Devrimi’nin kalbi Rojava’da atıyor fakat, bel kemiği Kuzey Kürdistan’dır. Bölgesel gelişmeler de Kuzey Kürdistan’ın bu rolüne çok büyük fırsatlar sunuyor. Bu gelişmeler kısa biçimiyle şu şekilde seyrediyor; İran’ın maruz kaldığı baskı, Irak’ın her geçen gün dahada karanlığa gömülmesi, Suriye’de Kuzey-Doğu Suriye halkının devrime bağlılığının yanında Dünya halkları ile kurulan iletişim ve Türk Devleti’nin hem dış hem iç politikalarının yanında Gerilla’ya karşı savaşamıyor oluşu güç kaybına uğramasının nedenleri olmaktadır.
Bölgesel hakimiyet kurma hedefleri ile sahada aktif savaşan ülkelerin Özgürlük Hareketiyle sürdürdükleri savaşta nihai sonuca ulaşamayacağı görülüyor. Sürdürülen bu savaş nihayetinde de kaybeden bir taraf olacaktır. Bu bakıma kaybeden tarafın sömürgeci ve toplum düşmanı kesimlerin olacağıda belirgin. Fakat bu durum mutlak gerçekleşecek bir öngörü olmaktanda uzaktır.
Burada “Devrim, bedelsiz olmaz” gerçekliği karşımıza çıkıyor. Mutlak gerçekleşecek öngörüsünün bir hakikate dönüşmesi buna bağlıdır. Çokça belirtildiği üzere Rojava Devrimi’nin korunması, kriz ve kaos ortamının yaşandığı Kürdistan’da, artık filizlenmesi gereken vakalara bağlıdır. Sırasıyla Güney Kürdistan, Doğu Kürdistan ve Kuzey Kürdistan bölgeleri, Rojava Devrimi’nin ve onunla bağlantılı Büyük Devrimin kalbinin atmaya devam etmesinde temel niteliktedir. Rojava Devrimi’nin izdüşümü ile de bu bölgelerdeki saldırı ve baskılar artıyor. Saldırı ve baskılardaki amaç da, devrimi boğmak-yok etmektir. Bu bölgelerde potansiyelin sindirilmesinin ardından Rojava Devrimi’ne yönelik çok taraflı saldırının gerçekleşmesi hedefleniyor. Atan kalbin durdurulması devrim karşıtı kesimlerin nihai hedefi olmaktadır. Bölgelerin yürüttüğü mücadele kendi başına bir anlam ifade etmenin yanında kendi sınırlarını aşan etkileride bulunmaktadır.
Bu bakıma Kuzey Kürdistan’ın soykırımcı Türk Devleti’ne karşı yürüttüğü mücadele, başat rol oynamaktadır. Türkiye’deki halkımızın sesi ve temsiliyeti konumundaki HDP’ye karşı başlatılan girişim, temelinde tüm direniş çizgisine karşı başlatılmıştır. Rojava Devrimi için “Büyük Devrimin Kalbi” tanımlaması isabetlidir ve Kuzey Kürdistan için ifade ettiğimiz “Büyük Devrimin Bel Kemiği” tanımının da pratik bağlamda isabetli olduğunu gösteriyor.
TÜRK DEVLETİ, DEVRİMİN EN BÜYÜK DÜŞMANIDIR
Türk Devleti, bağımsız bir devlet olmaktan çok uzak bir ülkedir. Bağımlı olduğu devletler de Orta Doğu’da kendi kontrolleri dışında gelişebilecek herhangi bir değişime-yeniliğe açık kapı bırakmaz. Türk Devleti’de faşizmi barındırmayan, sömürüyü barındırmayan tüm temelleri yok etmeye odaklıdır. Uluslararası güçlerin bu bağlamda Türk Devleti ile çıkarları örtüşmektedir. Dolayısıyla Türkiye’de var olan ve hedefi faşizmsiz, sömürüsüz ve insani temelli bir yaşam inşa etmek olan örgütlerin tümü hem Türk Devleti hemde ABD ve NATO’nun düşman olarak tanımladığı örgütlerdir. Halk destekli direnişler olması sözkonusu güçlerin, devrimci örgütü düşman olarak görmesinin önünde engel değil. NATO ve ABD için herhangi bir yapılanmanın faşizmi benimsemesi veya Demokrasiyi benimsemesi fark etmezken çıkarları neyi gerektiriyorsa o minvalde politika belirleyip adımlar atmaya odaklıdırlar.
Bu temeller üzerine Türkiye’de PKK öncülüğünde gelişmekte olan özgüçe dayalı direniş çizgisi, bir taraftan ABD ve NATO’nun çıkarlarını baltalıyor, öte taraftan da Türk Devleti’nin üzerine inşa olduğu faşizm ve sömürü kültürsüzlüğünü yok etmeyi amaçlıyor. Nedeni budur ki Türk Devleti ve diğer Uluslararası güçler, Türkiye’de gelişmiş olan ve büyük bir potansiyele sahip olan özgüç örgütlülüğüne karşı saldırgan politikalar oluşturup zemin hazırlıyolar. NATO güçlerinin ve AB’nin Türkiye’de faşizmi destekler pozisyondan hiç sekmediğini hep beraber izleyip görüyoruz. AB, Türk Devleti’nde sürdürülmekte olan faşizm toplumu ne denli baskılıyor oluyorsa olsun, toplum bundan ne denli bıkmış oluyorsa olsun en üst düzeyde hayata geçirebildiği pratik “kınamaktır.”
AB’nin gelip bu topraklarda devrim yapmasını veya devrime zemin hazırlamasını elbetteki beklemiyoruz. Ki AB, bu topraklarda gelişecek devrimin ilk elden düşmanıdır. Bunu bilip, böyle düşündüğümüzü de anlayıp o şekilde AB’yi okumalıyız. Bu topraklarda gelişecek Devrimde AB’ye ihtiyaç duyulmadığı halde neden tartışılıyor peki? Çünkü, Devrimi engellemede öncü pozisyondadırlar. Siyasi ve Askeri bakımdan Türk Devleti’ne sunulan destekler ile Türk Devleti bugüne kadar ayakta durabilmiştir. Şimdi bile Türk Devleti’nin ayakta kalmasının temel dayanağı bu birlikten aldığı destek olmaktadır.
Faşizm Türkiye’de AB’den, NATO ve ABD’den aldığı destekle de, toplumun kendi iradesi ile sulayıp yeşerttiği fidanları eziyor. Böylesi bir çıkar koruma veya elde etme durumu söz ve pratik konusu iken Türk Devleti sahip olduğu karşı devrim potansiyelinin arkasına diğer karşı devrim güçlerinide alarak saldırabilmektedir.
Çıkar odaklı dış politika yürüten Batı kanadı, Türk Faşizmi’ne destek sunarak bölgedeki zenginliklerin kendi denetimi dışında kullanılmasını engellemek istemektedir. Bu, sunulan desteğin sadece bir sebebidir. Bir diğer sebep ise, kaos süreçlerinin yeni düzenler doğurduğunu hatırlatarak mevcut kaos’tan Batı eksenli bir düzenin galip çıkması uğruna bu desteğin sunulduğunu ifade edebiliriz. Türk Devleti’nin bu karşı devrim faaliyetlere sunulan destekte kilit pozisyonda oluşu da, yeni düzene yatkın ve buna en yakın topluluğu olan kürtleri varlığının temeli görüyor olmasıdır. Daha açık bir dille Kürtler, faşist türk’ün yaşaması için kurban edilecek halk olarak görülüyor.
Doğu kanadı’da kapitalist Dünya’nın liderliğine oynadığı bu kaos denkleminde, kendi sınırlarından uzaktaki Türklüğe sunduğu destekle doğrudan faşizme katkı sağlıyor.
Kuzey Kürdistan’ın, burada yürütülen direnişin önemi saldırılarla doğru orantılı da anlaşılır kılınıyor. Her iki kanadın toplum temelli devrimi boğmak veya teslim almak için temel saldırı ve baskı politikası yürüttüğü bu bölgede, saldırılardan kaynaklı yaşanan sekmelerin yanı sıra ciddi bir direniş de gelişiyor. Köleliğin ve kültürsüzlüğün dayatıldığı bu topluluk, kültürüne ve özgürlüğüne doğru sağlam adımlarla ilerliyor. Büyük devrimin öncüsü Kürt Halkı, Kürt Halkı’nın yürüttüğü direnişte Kuzey Kürdistan bel kemiğidir. Toplum temelli yeni yaşamın öncüleri felç bırakılarak, yatalak hale getirilmek isteniyor. Durumun bu denli belirgin olduğu bir ortamda yapılması gereken daha büyük direnmek ve daha büyük direnmenin yollarını zenginleştirmektir.
Firat ALİ
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi