Güney Afrika halklarının sömürge tarihi Hollandalıların 17. Yy. alana yerleşmesiyle başlar. Ümit Burnu’nun keşfi ve ardından Hindistan’a uzanan deniz ticareti seferlerinde Güney Afrika bir istasyon görevi görür. Dinlenme amaçlı kurulan bu istasyon daha sonra kalıcı hale gelir ve yabancıların yerleşmesine dönüşür. Ticaretin kar hırsı artıkça, Güney Afrika konum olarak önemli bir istasyon görevi gördükçe daha fazla yabancının yerleşmesi kaçınılmaz hale gelir. Yerliler yerlerinden edilerek yabancıların yerleşimine açılır. Kapitalist sermayenin yayılmasıyla birlikte Güney Afrika’nın kaderi de değişmiş oluyor.
GÜNEY AFRİKA VE KÜRDİSTAN SÖMÜRGECİLİĞİN BENZERLİĞİ
Hollanda Doğu Hindistan Şirketinin (VOC) Güney Afrika’ya 6 Nisan 1652 tarihinde kurduğu bir istasyon ile birlikte Güney Afrika, dış sömürgeciliğe açılmış oldu. Aslında coğrafik uygunluğu nedeniyle gemi personelinin mola verdiği bir dinlenme istasyonundan Apartheid yönetimine kadar uzanan, uzun ve trajik bir hikayesi vardır.
Napolyon’un Hollanda’yı işgal etmesiyle birlikte Güney Afrika sömürgeciliği el değiştirir. Fransızların alana yerleşmesini engelleyen İngilizler, Güney Afrika’yı Hollandalılara bırakır, fakat kısa süre sonra da Hollandalılardan alıp kendileri egemen olurlar. Hollanda’nın bölgedeki hakimiyeti (1797) azaldıktan sonra, Büyük Britanya’nın sömürge dönemi (1806) başlamıştır. İngilizler alanı işgal ederek daha fazla beyazın alana yerleşmesine yol açar. Dış sömürgelerden köleler getirerek farklı bir toplumsal yapı da oluşturulur. Farklı kültürlere sahip topluluklar ülkesine dönüşür. Birçok dil, kültür ve inanç guruplarından bir etnik yapı meydana gelir.
Kısaca VOC denilen, Hollanda Doğu Hindistan şirketinin asıl görevi sömürge ülkeler yaratmak ve koloniler kurmaktır. Hollanda merkezli kurulmuş dünyanın ilk çok uluslu şirketi olarak bilinir. Bu şirket savaşa girme, para basma, anlaşmalar yapma, koloniler kurma, insanları yargılama ve ceza verme, insanları köleleştirme, mahkûmları çalıştırma haklarına sahip, sömürgeler oluşturma yetkileri ellerinde bulunan türden bir şirkettir. Aslında, devletin elinde bulunan bütün uygulamalara sahip bir şirkettir. Bu kısa anlatım Mandela’yı 27 yıl zindanda tutan Apartheid ırkçı sömürgeciliğinin hangi kökenden geldiğini vurgulamak içindir. Çünkü benzer sömürge iktidarı da 24 yıldır Başkan Apo’yu tek kişilik hücrede tutmaktadır.
Hollandalılar, bir dinlenme istasyonundan nasıl bir sömürge yarattılarsa, Osmanlılar da bir beylikten büyük bir imparatorluğa dönüştüler. Güney Afrika ve Kürdistan’ın sömürge tarihleri de Başkan Apo ve Nelson Mandela’nın kaderi de benzerdir. Birçok konuda özdeşleşen bir mücadelenin sahibidirler. Çok dilli ve çok kültürlü bir toplum olan Güney Afrika halklarının başına bela olan, Apartheid, ırkçı, ayrımcı sömürge yönetimi, beyazların üstün ırk ayrımını savunan faşist uygulamaları, Türk devletinin faşist soykırımcı, katliamcı politikaları arasında da ciddi bir paralellik vardır. Beyaz ırk sömürgeciliği, beyaz Türk sömürgeciliğine dönüşmüştür. Kürtlerin yaşam hakkı gasp edilmiş, varlığı yok sayılmış, ayrımcılığa maruz kalmış, dili kültürü yasaklanmış, katliama maruz kalmış, nihayetinde ülkesi işgal edilmiş, talan edilmiş, halkı sömürgeleştirilmiş, dört başı mamur bir sömürgecilik inşa edilmiştir. Apartheid ile Türk sömürgeciliğinin benzerliğini birçok uygulamada görmek mümkündür.
BAŞKAN APO VE MANDELA’NIN ÖZDEŞLEŞEN KADERİ
Nelson Mandela, Türk devletinin 1992 de kendisine verdiği barış madalyasını ret ederek, Kürt halkıyla aynı kaderi paylaştığını açıkça ilan etmişti. Bu büyük devrimci liderin asil duruşu Kürt halk önderi, Başkan Apo tarafında takdirle karşılanmıştı. Şimdi benzer bir kaderi 24 yıllık tutsaklığıyla Başkan Apo, Güney Afrika’nın Apartheid rejiminden daha geri ve vahşi uygulamalarıyla karşı karşıyadır. Günümüzün Apartheid yönetimi olan faşist Türk devletine karşı tarihin en anlamlı direnişi içindedir. Güney Afrika’da, Başkan Apo’ya özgürlük konferansının yapılması, iki halkın yaşamış olduğu devrimci mücadele ve önderlik duruşlarıyla, tarihsel bağlamda ki benzerlikler açısından önemli ve tarihidir.
Sömürge toplumların yapısal sorunlarına, çözüm bulmak, yine, sömürgeciliğin güç üstünlüğüne, despotluğuna, soykırımına karşı mücadele etmek büyük devrimci önderlere ihtiyaç duyar. Güney Afrika sömürgeciliğine karşı Nelson Mandela’nın Ümit Burnu’nda yaktığı meşale, 27 yıllık tutsaklığa rağmen, zindan karanlığında Afrika halklarını aydınlattı, yol gösterdi ve zafere ulaştırdı. Kürdistan’da ki sömürgecilik daha ağır ve katmerlidir. Kürtler sömürge devletin halkıyla, derilerinin rengi farklı olmamasına rağmen daha beter bir uygulamaya tabi tutulmuşlardır. Bir halkın düşürülebileceği, en olumsuz duruma düşürülmüştür. Söz konusu Kürt halkı olsa da genelde Ortadoğu toplumlarının kaderi de benzerdir. Önder Apo, 24 yıllık tutsaklığına rağmen zindanda saçtığı ışık, Ortadoğu halklarına yol göstermektedir. Fiziki özgürlüğünün sağlanması için mücadeleyi nihayete erdirecek, zaferi kesinleştirecek çabanın mutlaka gösterilmesi gereken bir döneme girilmiştir. Güney Afrika’da ki konferans da bu çalışmaların bir parçası olarak görülmesi ve değerlendirilmesi gerekir.
Konferans, Başkan Apo’nun özgürlüğüne odaklanan açılımlarda bulunması ve bunu yaygınlaştırması, halklar açısından taşıdığı önemin altını bir kez daha çizmiştir. Sorunların teorik düzeyde tartışılması kadar, bölgesel sorunların çözümü bağlamında ele alınması gereken konulara vurgu yapmıştır. Başkan Apo’nun esaretine son verilerek, özgürlüğünün halklara yansıması, barışın sağlanması, demokratik çözümlerin geliştirilmesi açısında taşıdığı anlam ve önem etraflıca tartışıp bilince çıkarmadan gelişme sağlanamaz.
