Tayyip Erdoğan denilen Sömürgeci Soykırımcı Türk devletinin (SSTD) faşist şefi Semsûr’da, bir açıklama yaptı. Açıklamada insanı isyan ettiren cinsten, bazı ifadeler kullandı: ‘Olumsuz hava koşulları nedeniyle Adıyaman’da ilk birkaç günde arzu ettiğimiz etkinlikte çalışma yürütemedik bunun için helallik istiyorum’’ dedi pişkince.
Hz. Muhammed “Komşusu açken, kendisi tok olan insan bizden değildir” demiştir. Peki komşusu, enkaz altında inim inim inlerken, kendisinin elinde onları kurtarabilme imkanları varken, kılını bile kıpırdatmayana ne denir? Peki elinde devletin tüm imkanları varken, SSTD’nin şefinin depremin ilk birkaç gün içinde Semsur gibi bir şehirde on binlerce insan enkaz altındayken, hiçbir şey yapmayan faşist şef Recep Tayyip Erdoğan gibi birisine ne demeli?
İnsanlıktan, ahlaktan, dinden biraz nasibini alan birisi asla böyle konuşamaz. Bu kadar ahlaksızca ve vicdansızca konuşabilmek için türünün tek örneği Tayyip Erdoğan olmak gerekir. Bir başkasının böyle söyleyebilmesini tasavvur etmek dahi mümkün değildir. Eğer böyle söyleyenler olmuşsa da aynı bozuk soydandırlar.
Semsûr’da bir sağlık görevlisinin tanımıyla 67 bin insan yaşamını yitirmiştir, Soykırımcı Sömürgeci Türk Devleti’nin resmi rakamlarıyla ise 11 bini aşkın insandan söz edilmektedir. Binlerce bina yerle bir olmuşken, Semsûr’da insanların gözlerinin içine baka baka, utanıp-sıkılmadan “birkaç gün bir şey yapmamayı” belediye otobüsüne ya da metroya binerken birisinin ayağına basmak ya da hafif bir çarpışma esnasında ‘pardon, özür dilerim, affedersiniz’ gibi bir ifade kullanıyor. Fakat insanlar birisine çarparken ya da ayağına basarken, pardon derken bile insan bir içtenliği gerçekten de özrünün kabul edilmesini isteyen bir mahcubiyeti mimiklerinde ve ses tonunda anlar.
Fakat bu faşist şef, bu sözü söylerken bile geçiştirmek ya da bir protokol ifadesi olarak kullanıyor.
Peki, faşist şefin birkaç gün için bir şey yapmadığı Semsur’da ne oldu? Hatta ilk birkaç saatte ve ilk birkaç dakikada ne oldu? Zaten deprem birkaç dakika sürdü ve ne olduysa oldu, on binlerce insan hatta yüzbinlerce insan enkazların altında kaldı. Depreme müdahale zaten ilk saatlerde ve ilk birkaç gün için de gerekli. Eğer bu ilk saatler ve ilk günlerde acil müdahale olursa insanların büyük bir bölümü kurtulabilir. Belki herkesi bir anda mucizevi bir biçimde kurtarmak mümkün olmayabilir fakat öncellikle o felaketi birebir yaşayan insanların anlatımları, bilim insanlarının değerlendirmeleri, yardım için giden gönüllülerin ve basın emekçilerinin anlatımlarından, bunları öğreniyoruz.
Fakat faşist milli şef yanındaki ikizi Devlet Bahçeli ile birkaç günde istenen etkinliği göstermemeyi bir pardon ile geçiştirmeye çalışıyor. Bu konuşma insanı gerçekten düşündürüyor ve geçmişe götürüyor. Tayip Erdoğan 2007 Ekim ayında zırhlı arabasının içerisinde 10 dakika kadar mahsur kaldı; arabadan çıkamadı, korumaları paniğe kapıldı, birkaç dakika içerisinde yaptıkları ilk iş bir balyoz bulup aracın camlarını kırmak oldu. Böylelikle Tayip Erdoğan denilen faşist milli şef kurtarılmış oldu. Aracında mahsur kaldığı o birkaç dakikada acaba ne düşündü? Gözleri neyi aradı? Kulakları neyi duymak istedi? Kaldı ki o arabanın içerisinde ve etrafında bir koruma sürüsü vardır. Bir de enkaz altında kalbi sıkışan, nefes almakta zorlanan, beton bloklar arasında veya tavan ile taban arasında sıkışan, ha tümüyle ezdi ha ezecek pozisyonda bekleyen insanları düşünelim. Bu durumdaki on binlerce insanın ses vermek için bağıra çağıra nefesini, enerjisini tüketen yaşlı insanları, kadınları, gençleri ve çocukları düşünelim. Ve yine beton blokların veya tavanın sıkıştırdığı insanı düşünelim, bunlar hepsi ya anında yaşamlarını yitirdiler ya da birkaç saat içerisinde yaşamlarını yitirdiler ya da ilk birkaç gün içerisinde yaşamlarını yitirdiler, eğer sekiz on günden sonra kurtarılanlar olduysa da veya son günlerde dahi kurtarılmalar olduysa da bunlar istisna kabilinden mucizevi durumlardır. En makul bir tahminle yaşamlarını kaybeden on binlerce insanın yarısından fazlası zaten bu ilk birkaç gün içinde kurtarılabilecekken, kurtarılamadı ve yaşamlarını acılar içinde yitirdiler. Geride kalanları da acılara boğdular!
Bu kış kıyamette hemen hemen her gün Rojava şehirlerini, köylerini bombalayan, soykırımdan geriye kalan Ezîdî Şengallîleri SİHA’larla hedefleyen devletin bu savaş tekniği insanlar enkaz altındayken de aralıksız bir şekilde savaş suçu işlemeye devam etti. Medya Savunma Alanlarını da aralıksız bir şekilde yasaklı silahlar ve bombalarla vurmayı sürdürdü. Bu sihaların, araçların sahibi devletin başkanı acaba neden o birkaç gün müdahale etmediğini doğru izah etmeli ve bunun hesabını vermelidir. Öyle birkaç yüz müteahhit tutuklamakla ve halktan sanki musalla taşında yatan ölü için cemaatten helallik isteyen imam gibi konuşuyor. Oysa kendisi bizzat Semsûr’daki ve diğer şehirlerdeki depremlerde ölen insanların bizzat sebebidir. En azından yarısından çoğunun şu anda kara toprağın içerisinde bulunmasından sorumludur. Utanmadan bir de helallik isteme rolüne giriyor. Ve hemen ardından aslında inanmadığı ve rol kestiğinin en açık ifadesi ise kendi iktidarı için bir yıl istiyor. Bu süreçte ise, yine yirmi bir yıl içinde yaptıklarını tekrarlıyor, kendi çevresindeki müteahhitlere bol bol ihaleler veriyor, halklarımızı, emekçileri soyup-soğana çevirmenin, yani haram yemenin pratiğini sergiliyor.
Bunu yaparken herkesi akılsız, cahil ve belleksiz sayıyor. İyi de demezler mi sen Gölcük depreminin ardından ve sonraki depremler için ne dedin? Ve o depremin siyasi sorumluları için ne dedin? Böyle bir şeyin olmaması için ne dedin? Ve ardından bu deprem ortamını da arkana alarak ve deprem vergilerini depremin önlemini almak amacıyla vergileri artırarak 21 yıl boyunca iktidarın başında kaldın da ne oldu? Peki bu 20 yılda ne yaptın ki bir yıl içinde daha ötesini ve iyisini yapasın? Haziran 2018 seçimlerinde de ‘bu kardeşinize 400 milletvekili verin, çıraklık dönemini atlattık artık ustalık dönemine geçiyoruz’ diyerek oy istedin, allem-kullem ederek, iktidar oldun. Çıraklık döneminde yaptıklarının sonucu ustalık döneminin zirvesinde 6 Şubat deprem sürecinde yerle bir oldu.
Ustalık döneminin zirvesinde enkaz yığınları altında inleye inleye, acılar içinde yaşamını yitiren daha şimdiden sayısı 50 bine yaklaşan cenazeler bıraktın. Sokaklarda günlerce kefensiz bekletilen, sokak hayvanlarının saldırasına maruz kalan cenazeler ve aç-açık, kış ortasında tir tir titreyen milyonlarca insan bıraktın. Önder APO’ya işkenceye dönüşen tecrit, devrimci-demokrat, aydın ve basın emekçilerine zindan, Kürdistan doğasını yakıp-yıktın…Ve daha büyük insanlık suçları.
“Birkaç gün geciktik” diyor milli şef, büyük suçunu böyle toplum nezdinde basitleştirmek istiyor, tıpkı oğlunun deniz ulaşımına el atmasıyla eline geçirdiği gemi-gemiler için ‘gemicik’ demesi gibi bir şey.
Halk arasında bir söz vardır, ‘kem söz sahibine aittir’ derler. Biz de o kendisine ait olan sözleri belirtmek istiyoruz, ‘bre katil, bra alçak, bre ahlaksız, bre namussuz helallik istediğin birkaç gün, elindeki imkanları zihniyetinde ruhunun derinliklerinde, vücudunun her hücresinde yaşattığın Kürt soykırımını tamamlama refleksi ve politikası nedeniyle geciktiğin saatler ve günlerdir.
Bunu bu halk, Semsûr halkı başta olmak üzere ne Amed ne Rıha ne Dilok, ne Gırgum sana hakkını helal edecektir. Başta Kürt ve Arap halkları, Aleviler olmak üzere, depremden en büyük zararı gören kesimler deprem öncesinden gerekli tedbirleri almayarak, deprem sonrasında ise gerekli kurtarma çalışmalarını soykırım amacıyla yapmayan SSTD şeflerini affetmeyecek, hakkını helal etmeyecek, “haram olsun, zehir zıkkım olsun” diyecek ve bu iktidarın sorumlularını, başta faşist şefler ve şürekâsı olmak üzere sorumluları yargılayıp, hak ettiği cezaya çarptırıncaya kadar da bu halk durmayacak, acısı sürecek, yarası kanamaya devam edecektir.
Çünkü faşist şef Tayyip Erdoğan bir yandan halktan helallik isterken, öte taraftan yandaşlarına ihaleler vererek, özünde kendi iktidarını koruyarak, ama sanki gerçekten yardım yapmak istiyormuş gibi bol bol yalan söyleyerek, vaatlerde bulunarak, Kürt-Alevi düşmanlığını yaparak haram yemeye devam etmektedir.
Yasin NAVDAR