Bir süre önce R.T. Erdoğan’ın etrafından olanlar üzerinden başlatmak istediği ‘hukuk reformu’, ‘ekonomi de restorasyon’ vb. tartışmalar zaman zaman yeniden yapılır gibi olsa da kesintiye uğratıldı. Bülent Arınç’ın katıldığı bir özel TV programında Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ın isimlerinin geçtiği değerlendirmelerden sonra bunun yaşanmış olması da beraberinde yeni tartışmaların önünü açtı. Tabii Türkiye’de gündemler suni belirlenip çok hızlı değiştiği için başlayan bu tartışmada yerini başka tartışmalara bıraktı. Erdoğan-Bahçeli faşist diktatörlüğünün demagojik karakteri sürekli gündem değişiklikleri ile toplumu asıl gündeminde uzaklaştırarak ömrünü uzatma çabası içerisinde olduğu için de bunun anlaşılmayacak hiçbir yanı yoktu.
Daha önce yapılan birçok değerlendirme de Erdoğan-Bahçeli faşist diktatörlüğünün özel savaş rejiminin kendini var etme biçimlerinden biri olduğuna dikkat çekilmişti. 7 Haziran 2015 sonrası süreçten itibaren açıktan, örtüsüz bir şekilde hükümet olmaları da sahip oldukları böyle bir karakterin sonucuydu. Artık 2015 yılına kadar olduğu gibi R.T. Erdoğan’ın etrafında olanlarla birlikte kendisine verilen görevi yerine getiremeyeceğinin açığa çıkmasının sonucunda Devlet Bahçeliyle birlikte doğrudan hükümet etmesi gündeme getirilmişti. Bunun anlamı açıktı, R.T. Erdoğan o andan sonra şoför koltuğunda yalnız oturmayacaktı. Onunla birlikte D. Bahçeli’de direksiyonun başında olacaktı. ‘Ergenekon’, ‘Balyoz Darbe Planı’, ‘Kozmik Oda’ vb. operasyonlar altında etkisi kırılan asker-sivil bürokrasiyi temsilen de Doğu Perinçek onların yanında muavin koltuğuna oturacaktı.
Bu her üçlünün de ortak yanları vardı. Bunların her üçü de Gladio’nun Türkiye’deki asli unsurları içerisinde yer almaktadırlar. 1960’ların son yıllarından itibaren Doğu Perinçek ve Devlet Bahçelinin, 1970’lerin başından itibaren R.T. Erdoğan’ın siyasal geçmişi ele alınıp incelendiğinde de bu gerçek çok açık bir şekilde görülmüş olacaktır. Doğu Perinçek’in sol hareketler içerisinde oynadığı rol, 1980 öncesi çıkardığı Aydınlık gazetesinin ABD İstanbul konsolosunun istemi üzerine Kemal Ilıcak’a ait Tercüman gazetesi matbaasında basılması, Devlet Bahçeli’nin Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisiyle başlayan siyasal geçmişi, Ülkü Ocakları ve MHP içerisinde bu konuda fazla tartışmaya yer bırakmamaktadır. Doğu Perinçek’in öncülük ettiği Aydınlık grubunun, Devlet Bahçeli’nin sağ faşist, ırkçı kesimleri içerisinde oynadığı role paralel olarak aynı yıllarda R.T. Erdoğan’ın sonradan dahil olduğu ‘İslami-Türki’ söylemler kullanan ‘Milli Türk Talebe Birliği’nin kendisini konumlandırması söz konusudur. Bu her üç ‘eğilim’de kendileri için belirlenmiş olan hedef kitleler, daha çok da gençlik içerisinde örgütlenmişledir. Sadece bununla da sınırlı kalmayarak hedef olarak belirledikleri sol, devrimci, demokratik güçlere karşı bulundukları mevzilerden ayrı ayrı hareket ederek ortak bir cephede bir araya gelmişlerdir.
Türkiye’de sol, devrimci, demokrat kesimlere karşı ilk silahlı saldırı da bulunan ve cinayet işleyen R.T. Erdoğan’ın içerisinde yer aldığı eğilimdir. Bu eğilim aynı zamanda ABD’nin 6. Filosunu protesto eden gençlere saldırdığı gibi yine 6. Filoyu kıble olarak kabul ederek namaza durmuşlardır. 12 Mart 1971 askeri faşist muhatarasının verildiği, Mahir Çayanların, Deniz Gezmişlerin, İbrahim Kaypakkayaların katledildiği süreçte Doğu Perinçek’in sol hareketler içerisinde oynadığı rol deşifre olmuştur. Osman Bölükbaşı’nın, Alpaslan Türkeş vb.lerin öncülük ettiği Gladio tarafından kurulan CKMP ile başlayan MHP ile devam eden sağ, faşist ırkçı kesimin Kontrgerillanın yerüstü örgütlenmesi olarak işlenen cinayet ve katliamlardaki, darbelerin yaşanmasında oynamış olduğu rol yeterince bilinmektedir. Ayrıca Doğu Perinçek ve Devlet Bahçeli’nin CIA tarafından geliştirilen ‘Soğuk Savaş’ projeleri, R.T. Erdoğan’ın temsil ettiği eğiliminde yine CIA tarafından geliştirilen ‘Yeşil Kuşak Projesi’nin bir ürünü olduklarını belirtmekte yarar vardır.
Bugün TC Devleti’ni yönetenlerde bunlardan başkaları değildir. Bunlara bu rolü veren de yine CIA’dan başkası değildir. Eskiden sosyalistlere, devrimcilere, demokratlara, işçilere, emekçilere, Kürtlere, Alevilere vb. karşı birer ayak olarak kullanılmaktaydılar. Şimdi de başa getirilerek aynı rolü oynamaya devam etmektedirler. Zaman zaman ABD karşıtı propagandalar yapılarak sanki karşıt bir konumda yer alıyormuş gibi görünmeleri de bu gerçeği değiştirmemektedir. Trump ve Erdoğan arasındaki ilişkinin niteliği ve birlikte Kürdistan’da yürütülen soykırım ve Türkiye’deki devrimci demokratik güçlere karşı yürütülen saldırılarda oynamış oldukları rol de bunun bir kanıtıdır. Bugün Türkiye’de neredeyse hemen hemen her gün değişen gündemlerle içerisine girilen toplumu yönlendirme çabalarını da böyle bir gerçeklikten ayrı olarak düşünmemek gerekmektedir.
‘Hukuk reformu’, ‘ekonomik restorasyon’ vb. gibi tartışmalarda bunlardan bağımsız değildir. Tamamen gündem değiştirmeye ve buna bağlı olarak da topluma yönelik birer ‘algı operasyonlarıdır.’ Gündeme getirilerek tartışmalar içerisine dahil edilmeye çalışılan ‘hukuk reformu’yla kastedilende böyle bir operasyon olmaktan öte bir anlam ifade etmemektedir. O nedenle de ‘reform’ derken yapmak istedikleri önündeki engellerin kaldırılmasıdır. Buna göre de asıl amaçları faşist karakterlerine uygun olarak yaptıkları katliamlara, işkencelere, tecavüze, yağma-talana, yolsuzluğa, hırsızlığa vb. insanlık suçu ve halk düşmanlığı olarak akla ne geliyorsa onlara yasal kılıfların oluşturulmasıdır.
Gladio’nun yürüttüğü kontrgerilla operasyonlarının asıl amacının ne olduğu dikkate alındığında bu gerçeklik çok daha net bir şekilde anlaşılmış olacaktır. Burada hatırlatmakta yarar vardır. Kontrgerilla operasyonları öylesine rastgele yürütülen saldırılar değildir. Son derece planlı, programlı ve bir amaca yönelik olarak yapılmaktadırlar. Tamamıyla birer toplum mühendisliği ürünü olan saldırılar olma gibi bir özellik taşımaktadır.
R.T. Erdoğan, D. Bahçeli ve D. Perinçek’de bu işlerin uzmanları olarak bugün görevlerinin başında bulunmakta ve rollerini oynamaktadırlar.
Cemal ŞERİK
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi