Modern teknolojinin gelişmesiyle toplumlar daha iyi sosyal ve ekonomik koşullarda yaşamanın savaşımını yürütmüşlerdir. Kapitalizm ulus devletin eliyle, tarihsel toplumsal değerleri derinliğine kullanarak toplum üzerindeki hakimiyetini en üst seviyeye çıkarmıştır. Kapitalizm Feodalizm karşısında başarılı olmak, sistemsel meşruiyetini sağlamak için her rolü oynamıştır. Liberal bir anlayışla, birazda göreceli olarak bazı şeyler yaparak, yapıyormuş gibi görünerek bütün toplumsal değerleri korkunç bir şekilde kullanmış, toplumsal irade kırılmıştır. Devletin tarihsel ve güncel varlığı iyi incelendiğinde, toplumun lehine olan pozitif bir rolünden söz edemeyiz. Toplumsal emeğin artı-değer ve vergi adı altında yoluyla nasılda çalındığını görüyoruz. Kapitalizmde liberalizm bir anlayışla aslında serbest piyasa ekonomisini ve sınırsız mülk sahibi olmayı özgürlük olarak topluma benimsetmek ve ulus devlet zihniyetiyle de kapitalizm milli bir sistem olarak topluma benimsetilmiştir. Sermayenin sürekli sahte vatanseverlik, sahte ulusçuluk, içi boş olan demokrasi vaatleri, adaleti savunuyormuş gibi görünmesi, topluma hizmet ettiğini söylemesi kendisini toplum nezdinde meşru hale getirmesin ve kabul ettirmesinin tek yoludur. Toplumsallığın yok edildiği, aşırı bir bireyselliğin ve bencilliğin yaşama hâkim olması toplumun çoğunluğun kapitalizme yedeklenmesinin bir sonucudur.
Devleti ülkenin ve ulusun koruyucusu olarak kabul etmek, devlet gerçekliğini, devletin toplumsal emeği çaldığını ve toplumsal yaşamda devletin aslında tümüyle negatif bir rolünün olduğunu gizliyor. Bunun etkisinde kalan ve genellikle küçük burjuva hayalleriyle yaşayan toplumsal çoğunluğun kapitalist sistemin içinde yer almak için nasılda rekabete girdiklerini görüyoruz. Kendilerine sol/sosyalist diyenlerin bile, özel yaşamlarında bu sistemin özelliklerini derinliğine yaşadıklarını görüyoruz. Sol/sosyalist olduğunu söyleyen bazı çevrelerin bile devlet iktidarını ele geçirmeyi devrim olarak gören bir zihniyeti hala aşamadıkları görülüyor. Bazı sosyalist devrimlerin, gelişememesi işte adı geçen devlet aygıtına, toplumsal yaşamda büyük bir rol ve yetki vermelerinin sonucudur. Devletin toplumsal yaşamda rolü ağırlık kazanırsa toplumun iradesini yok edilir ve sadece sandıktaki sahte demokrasinin içine hapsedilir. Ulus devlet ve kapitalizmde sermayenin sözcüleri, temsilcileri ve hizmetçileri olan burjuva düzen partileri toplumsal iradeyi gasp etmekle görevliler. Devletin ulusal değerlerin ve ülkenin koruyucusuymuş gibi gösterilmesi, bu düzen partilerinin ve sistemin eğitim kurumlarının eliyle oluyor. Toplumda demokrasi, emek ve sınıf bilincinin gelişmemesi için, bütün yandaş medya ve modern sihirbazlar canla başla çalışıyorlar.
Kapitalizmin ekonomik olarak sürekli, iyi bir üretim yaptığı ve herkesin bu sistemde yer alması gerektiği propagandasını yapıyorlar. Binlerce yılda oluşan ve bir yaşam tarzı olarak nesilden nesille geçen bu zihniyet toplumda devleti kutsamaya, korumaya, devlete kulluk yapmaya ve devleti her şeyin sahibi olarak görmeye ve her şeyi devletten beklemeye yol açmıştır. Devlet varsa, ülkede, ülke adına konuşma ve kararlar alma toplum içinde kimsenin haddine değildir zihniyeti beyinleri dumura uğratmıştır. Sınıf ve emek bilincine sahip olanlar, devletin, toplumun tepesine çöreklenmiş bir haydutlar aygıtı olduğunu iyi görürler. Devlete tapında ve devlet için ölme, özelliklede, Türkiye gibi vahşi kapitalizmin ve sömürünün korkunç bir şekilde olduğu ülkelerde daha çok geçerli bir durum olmaktadır. Toplum devlet baba her şeyi bilir, yapar, bize hizmet eder dediği sürece devlet toplumsal değerleri kullanarak toplum üzerinde egemenliğine devam eder. Beyni özgür olmayanlar, devletin karşısında eğilirler, devleti kendi sahibi olarak görürler. Sadece kapitalist/emperyalist savaşlar bile devletin toplumun düşmanı olduğunu kanıtlamaya yetiyor. Devleti en iyi analiz eden ve toplumsal yaşamda aslında negatif bir rolünün olduğunu ortaya koyan ve bundan dolayı toplumsal yaşamda yok edilmesi gereken bir araç olduğunu çözen Önder Apo’dur.
Bu açıdan, geçmiş yüz yılda, devrimci önderlerin, devrim yaptık işçi devletini kurduk anlayışı yanlıştır. Sosyalizmde işçi devleti anlayışı yanlıştır. Sosyalist ülkelerde halkın sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel gelişimine ve toplumsal öz yönetimi geliştirmesi gerçekleşmedi. Bundan dolayı sözde sosyalist işçi devleti toplumsal yaşamda bir kansere dönüştü. Devleti toplumsal yaşamda, anarşist bir anlayışla, koşullar ne olursa olsun aniden ortadan kaldırmak mümkün değildir ama gerçek demokratik bir toplum kültürünü geliştirerek devletin toplum üzerinde egemenliğine sınırlama getirilir, yerelde ve genelde toplumsal yaşamda halkın iradesi geliştirilir ve halk öz yönetimi geliştirdikçe kendi kendini yönetecek güç ve iradeye ulaşır. Yoksa, devleti ele geçirmeyi devrim olarak görmek, eninde sonunda karşı devrime yol açar. Egemenliği ve iktidarı hedefleyen her devrim anlayışı toplumsal yaşama zarar verir. Bunlar, son yüz yılda kanıtlandı ve devleti yeniden gözden geçirme gereği duyuldu. Bu açıdan, Önder Apo’nun perspektifleri, toplumsal yaşamda toplumsal iradenin gelişmesi ve devlet aygıtını iyi tanımak için önemli bir ışık olmaktadır. Devletin varlığı sınıflı sistemin güvenliğidir. Bundan dolayı devlet toplumsal bir öz taşımaz ve ulusun koruyucusu ve toplumsal yaşamda hizmet etme gibi bir rolü ve görevi yoktur. Toplumun yaşamı devletin karakterini gösteren bir aynadır, bunu iyi görmek gerekiyor.
Kemal SÖBE