İDLİB-TÜRKİYE, ULUSLARARASI VE BÖLGESEL TARAFLAR
İdlib ve Türkiye:
Türkiye’nin İdlib sınırı 129 kilometreye ulaşıyor ve bu hatta yaklaşık 2 milyon insan bulunuyor. Türkiye ayrıca bu küçük bölgeden bir göç hareketi olması durumunda, farklı ideolojilere sahip çetelerin ve Suriye’nin farklı bölgelerinden gelen göçmenlerin sorun yaratmasından da korkuyor. Dolayısıyla Türk devleti bu toprakları işgal edebilmek için Rusya ile gizli bir anlaşma yapmıştır ve bu anlaşma zaten Efrin, Serekaniye ve Girê Spî’nin işgali sırasında da kendini göstermiştir. Neo-osmanlı hayallerini gerçekleştirmek için işgalci Türk devleti İdlib’e binlerce asker, yüzlerce tank ve zırhlı araç gönderdi.
Askerlerin konuşlandırılması ve askeri karakolların inşası, Mayıs 2017’de Rusya, Türkiye ve İran arasında Astana’da imzalanan bölgesel anlaşmanın (gerginliği azaltma) ardından başladı. Türkiye ile Rusya arasında Mart 2020’de Moskova’da imzalanan ateşkes anlaşmasının ardından askeri noktaların sayısı arttı. Türkiye, Rusya’nın düzenlediği iddia edilen saldırıda onlarca askerinin öldürülmesinden birkaç gün sonra Suriye rejim güçlerine saldırı başlattı.
2024 yılı ortalarına ait son verilere göre Türkiye’nin Suriye bölgesinde 127 askeri merkezi bulunmaktadır ve bunların dağılımları şöyledir:
12 üs ve 114 askeri nokta Halep vilayetine bağlı bölgelerde olup 58 noktası sınıra hattı boyunca kurulmuştur.
İdlib’deki noktalar özellikle İdlib vilayetinin güneyindeki Cebel el-Zaviye bölgesinde yer alıyor ve Türkiye, Suriye rejim güçlerinin İdlib kentinin merkezine doğru ilerleyişini engellemek için tüm üsleri ve noktaları beton duvarlarla ördü.
Türk işgali, İdlib’in Suriye rejiminin eline geçmesi halinde yeni göç dalgalarının yaşanacağından korkuyor. Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi durum nedeniyle üzerine büyük bir yük binecek ve Türkiye’nin muhalefetine fırsat tanıyacaktır. Dolayısıyla Erdoğan bu bölge üzerindeki hakimiyetinin yitirmesi kendi bitişi anlamına gelmektedir.
Bu nedenle Suriye’deki çatışmalar nedeniyle Türkiye’ye gelen birçok göçmeni yeni kurduğu bir komisyon aracılığıyla yavaş yavaş işgal bölgelerine yerleştiriyor. Türkiye, Eylül 2018’de imzalanan Soçi anlaşması uyarınca Suriye rejiminin İdlib vilayetinin Han Şeyhun, Serakib ve Marat el-Numan kasabalarından çekilerek kontrol bölgelerinin sınırlarına dönmesi gerektiğini vurguluyor. Bununla sınırda yaşayan onbinlerce göçmenin o bölgelere geri gönderilmesini hedefliyor.
İşgalci Türk devletinin İdlib’i bırakmamasının bir diğer nedeni ise Rojava Özerk Yönetim’in Kuzey ve Doğu Suriye’deki bölgelerine karşı Rusya ve Suriye rejimiyle müzakere yapması, çünkü bu bölgeleri kendisine tehdit olarak görüp ortadan kaldırmaya çalışıyor. Bu nedenle Şam’la herhangi bir anlaşma veya normalleşme konusunda pazarlama yapmak için elindeki İdlib kartına güveniyor. Özerk Yönetimin tasfiyesine karşılık Rejimin İdlib’i geri alması taahhüdünü öne sürüyor.
Bir diğer konu ise Türkiye, İdlib’i kaybetmenin Suriye meselesinde kartlarının zayıflaması anlamına geldiğini ve Suriye’nin geleceğinin ve orada siyasi çözümün inşasına müdahale fırsatlarını sınırlayacağını biliyor. Bu nedenle işgalci Türk devleti; İdlib ilindeki uluslararası yolların yanı sıra Suriye’nin kuzeyini ve batısını birbirine bağlayan uluslararası yol (M4) üzerindeki “Jebel Al-Zawiya” bölgesindeki güçlerini artırdı. Ankara bununla kartlarını büyütmeye, rolünü artırmaya çalıştı. Çünkü uluslararası yolların kontrolü, Washington’un Suriye rejimine uygulamak istediği ekonomik yaptırımlara karşı Türkiye’nin rolünü ve seçeneklerini artıracaktır. Bununla bağlantılı olarak Uluslararası rotaları aktif hale getirmek ve ticaret alışverişini başlatmak istiyor. Rusya, mümkünse askeri olarak Türkiye’nin Suriye’deki rolünü sona erdirme arzusunu defalarca dile getirdi.
Özellikle Ankara’nın ittifak içindeki rolünü yeniden tanımlamak ve işbirliği politikalarının geliştirilmesinde ana aktör olmak istemesi nedeniyle, Ankara’nın İdlib’den Avrupa’ya gelen göç sorununun önlenmesi karşılığında NATO bünyesinde elde ettiği başarıları da unutmayalım.
İDLİB VE RUSYA
Libya’daki “Muammer Kaddafi” rejiminin NATO ülkeleri tarafından yıkılmasının ardından Rusya, Beyaz Deniz’in Suriye yakasındaki nüfuzunu güçlendirmeye başladı. İlk başta Güvenlik ve Askeri Konsey aracılığıyla teknik olarak rejimin arkasında durdu. Bu, 2025 yılında Türkiye’nin Katar’ın finansmanı yoluyla Suriye muhalefeti (Suriye muhalefeti) adı altında silah topladığı ve Suriye rejiminin tehlike ve sıkıntıya girdiği bir dönemde, Rusya’nın Himamem ile Lazkiye arasında bir Hava Üssü inşa ettiği bir dönemde yaşandı. Daha sonra Ekim 2026’da Tartuk şehrinde deniz üssü inşa etti. Bu iki üs, Rusya’nın genel Akdeniz’deki ana üssü haline geldi.
İdlib, Rusya’nın terörist olarak adlandırdığı çetelerin merkezi haline gelmiş, özellikle İdlib’de bulunan Çeçenler ile Türkistan, Cephet El-Nusra ve Ehrar El-Şam Rusya için büyük bir güvenlik ve siyasi sorun haline gelmiştir. Özellikle bölgedeki uluslararası rollerin karışık olduğu bir dönemde. Dördüncü gerilimi azaltma bölgesine (İdlib bölgesi adı verilen) ait olan kuzeydeki Hama kasabaları, Rus ordusunun Lazkiye kırsalındaki “Himemim” üssüne saldırı için insansız hava araçlarının fırlatıldığı üs haline geldi. Bu tehditten kurtulmak ve sınır bölgelerine yaklaşmak amacıyla Moskova, İdlib’e girerek Türkiye ile müzakere ortamını hazırlamış oldu. Ki Rusya’nın stratejik üssünü insansız hava araçlarıyla hedef alan çetelerin ana desteği Türkiye’nin kendisiydi.
Rusya, askeri operasyonlarla bu uluslararası yolları zorla kontrol altına almak, açmak ve malları Suriye’nin güneyine taşımak istiyordu. Bugün bile özellikle Türkiye ile yaptığı görüşmelerde bu politikayı vurguluyor, bunu diplomatik yollarla yapmak istiyor, bu da başarı ile sonuçlandı ve Bab bölgesinde Ebu Zendin’in kapısını açtırdı.
Ayrıca İdlib’de Türkiye’nin işgal ettiği bölgeler ile rejimin kontrolündeki bölgeler arasındaki kapıların açılmasını ve Bab El Hava kapısının yeniden açılmasına dikkat çekti. Moskova, işgal altındaki topraklarda Suriye rejimi ile Türkiye arasındaki ticari müzakere sürecinin başarısını Ankara ile Şam arasındaki ilişkilerin normalleşmesi için önemli bir fırsat olarak görüyor. Ayrıca Suriye’nin kuzey bölgelerindeki Dilok’tan (Entab) Şam’a kadar yolların açılması, rejimin komşu devletlerle ekonomik ilişkiler kurmasına ve dolayısıyla Rusya tarafındaki ekonomik ağırlığın azalmasına olanak sağlayacak.
İDLİB VE İRAN
İran’ın Suriye’deki varlığı, Akdeniz’i geçerek Avrupa’ya gaz ve petrol ihracat hatlarını güvence altına alma fırsatı veriyordu. Dolayısıyla İran’ın Suriye rejiminin askeri kurumlarına girmekte çıkarı vardı. Ayrıca Suriye’nin Derazor ve Humus vilayetlerinden geçen Tahran-Beyrut arasındaki yola da silahlı grupların yerleştirilmesi çıkarınaydı. İran, Lazkiye’nin Akdeniz’e kıyısı olan komşusu İdlib’de de bu grupların varlığını güçlendirdi.
Öte yandan İran’ın İdlib ve Halep’teki gücü, Tahran’a, genel olarak Orta Doğu bölgesindeki politikasını İran’ın çıkarlarına göre çevirmek amacıyla Türkiye üzerinde baskı kurması için önemli bir fırsat veriyor. Türk askerinin Irak topraklarına yönelik saldırılarının artması ve Türkiye’nin İran sınırlarına ulaşma girişimi gelecekte NATO gündemine hizmet etmek amacıyladır. İran bu yüzden Türkiye’nin sınırlarına yerleşip denge kurmak istiyor.
İran ve Irak Hizbullah’ının varlığı Serakib ve İdlib’in doğu kırsalında oldukça yüksek. Ayrıca İdlib’in güneyindeki Cebel El-Zawiye çevresi ile İdlib’e doğru Halep güneyinin kırsalındaki alan da varlığını artırmak istiyor. İran, Mayıs 2021’de Halep’te konsolosluğunu açtıktan sonra İdlib ve Halep’e olan vurgusunu artırdı ve konsolosluk, kuzeybatı Suriye’deki İranlı grupların yönetimi için bir merkez haline geldi.
İDLİB VE ABD
2013’ün başlarında dönemin ABD Başkanı Barack Obama, Suriye’de yaklaşık 15.000 savaşçının Türkiye topraklarında kayıt altına alınması, eğitilmesi, mühimmat, Maaşlar ve insani yardımın ulaştırılması gibi diğer ihtiyaçların karşılanması amacıyla CIA destekli “Timber Sycamore” gizli programının kurulmasına izin vermişti. Ancak bu proje başarıya ulaşmadı, çünkü Türkiye kendisine bağlı olmayan silahlı grupların varlığı fikrini reddetti ve bu nedenle bölgeye giren grupların önüne geçmek için kendi destekçilerine, özellikle de cihatçı gruplara bilgi verdi. Bu durum yıllar sonra defalarca yaşandı ve özellikle Haziran 2017’de ABD Başkanı Donald Trump bu projeyi durdurma kararı aldı.
Bu projenin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından Washington, Suriye’nin kuzeybatı bölgelerine önemli bir müdahalede bulunmadı ancak Suriye rejimine ekonomik yaptırımlar uygulamak gibi diğer taraflar üzerinde baskı oluşturacak önemli kartlara sahip olmayı başardı. Aynı zamanda Suriye’deki bazı çatışmaları da Washington’un çıkarları doğrultusunda perde arkasından yönetiyor. İdlib’deki gelişmelerde gerçek bir Amerikan varlığı yoktu ve Rusya İdlib’deki savaşı yoğunlaştırınca Washington Türkiye’ye desteğini ifade ederek rejime karşı Türkiye’nin yanında olduğunu belirtti. Bu politikanın teyidi kapsamında, Mart 2020 başında Türkiye ile Rusya arasında ateşkesin imzalanmasının ardından ABD’nin Suriye özel temsilcisi James Jeffrey, Türkiye ile İdlib arasındaki Bab Al-Hawa kapısını ziyaret etti.
Washington Suriye sorunun Rusya lehine çözülmesinin önünü almak için sürekli Suriye Rejimi ve Rusya’nın İdlib’e yönelik saldırılarına karşı olduğunu belirtti. Öte yandan Suriye rejimine uygulanan ekonomik ablukanın İdlib kapısı üzerinden kırılmasına fırsat vermek istemedi. Çünkü Amerika ekonomik yaptırımları Suriye’deki durumu etkilemek ve işi tamamen Rusya’ya bırakmamak için önemli bir kart olarak görüyor. Amerika Birleşik Devletleri, Rusya’ya İdlib meselesini askeri açıdan çözme fırsatı vermenin, Suriye rejimine karşı olan askeri grupların tecridinin sona ermesi ve böylece Suriye rejimi muhaliflerine karşı büyük bir zafer elde edilmesi anlamına geldiğini biliyor. Bu aynı zamanda Rusya’nın Suriye ve genel olarak bölgedeki eylemlerini kontrol etmesini sağlayan önemli bir kartın da kaybedilmesi anlamına geliyor.
Rusya ile Türkiye arasında tartışmalı bir bölgenin varlığı ABD’nin yararınadır çünkü ABD, Rusya’nın Ankara’ya yakınlaşması ve Batılı müttefiklerinden uzaklaşması olasılığını ortadan kaldırmaktadır. Öte yandan Türkiye ile Rusya arasındaki gerilimin devam etmesi, onları angaje etmek, güçlerini azaltmak anlamına geliyor.
İDLİB-SURİYE REJİMİ VE CEBHET EL NUSRA
İdlib, Suriye rejimi açısından büyük önem taşıyor. Çünkü İdlib’i Suriye topraklarının kontrolünü yeniden ele geçirmenin ve kesin bir zafer ilan etmenin önündeki en büyük engel olarak görüyor. Özellikle rejimin İdlib’e dönmesi Türkiye’ye yönelik uluslararası müdahalenin sonu anlamına geliyor.
Başta Cephet El-Nusra/Tehrir El-Şam olmak üzere İdlib’de Suriye rejimine karşı savaşan gruplar İdlib ilini son çare olarak görüyorlar. Çünkü Şam, Humus ve Hama kırsalında kontrolleri altındaki tüm bölgeleri kaybettiler. Suriye’de Rusya-Türk görüşmelerinin ardından İdlib’in kaybedilmesi, terörist listesinde yer almaları nedeniyle hepsinin ortadan kaldırılması anlamına geliyor.
İDLİB HAKKINDA GÜNCEL RAKAMLAR VE İSTATİSTİKLER
İdlib’de yaşayanların kesin sayısı bilinmiyor ancak Türk işgaliyle ilgili internet siteleri İdlib’in tüm bölgelerinde (yeni ve eski göçmenler dahil) yaklaşık 4 milyon 100 bin kişinin yaşadığını söylüyor; bunların yaklaşık 2 milyon 31 bini kişiler idlibin asıl sakinleridir. Suriye’nin diğer bölgelerinden 2 milyon 53 bin kişi göç etti. Yaklaşık 184 bin nüfusa sahip İdlib’de 1.277 kamp bulunuyor.
İdlib’de 18 yaş altı yetimlerin sayısı 196 bin kişi, özel ihtiyaç sahibi (savaş ve bombalamalarda uzuvlarını kaybetmiş) sayısı 198 bin kişi, kimsesiz dul kadınların sayısı ise 44 bin 500 civarında.
İDLİB’DE ŞİMDİ YAŞAM NASIL?
Eğitim:
HTŞ ideolojik ve örgütsel olarak kendisine bağlı kişiler yoluyla okulları gözetim altında tutuyor. Son yıllarda “Dar el Wehî El-Şerif Okulları” adında okullar açmıştır. Bu okullarda HTŞ zihniyetine göre İslami ve seküler ilimler bir arada okutulmaktadır. Bu okullara kitap, öğretmen ve ulaşım gibi her türlü desteği veriyorlar.
Okulların finansmanı için tüccarlardan para toplanıyor ve Türkiye ile Bab El Hawa Kapısı’nın gelirlerinin bir kısmı onlara tahsis ediliyor. Ancak diğer okullar kitap, öğretmen ve diğer ihtiyaçların karşılanması açısından ihmal edilmiştir.
HTŞ, “Dar el-Wehi El-Şerif Okulları” öğrencilerine tek tip elbise, erkeklere ise ayağa kadar uzanan, koyu gri renkte, başlarını örten kapüşonlu “kalabiye”, erkekler için ise ayağa kadar uzanan “kalabiye”, Kadınlarda tepeden tırnağa kadar uzanan “Eba” siyah veya gri renktedir. O bölgede iki cinsiyetin okulları farklı, erkek ve kadın öğretmenler birbirinden ayrı, öğretmenler aynı kıyafetleri giymeye zorlanıyor, bu uzun bir gelenek ve yollarından ayrılmak, kadın öğretmenler için de bir gelenek. uzun abadır ve yüzü ve elleri örter.
Üniversite eğitimi konusunda İdlib Üniversitesi ve farklı ücret ve dallara sahip çok sayıda küçük özel üniversitenin yanı sıra bazı devlet üniversiteleri de mevcut.
Elektrik:
Türkiye’nin işgal ettiği diğer bölgeler gibi İdlib de Türk işgalinden önce elektrik jeneratörleriyle elektrik sağlıyordu. 2021 yılının ortalarında Türkiye elektriği Yeşil Enerji Şirketi aracılığıyla İdlib’e yüksek fiyatlarla aktarılırken, İdlib’de elektriğin fiyatı işgal altındaki diğer bölgelere göre daha yüksekti.
Sağlık:
İdlib’deki hastanelerin çoğu, uluslararası sağlık kuruluşlarından ve Dünya Sağlık Örgütü’nden maddi yardım alan Suriyeli sağlık kuruluşları tarafından destekleniyor.
Uluslararası insani yardım:
2014 yılında Güvenlik Konseyi, Birleşmiş Milletler kuruluşlarına ve ortaklarına, rejimin onayı gerekmeden 4 sınır kapısı üzerinden, rejimin kontrolü dışındaki bölgelere insani yardım sağlama yetkisi veren kararı (2165) onayladı: Bab El-Hawa. (İdlib) ve El-Selame (Azaz), SDG ile Irak arasındaki El-Yarubiyeh ve Dera ile Ürdün arasındaki Ramsa kapıları aracılığıyla gerçekleşiyor.
Rusya bu kararı her yıl çıkardı ancak 2020 yılı başında veto hakkını kullandı ve insani yardımın rejim aracılığıyla onaylanmasını talep ederek siyasi anlamda kullandı. Moskova ile Washington arasında varılan anlaşma sonucunda yardım mekanizması İdlib’de yalnızca Bab El Hava üzerinden yürüyor.
Tarım, Sanayi ve Akaryakıt:
HTŞ bölgelerinde çok sayıda sanayi şehri inşa edildi ve ekipmanlar Türkiye’den sağlandı. Türkiye, fabrika sahiplerine ürünlerini Suriye dışına ihraç edebilmeleri için menşe belgesi verme sözü verdi. Çünkü bu bölge özellikle Türk lirasının ticarette kabul edilmesinden sonra Türk ürünlerinin satıldığı bir Pazar haline geldi.
Tarım amaçlı olarak halen eski usullerle tarımı yapılmakta olup bölgede meyve yetiştiriciliği yaygındır. Tarım yağmur suyuna bağlıdır, dolayısıyla yağmur iyiyse hasat da iyidir. Bunun nedeni ise su motorlarının yakıt fiyatlarının yüksek olması nedeniyle daha fazla sulama yapamıyorlar.
HTS, bölgelerinde akaryakıt ticaretine başlayan “Watad” adlı şirketi aracılığıyla akaryakıt ve fiyatlarını kontrol ediyor. Türkiye’den motorin ve benzin ithal ediyor, ayrıca Fiyol’u eski yöntemlerle rafine edip birinci sınıf ve ikinci sınıf olmak üzere iki türde satıyor. Fiyatı da dolar kuruna göre değişiyor.
SON
Fırat ALİ