BAŞKAN APO’YA ÖZGÜRLÜK ORTADOĞU HALKLARINA ÖZGÜRLÜKTÜR
Başkan Apo, günümüzün toplumsal sorunlarına çözüm üreten paradigmanın sahibidir. Düşüncelerinin dünya genelinde paylaşılması, tartışılması, mücadeleye dönüştürülmesine ihtiyaç vardır. Kapitalist modernite sisteminin gen haritasını çıkaran, halkları demokratik modernite ile buluşturan tezleri kuramsal olarak ele alınması gerekir. Devrimci mücadelelere yeni bir soluk aldırması açısından önemlidir.
Başkan Apo’nun Demokratik ulus paradigması, akademik düzeyde ele alınmasına her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır. Real sosyalizmin çözülüşünden sonra yaşanan düşünce boşluğunu gideren önermelerle, bilimsel sosyalizmi yeniden yorumlayarak, kavramsallaştıran ve kuramsallaştıran Başkan Apo, düşünceleriyle Kürdistan’ın sınırları dışına taşmıştır. Marksizm, nasıl dünya genelinde devrimsel gelişmelere yol açtıysa, Başkan Apo da, Marksizm’i yeniden yorumlayarak, onu eleştiriye tabi tutarak, yeniden yaşamsal hale getirmesi, benzer gelişmelere yol açacaktır. Dar ulusal sınırlara hapsolmuş mücadelelerin küresel kapitalizm karşısında başarı şansının nerdeyse kalmadığı bir dünyada, demokratik konfedere örgütlenme modelini geliştirmesi kaçınılmazdır. Farklılıkların özgünlükleri korunarak, halkların bir arada, sosyalizmi inşa edebilecekleri, demokratik ulus perspektifi, günümüzün mücadele yöntemi haline gelmiştir.
Kapitalist sistem hegemonyası, aşırı kar hırsı uğruna dünyayı yaşanamaz hale getirmiştir. Küresel çaptaki yıkıma küresel çapta bir mücadeleye ihtiyaç duymaktadır. Enternasyonal dayanışma açısında ‘Dünyanın bütün işçileri birleşin’ sloganının yetersiz kaldığı bir dönemde yaşıyoruz. Ekolojik yıkımın yol açtığı doğal felaketlerin, yaşanan savaşlardan kaynaklanan tahribatların, insanlığın genelini ilgilendiren toplumsal felaketlerin kaynağına inilmeden, mücadelede başarı elde etmek neredeyse imkânsız hale gelmiştir.
Başkan Apo’nun Demokratik, Ekolojik ve Kadın özgürlüğü şeklinde formüle ettiği paradigmanın sac ayakları üzerinde önemle durulması gerekmektedir. Uluslararası oturumlarda ele alınması gereken boyutlara sahiptir. Devrimci mücadelenin eksenine bu kavramlar oturtulmadığı müddetçe sosyalizmin ideal demokratik toplum inşası mümkün değildir. Demokratik toplumu bütün boyutlarıyla ele alan ve toplumu ilgilendiren boyutlarıyla birlikte inşa etmeye ihtiyaç vardır. Paralel örgütleme modellerinin geliştirilmesi ha keza bu paradigmanın olmazsa olmalarıdır. Öz yönetim modelleri kadar öz savunma gereksinin duyulan özerk örgütlenmelere zemin yaratmak gerekir.
Sınıf, devlet, iktidar kavramlarının yeni sosyolojik tanımlara kavuşturulmasına ihtiyaç vardır. Başkan Apo, savunmalarında formüle ettiği tanımlar, ileri sürdüğü tezler, önerdiği çözümler, geleceğe dair örgütlenme ve mücadele perspektiflerinin uluslararası platformlara taşırılması ve tartışılması kaçınılmaz hale gelmiştir. Güney Afrika’da ki konferans ile önemli bir adım atılmıştır. Yeni bir düşünce akımı veya ekolü olarak ele alınması gerekir.
Başkan Apo, geliştirdiği paradigmayla yeni bir sentez oluşturmuştur. Bunun ete kemiğe büründürülmesi, geliştirilmesi, yaygınlaştırılması ve pratikleştirilmesi gerekir. Oluşan düşünce gücünü, çözüm gücü haline getirmek gerekmektedir. Başkan Apo’nun fiziki özgürlüğü de böyle sağlanır.
DÜNYA GENELİNDE ENTELEKTÜEL BİRLİĞE İHTİYAÇ VAR
Kürt halk önderi Başkan Apo’nun geliştirdiği paradigma etrafında yeni birliklerin kurulmasına da ihtiyaç vardır. Küresel kapitalizmle mücadelede ve yeni toplumsal inşalarda entelektüel birikim gerekmektedir. Entelektüel birlik oluşturmak, düşünce birikimlerini bir çatı altında buluşturacak, toplumların hizmetine sunacak örgütlemelere gitmek gerekir. Entelektüel düşünce gücünü dünya genelinde örgütlü bir güce kavuşturulması, önemli bir boşluğu giderecektir. Demokratik, ahlaki, politik toplumların inşasında bu birliğin belirleyici katkıları olacaktır.
Başkan Apo, bir halk önderi olarak sadece pratik bir önderlik değil aynı zamanda bir paradigma sahibidir. Bu paradigmanın genelleşmesi, kitlelere ulaşılması ve toplumsal sorunların çözümüne katkı sunması açısında uluslararası konferanslara, sempozyumlara, seminerlere, akademik tartışmalara konu edilmesi gerekir. İster teorik ister ideolojik ister bilimsel akademik metotlarla olsun her düzeyde yorumlanması için ciddi bir entelektüel birikime ihtiyaç vardır. Dünya aydınlar birliği düzeyinde bir oluşumla bu konuların analiz edilmesi ve toplumun hizmetine sunulması gerekmektedir.
Salt metafizik ya da salt maddeci, pozitivist yaklaşımla bilimsellik adına ak-kara ikileminden çıkarak, ikisinin sentezinden bir çıkışa yönelmek, hakikat arayışı temelinde sorunları ele almak çözüme en yakın yöntem olacaktır. Başkan Apo, ne kadar maddi, o kadarda manevi değerlere yer vererek, analitik zekâ kadar, duygusal zekanın işlevine de önem vererek yeni paradigmasını oluşturmuş ve düşüncede rafine haline ulaştığını belirtmiştir. Bu düşüncenin kitlelere nal edilmesi biraz da aydınların görev ve sorumluluklarıdır.
Başkan Apo’nun fiziki özgürlüğü aciliyetini koruyan bir konudur. Kapitalist modernite güçleri tarafında uluslararası bir komplo ile derdest edilerek faşist Türk devletine teslim edilmesinin üzerinden 24 yıl geçmiş bulunmaktadır. Ağır tecrit koşullarında tutulmaya devam ediliyor. Bir bilim insanının bu ağır esaret koşullarında tutulması onun düşüncesinden duyulan korkudan kaynaklanıyor. İmralı sistemi aleladen bir sistem değildir. Kapitalist sistemin gözetiminde, hiçbir hukuk kuralına uymayan, kişiye has hukukun geçerli olduğu, yüksek güvenlikli bir işkence sistemidir. Bu sistemin aşılması gerekiyor.
Başkan Apo’ya özgürlük, uluslararası alanda dayanışma ile yürütülmesi gereken bir mücadele durumuna getirilmesi gerekir. Toplumsal ve bölgesel sorunların çözüm gücüne sahip devrimci bir liderin, ağır tecrit koşullarında tutulması, bir insanlık suçu olarak görülmeli ve karşı çıkılmalıdır. Güney Afrika konferansı Başkan Apo’ya özgürlük teması ile yapılması, bir ilk olması açısından önemlidir. Benzer platformlarla Başkan Apo’nun özgürlüğü gündemde tutulmalı ve mutlaka özgürleştirilmesi sağlanmalıdır.
Bölgesel ve toplumsal barışın sağlanması, demokrasinin kurumsallaşması, Başkan Apo’nun özgürlüğüyle mümkündür.
Rauf KARAKOÇAN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi