyor. Tümüyle ABD-AB ve İsrail’in devreye girmesiyle gerçekleşen bir korsanca yakalama ve teslim etmedir.
Bu komplo uluslararası yasalarca normalde suçtur ama uluslararası yasalarca Kürtler bir ulus olarak kabul edilmedikleri için, bu yasalar Kürtler ve önderleri için geçerli olmuyor. Bu yasalar, devletleri olan ulusların ulus devletlerinin kendi emperyalist emelleri için oluşturdukları emperyalist yasalardır ve hepside çıkar amaçlıdır. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER-UNITED NATİONS, ulusların kaderini tayin hakkını normalde tanıyor ama Kürtler için gıkları-sesleri çıkmıyor. BM-UN, gerçekten isterse İşgalci TC’yi Kürdistan’dan 24 saate çıkarabilir. Biz, Kürtleri ulus olarak kabul ediyoruz ve Kürtler kendi kaderlerini istedikleri gibi tayin edebilirler dediği anda, TC, Kürdistan’da işgalci bir duruma yani suçlu durumuna düşer. BM-UN, devletleri olan ulusların oluşturduğu bir uluslararası kurum olduğu için, Kürtler bu kuruluşun kararlarının dışında bırakılıyor. Yani bu kuruluşun yasaları Kürtler için geçerli değildir. Kürtler, bu kuruluştan Kürt sorununun çözümünü beklerlerse daha çok saldırı ve katliamlar yaşarlar.
Kürtler, devrimci savaşı daha çok geliştirirlerse işte o zaman bu kuruluşların Kürtlerle ilgili düşüncelerinde bir değişiklik olur. Bu değişikliğide Kürtlerin direnişi belirleyecektir. Ayrıca, BM-UN aslında milletlerin birliği değildir, ulus devletlerin birliğidir ve demoktarikte değildir. BM-UN, gerçekten de milletler birliği olsaydı Kürtler bu inkarı yaşamazlardı.
Kemal SÖBE