HABER MERKEZİ- Özel Harp dairesi oluşum ve gelişimi aynı zamanda Türk egemenlerinin halklara karşı komplo-entrika, hile katliam geliştirmede zirveleşme tarihçesidir. Benzer bir sistemi günümüzde yasal olmayan yollarla SADAT ve Osmanlı Ocakları ,üzerinden kayıt dışı olarak gerçekleştiren Tamamen paramiliter eleman yetiştiren, devletin tüm kirli işlerini yürüten ayakçıların doluşturulduğu bu yapılarla Erdoğan kendi Özel Harp Dairesi’ni kurmuştur. Tüm kurumlardan saklı, finansmanı ve teçhizatı el altından Erdoğan tarafından sağlanan ve taşeronluğunu SADAT ve Osmanlı Ocakları ile AKP İl Teşkilatlarının yaptığı koca bir paralel Özel Harp Dairesi ile karşı karşıyayız. AKP’nin uyuşturucu, fuhuş, kara para aklama ve askeri saldırılarda yer almaları için kurduğu bu yapılar halklar üzerinde fiziksel ve kültürel soykırım faaliyetleri yürütmektedir.
Yine emniyet içerisinde resmi ve gayri resmi polislerin, Kürdistan kentlerinde çete mensupları gibi hareket etmeleri ve ‘STK’ adı altında dernekler kurarak/kurdurarak Kürt toplumunu tehdit eden, asimile eden ve yozlaştıran faaliyetler yürütmektedir.
Bir Kontrgerilla temelinde örgütlenen Özel Harp dairesi ilkeleri açısından Nazi İstihbarat Örgütü’nü baz alır. Nazi örgütünün takip, espiyonaj, sorgulama, işkence ve psikolojik harp teknikleri üzerine inşa edilir, tabi geliştirilerek. Örgütlenmesi ve eylemleri her yönü ile yasadışı olan Özel Harp dairesi günümüzde özellikle Kürdistan da farklı kılıflarla hala varlığını çok etkin bir şekilde yürütmekte. Özel Harp Dairesi, başta Kürt halkı ve Sosyalist gruplara olmak üzere Türkiye’deki birçok kesime karşı kontrgerilla faaliyetleri yürütmüş ve bir çok katliam yapmışlardır. Bu faaliyetler günümüzde Uluslararası Savunma Danışmanlık İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. (SADAT) eliyle hala çok aktiv yürütülmektedir.
Türk egemenlik tarihi ve onun soykırımcı-katliamcı politikanın günümüze kadar nasıl bir seyir izlediği “Erdoğan’ın Paralel Özel Harp Dairesi “adlı dosyamızda Türkiye’de tarihten günümüze farklı kılıflar kullansa da zihniyeti aynı Türk-islam sentezci, ırkçı, faşist, militarist ve sömürgeci, halklar üzerinde katliamcı bir politikanın nasıl geliştiğine dair tarihten bugüne bir ışık tutacak bilgileri işleyeceğiz.
TÜRKİYE’DE KATLİAMIN DEĞİŞMEZ GERÇEĞİ ÖZEL HARP DAİRESİ
Komünizm tehlikesi ve Avrupa’da muhtemel Sovyetler Birliği işgaline karşı 1950’li yıllarda NATO bünyesinde gizli ordular oluşturuldu. NATO konseptine göre şekillendirilen bu gizli ordular, Amerika ve İngiltere’nin öncülüğünde İtalya, Fransa, Yunanistan, Danimarka, İspanya, Portekiz, Almanya, Belçika, Norveç, Hollanda ve Türkiye’de bu gizli yapılanmalar kuruldu. NATO üyesi Kanada’nın Sovyetler Birliği’ne çok uzak olması, İzlanda’nın ise silahlı kuvvetleri bulunmaması nedeniyle bu iki ülkede oluşturulmadı. Buna karşın ilerleyen yıllarda NATO üyesi olmayan Avusturya, İsveç, Finlandiya ve İsviçre’de de gizli ordular kuruldu. Türkiye’deki gizli ordunun adı da Özel Harp Dairesi oldu. Soğuk Savaş’ın bitimiyle Batı ülkelerindeki gizli ordular tek tek açığa çıkartıldı. Meclis araştırma komisyonlar kuruldu, sorumluları yargılandı. Sonunda da bu gizli orduların hepsi dağıtıldı. Bir ülke hariç: Türkiye. Özel Harp Dairesi, 27 Eylül 1952’de bugünkü Milli Güvenlik Kurulu işlevini gören Milli Savunma Yüksek Kurulu kararıyla kuruldu. “Özel harp” terimi dairenin işlevlerini deşifre ettiği için Özel Harp Dairesi’ne kağıt üzerinden farklı bir isim bulundu: “Seferberlik Tetkik Kurulu.” Merkez olarak da Ankara Kızılay’da bir ev kiralandı. Türkiye’de ilk Gladyo (Kontrgerilla) şubesinin NATO üyeliğiyle eşzamanlı olarak 4 Nisan 1952’de açıldığı ve Alparslan Türkeş’in de katkılarıyla gizli ordunun kurulduğu belirtilmektedir.1965’de Seferberlik Tetkik Kurulu yeniden yapılandırıldı ve adı Özel Harp Dairesi olarak değişti. Türkiye gladyosunun 1960-80 döneminde ağırlıklı olarak ülkücü ya da bozkurtlar denilen faşist gruplardan oluştuğu, yine diğer faşist kurumlar ve mafya gruplarından da destek aldığı bilinmektedir. 1990’larda ise örgüt karşımıza Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK) olarak çıktı.
SEFERBERLİKTEN ÖZEL HARBE KONTRGERİLLA FAALİYETLERİ
Seferberlik Tetkik Kurulu doğrudan Genelkurmay İkinci Başkanlığı’na bağlandı. Yani yönetimi ve denetimi en üst düzeyde oldu. Bu çok önemli bir ayrıcalıktı. Çünkü Türk Silahlı Kuvvetleri’nde tüm birim ve yapılar Genelkurmay Başkanlığı içinde bir daireye bağlıydı, bugün bile hala böyle. Yeni tıpkı günümüzde Bekçiler adıyla silahlanan yapılanmalar gibi, sivillerin kullanması için ülkenin belli yerlerine gizli silah ve patlayıcı depoları oluşturuldu. Bunlar çoğunlukla tenha yerlerde yeraltına gömüldü. Bu silah zulalarının yerini o bölgeyle ilgili görevi bulunan, dairedeki önemli askerler biliyordu. Bir de o bölgede bulunan ve kamplarda eğitimde geçirilen sivil unsurlar. Büyük bir gizlilikle yeraltına gömülen bu silahların envanter kayıtları kesinlikle bulunmuyordu. Kaybolmaları durumunda hiçbir yasal işlem yapılamıyordu. O dönemin Özel Harp Dairesi’nin ilk Lojistik Şube Müdürü, emekli albay İsmail Tansu, bu cephaneliklerin koordinatlarının sivillere verildiğini söyledi: “İlk silah depolarını biz oluşturduk. Komünizm tehlikesine karşı bu silahları gömdük. O dönemde en çok silah sınır illeri Kars ve Ardahan’daydı. Bu silah depoları ve yerlerini Amerikalılarla birlikte kontrol ediyorduk. İstanbul Boğazı’nın belli yerlerinde bile gömülü silahlar vardı. Amerikalılar bize özel telsizler vermişti. Bunların bir kısmını silahlarla birlikte Şile’ye gömmüştük dedi.
II.Dünya Savaşı sonrasında TSK bünyesinde Özel Harp Dairesini kurmuş, bu daire üzerinden kirli savaşı ve savaş politikalarını üç yöntemi birden işleterek yürütmüştür. 1- Gayri Nizami Harp: Kontgerilla ve paramiliter örgütlenmelerle resmi asker ve polisine yaptıramadığı askeri operasyonlar. Maraş, Çorum; Kırıkhan, Sivas, Gazi, Suruç, Amed ve Ankara Garı katliamları. Kürdistan’da 4.500 köyün yakılıp yıkılması, 18.000 faili meçhul cinayet, 1 Mayıs 1977 katliamı gayri nizami harp uygulamalarıdır.
Tedhiş, terör, yıldırma ve korku salarak toplumu sindirme, bireyin ve toplumun iradesini kırma.(Bahçeli’nin öz yönetimler direnişi sırasında “Taş taş üstünde gövde üstünde baş kalmayacak” sözü ile son siyasi soykırım operasyonu sonrasında, “Gazi Meclisi ayıklandı” demesi. Asimetrik tehditler oluşturma.(Özyönetim direnişleri esnasında onlarca Kürt kentinin karadan ve havadan bombalanması, insanların yakılması, cenazelerinin günlerce sahipsiz bırakılması) İdeolojik aygıtlar, sosyolojik ve medyatik araçlarla rıza üretme (PKK’nin ve ona sempati ile ile bakanların kötü, hain ve düşman oldukları algısını oluşturma.) 2- Özel operasyonlar: Genellikle masum hedeflere karşı hızlı, şok edici, düşük profilli, amacı belli, istihbarata dayalı sansasyonel operasyonlar. Son yıllarda Roboskî, Mam Zeki, Helmet Diyar ve Kasım Engin operasyonları. Şengal, Rojava ve Medya savunma alanlarının bombalanması vb. HDP’ye dönük siyasi soykırım operasyonları, “Anayasaya aykırıda olsa milletvekili dokunulmazlıklarına evet diyeceğiz” açıklaması, milletvekili ve belediye eşbaşkanlarının tutuklanması, belediyelere kayyum atanması özel operasyonlardır. 3- Psikolojik savaş: Devlet yapacağı katliam ve soykırımlar öncesinde toplumda rıza üretmeye, toplumu uygulayacağı zulümde ikna etmeye çalışır. Bu amacı yerine getirmek için siyasi partiler ve sivil toplum örgütlerini kurmuş. Eğitim, sosyal, kültürel ve aile politikalarını devletin siyaset belgesine göre belirlemiş, din, medya ve iletişim araçlarını algı oluşturmada ve yönetmede sınır tanımamıştır. Örneğin: Dersim Soykırımı öncesinde başta Aleviler olmak üzere toplumu soykırımın yapılması konusunda iknâ etmeye çalışması.Bugün bile birçok Dersimli soykırımı kabul etmediği gibi devletin Dersim’e medeniyet ve çağdaşlığı götürdüğünü söyleyebilmesi. Bırakınız diğer Alevi kesimlerini, Raya Heqî inanç sahibi Kürtler bile yoğun asimilasyonu sonucunda hem etnik kimliklerine, hem de inançsal değerlerine yabancılaşmış, kendisini Türk ve İslam diye tariflemekte, mazlumlar yerine zalimlerle birlikte olmayı kendilerine yakıştırmaktadırlar. Bazı Kürtlerin Şeyh Said’in İngiliz ajanı olduğu yönlü devletin anti-propagandasının etkisi ile idamı meşru görmesi, devletin inkar ve imha politikalarına rağmen kendisine demokrat diyen birçok çevre dili, kimliği ve kültürü için direnen ve hak talep edenleri düşman görmesi, terörist diye yaftalaması özel savaşın psikolojik boyutudur. Yoksul, eğitimsiz bıraktığı, aşiret reisine mahkum bıraktığı on binlerce korucu Kürt, özel savaş aygıtının kuşatıcılığında Kürt statüsü, dili, kimliği ve kültürü için mücadele eden kendi soydaşlarına karşı bu kirli savaşın tarafı olması özel savaş sayesinde olmaktadır. Kürdistan’da özel savaş partileri ve onların Kürt karşıtı düşman politikalarının taraftar bulması özel savaş aygıtının ekonomik ve sosyal politikalarla Kürdistan’ da yoksulluk ve sefaleti yeniden üretmesi sayesinde yaşanmaktadır. Ceza infaz yasasında uyuşturucu baronlarını tahliye ederken, onbinlerce siyasi tutsağı içerde bırakan Türk devleti çoğu zaman ‘PKK’nin uyuşturucu ticareti yapıyor’ demesi psikolojik savaşın kirli yalanı olmaktadır. Türk devleti yüzyıldır ideolojik aygıtları (din, siyaset, ekonomi, sağlık, aile, eğitim, sanat, kültür, hukuk, medya vb.) devreye koyarak, çoğu zaman korku yayarak, şiddet ve işkence uygulayarak, haklara ve özgürlüklere el koymuş, irade kırmış, kişilerin özel mülklerine talan ve ganimet kültürü ile türlü kötülükler üretmiş, halklara, inançlara, düşünceye, kadına, doğaya ve topluma kıyım yaşatmıştır. Devletin bu çirkin yüzünü deşifre etmek, karşısında durmak insanı görev olmaktadır.
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi