Sömürgeci Türk devleti Kürt halkına karşı bir soykırım uygulamaktadır. Kürdistan’ın birçok alanını işgal etmekte, her gün yeni katliamlara imza atarak insanlık suçu işlemektedir. Faşist AKP-MHP iktidarı İtaat ve Terakki partisinin izinden gitmektedir. Bu ırkçı, faşist zihniyet Kürt halkına inkar ve imhadan başka seçenek tanımamaktadır. Kürt halkının özgürlüğünde kendi sonunu gören hastalıklı bir zihniyet söz konusudur. Rojava, Şengal, Maxmur, Behdinan ve bütün Güney Kürdistan’a imha operasyonları ve işgal seferleri düzenlemektedir. Bu faşist rejim Kuzeyde günlük olarak soykırım politikalarının gereğini yapmaktan bir an için vazgeçmiş değildir. Bütün imkanlarını seferber ederek özgür Kürtlüğün statü kazanmaması için elinden ne geliyorsa yapmaktan geri durmamaktadır.
‘Sömürgeci devlet düşmanımızdır,’ bunu niye yapıyor diyerek yakınmamızın veya başka beklentiler içine girmenin bir anlamı yoktur. Düşman düşmanlığını yapmaktadır. Düşmana karşı mücadele edilir, direnilir, savaşılır. Devrim mücadelesi bunun için vardır. Bu düşmandan ne korkumuz ne de minnetimiz vardır. Onu yenilgiye uğratacağımız da kesindir. Buna inancımız tamdır.
Ancak anlaşılması zor olan ve kabul edilmeyen şey Kürt halkı adına hareket ettiğini iddia edip de bu düşmana direk ve dolaylı olarak destek veren, ona hizmet eden, onunla iş birliği yapan güçlerin durumudur. KDP başından beri sömürgeci Türk devletine karşı ulusal bir duruş sergilemiş değildir. Herkesle ilişkisi olabilir, buna kimsenin diyeceği bir şey yoktur, olamaz da. Ancak ekonomik, siyasi, diplomatik hangi alanda olursa olsun bu ilişkiler halkımızın ulusal çıkarlarına zarar vermemesi durumda böyle olabilir. Ulusal çıkarları gözetmek her güç için bir ahlak ve ilke meselesidir. Bunun dışına çıkarak aile, aşiret, dar parti çıkarlarına alet olmak teslimiyettir ve ihanete kadar götürmektedir.
Sömürgeci Türk devleti Behdinan’ı parça parça işgal ederken, sivil halka yönelik katliamlar yaparken bile KDP buna karşı iradeli bir tutum sergilemiş değildir. Bu alanda birçok TSK ve MİT üsleri, yerleri bulunmaktadır. Buna her geçen gün yenileri eklenmektedir. İktidar, hükümet olduğunu iddia eden bir güç hakimiyet alanının işgaline ve hükmettiği topluma bu tür saldırılar karşısında kayıtsız kalamaz. Ancak KDP TC devletinin Güney Kürdistan’daki varlığına ve günlük saldırılarına karşı kişilikli bir tutum almış değildir. Söz düzeyinde bile bir itirazda bulunmamıştır. Sömürgeci devletin Güney Kürdistan’daki varlığını, imha ve işgal amaçlı saldırılarını meşru görmektedir. Onunla birlikte hareket etmektedir. Hatta bundan PKK’yi, Kürt Özgürlük mücadelesini sorumlu görmektedir. Bu kadar iradesizlik, işbirlikçilik ve acziyet olabilir mi?
PKK ilk çıkış itibariyle kendisini Kürdistani bir hareket olarak tanımlamış ve öyle de hareket etmiştir. Başkalarının Kürdistan’ı parçalayan yaklaşımlarını ret ederek, Kürdistan’ın tümü için meydana atılmıştır. Bu bağlamda parçacı yaklaşımlara ilk günden itibaren PKK ret etmiş ve buna karşı da ideolojik olarak mücadelesini yürütmüş ve bundan böyle de bu çizgi temelinde parçacılığa karşı mücadelesini sürdürecektir.
Faşist Türk devleti PKK’ye karşı savaştığını iddia etmektedir. Ama bunun böyle olmadığını, tüm Kürt halkını ve onun özgürleşme çabalarını hedeflediğini son yıllardaki gelişmeler herkese göstermiştir. Mesele yalnız PKK değildir. Hedef de sadece PKK değil, tüm Kürt halkıdır. Bunun böyle olduğunu Bakur’a, Rojava’ya ve Güneyde yaratılan az biraz değerlere karşı yaşadığı hazımsızlık göstermektedir. Bu statüyü tanımaktan duydukları pişmanlığı yakın bir zamanda dile getirmediler mi? 2016 yılındaki bağımsızlık referandumu sırasında düşmanca bir tutumu açıkça ortaya koyan Erdoğan ve ruh hastası olan ikizi Bahçeli değil miydi? Sömürgeci devlet fırsat ve imkan bulursa bu statüyü ortadan kaldırmak için bir an geri durmayacağını günlük olarak açığa vurmuyor mu?
