09 Nisan 2016 Cumartesi Saat 05:21
MİLLİYETÇİLİK HALKLARI BİRBİRİNE DÜŞMAN ETMENİN,
KIRDIRMANIN İDEOLOJİSİDİR
ARAP MİLLİYETÇİLİĞİ –2-
İngiltere başta olmak üzere Batılı devletlerin bilinçli
olarak Arap toplumu içinde yaymaya çalıştıkları miliyetçilik ideolojisiyle
beraber, 19. yy da Osmanlı İmparatorluğunu saran milliyetçilik hareketleri de
Arapları etkilemiştir. Mısırlı ve diğer Arap
gençlerinin Avrupa’da eğitim görmeleri ve burada yaşanan gelişmelerden
etkilenmeleri, Arap toplumu üzerinde de etkilerini göstermiştir. Yine 1882
yılında İngiltere’nin Arap dünyasının merkezi olan Mısır’ı işgal etmesiyle,
Mısır’ın doğrudan Avrupa’nın etkisine girmesi de Arap milliyetçiliğinin
gelişmesini hızlandırmıştır.
Pan Arabizm, Arap halkları arasında birlik ve beraberliği
geliştirme amacına sahiptir. Bu temelde Arap dili, tarihi ve kültürünü esas
alarak bu yönlü çalışmalar yürüterek geliştirmeyi esas alan, kültürel ve milli
değerleri öne çıkaran bir anlayışa sahiptir. Dini temel ve amaçlara sahip olmayan
kültürel bir milliyetçiliktir. Seküler bir harekettir. Oluşturulmasında ve
geliştirilmesinde rol oynayan ünlü düşünürlerinin bir kısmı da Müslüman
değildir. Bu yönüyle çıkışında Osmanlı İmparatorluğunun bünyesindeki bütün
Arapları kapsamıştır.
Osmanlı İmparatorluğunda gelişen milliyetçilik
hareketlerinin etkisinde giderek gelişen Arap milliyetçiliği Suriye’de Şam’da,
Lübnan’da Beyrut’ta, yine Kudüs gibi şehirlerde daha fazla açığa çıkmıştır.
Arabistan’da ise öncelikle bir inanç olarak gelişen daha sonra siyasal bir
niteliğe bürünen Vahhabi Hareketi gelişmiştir. Bu hareket İngilizler tarafından
da desteklenmiştir. Mısır’da ise Avrupa’nın İslam aleyhine ilerleyişine ve
İngiltere’nin Mısır’daki uygulamalarına karşı gelişen bir İslam modernizmi ve
Mısır milliyetçiliği açığa çıkmıştır.
19. yy da, Araplar da bağımsızlık arayışını dillendiren
Mekke Haşimilerinden Şerif Hüseyin İbn Ali’dir. Bu yönlü arayışları olan Şerif
Hüseyin İngiltere’yle ilişkiler içine girer. O dönem koşulları içinde İngiltere
buna çok sıcak bakmamıştır. Ancak, İkinci Abdülhamit’in giderek Almanya’ya yakınlaşan
politikaları karşısında, Birinci Dünya savaşında Osmanlı’ya karşı kullanabilmek
için Şerif Hüseyin’in bağımsızlık arayışlarını desteklemiştir.
Birinci Dünya Savaşı’nın yaklaşması ve Osmanlı’nın
Almanya’ya yakınlaşması karşısında İngiltere ve Fransa Arapların bağımsızlık
arayışlarını destekleme politikası yürütmüştür. Amaç Osmanlı’nın Almanya
yanında savaşa girmesi durumunda Osmanlıyı zor durumda bırakacak Arap
isyanlarının gelişmesini istemesidir.
Yine 19. ve 20. yy da gelişen Kürt isyanlarında da İngiltere’nin yürüttüğü
politikaların önemli etkisi olmuştur. Kendi çıkarlarını Ortadoğu’da
pratikleştirmek için her türlü yol ve
yöntemi kullanmaktan çekinmemiştir. Bu yönüyle İngiliz oyunları bu süreçlere
damgasını vurmuştur.
Osmanlı İmparatorluğu, 19. yy’ ın sonunda Balkanlar ve Kuzey
Afrika’daki toprakların önemli bir kısmını kaybetmiş durumdaydı. Yine,
özellikle Kürdistan’ın güneyinde Kürt isyanları başlamıştı. Gelişen
milliyetçilik akımlarından Kürtler’de etkilenmişlerdi. Osmanlı tüm bu sorunlar
içerisinde giderek zayıflarken çözümü Almanya’nın yanında Birinci Dünya
Savaşına girmekte görmüştür. Bu biçimiyle kaybettiği toprakları kazanarak, eski
gücüne yeniden kavuşabileceğini düşünmüştür. Bunda İttahat ve Terakki
üzerindeki Yahudi etkisinin rolü de önemlidir. Yahudiler, bu süreçte Avrupa’da
da Almanya’yı destekliyorlardı.
Birinci Dünya Savaşı’ndan kazanan taraf olarak çıkan
İngiltere ve Fransa’nın başını çektiği İtilaf devletleri, Ortadoğu’yu paylaşma
konusunda daha savaş bitmeden önce Sykes-Picot antlaşmasını imzalamışlardı. İngiltere,
Irak’taki petrol rezervlerinin farkına varınca Irak üzerinde egemen olmaya
çalışmıştır. Savaş sonrasında, Irak üzerinde yaşanan sorunlarla beraber Fransa,
Irak’ı İngiltere’ye bırakmak zorunda kalmıştır. Ortadoğu’nun, dünya
petrollerinin üçte ikisine yakınını üretmesi Batılı devletler tarafından
vazgeçilmez olmasına yol açmıştır. İngiltere, savaş öncesi ve savaş boyunca
Arapların Osmanlı’dan ayrılıp bağımsız hale gelmelerini desteklemiş, bu yönlü
Araplarla yoğun ilişkiler geliştirerek, Arapları
Osmanlıya karşı kullanmaya çalışmıştır.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında Arapların beklediği olmamıştır.
Savaş öncesinde Arapların bağımsızlığını kazanması için her türlü desteği sunan
İngiltere ve Fransa, savaş sonrasında Ortadoğu’da kendi hakimiyetini kurmaya
çalışmışlardır. Kendi çıkarlarına göre cetvelle çizilen Arap devletleri kurmuşlardır.
Kurdukları devletlerde iktidarı, azınlıkta olan kesimlerden oluşturmuşlar.
Suriye’de halkın çoğu Sünni olmasına rağmen iktidarı, Şia’nın Nusayri
kesimlerine teslim etmişlerdir. Irak’ta Şia çoğunlukta olmasına rağmen iktidarı
Sünnilere vermişlerdir. Ortadoğu’daki petrol kaynaklarının zenginliğini gören
İngiltere başta olmak üzere Fransa, Arap
devletlerini kendine bağımlı uydu ülkeler haline getirmeye başlamışlardır.
Ortadoğu’yu bölüp parçalayarak, çatıştırıp yönetmişlerdir. Bu paylaşımdan
Kürdistan’ın payına düşen ise dört parçaya ayrılmak olmuştur.
İngiltere ve Fransa’nın Ortadoğu’da izlediği yayılmacı
politikalar karşısında, Ortadoğu halklarının da tepkileri gelişmiştir. Irak, Suriye,
Lübnan ve Filistin’de başlayan ayaklanmalar İngiltere ve Fransa tarafından çok
kanlı bir şekilde bastırılmıştır. Osmanlı, Müslüman bir devletti ve
İmparatorluğu bünyesindeki yerlerde valilik yönetimini kurarak, halkın
tepkisine yol açmayan kişilerle yönetmeye çalışıyordu. İngiltere ve Fransa ise
kurmuş oldukları krallık yönetimleriyle bu ülkeleri her yönüyle kendine bağımlı
hale getirirken, hem kendi kültürlerini geliştirmeye çalışıyorlar hem de
ekonomik olarak sömürüyorlardı. Irak gibi yerlerde kendi atadıkları kralların
bağımsızlık arayışları gelişince bunları komplolarla öldürüyorlar ya da değişik
yollardan etkisiz hale getiriyorlardı.
İngiltere ve Fransa’nın Ortadoğu’da geliştirdikleri mandacılık
politikalarına karşı Arap milliyetçiliği daha fazla güçlenmeye başlamıştır.
Bunun sonucunda bağımsızlık arayışları bu sefer İngiltere ve Fransa’ya karşı
gelişmiştir. 1943’te Lübnan bağımsızlığını kazanırken, 1946 yılında ise Suriye
bağımsızlığını kazanmıştır. 1948 yılında Mısır’da yapılan darbeyle Kral tahtan
indirilerek ülkeden uzaklaştırılmıştır. Hür Subaylar öncülüğünde gelişen
darbede, daha sonra Mısır ve Arap tarihinde etkisi fazla olacak olan Cemal
Abdül Nasır’da yer almıştır. Nasır, 1958’de iktidara gelmiştir. Irak’ta ise 1958
yılında Ebdulkerim Qasım öncülüğünde Özgür Subaylar’ın yaptığı darbeyle krallık
rejimine son verilmiştir. Arap milliyetçiliğini öne çıkarmayan Qasım ilk defa
Irak’ta yaşayan bütün kesimleri gözeten bir Anayasa yapmıştır. Bu Anayasayla
Kürtlerde, Araplarla birlikte Irak’ı oluşturan bir halk olarak tanımlanmıştır. Bu
yıllar, Arap milliyetçiliğinin Ortadoğu’da geliştiği yıllar olmuştur.
Bir sonraki bölümde , ‘Arap milliyetçiliğinde Nasırizm ve
Baasçılık’…
Düzgün Kaya
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info – www.navendalekolin.com
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
:” ”