Dini doğru yaşamak hayatı doğru tanımakla ve doğru yaşamakla mümkündür. Ancak, din ve inancın metafizikleştirilmesi, dini hayattan koparmış salt bir geleneksel manevi inanç haline getirmiştir.
Halbuki din ve inanç insan toplumunun yaşadığı hayatın ve maddi manevi, insani değerlerin bir bütünü olmaktadır. Din eşittir kültürdür, yaşam tarzıdır, yaşamdır ve burada esas alınması gereken adalet ve haktır. Sevgidir, barıştır. Adaletin, hakkın, sevginin ve barışın olmadığı bir din olmaz. Yada bir dinde adalet ve sevgi barış yoksa o din Allah’ın dini değildir, şeytanın dinidir. Yani egemenlerin dini şeytanın dinidir.
Firavun’un dini Allah’ın dini değildi ama Hz. Yusuf’un dini Allah’ın diniydi. Yani hak yolunda kimler yürüyorsa onların inandığı din Allah’ın dinidir. Hak yolunda yürümek, Allaha inanmaktır. Hak yolunda yürümek adaletli olmak, barışı ve sevgiyi esas almak, Allah’ın verdiği ekmeği ve suyu paylaşmaktır. Allah’ın yolunda yani hak yolunda yürüyenler öldürmezler, hırsızlık yapmazlar, yalan söylemezler, zina- ahlaksızlık yapmazlar, kul hakkı yani insanın yaşam hakkını yemezler, kimseyi sömürmezler ve bu gibi değerlere ölümüne bağlı olurlar.
Kendilerine Müslüman diyen ülkelere baktığımızda, yukarıda saydığımız değerlerin hiçbirisini göremiyoruz. Kan akıtma-öldürme, çalma, yolsuzluk, rüşvet, yalan, kandırma, zina-ahlaksızlık, kul hakkı yeme, insan emeğini sömürme gibi insanlık dışı her kötülük yaşanmaktadır. Halbuki din, insan toplumunu ıslah etmek için vardır. Yani insanı ahlak ve erdem sahibi yapmak dinin esas amacıdır. Dinde kıyafet elbette ki vardır ve insanlar elbise giyerler, giymeleri gerekir. Ancak, dinde sabit ve değişmez bir moda ve kıyafet yoktur. Yani tarihsel ve güncel yaşamsal koşullar, çağ ve zaman ne olursa olsun insan toplulukları aynı kıyafetleri giymezler. Teknik, bilim, teknoloji nasıl gelişiyor ve değişiyorsa moda ve kıyafette değişiyor, değişebilir. Önemli olan, değişen her türlü yaşamsal koşullara uyum sağlamak ve yenilikçi olmak. Kendilerine Müslüman diyenlerin, en çok önemsemeleri gereken şey adalet ve sevgidir, barıştır. Adaletin, barışın ve sevginin olduğu yerde her türden kötülük yok olur ve iyilik yaşamsallaşır. Kendilerine Müslüman diyen ülkelere baktığımızda, yukarıda saydığımız değerlerin zerresine bile rastlanılmaz.
Din denince, insanların aklına sadece söylemde-sözde Allaha inanma, baş örtüsü takma, namaz kılma ve oruç geliyor. Bunları yapanlar dindar yapmayanlar ise dinsiz olarak görülüyor. Bütün Müslüman ülkelerde dine yaklaşım ve dini yaşamak bu şekildedir ve kendilerine Müslüman diyen ülkelerde her türlü ahlaksızlık ve kötülük mevcuttur. Bunun olmadığını kimse iddia edemez çünkü her şey gözler önündedir. Yoksulluğun en büyüğü Müslüman ülkelerde yaşanılıyor, yolsuzluğun daniskası Müslüman ülkelerde yapılıyor, her gün insanların öldürülmesi yine adı geçen Müslüman ülkelerde yaşanılıyor. Kul hakkının yenmesi, insan emeğinin sömürülmesi yine Müslüman ülkelerde var. Yani İSLAM’ın özüne aykırı olan ne kadar kötülük varsa hepsi Müslüman olduğunu söyleyen ülkelerde yaşanılıyor. Bunların hepsi yaşanılan gerçeklerdir, görünen köye kılavuz istemez misali ispata hiç gerek yok. İnsan yaşamında bazı yönler vardır insanın kendi özel yaşam alanına kimse giremez ve dokunamaz. Bir insanın ne çeşit yemek yiyeceğine diyanet denen kurumun başkanı yada başkan yardımcısı yada her hangi başka biri karışabilir mi??
Bir insanın ne çeşit yemek yiyeceğine karışmak nasıl ki kimsenin haddine değilse, bir kadının ne gibi bir kıyafet ve elbise giyeceği de kimsenin haddine düşmemiştir ve herkes haddini bilecek. Kimse, kimsenin özel yaşamına ve kıyafetlerine karışma ve müdahale etme yetkisine ve hakkına sahip değildir. Avrupa ülkelerinde, bir aile ortamında bile kimse kimsenin kıyafetine karışmaz, karışamaz. Mademki kul hakkı diyoruz, işte elbise ve kıyafette kul hakkı kategorisine giriyor. Siz, insanların kıyafetine dil uzatacağınıza adaletsizlikleri konuşun, yolsuzlukları konuşun, yoksulluğa ve işsizliğe çare bulun, zamları protesto edin. Bazı aklı noksanlar, ekonominin kötü gidişatını namaz kılmamaya bağlıyorlar. Peki İsviçre, İngiltere, İsveç, Norveç namaz mı kılıyor ki ekonomileri dünyanın en gelişmiş ekonomileridir?? Bazıları da zamları Allah yapıyor diyor. Yani bu gibi durumlara cehalet bile denmez, dense dense zekasızlık ve akılsızlık denir. Böyle söyleyenler ya çok kurnazlar yada çok cahiller ve zekasızlar. Başka türlü bu tür yaklaşımlar nasıl açıklanır? İslamiyet, barışı ve adaleti inşa etmek için doğmuş ama İslam ülkelerinde kan katranlık yaşanılıyor ve kara cehaletin daniskası var.
Halbuki KURAN oku diyor, öğren diyor, cehaletten kurtul diyor. Bunlar, sadece sakal bırakmakla, Arapça konuşmakla, eski kıyafetleri girmekle, başına örtü koymakla Müslüman olduklarını sanıyorlar. Müslümanlıkta en önemli kriter adalettir, insan haklarıdır, sevgidir, merhamettir ve maddi imkanları paylaşmaktır. Bir çiftçi günümüzde sabanla ve öküzle çift sürmüyor, günümüzün en yüksek teknolojisiyle tarım yapıyor yani traktör kullanıyor. Bir yolcu İstanbul’dan Mekke’ye, Bağdat’a, Şam’a, Medine’ye deveyle, atla, eşekle yolculuk yapmıyor, uçakla, otobüsle yada kendi özel arabasıyla gidiyor. Yani insanlar her şeyin en modern olanını kullanıyorlar. Peki, her şeyin yenisini kullanan bazı Müslümanlar neden kıyafete gelince, eski kıyafetlerde ısrar ediyorlar?? Yani vücudun her tarafını tam kapatırsan Müslümansın ama yazlık modern elbiseler giyersen Müslüman olmuyor musunuz? Kuran böylemi yazıyor? Dini doğru öğrenmezseniz hayatı yanlış yaşarsınız. Bugün, Müslüman ülkelerde bir şeyler yanlış yaşanılıyorsa demek ki din doğru öğrenilmiyor daha doğrusu dini doğru öğretmiyorlar.
İnsanlar ne kadar cahil olurlarsa egemenler o denli insanların cehaleti üzerine saltanat kurarlar. Bundan dolayı, fakirliğin kader olduğunu cahil yığınlara yutturuyorlar ki kapitalistlerin-zenginlerin düzenleri bozulmasın. Yani, din afyon olarak kullanılıyor. Aksi durumda kimin haddine düşmüş ki kadınların ne gibi bir kıyafet giyeceğine karışsın. Avrupa’nın bir ülkesinde kimsenin haddine değil ki kadınların nasıl giyineceğine karışsın. Din ve şeriat denince akla kadınların elbisesi ve kıyafeti geliyor, içki akla geliyor. Adalet, vicdan, sevgi, paylaşım, eşitlik akla bile gelmiyor. Din yaşamın kendisidir şeriat ise yaşam içinde uygulanan hukuk ve kanunlardır, yasalardır. Bir hukuk sistemi ve kanunlar toplumun yaşamını gözetmiyorsa o hukuk ve din egemenlerin hukuku ve dinidir. Dinde ve hukukta esas olan toplumun ve insanlığın yaşamı ve değerleridir. İnsanlığın değerlerine hizmet etmeyen bir din, din değildir. Bir din, zenginlere sürekli mal ve mülk yığdırıyorsa, fakirlere de şükredin diyorsa o din Allah’ın dini değil, şeytanın ve haramilerin dinidir…
Kemal SÖBE