26 Ekim 2016 Çarşamba Saat 20:08
0
21
TR
DAİŞ gibi çetelerin ortaya
çıkışı ve yarattıkları sorunlar hegemon güçlerin güncelde Ortadoğu’da etkinlik
sağlama ve yeniden paylaşım çabalarının sonucudur. DAİŞ’in saldırdığı ve
konumlandığı alanlar göz önüne alındığında amaçlananın ne olduğu daha net
ortaya çıkmaktadır. Çelişki ve çatışmaların yoğun olduğu bölgede, küresel
güçler çok zorunlu olmadıkça sıcak savaşa bizzat katılmamaktadırlar. Daha çok
siyasi, ekonomik ve teknik güçlerine dayanarak müdahalede bulunmak ve etkinlik
sağlamak istemektedirler. Bu durumu bölgedeki etnik ve mezhepsel yapıya dayalı
devlet ya da örgütler aracılığı ile yürütülen vekalet savaşları
tamamlamaktadır. Yerel güçler ise ağırlıklı olarak geçmiş yüz yılların değer
yargıları ve parametrelerine dayanarak örgütlenmişlerdir. Güç olma ve etkinlik
sağlama çabaları bu çerçevede gelişmekte ve etnik-mezhepsel temeli olmaktan
kurtulamamaktadırlar. Bundan dolayı da gelişip-güçlenmeleri çözümün değil,
çözümsüzlüğün derinleşmesine neden olmaktadır.
Ortadoğu’nun geneli bir savaş alanıdır. Bu savaşın en fazla
kızıştığı bölge ise Kürdistan, Irak ve Suriye’dir. Özelde ise Bakurê Kürdistan ve Musul, Halep
ile çevreleridir. Bakurê Kürdistan’da ki savaşın seyri ile Musul ve Halep te ki
çatışmalar hem kendilerinin, hem de bölgenin kaderini belirleyecektir. Musul ve
Halep savaşındaki taraflardan hangisi kazanırsa-kazansın geçmişi tekrarlamaları
kaçınılmazdır. Çünkü savaşan güçlerin etnik ve mezhepsel temele dayanan ulus
devlet gerçeğini aşma durumları yoktur. Halklara ve bölgeye sunabilecekleri
yeni bir çözümleri de söz konusu değildir. Bu noktada bölgesel düzeyde temel
yenilik ve çözüm anahtarı Kürdistan Özgürlük Hareketinin özü haline gelen
demokratik ulus perspektifine dayalı demokratik konfederalizmdir. Bu durum
somutluk kazanıp pratikleştiği oranda hem mevcut kaostan çıkışın kapısı haline
gelmekte, hem de Ortadoğu da yaşayan halklara, inanç gruplarına yan-yana,
dayanışma içinde yaşayacakları demokratik bir alternatif sunmaktadır. Kuzey Suriye Federasyon önerisi ve
pratikleşme çabaları bunun en somut örneğidir. Bu örnek ve dayanağı olan
felsefe halklara umut olduğu kadar, bölgeyi kendi çıkarları doğrultusunda
yeniden düzenlemek isteyen güçler açısından da ciddi bir tehdit olarak
görülmektedir. Bu nedenle çelişki ve çatışma, bölgesel düzeyde demokratik,
eşitlikçi bir çözüm ve değişimden yana olan devrimci güçler ile geçmiş
yüzyıllardan kalma oluşumları korumak isteyen gerici ve statükocu güçler
arasındadır. Bu ayrışma halkları-değişik inanç gruplarını demokratik
kazanımlarını koruma ve daha da güçlendirme yönünde bir araya gelme ve
örgütlenmeye sevk ederken, hegemonik güçler ile bölgede onların taşeronluğunu
yapan statükocu oluşumların birbirinden bağımsız ve karşıt gibi görünse de
özünde halklar karşıtı olan yönelimlerini-saldırılarını da artırmaktadır. Bu
çerçeveden bakıldığında Kürdistan halkının son yıllarda elde etiği kazanımlara
karşı topyekun bir cephe oluşmuş durumda.
Kantonların birleştirilmesinin önlenmesine dönük çabalar, Suriye’de
savaşan bütün statükocu kesimleri birleştirmiştir. Afrin ve Kobanê arasında
kalan alana ise güvenli bölge oluşturma adı altında T.C. yerleşerek Halep’e kadar gitmek istemektedir.
T.C-DAİŞ-ÖSO üçlüsü arasında yapılan anlaşma ile Cerablus kıyafet değiştirmiş
TC yanlısı DAİŞ menşeli güçlere ve TC çetelerine bırakıldı. DAİŞ çeteleri ise
kontrollü bir şekilde Bab bölgesine çekildi. Burada (QSD) Demokratik Suriye
Güçlerinin ilerlemesini durdurmaya dönük konumlandı ve savaş hazırlıklarına
girişti.
DAİŞ burada yaşanacak savaşı Kıyamet savaşı olarak
değerlendirmektedir. Tarihte bu alanda Osmanlı ile Memlûkler arasında
Mercidabık Savaşı yaşanmıştır. Savaşın sonunda Osmanlı devletine Arap yarım
adasında yayılma ve yeni alanları ele geçirme yolları açılmıştır. DAİŞ çeteleri
de aynı şekilde bu hattı Arap yarım adasına geçiş ve yayılma yolu olarak
görmektedir. Bu yüzden bu alanda yaşanacak savaşı ‘kıyamet savaşı’ olarak
değerlendirmektedirler.
QSD ve YPG güçlerinin Minbiç operasyonunu koalisyon
güçlerinin sınırlı hava desteğiyle zaferle sonuçlandırması birçok gerçeği daha
net ortaya çıkardı. Bu nedenle DAİŞ çeteleri Musul hattından toplanıp Cerablus
hattından tekrar içeri bırakılmaktadır. Yani bölgenin Devrimci-demokratik
güçleri bir döngünün içerisinde bırakılmak istenilmektedir. Buna rağmen Musul
hattında durumlar daha fazla karışıktır.
Şimdiye kadar Musul’a girilmemesinin bir sebebi de Musul DAİŞ
çetelerinden alındıktan sonra kime teslim edileceği sorunudur. Son süreçte
Musul çevresindeki alanların birçoğu DAİŞ çetelerinden temizlendi. Operasyonun
ilk sürecinde Irak Ordusu operasyonlara tek katılırken son operasyonlarda
farklı gruplar da katılmaktadır. Musul’a
bağlı Geyara ilçesi kurtarıldıktan sonra Şırgat alanı da DAİŞ çetelerinden
temizlendi. Bu hat İran açısından farklı önem taşımaktadır. İran bu hat
üzerinden Suriye’ye kadar bir koridor oluşturmak istemektedir. Irak hükümeti de
bunun gerçekleşmesi için imkanlar sunmaktadır. Son olarak Maxmur’a bağlı
Baqır’te alanında Haşdi Şaabi milislerinin sayısının arttırılması direkt bu
koridor ile bağlantılıdır. Bu alanda dikkat çeken nokta ise Mesut Barzani’nin
Tahran’a gidip geldikten sonra, Haşdi Şaabi milislerinin bu alanda yerleşmesine
sessiz kalmasıdır.
Musul operasyonunda etkileyici ve belirleyici en önemli
etken Kürt Özgürlük Hareketidir. Mevcut durumda Musul operasyonuna KDP ve TC
devleti, Özgürlük Hareketinin katılmasını istememektedir. Özgürlük Hareketinin
hem Maxmur ve Şengal cephelerinde etkinliğini artırması, hem de Başurê
Kurdistan ve Irak genelinde etkin olmaya başlaması küresel ve yerel güçleri
fazlasıyla rahatsız etmiştir. Bu nedenle
Kürt Özgürlük Hareketini bu alandan çıkarmak, en azında daha fazla etkin
olmasını önlemek istemektedirler.
Musul Operasyonuyla birlikte Türk devleti ve KDP’nin Medya
Savunma Alanlarına ve Şengal’e yönelik saldırı hazırlığı içinde olduğu artık
gizlenmiyor. Türk devleti Şengal’i alıp KDP’ye verme karşılığında KDP’nin de
başta Kandil olmak üzere Medya Savunma Alanlarına saldırması noktasında bir
süre önce yapılan anlaşmaya uyması noktasında baskısını arttırmış durumda.
TC ve KDP, Türkmenleri Kürt Özgürlük Hareketine Karşı
Silahlandırıyor
DAİŞ saldırıları karşısında Şengal’i bırakıp kaçan KDP şuan
T.C-DAİŞ ortaklığında Kürt Özgürlük Hareketini alandan çıkarmak için
uğraşmaktadır. Şengal’de Kürt Özgürlük hareketi ve YBŞ güçlerinin denetiminde
bulunan Tel Afer üzerindeki stratejik yol Musul’a giriş kapısı olarak çok
değerlidir. Ancak T.C ve KDP o alanda bulunan Türkmenleri silahlandırarak Kürt
Özgürlük Hareketinin bu etkinliğini kırmak istemektedirler. Türkmen Cephesi
Başkanı Erşad Salihin açıklamaları bu çerçevededir. Ayrıca T.C, DAİŞ
saldırılarında Tel Afer’den Kerkük’e kaçan Türkmenleri de bu kapsamda
örgütleyip- silahlandırarak yeniden o alana getirme planları yapmaktadır. Yine
Maxmur Cephesinde T.C’nin Adnani köyüne yerleşmesi bu alanda bulunan KDP
Peşmergeleri ve denetimindeki Haşdi Vatan-i milisleri ile Başika’dan Maxmur
Cephesine kadar yeni bir koridor oluşturma çabası içerisindedir. Bu noktada
stratejik öneme sahip olan Maxmur Kampı ise T.C-KDP-DAİŞ ortaklığında
boşaltılmak istenilmektedir. Kürt Özgürlük hareketi açısından her dönem önemli
olan Maxmur, askeri güçlerin konumlanması ile daha da büyük bir önem
kazanmıştır. Geçtiğimiz ay DAİŞ’in yaptığı sızma, KDP’nin uyguladığı ambargo
bununla bağlantılıdır.
Diğer taraftan KDP, Kürt Özgürlük Hareketinin Başurê
Kürdistan’da diğer partilerle olan ilişkilerini de, kitle nezdindeki etkisini
de dinamitlemek istemektedir. Özellikle Bakur Kürdistan’da halkının özgürlüğü
için yürüttüğü siyasi mücadele nedeniyle devletin baskı ve cezalandırmalarına
maruz kalıp Başurê Kürdistan’a gelen insanlar Kürt Özgürlük Hareketine ilgi
duydukları için KDP tarafından baskı altına alınmakta, bu baskılara boyun
eğmeyenleri de oluşturduğu JİTEM tarzı oluşumlarla işkenceye tabi tutmakta,
hatta Vedat Huseyni örneğinde olduğu gibi katletmektedir. Kürt Halk Önderi
Abdullah Öcalan’ın, DAİŞ’i Ortadoğu’nun JİTEM’i KDP’yi ise Kürdistan’ın DAİŞ’i
olarak yapmış olduğu değerlendirmesini burada hatırlamakta fayda vardır. KDP kendi alanında Kürt Özgürlük Hareketine
sempati duyan tüm kesimleri baskı altına almaya çalışmakta hatta oluşturduğu
JİTEM tarzı birimler ile işkence edip katliamlar gerçekleştirmeyi de
işbirlikçiliğini yaptığı TC’den gayet iyi öğrenmişe benziyor. KDP’nin JİTEM
tarzı karşısında ancak ve ancak örgütlenmiş ve kendi öz savunmasını oluşturan
halk gerçekliği ve Kürt Özgürlük Hareketi durabilir.
Sonuç olarak, küreselleşen dünya da sorunlar da, çözüm
arayışları da küreselleşiyor. Hiçbir sorun yerelle sınırlı kalmıyor. Aynı
zamanda salt yerele dayanan çözüm arayışları etkili olamıyor. Bu haliyle
çelişkiler her geçen gün derinleşip-keskinleşiyor. Küresel güçlerin çıkarlarına
dayalı ve bölge halklarının iradesini hiçe sayan yaklaşımlar bölgedeki
sorunları çözmüyor, daha da karmaşık hale getiriyor.
Buna karşı demokratik ulus perspektifi temelinde halklar,
inançlar ve kültürlerin birlikteliğine dayanan alternatif çözüm arayışı her
geçen gün daha güçlü bir biçimde gündemleşip, yaşamsallaşıyor. Bu gelişme ivme kazandıkça Ortadoğu’yu
çelişki ve çatışmaların merkezi olmaktan çıkarıp küresel düzeyde etkileri
olacak bir çözümün adresi haline getirecektir.
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html
:” ”
:””
” “,” ”
: