25 Aralık 2016 Pazar Saat 06:56
Bazı şeyleri arka arkaya sıralamak, anlamını bilmek
değildir. Türk Bakanı Çelik, terör, demokrasi, özgürlük- güvenlik dengesi,
güvenlik ve demokrasinin nasıl bir arada yaşanacağını belirtiyor. Bu kavramları
nasıl böyle yamaladı anlamak zor. Demokrasinin olduğu yerde terör olmaz,
özgürlüğün karşılığı güvenlik olmaz. Bu kavramların içeriği olmadığı için AKP-Erdoğan
rejimi çöküşünü yaşıyor. Demokratik süreçte, şehirler ayakta ve her gün
katlanarak gelişiyordu. Nasıl ki masa devrildi şehirler yıkılmaya başladı.
Kürdün de, Türkün de genç evlatları ölüme mahkûm edildiler.
Özgürlüğün karşılığı güvenlik olunca OHAL meşrulaşır,
insanlar özgürce sokağa bile çıkamazken hangi özgürlükten bahsediliyor? Türkiye
bu yıl basın özgürlüğünün önüne geçeyim derken gazeteci, aydınları,
akademisyenleri tutuklamakla rekor kırdı. Bu da yetmedi mecliste HDP’yi
hedefleyip zindana tıktı. Kitleselleşen hareketler zindanlarla bitirilecek güç
değildir, AKP-Erdoğan rejimi siyasetinin kurulduğu cümlelerden demokrasi ve
özgürlük kavramları çıkarılmalı.
Milliyetçi, dinci, tekçi yapısında özgürlük aramak, demokrasiyi
demagojiye sürüklemektedir.
Diğer tarafta Tayyip Erdoğan, “mücadelenin rengi çok
değişti diyor, seferberlik ilan ediyor. Seferberlik top yekûn savaş demek.
Peki, kime karşı, 15 Temmuz hikâyesi hala gündemde tutulurken asıl bu savaş
Kürt halkına karşı başlatıldı. Rojava’da, Irak’ta Kürt halkının savunma gücü
olan tüm askeri yapıları hedeflerken, özde Kürt halkının siyasi kazanımlarına
hazımsız bir Türkiye gerçeği var. Bölge güçleri içerisinde en ekletik güç
konumunda olan güç de Türkiye’dir.
AKP-Erdoğan rejimi, Kürt düşmanlığı ile bir bütün rotadan
çıktı, faşist yapılanması ile öncelikle içerde yürüttüğü iki yıllık savaşın
adını ilk kez seferberlik ilanı ile resmi olarak kabul etmiş gözüküyor.
Kürtlerin siyasal alanda verdiği demokratik mücadele bitirilmek istendi,
Kürtlerin illegalize örgüt yapılarına çekilmesi hedeflendi. Bunda başarılıda
oldu diyebiliriz. HDP, kendisine karşı gelişen saldırılar sonrası, tüm
merkezlerini boşaltma kararı aldı. Peki, nerede siyaset yapacak, mecliste
milletvekilleri tutuklanıyor, resmi daireleri kapatılıyor, basını susturuluyor.
Kürt halkı kendini nereden ve nasıl ifade edecek. Yaşamda nefes bile almasına tahammül
edemezden, Kürt halkı seninle nasıl kardeşçe yaşayacak. Demokratik mücadele
alanı olmayan bir halk kendini yaşatmak için de öz direnişini açığa
çıkaracaktır. 12 Eylül sonrası nasıl ki PKK daha güçlenip gelişti ise bugünkü
yönelimler de Kürt halkını işte böylesi bileyecek-büyütüp geliştirecektir.
Demokratik mücadele güçlendiğinde, devrimci mücadeleyi de
sınırlıyordu, demokratik mücadele güçlendiğinde Kürt halkı kendini ifade etme
ortamı bulduğunda eylemsellikler sıfırlanmıştı. Demokratik ortamların ortadan
kaldırılmasıyla birlikte savaşa davetiye çıkarıldı. Bu savaş eskisi gibi dağla
sınırlı ya da Kürdistan coğrafyası ile sınırlı bir savaşı kapsamayacak, aksine
Türkiye’nin her şehrinde her kalesinde büyüyerek yaygınlaşacaktır. Bu savaşın mimarı da AKP-MHP ittifakıdır.
AKP-MHP ittifakı, Kürt kazanımlarının hazımsızlığı sonucu
gelişti, sözde Cemaat darbesi sonrası bu ittifak meşrulaştı. Bu ittifak yoluyla
Kürt halkının tüm kazanımları sıfırlanmak istenmektedir. Kürtlerin tepkisini
dört bir tarafta üstüne çekmektedir. Ne Bakurê Kürdistan ne Başurê Kürdistan,
ne de Rojava’da Kürt halkının kazanımları zayıf kazanımlar değildir. Erdoğan’ın
ÖSO gibi çeteci güçleri ile yenilecek güçler buralarda yoktur. Erdoğan bu
hareketi ile Türkiye’nin sonunu hazırlıyor. Kendini bitiren bir Türkiye ile şu
anda karşı karşıyayız.
AKP-Erdoğan rejim iktidarı dağılan Türk devletinin son adı
olabilir. Osmanlı hayalleri ile yola düşerken evdeki bulgurdan olması uzak
ihtimal değildir. ÖSO gibi çeteci yapıların oluşumu ile birlikte Suriye’de
kendi batağını yarattı bile, zaten içte de şeffaf bir devlet yok, kontrol tamamen
Erdoğan’ın elinde değil ve Erdoğan’da bunun çok iyi farkında.
Erdoğan’ın ekibi “Korku siyasetine teslim olmayacağız
diyorlar, diğer tarafta bakanları (Türk Bakan Özhaseki) askerine nasıl sesleniyor, “Allah nasip
ederse inşallah ben de şehit olurum. İnşallah sizler de şehit olun” diyor.
Beddua mı ediyor, duamı ediyor hakikaten belli değil. Bir başka densiz çıkıp
diyor ki “Bizi ilahi güç koruyor acaba bu ilahi güç niye fakirin fukaranın
çocuklarını korumuyor? Çaresizlik o kadar enselerine oturmuş ki ölüme duacı bir
siyaset yaratılıyor. Bu dil AKP’nin
çöken psikolojisini dillendiriyor. Beddualarına ya da dualarına da cevap
olunuyor. Ölüm her tarafında kapısını çalıyor ve buna toplum da alıştırılıyor.
Demokrasi, barış, özgürlük kavramları unutuldu.
Ölüme duacı bir toplum oluşturuluyor. Halk, çaresizliğinden ‘devlettir’
diyerek iktidara boyun eğerken, ölenleri gömen imam Tayip Erdoğan adeta
tabutlardan kazanç yaratıyor. Askeri, polisi, çeteci yapısı ile güç getiremedi,
şimdi de seferberlik hikâyesi ile halkı bu kanlı savaşa dahil etmek istiyor.
Asırlardır birlikte yaşayan halkları birbirine düşürüp eli kanlı topluma dönüştürmek
istemektedir.
Maraş katliamında komşusunun kanı ile çizmeleri dolmuş
insanlar az değildi. Bu dil geçmişte bu eylemleri açığa çıkardı. Maraş sustu,
ölümlere sessiz kalıp göç etti, ama bu günün Kürdü eski Kürt değil, meşru
savunma sistemini güçlendiren Kürt toplumu ile Erdoğan baş edebilecek midir
sorusuna kırk yıldır Kürtler ziyadesiyle cevap oluyor.
Zin Maraş
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html
0
21
TR
HE
:” ”
:””
” “,” ”