19 Aralık 2019 Perşembe Saat 07:14
0
21
TR
:” ”
:””
” “,
:” ”
Yakın tarihteki iktidar
partilerin baskıcı yönetim biçimlerinin tümünün benzeri Erdoğan-Bahçeli
iktidarı döneminde tek yönetim biçimi olarak karşımıza çıkmıştır.
M. Kemal Atatürk’ten tutalım
İsmet İnönü’ye, İsmet İnönü’den Süleyman Demirel’e Süleyman Demirel’den Tansu
Çillere, Tansu Çiller’den Bülent Ecevit’e kadar Türkiye’de yaşayan Kürt,
Çerkez, Laz, Rum, Roman ve Türk halklarına reva görülen yönetim biçimi salt
devlet denilen büyük köle fabrikalarına uygun hale getirilmek üzere dizayn
edilmiştir.
Türk Devlet yönetim biçimi
dünüyle bugünüyle sömürü, asimilasyon, soykırım, demografik değişimi her zaman
bir yönetme yöntemi olarak ele almış, bu şekilde yaklaşmıştır. Bunun AKP-MHP
döneminde bu kadar açığa çıkmasının nedeni bu yönetim biçimine karşı
geliştirilen direnişin yarattığı baskı nedeniyledir. Toplumların köklerine
sahip çıkması, özünü yaşayabilmek adına yürüttüğü direniş sömürge krallarını
olabildiğince sıkıştırmış durumdadır. Şimdiye kadar bu yönetim anlayışının
belli bir düzeyde başarılı olmasının nedeni de her toplum içine ektiği nifak
tohumlarının getirileridir. Büyük kıyımların yapıldığı dönemlerde devlet
nezdinde girişilen her algı yaratma çabası tarihteki örnekleri ile bu durumu
daha açık göz önüne çıkarıyor. Örnek olarak, Şêx Said direnişinde devletin
toplum üzerinde yarattığı algı, başlatılan hareketin İngilizler eliyle
gerçekleştirildiği yönündeydi. Şêx Said direnişi toplumun hassas noktası olan
dini inanış üzerinden gerçekleştirilemezdi, çünkü Şêx Said’in başlattığı
direniş Kürdistan topraklarının özgürleştirilmesinin yanında İslami değerlere
sadık kalınarak geliştirilmiştir. Ki Şêx Said’in kendisi de Müslüman bir
liderdi. Bu vaziyette devlet için islam üzerinden girişilecek herhangi bir algı
operasyonunda başarılı olunamazdı. Algı operasyonu burada toplumun bir diğer
hassas noktası olan İngilizlere karşı duyulan öfke üzerinden geliştirildi.
Ancak geliştirilen direnişin İngilizler ile bir alakası yoktu. Tamamen toplumun
kendi insiyatifi ile başlattığı bir direnişti. Bir Ermeni Soykırımı’nda
devletin toplumu bu soykırıma dahil etmesi adına yaratılan algı, İslamiyet dini
üzerinden geliştirildi. Alevi kıyımında da toplumu sessiz kılan nokta yine
İslam dini üzerinden geliştirilmiştir. Buna benzer örnekler çoğaltılabilir.
Türk Devlet tarihi bu tür bir kesimi yalnızlaştırarak diğer bütün kesimleri
hedef haline getirilen kesim üzerine gönderilmesi sonucu gelişen katliamlarla
doludur.
Erdoğan-Bahçeli’nin oluşturduğu
yönetim biçimi de Türk Devleti’nin tarihteki yönetme anlayışının tekerrürüdür.
Hemen her adıma Beka Meselesi kavramı ile yaklaşılıyor. Aleviler beka sorunu,
Kürtler beka sorunu, Romanlar beka sorunu, Araplar beka sorunu, Suriye, Irak,
Libya, İran beka sorunu. Ancak gerçekte Beka’yı sarsacak herhangi bir durum da
yoktur. Tarihteki örneklerinden de anlaşıldığı üzere yönetme biçimleri başa
geçen kişinin anlayışı ve isteği doğrultusunda dizayn ediliyor. Toplumu esas
alan bir anlayış yoktur. Bir Roman’ın sahip olduğu kültürel ve siyasi haklar
Türkiyeyi yıkmaz meşrudur, Kürdün, Rumun, Lazın kültürel hakları ve istekleri
Türkiyeyi parçalamaya götürmez. Aksine parçalamaya çalışanlar bu sorunlar
üzerinden sürekli bir tehdit oluşturma çabasına girişirler. Ve bu tehditleri
savurmanın temel yolu “Toplumların Yararına çalışmalar yapmaktır. Fakat
Erdoğan-Bahçeli kişisel görüşlerine en az bir etniği fiziki olarak, diğer geri
kalan etnikleri de siyasi olarak kurban etme peşinde. Bir soykırım amacı açıkça
görünmekte. Bunu da bizzat kendilerinin ve kendilerine binbir türlü bilvasıta
tehditlerle korkutup kendisi olmaktan çıkardığı halklar üzerinden yapmaktadır.
AKP-MHP hükümeti toplumdaki her
kesimin hassas noktaları üzerinden etkili olmaya çabaladı, bir süre sonra da
kendi çıkarlarına yöneltmeye çalıştı. Mevcut dönemde taciz, tecavüz, intihar,
cinayet, yolsuzluk, hırsızlık olarak dışa yansıyan ideolojilerin toplumda
herhangi bir geçerliliği kalmadı. Bir bakıma Türkiye halklarının psikolojik
durumu salt MHP ve salt AKP psikolojisini aşmıştır. Bu yüzden de bu iki parti
kendisi ile beraber ideolojisi ile birçok kesim tarafından kabul görmüyor.
Geriye kalan bu ideolojileri yıkmaktır. Ancak sindirilmiş bir toplum ile de
başarıyı yakalamak zordur. Bu amaçla yeni güne uyanış için bir slogan ve
uyandırma niteliği taşıyan “Biz %99, %1’den Güçlüyüz! tespiti, bir sona
başlamak için yerinde ve yeterlidir.
Fırat ALİ
0
21
TR
KO
:” ”
:””
” “,
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html-
http://kursam.net/index.html