Elbette ki yaşanan herhangi bir doğa felaketi ardından etkilenen insanların ırkı, dini, dili, kültürü, ideoloji farkı gözetmeksizin yardımına koşmak ve seferber olmak insani bir görevdir. Ancak bu görevi yaparken başkaları tarafından hakimiyeti altında bulunan bölge üzerinden gönderilen yardımlara el koyarak ve kurduğu yardım kuruluşu adı altında kendi partisinin veya iktidarının propaganda malzemesi haline getirmek tam anlamıyla acizlik olur. Hele bu yardımları yıllardır halkını soykırımı için sürekli saldırılar gerçekleştiren bir devletin paramilliter çete yapılanmalarına teslim ediyorsan!
Başûrê Kürdistan’ın Hewlêr kentinde 2005 yılından itibaren yönetim kurulu başkanlığını Masrur Barzani’nin yaptığı Barzani Yardım Vakfı, Başûrê Kürdistan ve Irak’ta insani yardım alanında çalışan, sivil toplum, siyaset ve kar amacı gütmeyen, yerinden edilmiş ve mülteci kamplarını yönetmek, yardım ve erzak sağlamak, vakfın kendine biçtiği roller olarak tanımlıyor.
GERÇEKTEN ÖYLE Mİ?
Her ne kadar bu kurum kendini öyle tanımlıyorsa da ancak Başûrê Kürdistan’daki muhalif basın ve aydınlar vakıf hakkında yaptıkları haber ve yazılar ile öyle olmadığını sadece partinin çıkarları doğrultusunda olduğunu ortaya koyuyor. Barzani Yardım Vakfı uluslararası ve Avrupa fonlarının büyük bir bölümünü ve vergi kaçıran büyük şirketleri yanına çekmek için işini geliştirmek isteyen ticari ve siyasi bir kuruluş olduğu belirtiliyor. Yıllardır yardım kuruluşu adı altında hem uluslararası hem de bölgesel İnsan Hakları kuruluşlarından gelen paralar ve yardımlar KDP’nin hizmetine sunulduğu artık herkes biliyor. Sivil millete yardım etmesi gerekirken KDP’nin çıkarları doğrultusunda harcanmıştır. Gelen fon ve yardımlar başlarda DAIŞ’in çetebaşı Bağdadi şimdi de Ebu Emşa gibi çetelere peşkeş çekilmiştir. Fakat bu vakfın bu şekilde yasalara göre hareket etmediğini söylemek mümkün.
Bu kurum bu tür faaliyetlerle bir partinin siyasi propagandasını yapmak ve bu da hem Kürdistan bölgesel hükümeti hem de Irak yasasına aykırı bir durum olduğu belirtmek mümkün. Vakıf, halihazırda kendisine yatırılmış olan parayı telafi etmek için bağışçı ülkelerden hisseler dahil olmak üzere yardım alıyor ve nereye harcandığı kimse bilmez.
Bir Kürt liderinin adını istismar ederek, vakfın finansmanından ve koşullarından haberi olmayan halkı, bir patinin propagandası ve gücü için kullanıyor.
Yani özcesi Barzani Yardım Vakfı Kürdistan’ın sınırlarını denize kadar ulaştırmak için Efrin’e gitmedi. Kendini kamuoyunda kabul ettirmek için bölgeye giden kurum, Kürtlere vereceği yardımların çok daha fazlasını Ebu Emşa çetelerine verdi. Tabi her TIR başına belli bir miktar haraç ödenmez ise bir adım dahi atamazdı.
VAKIF YETKİLİLERİ EFRİN’DE ÇETE GRUPLARI İLE NASIL ANLAŞTI?
Depremin ilk günlerinde vakıf yetkilileri, Ebu Emşat ve Sultan Murat çeteleriyle yaptıkları bürokratik görüşme ve pazarlıklarda anlaşamadılar. Depremin ilk iki günü vakıf konvoyu depremde en çok hasar gören Efrin’in Cindirês ilçesine geçemedi. Çünkü Efrin’e geçen yardımların yüzde 70’i çete ailelerine dağıtıldı sadece küçük bir kısmı Cindirêse’ye ulaştı.
Bu pazarlıktan sonra vakfın yardım konvoyun bir kısmı bölgeye geçti. Yardımların geçişinden iki gün sonra KDP Genel Başkanı Neçirvan Barzani Türkiye’ye gitti. En büyük pazarlık aslında Neçirvan’ın Türkiye’ye gidişinde yapıldı.
Yapılan pazarlık; depremde enkaza dönüşen bölgeler -ki bu bölgeler depremden önce işgalci Türk devleti ve çeteleri tarafından hem doğası hem de tarihi tümden talan edilmişti, bu depremle birlikte talan ve yıkımı tamamlandı- Türk devleti ve çetelerin istediği şekilde yeniden inşa edilmesi için ortaklaşmak.
Bununla hem vakfın hem de KDP’nin Efrin’e siyasi bir şov yaparak kendilerini kurtarıcıymış gibi göstererek geçmek. Efrin ve kırsalında yaşayan Kürtler işgalci Türk devletinin denetimindeki bölgelerde ‘Kürdüm’ diyemezken, nasıl oluyor da vakıf Başûrê Kurdistan ve KDP bayraklarıyla çetelerin hiçbir müdahalesi olmadan geçti. O bayraklar nasıl alana girdi, nasıl halka dağıtıldı? Bunun önceden hazırlanmış bir senaryo olduğu apaçık ortadadır.
Vakfın yönetimlerinden Musa Ehmed, ENKS’den birkaç kişiyi kendi yanına alarak Mesud Barzaniyle telefon görüşmesi yapıp teşekkürlerini iletiyor. ENKS yöneticilerinden Hisên Ibîş işgalci Türk devletine bağlı çetelerle ilişki de olup Mesud Barzani ile yapılan telefon görüşmesine katılıyor. Görüşme sırasında edata depremin oluşuna sevinen bir tavır takınarak Barzani Yardım Vakfı’nın gelişi için Mesud Barzani’ye teşekkürlerini sundu.
Diğer yandan en büyük şovu Neçirvan Barzani Türkiye’ye giderek yaptı. Çadırda birkaç aileyle oturarak sanki hep fakir halkın yanındaymış gibi lanse etmeye çalıştı. Bir yönüyle bu şov herkes KDP’yi konuşsun herkes KDP’nin yardımları gündem olması eamacıyla yapıldı. Ama asıl amaç ve olayın perde arkası çok daha farklı. Bu lanse edilenlerin arkasında Neçirvan Barzani ve faşist şef Erdoğan arasında kirli bir pazarlık yapıldığının altını çizmek istiyorum. Peki bu kirli pazarlık neydi?
- Barzani Yardım Vakfı’nın Efrin merkezinde büro açması ve beraberinde ENKS’nin de Efrin’de büro açması için faşist şef Erdoğan’ın onayını almak. Faşist Şef Erdoğan da Barzani yoluyla bölgedeki Kürtleri ve yine Bakur sınırındaki Kürtleri Erdoğan’a destek vermesi için ikna etmek.
- En büyük pazarlık seçimler üzerinden yapılan pazarlık oldu. Barzani Yardım Vakfı’nın Efrin merkezinde büro açması Ebu Emşat ve Sultan Murat çeteleriyle yaptığı anlaşma sonucu değil faşist şef Erdoğan’la yaptığı ittifak çerçevesinde gerçekleşti.
Binlerce insan depremde ölürken binlercesi halen enkaz altındayken hem faşist şef Erdoğan hem Barzani ailesi depremi siyasi bir ranta çevirme arayışına girdi. Her iki taraf da yaşanan bu insanlık felaketinden kendi iktidarlarını esas almaktan geri kalmadı.
Yaşanan bu gelişmeler ve beraberinde getirdiği riskler birçok çevre tarafından ele alınıp tartışılıyor. Yarın öbür gün Roj çetelerini de bölgeye kaydırmaya başlayacaklarını söylemek uzak bir ihtimal olmayacaktır. Nasıl ki Ebu Emşat, Sultan Murad çeteleri yine Fehim İsa ve Seyf Ebu Bekir işgal bölgelerinde talan, hırsızlık ve insanlık dışı muameleler yapıyorsa Roj çetelerini de bölgeye yerleştirerek bu çetelerle ortaklaştırmak istemektedir. Yani Barzani vakfının ve ENKS’nin işgal bölgelerine girişini iki yönlü ele alacak olursak: Faşist Türk devletinin işgal zeminini daha da genişletmek ve bu işgalin ortağı olmaktır. Aynı şekilde işgalin meşru zeminini KDP ve ENKS gibi işbirlikçi Kürtlerle oluşturmak.
Özcesi Faşist şef Erdoğan, binlerce insan halen enkaz altında iken insan yaşamı üzerine siyasi pazarlıklar yaparak seçimleri kazanma arayışında. Ve yine bunu Kürtler üzerinden yapmak isteyen Kürt katili Erdoğan, Barzani Yardım Vakfı ve ENKS’nin işgal altındaki Efrin’de büro açmalarına izin vererek ilk adımı attı.
ÖZERK YÖNETİM YARDIM TEKKLİFİ NİYE KABUL EDİLMEDİ?
Hepimiz gördük ki yaşanan depremde Kuzey Doğu Suriye’de ve özellikle Efrin’de yine Bakur Kürdistan’da yaşanan felakette yardımların halka çabuk ulaşabileceği yollardan biri de Özerk Yönetim’di. Özerk Yönetim kendisinden herhangi bir yardım talebi bulunulmadan doğal bir sorumluk olarak hem Türkiye’ye hem de Suriye’de depremden etkilenen bölgelere yardım elini uzatma teklifinde bulundu. Depremin daha ilk saatlerinde Kuzey Doğu Suriye’de halk seferberliği başlamıştı. Derik’ten Reqqa’ya kadar yardım çalışmaları başlatıldı. Daha ilk iki günde onlarca mazot tankeri yola çıktı. Fakat Özerk yönetimin yardımları işgalci Türk devletine bağlı çeteler tarafından engellendi. Sözde geçici hükümet başkanı Abdurrahman Mustafa, çete komutanlarından Seyf Ebu Bekir ve Ebu Emşat emir aldıkları işgalci Türk devletinin bu yardımları kabul etmemeleri konusunda emir verdiğini açık açık söylemişlerdi. İşgalci Türk devletine bağlı bu çetelerin insanı niyetleri olsaydı bu yardımları ret etmezlerdi ki aynı günde Başur Kürdistan’dan gelen Barzani Vakfına ait yardım konvoyu bölgeye giriş yaptı. Bu noktada da Kürtlere uygulanan çifte standarttı görmek mümkün. İşbirlikçi ihanetçi Kürdü kabul görüp, özgür Kürdü, irade sahibi Kürdü ise kabul etmiyor.
Özerk Yönetimin desteklerini geçmesi durumda halkta Özerk yönetime karşı sempati gelişeceğini biliyorlar. Bu da ne Türk devletinin işgal politikası ne de faşist AKP-MHP ittifakının çıkarlarıyla uyuşuyor. Yine bu durum Efrin’i işgal eden çete gruplarının çıkarına gelmiyor. Kim çıkarlarına uyuyor elbetteki işbirlikçi KDP uyuyor. Çıkarlar söz konusu olduğunda hepsi tek çatı altında birleşebiliyor. Barzani Yardım Vakfı’nın Efrin’de büro açması soyadı Barzani olanlar dışında hiçbir Başur Kürdistanlı yetkili ya da siyasetçisi bahsetmedi. Halbuki Süleymaniye’den, Germiyan’dan Barzani Yardım Vakfının on katı yardım toplanmasına rağmen kamuoyunda insanların gözüne gözüne sokulmadı. Yine Kazakistan’daki Kürtler, Kuzey Doğu Suriye ve Rojava’da depremzedeler için gönderdiği yardımları önce Başur Kürdistan’a gönderdi fakat KDP yardımları Barzani Vakfı adına gönderme şartıyla yardımların geçişini kabul etti. Yine Avrupa ve Ermenistan Başur üzerinden gönderilen yardımlar Barzani Vakfı tarafından el konularak kendi adınaymış gibi lanse etti.
Dikkat çekilmesi gereken bir diğer konu ise depremden önce işgal bölgelerinde yerleşik mülteci kampları kurulmuştu. Bu yerleşim yerlerinin finansmanı başta işgalci Türk devleti, Katar, Kuveyt ve Filistin yapmaktadır. Bugün bunlara Barzaniler de eklendi. İşgalci Türk devleti nasıl ki Efrin demografyasını kurduğu bu kamplara dışardan getirdiği çete ailelerini yerleştirek değişitirdiyse ki bunu saydığımız devletlerin yardımıyla gerçekleştirdi. Şimdi de bu kirli politikalara KDP de eklendi. Yarın öbür gün KDP de işgal bölgelerinde yerleşik mülteci kampları kurmaya başlayacaktır. Ki bu kamplara Hama’dan Guta’dan ve Halep’ten Efrin’e geçen Araplar yerleştirilecek. Nerden bakarsak bakalım Barzani Yardım Vakfı’nın Efrin’e gidişi ve orada büro açması kârdan çok zarar getirecek. KDP’nin birinci kazancı siyasi reklamını yapma, ikinci kazancı ise işgalcilerin değirmenine su taşımaktır. İlleri ki süreçlerde KDP Efrin’e yerleşik bir kamp kurup içine Arapları, Cephet El Nusra ve DAİŞ çetelerinin ailelerini yerleştirip kampın adını Barzani Kampı yaptığında şaşırmayalım.
Dozdar XERÎB