Buna rağmen düşmanın ağzıyla konuşmak, onun çıkarları doğrultusunda hareket etmek nasıl kabul edilebilir? Bu yetmezmiş gibi PKK’den Güney Kürdistan’dan çıkmasını istemek tam anlamıyla bir aymazlık ve Kürdistan’ı parçalamak ve ayrıca da Kürdistan’ın bir bölümünü babasının çiftliği görme mantığını aşmamaktadır. Kim kimi kimin yurdundan dışarıya çıkarmaya çalışıyor? Burası Kürdistan’dır ve PKK de Kürt halkının özgürlük mücadelesine öncülük etmektedir. PKK’yi güneyden çıkarmaya çalışma yerine varsa gücün, sıkıysa sömürgeci Türk devletini Behdinan’dan çıkmasını dile getirin? Bırakalım böyle bir yaklaşım içerisinde olmayı, Behdinan’ın neredeyse tümü TC’nin işgaline açılmıştır.
KDP’nin uzun bir zamandan beri alttan alta sömürgeci devletinin MİT’ine, itine her türlü desteği verdiğini gün yüzü gibi ortadadır Bu sayede MİT Güney’de cirit atmaktadır. Bu yetmezmiş gibi yurtsever Güney halkımız da ajanlaştırılmaya, işbirlikçileştirilmeye açık hale getirmektedir. Bilinsin ki, bir avuç kendini satmış küçük bir azınlık dışında halkımız bu oyunlara gelmeyecektir. Yaşanan bozulmanın vebali tümden buna yol açan siyaseti güdenlerin boynundadır.
Son olarak KDP Zine Werte bölgesine bir yığınak yapmıştır. Bu alan Kandil ve Karox dağları arasında stratejik öneme sahip bir boğazdır. Medya Savunma Alanı ve Kandil’in girişidir. Anlaşılacağı gibi KDP’nin buraya yerleşmesi hayra alamet değildir. Kandil’i kuşatma planının bir parçasıdır. Tümden TC Devletinin planları doğrultusunda hareket edilmektedir. Kaldı ki, bu alan daha önce YNK’nin denetimindeydi. YNK Peşmergelerinin buradan çekilmesi ve yerine çok sayıda KDP peşmergesinin yerleştirmesi başka türlü nasıl izah edilebilir? Bu girişim büyük bir tahrik ve provokasyon anlamına gelmektedir.
Sömürgeci Türk devletinin temel bir politikası Kürdü Kürde kırdırma politikasıdır. Bunu tarih boyunca uygulamıştır. Birçok güç bilerek veya bilmeyerek bu oyuna gelmiştir. Bugün KDP TC’nin bu politikasına alet olmaktadır. Bu politika en çok KDP’ye ve Barzani ailesine zarar vereceği ise açıktır. Zine Werte’deki durum bu durumlardan bir tanesidir. Bu tehlikeli girişimin arkasında ne kadar ABD ve İsrail gibi güçlerin olduğu da sorgulanmaya değerdir. Bunların onay, destek ve yönlendirmesi olmadan bu yönelimlere girişmesi pek olası görülmemektedir. Halkımıza ve Özgürlük Hareketimize karşı devletlerarası komplonun yeni bir versiyonu devreye sokulmasında KDP’nin ne kadar faydası olacağı ise tartışmalıktır.
Daha önceki komplolar nasıl halkımızın direnişi ile boşa çıkarılmışsa bu komplo ve saldırılar da halkımızın ortak mücadelesiyle yenilgiye uğratılacaktır. Her zamankinden daha fazla ulusal birliğe ihtiyaç vardır. Ulusal birliğe gelmeyen, ulusal çıkarlara gelmeyen güç ya da bu güçler, tarihi bu an’da kaybedecek olan güçler olacaktır.
Bu durumu bilerek, kim ki ulusal birliğin önünde engel ise, kim ki sömürgeci güçlerle halkımızın çıkarlarına karşı duruş içerisinde iseler, her yurtseverin, demokratın, sol ve sosyalistin açıktan karşı durması, gelişebilecek her türlü provokasyonun panzehridir.
İnanıyoruz ki, kadınından gencine, emekçisinden aydın ve sanatçısına, köylüsünden kentlisine halkımızın sömürgeciliğe, işbirlikçiliğe karşı eyleme geçmesi ve net bir tutum sergilemesi bu komployu da boşa çıkaracak ve düşmanın politikalarını boca çıkaracaktır.
Kasım ENGİN
Lekolin.org / Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi