28 Ağustos 2013 Çarşamba Saat 06:23
KDP’nin bu yaklaşımı bence Türki’yle olan hesapsız, ilkesiz ilişkilerin sonucudur. ‘Türkiye olmasa aç kalırız’ mantığı KDP’de bu sonuçları doğurmaktadır. Yoksa dar anlamda düşünülse bile bu politikalar ne KDP ne de başka hiçbir Kürt’e fayda getirmeyecektir.
Bilindiği gibi yaklaşık iki aydır işgalci Türk Devleti’nin desteğiyle çete grupları Batı Kürdistan Halk Devrimi üzerinde çok yönlü ve yoğun saldırılar yapmaktadırlar. Bu saldırılar anlaşılırdır çünkü Kürdistan üzerinde hesapları olan TC Devleti, işbirlikçi Kürtler olduğu sürece özgür Kürtleri tercih etmezler. Bunun anlaşılmayacak bir yanı yoktur. Kürdistan tarihi bu tür örneklerle doludur. Geride bıraktığımız yüz yılda bu politikalar Kürtlere katliamlar, sürgünlerden başka hiç bir şey getirmedi. Bu dönemde tarih ilk defa Kürdistan ve Kürtler için fırsatlar sunarken, bazı Kürt çevreleri hala genel Kürtlerin çıkarları değil de daha çok dar, geri, bencil çıkarları ön planda tutuyorlar. Kendi öz gücüne güvenmeyip kurtuluşu başka yerde arıyorlar.
Batı Kürdistan üzerinde böyle kapsamlı saldırı ve katliamlar varken, Güney Kürdistan kapı kapatıyor. Hiç kimsenin bunu sıradan ve normal bir yaklaşım gibi göstermesi mümkün değildir. Bu yaklaşımın kime hizmet ettiğini herhalde sınırı kapatanlar bilmektedir. Herkes biliyor ki sınırı kapatmak birleştirilmek istenen Kürdistan topraklarını parçalamaktır. Bu plan Kürt düşmanlarının isteğidir. Hiçbir yurtsever Kürt böyle bir politikayı meşru görmemektedir.
Rusya, ABD gibi ülkeler bile Rojava’daki katliamı kınarken, Güney Kürdistan Bölge Başkanı’nın hiç zaman kaybetmeden herkesten önce kınaması gerekirken tam tersine bu saldırılar net değilmiş gibi bir hava yarattı. Bu yaklaşım Kürt ulusunun düşmanlarına cesaret vermektedir. Daha sonra ‘bu saldırılar doğruysa, bütün imkânlarımızı seferber ederiz.’ gibi açıklamalarda bulunuyor, bu açıklamaya kim inanır. Ama iki aya yakın Rojava ’da katliamlar yaşanıyor, insanlar yerlerini terk ediyor. Bu dönemde bütün diğer Kürdistan parçalarına düşen görev bütün imkânlarını seferber etmektir. En başta Güney Kürdistan Hükümetine bu konuda büyük sorumluluk düşmektedir. Oysa Güney Kürdistan Hükümeti bir kınama açıklaması bile yapmakta zorlanan bir konumda kaldı. Bu arada bırakın görevlerini yerine getirmesi tam tersine Sêmalka sınır kapısını tek taraflı açması ile anlaşıldı ki Güney Kürdistan’ın Rojava Kürdistan üzerindeki tutumu Rojava Kürdistan’nını teslim alma, halkın iradesini kırma, bölgeyi ‘Kürt’süzleştirme’ politikasıdır. Ve bu rolünü de iyi oynuyor. Eğer gerçekten Güney Kürdistan’ın niyeti yardım yapmak olsaydı, her şeyden önce Rojava’daki Kürtlerin yerlerini bırakmaması için gereken sorumluluğu göstermekti. Ancak maalesef şu ana kadar böyle bir pratik ortaya konulmadı. 1994’te Sömürgeci Türk devleti Kuzey Kürdistan’da gerillaya karşı bütün askeri operasyonları başarısız, sonuçsuz kalınca bu sefer özel savaş politikalarını devreye soktu. Faili meçhulden tutalım köy yakmalarına kadar her türlü oyunla gerilla iradesini kırmak için adeta Kürdistan boşaltma siyaseti izledi. Bugün aynı politika Rojava’da devrededir. Bugün Rojava’da olanlar sadece El-Nusra’yla ifade edilecek bir şey değildir. Bu işin mimarı Türk devletinin kendisidir. Türk devleti bu yaklaşımıyla gelecekteki niyetini de göstermektedir.
KDP’nin bu yaklaşımı bence Türki’yle olan hesapsız, ilkesiz ilişkilerin sonucudur. ‘Türkiye olmasa aç kalırız’ mantığı KDP’de bu sonuçları doğurmaktadır. Yoksa dar anlamda düşünülse bile bu politikalar ne KDP ne de başka hiçbir Kürt’e fayda getirmeyecektir.
Amed Dilxwaz
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info