Diyarbakır’da ne kadar alim oldukları beli olmayan kişilerin bir araya getirilmesiyle bir toplantı yapıldı. Sanki devletin hiç ilgisi alakası yokmuş gibi, bu toplantıyı ‘Medreseler Birliği’ denilen bir kurum tarafından organize edildiği söylenmektedir. Toplantıya; Türkiye’nin ev sahipliğinde Suriye, Irak, Kuveyt, Libya ve Afganistan’da gelen kişiler katılmıştır. Bu katılımcılara bakıldığında hangi amaçla bir araya geldikleri ve ne yapmak istedikleri anlaşılmaktadır.
Bu toplantı neden Konya’da, Mevlâna dergahında, Kayseri’de ya da cemaatçiliğin, tekkeciliğin daha güçlü olduğu merkezlerde yapılmadı da Diyarbakır’da yapıldı? Verilmek istenen mesaj nedir? İnsanın aklıyla alay edercesine, daha düne kadar terör örgütü olarak tanınan Taliban sözcüsü çıkmış kadın haklarından bahsediyor, Afgan kadınlarının ne kadar iyi durumda olduğunu anlatıyor? Kimin ne anlattığından öteye bu toplantının Diyarbakır’da yapılmasının içerdiği mesajlar vardır.
Toplantıya katılanların kimliklerine bakılınca Alimlerden ziyade çetelerden bir araya gelmiş oluşumdan bahsetmek mümkündür. Ev sahipliği yapan Türkiye’nin DAİŞ ve diğer İslami terör örgütleriyle münasebetleri hiçbir kuşkuya mahal bırakmayacak kadar ortadadır. Katar, bu cihatçı terör örgütlerinin finansörlüğünü yapan ülke olarak biliniyor. Suriye ve Libya denilen bir devletten dahi bahsedilmez. Suriye ile her konuda papaz olan Türkiye, nasıl oluyor da Suriye’yi temsilen Alim alıyor? Ellerinin altındaki Suriyeli çete guruplarından insanları bir ihtimal, Suriye adına alim diye toplantıya katmış. Libya’da ha keza bütünlüklü bir devlet ortada bulunmuyor. Türkiye, oradan da desteklediği ve tarafı olduğu kesimlerden yani silahlı çete guruplarından sözde Alimler bulmuştur. Bir diğer ülke ise Afganistan’dır. Taliban yönetimi ise dünyanın malumu… Irak’ın hangi kesimden alim aldığı da biliniyor. Bütün bir ihtimalle Sünnilerden katmıştır. Eğer KDP’ den Alim toplantıya katmışsa, çete ekibi tamamlanmış demektir.
Bu bileşime dikkat edilirse, Katar finansör diğerleri ise silahşörlerden oluşuyor. Yani bunca Müslüman dünyasından, ümmet-i Muhammed’den başka alim bulamamışlar, kala kala silahlı İslami terör çete guruplarından alim devşirmişler. Bunların hangi amaçlarla bir araya getirildikleri de şaibelidir ama bizce belidir. Diyarbakır’da toplanmaları da manidardır.
Diyarbakır siyasi konumu itibarıyla Kürdistan’ın simge merkezidir. Kürt siyasetinin kalbidir. Ulusal uyanışa öncülük eden, mücadeleci bir kitle potansiyeline sahiptir. Bu merkezi düşürmek için yoğun bir çaba vardır. En önemli silahlardan biri de din kisvesi altında yürütülen çabalardır. 90’lı yıllarda devlet eliyle geliştirilen hızbul-kontra dehşeti bilinmektedir. Katledilen insanlar evlerin bahçelerine gömüldüğü ‘mezar evler’ hala insanların hafızasında canlıdır. Şimdide aynı simgeden, aynı imgeden oluşmuş sözde Alimler buluşması yapılıyor.
AKP Faşist Şefi Erdoğan, fikri iktidar olamadıklarını kendisi itiraf etmişti. Bu nedenle Diyanetin bütçesini katlayarak büyüttüler. Her türlü imkânı sundular. Dini inancı iktidarın emirinde tepe tepe kullandılar/kullanıyorlar. Diyanet İşleri Başkanına adete şeyhülislam rolü biçilerek birçok resmi ortamda diktatör Erdoğan’ın yanında hemen biti veriyor. Namaz kıldırtıyor, siyasi bir figür gibi çalıştırıyor. Resmi ve gayri resmi birçok dini oluşumun faaliyetleri finanse ediliyor, teşvik de bulunuyor, dinci ve kinci bir taban oluşturuyor. Dogmatik düşünce kalıplarıyla oluşan kemik kitle artık sorgulama yetisini kaybediyor. Toplumun en geri kaldığı bölgelerde oluşan kemik kitle her şart ve koşulda iktidarın payandası haline getiriliyor. Son dönemlerde maden ocaklarında meydana gelen göçük olaylarında, can kaybı yaşayan, hakarete maruz kalan, dayak yiyen madenci bölgelerinde, sel felaketi, orman yangını gibi doğal felaketi yaşanan bölgelerde evini barkını kaybeden kesimlerden, iktidarın fazla oy alması da bu inanç istismarının ürünüdür. Halk kandırılmış ve inandırılmıştır. Tanrıya inanır gibi iktidara inanıyor.
Dinci bir taban oluşturulmak istendiği açıktır. Din eğitimi adı altında açılan kuran kursları, kitlelerin dini duygularını sömüren, rant devşiren kurumlar haline geldi ve daha da yaygınlaştırıldı. Bu kurslarda istismara maruz kalan çocuk vakaları da işin cabası. Bir yandan baskı, işkence, tutuklama gibi zor aygıtları, diğer yandan ise dinci propagandalarla ideolojik eksenli uygulamalar birlikte yürütülerek toplumu etkilemeye çalışıyorlar.
Diktatör Erdoğan, gençliğinde önünde diz çöküp bir çömez gibi oturduğu ve BM tarafından terör örgütü olarak kabul edilen Hızb-i İslam’ın lideri Gulbeddin Hikmetyar’ı Türkiye de ağırlayan siyasetin taraftarıyken, Şimdi de aynı siyasi çizginin sorumlusu ve yöneticisi olarak başka terör odaklarını ağırlıyor. Türkiye’de Laik, seküler yapıyı da hedefleyerek bağnazlığı geliştirmek istemektedirler. Din ve diyanet yolu ile halk kitleleri aldatılarak iktidarlarını devam etmektedirler. Diyarbakır’da ki ‘Alimler buluşması’nı da bu temelde anlamak ve Kürdistan’da yürütülen özel savaşın bir boyutu olarak ele alınmak ve aktif mücadele etmek gerekir.
Rauf KARAKOÇAN