09 Eylül 2010 Perşembe Saat 06:36
Referandum yaklaştıkça önümüze çıkan manzaraları daha net bir biçimiyle ifade ediyoruz. Bilindiği gibi Kürt halkı için 30 yılık bir mücadele gerçekliği ile yüz yüzedir. Bu gerçekliği Kürt halkı ve mücadelesini veren güçler ne kadar bilseler de, Kürt halkının verdiği mücadeleyi bozguna uğratmak, meşru mücadelesini karalamak için var gücüyle yönelen Türk devleti ve onun özel harp yönetiminin bu gerçekliği bilmemesini düşünmek akıl karı olmaz. Bu temelde özel savaşın bütün yöntemlerini uygulamış sayıları binleri bulan faili meçhul cinayetler işlemiştir. Ekonomik yöntemlerle terbiye yöntemini en ahlaksız biçimiyle uygulamış bu halkın evlatlarını olmadık işkencelerden geçirmiştir. Peki, bunu yapan kimdi? Şimdi kendini bilmez birileri karşımıza çıkıyor ve Kürt halkının temsilcisi ancak ben olurum diyor. Kürtlerin bu acılarını görmeyen, mücadele gerçekliğini inkâr eden ve yılarca 12 Eylül işkencelerine maruz kalarak evlatlarını kaybetmiş bir topluma, utanmadan ben sizim temsilcinizim diye biliyor. Kürtleri bu yöntemle kandırabileceğini zanneden, takkiyeci Türk Başbakanı Erdoğan ile karşı karşıyayız.
Buda sorun değil, bu gerçekliği iyi görmek gerekir ki Kürt inkârından (kart-kurt zihniyeti ) politikasından nerelere ulaştık. Aslında bakılırsa bu da Kürt halkının verdiği mücadelenin bir sonucudur. Daha Leyla Zana ve arkadaşları meclisteki bir yeminden dolayı nelere maruz kaldığı herkesin hafızasında canlıyken, Türk Başbakanı Erdoğan ben Kürtlerin temsilcisiyim ve temsilci arıyorsanız bakın ben varım cüretini sergiliyor. Sormazlar mı Kürt sözcüğünün bile yasaklandığı zaman sen nerdeydin? Kürtler meşru ve insani mücadeleleriyle Kürt sözcüğünü Türk başbakanına söyletmişlerdir. Ama bu sözleri sarf eden kimdir? Hangi sistemdir? Onu iyi görmek gerekiyor. Erdoğan tabiî ki 30 yılık mücadelenin sonucunda Kürt halkının verdiği mücadeleye karşı yenilgiye uğramış bir sistemin temsilcisidir. Erdoğan olsa olsa Kürtlerin ancak cellâdı olabilir.
Bazıları AKP’nin sözcülüğüne girişerek Kürtleri kandırma gayesiyle “Kürt sorununu en fazla ele alan, çözümünü tartışan, mecliste en yüksek temsilini bulan hükümettir diyecekler. Halbu ki bu Kürt sorununun çözümü konusunda bu düşüncenin tersi en doğrusudur. Türk devleti Kürdistan’da kaybetmiştir. Bunun üzerine biraz düşünen herkes tüm çıplaklığıyla bu gerçekliği görür. Yani diyebiliriz ki günümüzde bir nevi Kürdistan’da devlet otoritesi son bulmuştur. Türkiye’de devletin son umudu ve Kürtleri elde tutmak için var olan bütün gücüyle yılarca sözde mücadele ettiği cemaatleri imdada çağırmıştır. Bütün devletin imkânlarını hizmetine sunmuştur. Bu gerçeği çok iyi görüyoruz. Şu an Kürdistan’da cemaatlerin çalışmalarını hangi biçimde yürüttüğünü ve nasıl ajanlaştırma faaliyetlerini yürüttü herkesin bildiği bir durumdur. Net bir şekilde şu söylenebilir ki devletin elinde Kürtleri elde tutabilmek veya kandırabilmek için son koz olarak sahte İslam kalmıştır. Kısa vadede belki bir sonuca varma yanılsamasına, kapılabilir. Ama unutmayalım ki burada insanlığın özelde de Kürt halkının dini istismar edilerek temiz, saf duygu ve düşünceleri yönlendirilerek kullanılmak istenmiştir. En son gördüğümüz gibi Erdoğan’ın Diyarbakır’daki referandum amaçlı yapılan son mitingine bir baktığımızda Kürdistan’da Türk devletinin Kürt halkının ulaştığı bilinç düzeyi karşısında büyük bir çözümsüzlük içerisinde olduğu çok net bir biçimde görülebilir. Erdoğan artık nerede neleri konuşulabileceğini bilemeyecek düzeye gelmiştir. Erdoğan’ın Amed konuşmasında nerdeyse Amed zindanında Türk devlet inkârcılığı karşısında direnen ve teslimiyete karşı ölüm orucuna giren, kendini yakarak devletin teslimiyetçi dayatmalarına karşı kahramanca yaşamlarına son veren PKK öncü kadrolarına benim yoldaşlarımdı diye sahip çıkmadığı kaldı.
Ama unutmamak gerekir ki Kürtler eski Kürtler değil artık kim ne derse desin kimse Kürtleri kandıramaz ve verdiği onurlu “Boykot kararından iradesi dışında vazgeçiremez. Öte yandan ulaşılan bir diğer sonuç ise Erdoğan ve hükümetinin Kürtleri geriden takip etmesidir. Kürtleri boykot kararından vazgeçirmeye çalışırken, Kürtler ise özgürlüğe giden yolda “demokratik özerklik gibi gündemlerle meşguldüler. Bir diğer gerçeklik ise nasıl oluyor da Erdoğan fark etmeden söylüyor, Amed’e gidişi diğer devlet partilerinin önüne çıkarıyor. Bu da çok farklı bir durum oluyor. Amed’e gitmek bile devletin diğer partileri için büyük bir mesele olmuştur. Şimdi Erdoğan Amed’e gittiği için bir ulusal kahraman edasıyla diğer partilere meydan okuyor. İşte bu örnek bile Türk devletinin ulaştığı noktayı anlamak açısından oldukça önemlidir. Tersten baktığımızda ise, bu örnek Kürt halkının ulaştığı bilinç ve özgürlük düzeyini gözler önüne seriyor.
Rêdar Amed
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info