1909 yılından bu yana yani Türkiye’de İttihat ve Terakki rejiminin iktidar olmasından bu yana kurulan tüm hükumetler milliyetçi, ırkçı ve faşisttir. Milliyetçiliğin, ırkçılığın ve faşizmin temelinde de Türkçülük vardır. Türkçü olmayan tek bir hükümetin kurulmasına izin verilmemiştir. 1909’dan bu yana İttihat ve Terakki tarafından inşa edilen Türkçülüğün hamurunda faşizm, ırkçılık ve milliyetçilik vardır. Bu milliyetçilik, ırkçılık ve faşizm tüm halkların düşmanlığı üzerinden yükselir. Bu zihniyet başka bir halkı yemeden, kendi mezesi yapmadan yaşama şansına sahip değildir. Başka halkları yemeyi durduğu an düşer. Adeta bisikletin pedalları gibi yiyerek, bu faşist politikalarını sürdürerek dengesini sağlıyor. Bu faşist zihniyet Ermenileri yedi, Suryani ve Asurileri yedi, Pontusları yedi. Kürtleri ise uzun bir sürece yayılan bir meze olarak ele alıyor. Bir anda değil her gün Kürtleri yiyor.
TC’NİN IRKÇI FAŞİST VE MİLLİYETÇİ ZİHNİYETİN ÜÇ SAC AYAĞI
Türk rejimi üç sac ayak üzerinden kurulmuştur. Bir ayağında Talat Paşa var; Ermeni Soykırımı’nın mimarıdır. Diğer sac ayağında Enver Paşa var; Kürt Soykırımın mimarıdır. İlginçtir ki MHP faşizmi sürekli kendini Enver Paşa’ya dayandırır. Bir diğer sac ayağında ise Cemal Paşa vardır. Cemal Paşa Arap soykırımının sorumlusudur. Bu ırkçı, faşist ve milliyetçi zihniyetin üçüncü sac ayağı olan Cemal Paşa’nın siyaseti AKP eliyle iktidardadır.
Türkiye ve Kuzey Doğu Suriye’de son yaşanan olaylar bu yukarda belirttiğimiz tarihi olaylardan kopuk ele alınamaz. 2011 yılından sonra politika değişimine giden AKP-MHP faşist rejimi kendini Araplarla kardeş göstermeye çalıştı. Efrin, Cerablus, Bab ve Ezaz’da Türkmen, Çeçen ve Uygur gibi Türk dokusuyla birleşen tüm çete gruplarına Arap çete gruplarını kurban etmek istiyor.
TC SADECE ARAP HALKINI DEĞİL ÇETE GRUPLARINI DA KURBAN ETMEK İSTİYOR
2011 yılında adına “Arap Baharı” denilen esasında “Halkların Baharı” olan fakat Halkların kışına da çevrilmek istenilen bir süreç başladı. Bu süreç halen devam etmekle birlikte yolundan ve yönünden saptırılmış bir süreçtir. Küresel ve emperyalist güçler bu süreci saptırarak kendi bölgesel çıkarları temelinde bu süreci kullanmak istediler. Kendi küresel egemenliklerini ve hegemonyalarını inşa etme temelinde kullandılar. Bu emellerini gerçekleştirmek için de bölgedeki irili ufaklı bölge güçlerini ve devletleşmiş güçleri de yanlarına aldılar. Bu Arap Baharı sürecini saptıran başka bir güç de bölgesel hegemonya peşinde koşan Türkiye gibi güçler oldu. Türkiye bu sürecin en fazla iştahlananı oldu. Genlerindeki tüm egemenlik özlemleri ve neo-Osmanlıcılık hayalleri Arap Baharı denilen süreçte birden hortladı. Bu emellerini gerçekleştirmek için Türkiye çevresine göz dikti. Kimi zaman topraklara, kimi zaman sulara, kimi zaman yeraltı ve yerüstü zenginliklere göz dikti. Erdoğan bunun için siyaset yaptı ve bunun için çabaladı. Orduyu, MİT’i ve tüm devlet organlarını bu oburluklarını tatmin etsin diye yeniden organize ettiler. Fakat yetmedi. Türkiye de küresel güçler gibi kendi yerel ağlarını oluşturdular. Yanlarına önce ideolojik olarak İhvanı Müslümü aldı, buna gücü yetmeyince ekonomik olarak Katar’ı yanına aldı. Yanında kendisinin tek sahip olduğu çıplak zoru ordusuydu. Fakat emellerini gerçekleştirmek için kendi ordusu yeterli değildi. Bunun üzerine çeteleri MİT eliyle kendi çatısı altında toplamaya başladı. Bu çetelerin bir kısmını Arap kimliğinde olan fakat serseri takımı olan, deklase olmuş toplumsal kesimlerden getirtti. Araplar içinde lümpen adeta kendi toplumsal yapılarının eşkıyası ve çetesi olan kesimleri topladı. Yine kendi toplumsal dokuları içerisinde tutunamayan Uygur, Çeçen ve Türkmen uyruklu çeteleri işgal bölgelerine taşıdı. Bunları El Hamzat, El Emşad ve Sultan Murad gibi isimler takarak çete grupları oluşturdu. Bu çete gruplarının hepsi de bir biçimiyle Türklükle temas halindeydi. AKP-MHP faşizmi bunları inşa ederek kendi emellerini gerçekleştirmek istedi. İşgalci, soykırımcı ve yayılmacı siyasetini bu çete gruplarının eliyle hayata geçirmek istedi. 2011 yılından sonra Türkiye böyle bir siyaset yürüttü.
TÜRKİYE KATAR SERMAYESİNİN VE İHVANCI İDEOLOJİNİN BEKÇİLİĞİNİ YAPTI
Bu kirli siyasetinin en uygun zemini Suriye oluşturuyordu. Bu çetelerin büyük bir çoğunluğunu maddi olarak Katar eliyle manevi olarak da İhvancılarla besledi. Bu durumda Türkiye Katar sermayesinin ve İhvancı ideolojinin bekçiliğini yaptı demek mümkün. Yani esasında Türkiye bu planın mimarı değildi. Tek amacı Türkçülüğü hakim kılmaktı. Müslümanlık ve Müslüman Kardeşliği adı altında Arapları etrafına toplayıp bu temelde yeni bir süreç başlattı. Ancak artık 2020’lere gelindiğinde Türkiye’nin başka bir yeri işgal edecek bir motivasyonu kalmamıştı. Arkasına aldığı Müslüman Kardeşler ve ihvancı ideoloji Mısır, Fas, Tunus ve Libya’da yenilmişti. Katar’dan aldığı sınırlı imkanlarla çete gruplarını beslemeye başladı fakat bu artık yetmemeye başladı.
GÜÇ GETİREMEYİNCE ARAP ÇETELERİNİ HER YERDE KULLANMAYA ÇALIŞTI
Türkiye neo-Osmanlıcılık ve yayılma emellerini gerçekleştireceğim derken milyonlarca mülteciyi kendi ülkesine almak zorunda kalmaya başladı. Adeta Türkiye topraklarını bu emellerine kurban etti. Kendi işgal alanlarını genişletecekken kendi toprakları kendi halkı tarafından Araplarca işgal edildi iddiaları gündeme geldi. Beraberinde gelen ekonomik çöküntü Türkiye’yi iflasa sürükledi. Elinde kalan çeteleri Rojava ve Medya Savunma Alanlarında Özgürlük Gerillalarına karşı kullandı. 2018’de Efrin’de, 2019’da Girêspî ve Serêkaniyê de savaştırdığı çeteler genelde hepsi Arap kökenli çetelerdi. Arap kökenli çeteler eliyle işgal ettiği Kürt topraklarına görüntüde Arapları yerleştiriyordu fakat bölgedeki iktidar gücü daima Türkmen çete gruplarıydı.
TC SURİYE’DE TÜRKÜ ÇETE GRUPLARIN ELİYLE TÜRKÜ BİR YAVRU VATAN YARATMAK İSTEDİ
Araplar Efrin, Cerablus, Serêkaniyê ve Ezaz’ın Türkler tarafından kendilerine verildiği yanılgısını yaşadılar. Halbuki bölge hakimiyeti ve iktidar gücü Türkü çete gruplarına verildi. AKP-MHP faşizmi bu Türkü çete grupları eliyle Kuzey Doğu Suriye’de adına Türkü denilen yavru bir vatan yaratmak istedi. Bununla ikinci bir Hatay sürecini başlatmak istedi. Fakat içinde bulunduğumuz süreci ele aldığımızda Türkiye’nin bu iddiaları yerini bulmuyor. Araplar kendileri üzerinden yürütülen sinsi siyasetin farkına varmaya başladılar. Faşist Türk devletinin bir Arapçılık iddiası yoktur, 1909’dan beri hakim olan zihniyet kalıpları ortadan kalkmadığı sürece AKP-MHP faşist iktidarının Arap-Türk Kardeşliği söylemleri boştur. Çünkü AKP-MHP faşist iktidarının zihniyetinde sadece Kürtlere, Ermenilere değil kendisi yani Türk olmayan hiçbir halka yer yoktur.
AKP-MHP ZİHNİYETİ ARAPLARI HER ZEMAN GÜDÜLECEK BİR VALIK OLARAK ELE ALMIŞTIR
Bu faşist, ırkçı zihniyet Arapları her zaman güdülecek bir varlık bir alt sınıf olarak ele almıştır. Arapları kirli, tozlu insanlar olarak tanımlamıştır. Türkçülük her zaman kendini Arap halklarının üzerinde konumlandırmıştır. Şu anda tezahür eden bu zihniyet ve politikadan bağımsız değildir. Kayseri’de saldıran ile Efrin’de Arapların üzerinde Türk bayrakları altında valilik makamı yürütenler ya da başka pozisyon alıp konumlananlar aynıdır. Orada Arapları linç ediyorlar burada da Arapları her şeyden dışlıyorlar.
SURİYE SAHASINDA ADI İSLAMCI OLAN HİÇBİR ÖRGÜTÜN GEÇMİŞİ YOKTUR
2011 Arap Baharıyla birlikte ortaya çıkan örgütler ve kuruluşlar başka güçlerin fideliğinde yeşerdiler ve himayesinde boy verdiler. Bu örgütlerin bir öz gücü ve öz ideolojisi yoktur. Bunlar geçmişleri olmayan hareketlerdir. Bu örgütler türettirildiler, doğal süreçle ortaya çıkmış hareketler değildir. Suriye sahasında adı İslamcı olan hiçbir hareket ve örgütün geçmişi yoktur. Buna Colan’in HTŞ’si de dahildir. El Kaide uzantısı denilse de aslında ancak El Kaide artığı olabilir. Bu çete örgütlenmeleri toplumdan dışlanmış lümpen serseri gruplarıdır adına da Özgür Suriye Ordusu denilmiş.
Bu süreç 3. Dünya Savaşının bir başka evresine doğru yol alıyor. Bu evre özünde devletlerin karşı karşıya geldiği Ukrayna-Rusya savaşıyla başladı. Eskiden devletler karşı karşıya gelmiyordu yereldeki vekalet güçleri vasıtasıyla karşı karşıya geliyordu ve bu güçleri kullanıyorlardı. Devletler şimdi bu vekalet güçlerini tasfiye etmeye başladılar. Türkiye, Suriye Rejimine yıllarca beslediği, finanse ettiği çeteleri tasfiye ettiğini, onlardan vazgeçtiği mealinde birtakım sözler söylüyor. Buna karşılık Suriye Rejiminden Rojava Özerk Yönetimine karşı savaşmasını talep ediyor. Fakat talepler birbirini tutmuyor. Türkiye sadece kendi fideliğinde yetiştirmiş olduğu ordularla ilişkisini kesiyor ama Özerk Yönetimin Suriye Rejimiyle bu minvalde bir ilişkisi söz konusu değildir. Çünkü Rojava Özerk Yönetimi, Suriye Rejimin fideliğinde gelişen bir güç değil.
İŞGAL BÖLGELERİNDE İNSANLIK DIŞI SUÇLAR TC’NİN HİMAYESİ ALTINDA OLUYOR
Türk devleti çete gruplarından desteğini çektiği an çeteler düşeceğini biliyor bu yüzden Bab, Ezaz, Efrin, İdlib ve Cerablus’ta Türk bayrakları yakıldı ve Türk askerlerine karşı geniş bir silahlı protesto başlattılar. Çünkü bu çete gruplarını ayakta tutacak ideolojik bir temel, yine aralarında bir kardeşlik hukuku yoktur. Ranttan beslendikçe ancak ayakta kalabilirler. Şu anda işgal bölgelerinde yaptıkları gibi yol keserek, adam kaçırıp fideye isteyerek, sivil halkın evini talan edip mallara el koyarak, gümrük kapılarında haraç toplayarak ayakta kalıyorlar. Tüm bu insanlık dışı suçlar Türkiye’nin himayesi altında oluyor.
ESAD YÖNETİMİ ROJAVA ÖZERK YÖNETİMİ İLE NİYE SAVAŞSIN?
Erdoğan olmayan bir şeyi talep ediyor. Suriye Rejimi Rojava Özerk Yönetimine ne yapabilir? Özerk Yönetim Suriye Rejimine rağmen oluşmuştur. Beşar Esad Erdoğan’ın talepleri karşısında ancak Özerk Yönetimle savaşma kararı alabilir. Ancak bu savaşın Beşar Esad’ı ne kadar ayakta tutacağı tartışma konusudur. Çünkü Rojava Demokratik Özerk Yönetimi 2011-12 yılından bu yana durduğu yer 3.çizgiydi ve bu çizgi zaman zaman Esad rejiminin siyasetinden bağımsız olarak Esad yönetimini de güçlü tuttu. Esad Yönetimi Rojava Özerk Yönetimi ile niye savaşsın? Rojava Özerk Yönetimiyle savaşma kararını verme çılgınlığını yaşayabilir mi?
Türkçülük sadece Kürdistan ya da Medya Savunma Alanları semalarında boy vermiyor. Sadece Özgürlük Mücadelesi veren Kürdü yok etme göstermiyor kendini. Türkçülük adı altındaki faşizm, ırkçılık ve milliyetçilik sadece Kürde karşı değildir. Başında da belirttik bu zihniyet Kürdü yiye yiye yol alıyor. Şimdi de bu faşist, ırkçı ve milliyetçi Türkçülük Arapları hedef alıyor. Esad Yönetimi buna araç olmamalıdır. Esad Yönetimi şunun farkında olmalı; Erdoğan’ın asıl amacı Esad yönetimiyle anlaşma değildir. Dün Esad’a ve Esad Arapçılığına karşı diğer Arapları yanına alıp onun Arapçılığını ortadan kaldırma iddiasındayken bugün de Esad Yönetimini ve Baas Arapçılığını yanına alarak bugüne kadar etrafına topladığı Arapları ezmeye çalışıyor. Özcesi Arapla Arabı tokuşturmaya çalışıyor. 2011 yılından buyana AKP-MHP Faşist iktidarına ve onun Türkçülük ideallerine yamanarak Esad’ın ve Baas Rejiminin başına getirdiklerini bu kez Esad Türkçülük zihniyetiyle birleşerek kendisine karşıtlık temelinde filizlenen Arap gruplarını tasfiye etmeye çalışıyor. Bu politika tümüyle yanlış ve Esad’ın kendi sonunu getirir. Bu satırları yazanlar bu Arap Paramiliter çete gruplarının en büyük mağdurlarıdır. Bu mağdur halkın temsilcileri olarak yazıyoruz. Herkes faşist, ırkçı ve milliyetçi Türkçülük zihniyetine karşı birleşerek ayakta kalabilir. Bugüne kadar tüm taraflar ne yaptılarsa da bu yanlışlarından vazgeçmelidirler. Çete yapılarında da zerrece bir onur ve şeref varsa, kendi halkları ve kültürleri adına tek yapacakları şey; İttihat ve Terakki’nin günümüzdeki AKP-MHP faşizmi ve Türkçülüğüne karşı durmak zorundadırlar. Esad yönetimi bu kirli anlaşmadan uzak durmalı! Ve adına Suriye Özgür Ordusu denilen yapılar da Türkiye’den uzak durmalı. Bu çete gruplarına sorulacak asıl soru da; Erdoğan Türkçülüğüne ve faşizmine karşı daimi bir şekilde duracaklar mı, durmayacaklar mı? İşgal bölgelerindeki tüm çete grupları ya Erdoğan Türkçülüğüne, faşizmine, milliyetçiliğine ve ırkçılığına karşı duracaklar ve bu temelde onun askeri amaçlarının basit bir aracı olmayacaklar ya da herhangi bir uluslararası masada meze olmaktan kurtulamayacaklardır. Kaderlerinde sadece bu var! Yapacakları tek şey var bu büyük yanlıştan dönmeleridir.
EDİTÖRDEN