Muhtemelen 2023’te seçimlerin yapılacağı tartışılıyor. Türkiye’nin siyasi kaderinin belirleneceği ve nasıl bir siyasi atmosfere doğru yol alacağı önümüzdeki seçimlerde belirlenecek. Gerçi faşizm de, seçimlerin, ülkenin siyasi kaderinin belirlenmesinde pek etkili olmadığı, birçok faşizan rejimde ve Türkiye’nin özellikle son kırk/elli yıllık faşizan rejiminde açıkça görülmektedir. Türkiye’de seçimler, daha kötü yönetimlerin gelmesine ve ülkenin daha kötüye gitmesine yol açmıştır. Rejim sorununun olduğu faşizan sistemlerde seçimlerle demokratikleşmenin olması mümkün değildir. Türkiye’nin çok derin ekonomik ve siyasi sorunları var ve Türkiye, açık bir faşizmin olduğu bir ülkedir. Bundan dolayı, demokrasinin gelişmesi konusunda, seçimleri bir umut olarak görmemek gerekir ama AKP/MHP faşizan rejiminin daha tehlikeli hale gelmesinin önlenmesi ve yasal zeminde demokrasi/emek ittifakının güçlenmesi için, seçimleri de bir mücadele alanı haline getirmek gerekir. Sokaklarda ve hayatın içinde hiçbir direnişte bulunmadan, kitlelerin harekete geçirmeden, geniş halk yığınlarını AKP/MHP karşıtı haline getirmeden rejimi sarsmak pek mümkün görünmüyor. Kapitalizmde seçimlerin, çoğunlukla, sermaye sınıfı tarafından kendi iktidarını meşrulaştırmak için bir araç olarak kullanıldığını unutmayalım.
Demokrasi kültürü gelişmemiş toplumlar, demokrasiyi, sadece seçimlerde oy kullanmak olarak bilirler. Bu durumda, seçimler oluyorsa, siyasi iktidar değişiyorsa, demokrasi tıkır tıkır işliyor zihniyeti topluma hakimdir. Tabi ki, seçimsiz demokrasi olmaz ama seçimler oldu, oyumu kullandım ve bu durumda demokrasimiz var düşüncesi çok yanlıştır. İnsanlar, içinde yaşadıkları ekonomi/politik sistem gerçekliğini bilmedikleri zaman, demokrasinin gerçek anlamda işlevini ve toplumsal yaşamla bağını bilemezler. Seçimlerin olması ve siyasi iktidarın değişmesi, toplumsal sorunları çözmüyorsa, gelir dağılımını adaletli yapmıyorsa, demokrasiyi toplumsal bir yaşam biçimine dönüştürmüyorsa, yerel yönetimleri güçlendirip kitlelerle bütünleştirmiyorsa, ülkedeki millî geliri halkın doğrudan hizmetine vermiyorsa, orada, kesin bir demokrasi aldatmacası var demektir. Vahşi kapitalizmde, göstermelik seçimlerle ve demokrasi tabelasıyla toplumu kandırmak kolaydır. HDP’nin öncülük ettiği Demokrasi ve Emek İttifakının, geniş halk yığınlarını, doğru demokrasi konusunda eğitmesi gerekiyor. Sadece rejiminden şikayetçi olmak ve sadece sistemden kaynaklı tahribatlardan ve sorunlardan söz etmek yeterli değildir. Toplumda doğru bir demokrasi kültürü gelişmezse, toplum, her demokrasiden söz edenin demokrat olduğuna ve demokrasiyi inşa edeceğine inanır.
Ve onlarca yıldır, kapitalist düzenin partileri, demokrasiyi toplumsal taban yaratmak ve kamuoyu desteği için kullanıyor. Kapitalist düzenin partileri SOL değerleri bile zaman zaman kullanmaktan geri kalmıyorlar. Türkiye’de HDP ve bileşenleri dışında, bir muhalefet yoktur. CHP ve altılı masa falan, hepsi düzen içi sahte muhalifliğin merkezidir ve bu aslında, özel savaş rejiminin bir projesidir. Her zaman bir umutmuş gibi gösterilen CHP ve benzeri düzen partilerini, boyayıp/cilalayıp halka bir umutmuş gibi göstermek, özel savaş rejiminin bir oyunudur. Bu altılı masa denilen grup, neden HDP’ye düşmanlık yapıyor. Hem HDP’nin oylarına göz dikecekler, hem de HDP’ye düşmanlık yapacaklar. Demokratik ülkelerde, yasal olarak, seçimlerle bazı değişimler yapmak imkan dahilindedir. Ancak, Türkiye gibi, vahşi kapitalist ve faşizan ülke ve rejimlerde, seçimlere bel bağlamak ve seçimlerle bir değişim olabileceğini beklemek hayalciliktir ve kendini kandırmaktır. Türkiye’de demokrasi mücadelesini Kürtler, çok ağır bedeller vererek geliştirdiler-geliştiriyorlar. Ama demokrasi mücadelesini, sadece Kürtlerin omuzlarına bırakmak hem demokrasiyi inşa etmeyi geciktirir ve hem de demokrasiyi tek taraflı geliştirir.
Türkiye’nin demokratikleşmesi için, Türk halkının da demokrasi mücadelesine katılmaları gerekiyor. Her toplum kendi demokrasisini kendi geliştirir. Halklar arası demokrasi ittifakı kurulur ve ortak bir demokrasi mücadelesi yürütülür ama bir halk demokrasiyi inşa edip, başka bir halka bahşetmez. Türk halkı, demokrasi kavgasında Kürt halkını yalnız bırakırsa, Türkiye’deki vahşi kapitalizm Türk halkını da kasıp kavurur. Son yıllarda köylüler-çiftçiler ve birçok toplumsal kesim ekonomik zorluklarla boğuşur hale geldiler. Bir toplum, ülkedeki ekonomik sorunlar başta olmak üzere, bütün sorunların nereden kaynaklandığını bilmiyorsa, o toplumun demokrasi kültürü yok demektir. Türkiye’de, her gün, Kürtlere karşı sürdürülen kirli özel savaşa milyonlarca dolar para akıtılıyor ve bu da ekonomiyi bitirme noktasına getirmiştir. Bir taraftan, kirli-özel savaşa akıtılan yüz milyarlarca doları bulan korkunç miktardaki paralar, bir taraftan da yolsuzlukların yapılması Türkiye’de ekonomiyi felç etmiş durumdadır. İşte Kürtlere karşı yapılan savaş Türkiye’yi bitirme noktasına getirdi. Bundan dolayı, Kürt sorunu çözülmeyene kadar demokrasi bir hayal olacaktır. Demokrasinin olmadığı bir ülkede, yüz yıl boyunca her gün seçimler olsa da, bir değişim olmayacaktır.
Türk halkının bunu idrak etmesi gerekiyor. HDP’nin önümüzdeki seçimlere daha güçlü girmesi, ve bütün Türkiye’yi kucaklaması gerekiyor. AKP-MHP faşizmi, artık Türkiye’nin sırtında bir kambur olmuştur. Bu seçimlerde, AKP-MHP faşizmi eğer etkisiz hale getirilmez, iktidardan uzaklaştırılmazsa, bir süre daha Türkiye’yi daha çok ezecek, Kürtlere karşıda kirli savaşı daha çok derinleştirecek ve ülkeyi beterinde beteri bir duruma sürükleyecektir. Önümüzdeki seçimler, AKP-MHP faşizminin yok edilmesi ve Kürt sorununun çözülerek, Türkiye’nin demokratikleştirilmesi üzerine planlanmalıdır. Kürt özgürlük gerillası büyük ve tarihi bir direnişle AKP-MHP faşizmine diz çöktürüyor. Yasal zeminde de geniş kitlelere gidilerek, seçimlerle de AKP-MHP faşizmine hak ettiği darbeyi vurmak imkan dahilindedir. Önümüzdeki seçimler normal bir seçim havasında geçmeyecek. Çünkü AKP-MHP faşizmi, kaderini bu seçimlere bağlamış durumdadır. AKP-MHP faşizminin bu seçimlerde yenilgiye uğratılması, sadece bir hükümet-iktidar değişimini getirmeyecek, Kürt sorununun ve bütün sorunların çözümünü ve Türkiye’nin demokratikleşmesinin de önünü açacaktır. Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü iç içe gerçekleşecektir.
Sol-sosyal demokratik kesimler, CHP’den bir değişim beklemesinler. Doğal bir afet olan depremde on binlerce insanımızı kaybettik yine on binlercesi de yaralandı ve yüz binlercesi aç ve açıkta kaldı, perişan oldu. Deprem, AKP-MHP faşizminin iç yüzünü ve halk düşmanı ve rantçı olduğunu iyice göstermiş oldu. Seçimlerin iptal edilebileceği veya erteleneceği konuşuluyor ama bu, AKP-MHP faşist rejiminin korkusundandır. Toplum, bu depremde, artık yeter dedi, değişim istediğini ve bu rejimden kurtulmak istediğini ortaya koydu. Devletin, halka hizmet edip etmediği bu gibi doğal afetlerde kendini daha iyi gösterir. Deprem, devletin sermayenin bekçisi, halkında düşmanı olduğunu netçe göstermiş oldu. Depremden dolayı, olağan üstü hal ilanı, AKP-MHP rejiminin aslında korkusundan dolayı, bir çeşit sivil sıkı yönetim ilanıdır. Olası bir seçimde, AKP-MHP faşizan rejimi yıkılacak ve temsil ettiği inkar rejimi de yok olacak ve halklar için yeni bir sayfa açılacak. HDP ve demokrasi bileşenleri, halklarla birleşip başta AKP-MHP olmak üzere, bütün düzen partilerinin defterini dürecek, çöplüğe atacaktır. RTE’nin ruh hali, büyük bir yenilgi yaşayacağını gösteriyor. Toplumdan, ” bir yıl daha süre istiyorum” diyor. Kaybedeceğini düşünen biri böyle söyler ve yenilgili ruh halini taşır. Kazanacağını bilen birisi, toplumdan, bana şu kadar daha süre verin demez.
CHP ve yanındaki partiler, devletin bekasının bekçileridirler. Ancak, sol-sosyal demokratik kitle-ler, CHP’ye baskı yapıp, gerçek anlamda sol bir çizgiye gelmesini sağlayabilirler, HDP’ye yakın durması konusunda ikna edebilirler. Sol-sosyal demokrat kitle tarafından baskılanmamış bir CHP, devletin bekası demeye ve kendisini sol göstermeye devam eder. CHP, kendiliğinde sol-demokratik bir çizgiye gelmez. CHP, kendisini sol gösterip sol kitleyi kontrol etmeye ve devletin bekçiliğini yapmaya devam eder. Rojava’ya ve güney Kürdistan’a yapılan saldırılar, kuzey Kürdistan’da her gün Kürtlere asimilasyon ve soykırımın dayatılması, CHP’nin yüz yıllık planları ve icraatlarıdır. Kürtler ve Aleviler, CHP’yi çok iyi tanıyorlar. CHP’nin solculuğu beş para etmez türden, bir kandırmacadır ve günümüze kadar sol kitlelerin oylarını aldılar ama yolun sonu göründü. HDP, CHP’nin seçimlerle ilgili bir yaklaşımında, kesinlikle Kürt sorununun çözümünü ve Türkiye’nin demokratikleşmesini öne sürmelidir. Öyle bedavadan oy almak yok artık. Pratikte, CHP’nin ve yanındakilerin-Millet ittifakı partilerinin, AKP-MHP faşizminden ne farkları var? Kürtleri inkar etmede ve Kürdistan’a saldırı yapmayı hepsi onaylıyorlar ve el ele veriyorlar. Kürtler ve Aleviler, sol çevreler, Kürt sorunu çözülmeden ve Türkiye demokratikleşmeden CHP’ye oy ve destek vermemeliler. 2023 seçimleri, AKP-MHP faşizminin yenilgiye uğratıldığı ve Türkiye’nin demokratikleşmesinin gerçekleştiği ve başta Kürt sorunu olmak üzere, bütün sorunların çözümünün gerçekleştiği nitelikli bir seçim olmalıdır.
Kemal SÖBE